köşe yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
köşe yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2009

ölümcül iki mesele


kürt meselesinin ölümcül olduğu zaten ortada. zaten ölümcül olduğu için bu kadar konuşuluyor. neden irlanda'da olduğu gibi silahlı örgüte söz geçirebilen bir siyasi parti yok kürt hareketinde. heralde öyle bir parti olabilseydi sorunlar bugünkü duruma göre oldukça kolay aşılırıdı. neden böyle bir kürt partisi kurulamadığını ya da böyle bir kürt liderin çıkamadığını kadri gürsel bu yazısında güzel açıklamış: yeni bir anlayışla yeniden açılım. bu arada dtp'lilere silah çekenler nasıl serbest bırakılıyorlar. hiç anlayamıyorum. bir yanda taş atan çocuklar tutuklu yargılanıyorlar ve 11 yıl hapis cezasına çarptırılıyorlar. öbür yanda adamlar silah çekiyorlar ve tutuksuz yargılanıyorlar. ilgili haber

belki kürt meselesinden daha da ölümcül başka bir konu var. buna rağmen bu konu gündemde neredeyse hiç yer almıyor. ölümcül konunun adı: işçi ölümleri. bu mesele bir bölgeye de sıkışmış değil. her yerde, her an, bazen hemen, bazen yavaş yavaş birileri ölüyor. sorumluluğu alması gerekenler de almıyor. rıza türmen sorumluyu güzel tespit etmiş: işçi ölümlerinin sorumlusu kim?

2 Kasım 2009

cep telefonu ve kürtler

çok sevdiğim bir arkadaşımla kürt açılımı üzerine tartışıyorduk. söylediği, savunduğu argümanları duyunca çok şaşırdım. yıllarca resmi organlar neyi propaganda etmişse onu söylüyordu. bir de "kürtler türktür, kürtçe diye bir dil de yoktur" deseydi tam olacaktı. şunu farkettim. bu arkadaşım bu meseleye bir cep telefonu alırken harcadığı kadar düşünce emeği ayırmamış. neden mi?

arkadaşım cep telefonu alırken bütün modellere bakar, modellerin teknolojilerini karşılaştırır ve onlar hakkında yorumları okur. ondan sonra da bu özellikleri kullanıp kullanamayacağını, o paraya değip değmeyeceğini araştırır. bu önemli bir kafa emeğidir.

peki kürt meselesinde ne yapmış. farklı yorumlara, önerilere bakmış mı? hayır. bu yorumların gerçekliklerini değerlendirmiş mi? hayır. önerilerin sonucu bizi nereye götürür düşünmüş mü? hayır. bu çatışmanın yaşandığı dünyadaki farklı örnekleri ve bu örneklerin çözümlenmesini araştırmış mı? hayır. ilk sorulması gereken soruyu yani bu olayın insani boyutu nediri sormuş mu? hayır.

işte böyle. ne yazık ki birçok insan bir cep telefonu alırken düşündüğü kadar bu olayı düşünmemiş. devlet, medya aracılığıyla önüne ne koymuşsa inanmış. olay böyleyken bu ne yaman çelişkidir ki, bu problemin çözümüne giden yolu da bu insanların tepkisi tıkamış durumda.

keşke kürt açılımından önce bir iki yıl süren bir türk açılımı yapılsaydı.

metin münir de umudunu yitirmiş: uyanıkken görünen rüyaya ümit derler

ben umudumu yitirmedim. bu hükümet bu problemi olduğu gibi bırakırsa asıl o zaman kaybeder. umarım bunun farkındadırlar.

ateş düştüğü yeri yakıyor

18 Mayıs 2009

mardin'de suçlu aranıyor

mardin katliamında suçlu aranıyor. adaylar şöyle:
- koruculuk sistemi
- kürtler
- cahillik
- bölgede 30 yıldır süren şiddet koşulları

sorumluluk kimde sorusu ile ilgili aşağıdaki yazılarında kadri gürsel çok güzel cevaplar vermiş:
hadi kürtleri neden kurban seçti 1
hadi kürtleri neden kurban seçti 2
hadi kürtleri neden kurban seçti son

28 Nisan 2009

günün köşe yazıları ve haberleri

deniz feneri dosyasinda yaşananlar tam bir fiyasko. bu yaşananlar demokrasi, hesap verilebilirliği gelişmiş bir ülkede adalet bakanını istifa ettirir. bizde ise yalan söyleyenin yüzünde en ufak bir kıpırtı bile olmuyor. 63 gündür beklenen çeviriye gerek yok mu? deniz feneri dosyası türkçe gelmiş.

cerrah'i kim durduracak? memleketimdeki yöneticilerin sorumluluğu hep başkalarına atmaları ne zaman son bulacak? ne zaman güvenliğimiz, sağlığımız, geleceğimiz, ... yöneticilerin vicdanına bağımlılıktan kurtulacak? azıcık vicdan lütfen

üniversitelerin bugünü ve geleceği üzerine düşünceler tetikleyen bir yazı: on yıl sonra üniversiteler boş kalacak

en güldüğüm yazı başılığı şu oldu: krize karşı en gizemli politika türkiye'de.

ekonomik krizin türkiye için başka başka krizlere dönüşmesinin eşiğindeyiz. bu çıkacak bütçe kanununu durdurabilme yetisi var mı demokrasimizde? 2001 öncesine dönüş mü?

bir an ümitlendiydim, başka bahara : bahçeli çılgına döndü

20 Nisan 2009

merkezdeki problem ve çözüm: yargı

cumhuriyet nasıl korunur sorusuna cevabım: insan haklarına ve örgütlenme hakkına öncelik tanıyan bir anayasa ve denetlenebilir yargı süreci
kürt sorununda terörden uzun vadede nasıl kurtuluruza cevabım: insan ve örgütlenme haklarına saygılı bir anayasa ve denetlenebilir yargı süreci
derin devletten nasıl kurtuluruza cevabım: insan haklarına ve örgütlenme hakkına öncelik tanıyan bir anayasa ve denetlenebilir yargı süreci
inanç ve inançsızlık özgürlüğü (bendeki tanımı devletin dinden elini sonuna kadar çekmesidir) nasıl sağlanıra cevabım: insan haklarına ve örgütlenme hakkına öncelik tanıyan bir anayasa ve denetlenebilir yargı süreci

acaba abartıyor muyum? bu olayların birçok farklı yönü var. hiçbiri için gümüş bir mermi yok. yani "çözmesi çok kolay problemler bunlar, sadece şunu yapacaksın herşey düzelecek" saflığıyla bakmıyorum. yalnız çözümün en önemli anahtarlarından biri olarak anayasayı ve yargı sürecini görüyorum. bu konularda iyileşme olabileceğine dair umudum hiç bu kadar artmamıştı. aşağıda bu konularla ilgili bugünkü köşe yazılarını paylaşıyorum:

rıza türkmen gerçek bir hukukçu kimliğiyle 12. dalgayı değerlendiriyor: dalga dalga arama ve gözaltılar

tarhan erdem de yargıda yönetim sorununa eğilmiş.

yıldırım türker de türkan saylan'ı seviyor musunuz? sorusu ile hem türkan saylan'a saygısını sunmuş hem de türkan saylan'ın yaşadığı problemlerin çok daha ağırının tam şu anda başkaları tarafından başka davalarda yaşanmaya devam ettiğini ortaya komuş.

4 Mart 2009

sivilceli türkiye

Türkiye anlaması zor bir ülke. Zaten öyleydi, son 5-6 yıl içindeki değişimlerden sonra daha da öyle oldu. Ruhunda bölünmeler, gönlünde fırtınalar yaşayan, özgüveni inip çıkan, nereye gitmek istediğini tam bilmeyen ama bulunduğu yerden de memnun olmayan sivilceli, yeniyetme bir çocuk sanki.
haluk şahin'den bu satırlar çok hoşuma gitti. burada paylaşmadan yapamadım. bugünkü yazısının devamı çok özensiz ve bölük pörçük olsa da başlangıç çok güzel.

21 Temmuz 2008

toplumu şiddetten uzaklaştırmak

bana sorarsanız, terör dahil şiddeti toplumdan uzak tutmanın ayaklarından biri hapishanelerdir. dediğim olay şiddeti yaratanları hapse atarak toplumu şiddetten uzak tutarız diye anlaşılmasın. dediğim şudur şiddetin hapishanelerde tekrar üretilmesini ve topluma tekrar yayılmasını engellemeliyiz. bu yüzden hapishaneleri toplumun suçlu kesimi için bir uygarlaşma fırsatı olarak kullanabiliriz. bu da hapishanelerde insanca muamele olmadan olmaz. eğer bunu başaramazsak şiddeti daha güçlü bir şekilde üreten ve tekrardan topluma salan bir sistemle çözümsüz kalacağız. diyeceğim şudur ki en bencil düşünceyle sevdiklerimizin şiddete kurban olmaması için hapishanelerde yaşananlara özen gösterelim. yanlışlıkla hapishaneye düşme ihtimalinden ise hiç bahsetmeyeyim.

bir kişi daha ölmesin

cezaevlerinden siyasi mektuplar

temsilde adaletsiz durum

19 Nisan 2008

şiddet

ne yazık! bugün gündem şiddet. bir süre önce tecavüze uğrayarak öldürülmüş italyan sanatçı pippa'dan ya da üniversite öğrencilerini öldürmek için ateş eden ülkücü provakatörden bahsetmiyorum bile. şiddet her yerde her an artmaya başladı ya da biz yeni görüyoruz. ülkeyi yönetenlerin çözmesi gereken ve çözebileceği tehlikeli bir durum bu.

kamer genç'e saldırıyı ilk duyduğumda "bir iki milletvekili kavga etmiş" gibi düşündüm. sonradan öğrendim ki 40-50 kişilik akp'li milletvekili grubu adama öldüresiye saldırmışlar. inanılması zor bu olaya chp'li ve mhp'li vekiller de tanıklık yapıyor. o sırada meclis tv'nin yayınını da durdurmuşlar. işin daha da ürpertici kısmı ise başbakanın kamer genç'i suçlu bulması. çoğunluk baskısı, harekete geçmiş cehalet, şiddetin çoğunluk tarafından yöntem olarak benimsenmesi,... bunlar korkutucu şeyler. zaten başbakanın çakı taşıması ve bunu göstermesi de başlı başına sorgulanması gereken bir olay. şiddet uygulayan genç'miş

kamer genç olayı laik kesimi taraftarlıkla suçlayan islami basının durumu için bir turnusol kağıdı. islami liberal sitelerde bu konuya değinilmezken, haber zaman gazetesinde aşağıdaki şekilde geçiyor. bu nasıl bir habercilik anlayışı. mecliste 40-50 vekil bir vekile saldırsınlar, suçlu o madur vekil olsun. her olayda kendini ele veren çok ilginç bir demokrasi anlayışı var bu kesimin.
Meclis'te Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a hakaret ederek arbede yaşanmasına sebep olan Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç dün kendisini savundu
bir grup ülkücü genç beyoğlunda 18 yaşında bir genci 17 yerinden bıçaklayarak öldürmüşler. nedeni ise yan gözle bakmak. yetkililer ne zaman ülkü ocakları ile ilgili bir önlem alacaklar. yan gözle bakmak

tuzla'da göz göre göre bu kadar işçinin ölmesine ne demeli? bu durum yaşam koşullarının ve çalışma koşullarının içindeki şiddet/zorbalık değil mi? yetkililer bu zorbalığa ne zaman dur diyecek? utanıyoruz diye yürüyor gençler

inanılması gerçekten güç. başbakan, cumhurbaşkanı ve onca bakan sadece ve sadece çalık grubu kar etsin diye mi ziyaret ettiler katar'ı? hükümet katar'ı neden bu kadar seviyor

bir polis müdürü bir otelde eşini aldatırken yakalanmış. bundan dolayı polis müdürü hakkında idari soruşturma açılmış. devletin ne hakkı var bunu yapmaya. adam eşini aldatmış. bu durum aile içindeki bir meseledir ve bu durumun yanlızca boşanma davasında etkisi vardır. eşi isterse bundan dolayı tek celsede ve bütün haklarını koruyarak boşanabilir. devlet hangi hakla eşini aldatıyor diye bir çalışanı hakkında soruşturma açabilir. anlayabilmiş değilim. polis müdürüne baskın

16 Nisan 2008

sıkışmışlık

bugün bir tek ece temelkuran okumak yeter. 301'in yeni hali neden eskisinden farksız? yoksullar nasıl sıkışmış? bizler nasıl sıkışmışız? neden italyan gelinde hata buluyoruz? sıkışmışlık

artık akp karşıtı odak olmak kapatma nedeni sayılıyor. akp'ye açılan kapatma davasına karşı arslan demokrat kesilen kesim, bu konuları da sahiplense ya. içlerinden azınlık olsa da sahiplenebilecekler var. ne yazık ki ana akım onları yutar. akp karşıtı odak olmak

ihl'lerde okullarımızdan birileri. bu iktidar döneminde 23 nisanda çocukları temsil etmesi için hep ihl'den adam seçilmesi ne demek? ya hem biz türkiye'nin partisiyiz diyorlar hem de her fırsatta kör göze parmak sokarcasına partizanlık yapıyorlar. tam anlamıyla türkiye'nin partisi ne zaman var olacak? ne zaman iktidar olacak? 23 nisan ve ihl

akdeniz üniversitesi'nde öğrencilere silah çeken şahsı yakından tanıdık. o kişiyle beraber olanlar serbest bırakılmış. o kişinin silah çektiği kişiler tutuklanmış. bir garip ülke

keşke bütün belediye başkanları böyle suçlar işlese. sadece partililere değil herkese bu tip hizmet sunsa. dikili belediye başkanı

15 Nisan 2008

günün köşe yazıları

dayak terbiye biçimiymiş. bu müfettişleri kim teftiş edecek. eğitimde dayak olur
bir italyan kadın gelir, türkiye'de tecavüze uğrar. ailesi türk halkının desteğinden dolayı teşekkür eder. kan davalarının, namus cinayetlerinin hala can aldığı bir ülkede öyle donup kalırız. güle güle pippa bacca
ispanya halkı için türkiye'ye benzer derler. adamların bakanlarının yarısından fazlası kadın. ordu savunma bakanlığına gerçekten bağlı. son olarakta o savunma bakanı 5 aylık hamile bir bayan. keşke benzesek
bir tuhaflıklar ülkesi. akp'e ile chp arasında kim daha atatürkçü kavgası. keşke kim halkı daha çok doyuruyor, kim eğitimi daha da iyileştiriyor ve yaygınlaştırıyor, kim çoğulculuğu daha çok koruyor, kim kaliteli ve yaygın sağlık hizmeti sağlıyor diye kavga etseler. para'nın resmi

7 Nisan 2008

safları sıklaştırın

kategorizasyon ya da önyargı nelerden kaynaklanır:
- daha önce benzer olaylarla çok sık karşılaşırsan, artık kanı yerleşir. tekrar değerlendirmeye zaman harcamazsın. "şu mahalle tehlikelidir, oradan geçme" cümlesinde olduğu gibi.
- hep aynı tip insanlarla bir aradayızdır. diğerlerini duymayız, görmeyiz ve şablona yerleştiririz.
- kendimizi tehlikede hissederiz korkarız, tehlike kaynağına kalkanlarımızı alıp bakarız, saldırıp pasifize etmek için dinleriz.

toplumda kutuplaşma ağırlaşmıştır, ne söylendiğinden çok kimin söylediği etkili hale gelmiştir.

kutuplaşmayı arttırmak için yapılabilecekler:
- birinin söylediği onlarca cümleden, bir tanesini cımbızlayıp zamandan ve bağlamdan koparıp başka bağlamda ve zamanda söyleyerek tehlikeli olduğunu kanıtlamak.
- iletişim kanallarını koparmak
- ateşli söylemlerle mutlak taraf olan liderlerin peşinden takılmak
- korkuyu olabildiğince körüklemek (başımıza çarşaf geçirecekler ya da dinimize düşmanlar, islam'a düşmanlar söylemleri)

işin ilginci böyle zamanlarda makul şeyler söyleyenlerin sesi duyulmaz. iki tarafta da en ateşli kişiler liderliğe yükselirler.

kutuplaşmanın (diğer adı bölünme de olabilir) artık anketlerde de görüldüğü. ülkenin yönetilemez, ilerleyemez bir çatışma haline geldiğini vurgulayan aşağıdaki yazı oldukça ufuk açıcı. nasıl bir türkiye'de yaşıyoruz, gelecek nelere gebe gibi birçok konuda ufuk açıyor: siyasileşme kutuplaşmaya dönüşüyor

tarhan erdem de kutuplaşmayı aşmak adına ilk görevin başbakanda olduğunu aşağıdaki yazısında vurguluyor: kutuplaşma sadece zararlıdır

ece temelkuran akp hükümetinin kutuplaştırıcı diline dair çok güzel bir yazı yazmıştı. daha ortada kapatma davası yoktu. akp'nin türkiye'yi zulmünden kurtaracağı yerli sömürgeciler kimler? akp'nin sırrı: türk sömürgeciler

bir virus: cemaatleşme analizi de genel olarak kutuplaşmanın etkisi, topluma zararı ve neden önlenemediği gibi sorulara cevap arıyor.

aşağıdaki sözleri bir siteden aldım. çok güzel bir kutuplaşma örneği vermiş. bu sözlerde "laikçi" geçen yere "şeriatçı" yazın. "Atatürk düşmanı, cumhuriyet karsıtı" yerine de "din düşmanı, darbeci" yazın. o haliyle altına imza atacak milyonlar vardır, bu haline atacak olan milyonlar olduğu gibi:
mesela,laikçi diye katagorize ettgimiz kesim kendi icinde bazı ortak ozelliklere sahiptir.mesela argo olarak soylersek,bu insanlar hep çakallık pesindelerdir.her türlü haltı yerler,ama avazları cıktıgı kadar “A BAK SUNLAR NE YAPTILAR” derler. alavere-dalavere,oyun,rantiyecilik bu kesimde bol miktarda mevcuttur,ama caktırmazlar.cıkarları zedelenmeye basladımı,karsındaki vatandas Atatürk düşmanı, cumhuriyet karsıtı oluverir.
umarım 60'tan önce yapılamayan, 70'ten önce yapılamayan ve 80'den önce yapılamayan yapılır ve çoğulcu bir demokrasi ile yönetilen, iletişim halinde olan, korkularla kamplaşmamış bir topluma evriliriz.

hükümet çoğulcu demokrasi adımları atmak yerine çoğunluğun diktatörlüğüne yönelirse ya da başka odaklar ne çoğunluğu ne çoğulculuğu deyip müdahale ederse ne yapacağız? dananın kuyruğu burada kopuyor.

3 Nisan 2008

günün köşe yazıları

yök üniversitelerde bölümlerin varlığını devam ettirme kriterlerinden ikisini kaldırıyor. kriterlerden biri mezunların iş bulabilme ölçütüdür. nasıl bir iş bu. sen adamı al 4 sene okut. sonra işsiz sal çayıra. bir bölümün mezunları iş bulamıyorsa o bölüm niye varlığına ve ya kontenjan sayısında bolluğa devam etsin. ikinci kriter ise öğretim elemanı sayısının belli bir değerden fazla olmasıdır. bunun da anlamı nedir. sen al adamı doğru düzgün eğitim vermeden meslek sahibi yap. bu düzenlemelerin hiç bir rasyonel ve topluma katkı sağlayan anlamı yok. eee peki niye yapılıyor bu değişiklikler? kim istiyor bu değişiklikleri? öğretmenlerin eğitimi

bir tek avrupa kaldı memleketi kurtaracak diyenlere bir bakış açısı: hangi avrupa

son zamanlardaki uzlaşın, herkes bir adım geri atsın yaklaşımları bir yanılsama. sanki chp ile akp arasında bir gerilim var da o memleketi bölüyor diye yutturuluyor. halbuki gerilim akp ile anayasanın değişmez maddelerinde. niye bunu açıkça söylemiyorlar da "uzlaşın, geri adım atın" gibi ifadeler kullanıyorlar? cumhurbaşkanı seçimlerinde akp sözünü tutsaydı ve mecliste her partiden oy alabilen bir cumhurbaşkanı seçseydi, şu anda bu davayla uğraşıyor olur muydu? sorun erdoğan-baykal gerilimi değil

tecavüz haberleri çok fazla. hepsinin hikayesi ayrı ayrı yüreğimi burkuyor. hele toplu tecavüz vakaları bütün duygularımı altüst ediyor. türkiye'nin muhafazakarlaşmasından memnuniyet duyanları, muhafazakarım diye övünen insanları merak ediyorum. bu tecavüz olayları ile cinselliği evlelene kadar yasaklayan muhafazakarlık arasında bağ kurmuyorlar mı? 15 yaşında insanların evlendiği dönemin kuralları ile 25 yaşında insanların evlendiği dönemin toplumsal kuralları bir olabilir mi? yanı başımızdan aşti'den başımıza gelenler

27 Mart 2008

trt çalışanları ve zaman tüneli

bu bağlantıda hem trt çalışanlarının endişelerine ortak olurken hem de eski yayınlardan seçmeleri dinliyorsunuz. zaman tünelinden geçiyor gibi oluyorsunuz.

26 Mart 2008

günün köşe yazıları

herkes memleketin uzlaşması lazım diyor. eee nasıl olacak uzlaşı. akp'nin yaptıklarını muhalefetin sineye çekmesiyle mi olacak? akp'nin akp olmaktan vazgeçmesi ile mi olacak? kuvvetler ayrılığını güçlendiren, özgürlükleri arttıran ve koruyan, kadrolaşmayı olabildiğince engelleyen ve de refahı topluma olabildiğince paylaştıran düzenlemelerden başka çıkış yolu görmüyorum. ne yazık ki bu saydıklarımı içtenlikle savunan ve de toplumda kitle desteği olan bir siyasi hareket şu anda yoktur. bunun sonu iktidarı herşeyiyle bir tek kendine isteyen, diğerlerini dışlayanlar arasında gidiş gelişlerle geçecek ömür.

ergenekon ve kapatma davasına farklı bir bakış: başımıza gelenler

karşıt görüşler çatıştı deyince ne anlarsınız? birilerinin başka birilerine satırlarla saldırmasını ben karşıt görüşler çatıştı olarak ifade etmezdim. ne zamandan beri bir grup ülkücünün, basın açıklaması yapan solculara satırlarla saldırmaları ve bunun üzerine polisin saldıran gruba değil de basın açıklaması yapan gruba müdahalede bulunması karşıt görüşler çatıştı oluyor. milliyet

nevroz kutlamalarında olaylar çıktı kan döküldü. olay çıkan illerde valilik halkın bayramı haftasonu kutlama isteğine izin verseydi, belediye, dtp, valilik ve emniyet entegre bir şekilde çalışsaydı bu olaylar yaşanır mıydı? can dündarın güzel tespiti ile siyaset boşluk kaldırmaz.

siyaset rejimi niye tehlikeye sokuyor. buna bir cevap turkiye'de fakir sınıfın orta sınıftan kalabalalık olmasının baskıcı rejimlere davetiye çıkardığıdır. bunu çözmek için sosyal devlet adımları atılmalı. diğer cevap kuvvetler (yasama, yürütme ve yargı) ayrılığının uygulamada eksik olmasıdır. bu yüzden de aslen yürütmeyi kotrol altında tutması beklenen iktidar yasama ve yargıyı da kotrol altına alabilecek yollar buluyor. bu yüzden de toplum kutuplaşıyor. akp'nin iktidar olduğu bu dönemde kuvvetler ayrılığını güçlendiren yasalar çıkarma şansı vardı ama yapmadı. yaklaşımları kuvvetler ayrılmasın bir olsun ama benim olsun oldu. kuvvetler ayrılığı konusunda güzel bir yazı: çoğunlukçuluk ve çoğulculuk

yılların siyasetçisi, chp'nin önde gelen isimlerinden eşref erdem'den güzel tespitler. uzun süredir de baykal'ın sağ koluydu. şu tespit çok hoşuma gitti "chp genel bakşanının ciddi ülke sorunları karşısında pragmatik yaklaştığını ve kolaycı çözümler aradığını düşünüyorum. lider, risk alan kişidir." kürtlerin yüzü türkiye'ye dönüktür.

9 Mart 2008

günün köşe yazıları

cüneyt zapsu neymiş abi. okuyunca şaşırıp kaldım. yalnız adamın istifasının altında bu kadar anlam aramamak gerekir. cüneyt zapsu'nun istifası

şeriat nedir ve gelmekte midir? şeriat devletin dini kurallara göre yönetilmesi ise hükümetin uygulamasının bu yönde olduğunu gösteren güzel bir yazı olmuş. fetva ve ferman merakı

7 Mart 2008

günün köşe yazıları

hala nasıl oluyor da daha çok çocuk doğurun diyebiliyorlar. üretim, zaman geçtikçe daha kalifiye ve daha eğitimli çalışanlar istiyor. otamasyon sayesinde eskiden yüzlerce insanın yaptığı işi artık onlarcası yapabiliyor. memlekette açlık artıyor, hırsızlık artıyor, şiddet artıyor, işsizlik artıyor, kaliteli iş gücü açığı büyüyor ama biz hala daha çok çocuk doğurun diyelim. başbakan: en az 3 çocuk doğurun.

dört tane veli öğretmene cinsel taciz suçlamasında bulunuyor. buna rağmen öğretmen hala görevine devam ediyor. haliyle şikayetçi aileler çocuklarını okula göndermiyor. tabi ki ispatlanana kadar kimse suçlu sayılamaz. yalnız soruşturma devam edene kadar öğretmeni açıkta bekletemezler mi? hangi mantıkla o çocukların başında tutuyorlar. öğretmen tacizi

doğru olanı tekrar tekrar söylemek lazım demişler. evet türban meselesi hak ve özgürlükse, alevilerin hakkı ve özgürlüğü yok mu? din kültürü ve ahlak bilgisi dersi

şiddet gören kadınları koruyamamak bir insanlık ayıbıdır, toplumun geleceğine saatli bombalar yerleştirmektir. bir çocuk düşünüyorum annesi habire dayak yiyor, kendi habire dayak yiyor, annesi onu koruyamıyor. bu çocuktan hırsız mı olsun, mafya mı olsun, tetikçi mi olsun, terorist mi olsun. karanfil dağıtmakla olmuyor

ekmeğe fena zam gelmiş. bu zammın en büyük sorumluluğu da buğday tarımını ve piyasasını iyi yönetemeyenlerde. ekmek, buğday ve ekonomi

ben motivasyona çok önem veriyorum. diyelim ki bir mucize oldu ve türkiye'deki insanların %90'ı yaptığı işi sevmeye başladı. o işi daha bir şevkle yapıyorlar. öğretmen daha bir ilgileniyor öğrenciyle, doktor daha bir özenle bakıyor hastaya, memur daha bir hızlı yapıyor işini, polis daha bir seviyor halkını, çöpçü daha bir temiz yapıyor ortamı, esirgeme yurdundaki çocuklar daha bir seviliyor, vergi daha bir dikkatli toplanıyor, ... çok kısa zamanda çok şey değişir. peki şu an böyle bir türkiye'ye yaklaşıyor muyuz, uzaklaşıyor muyuz? üniversite öğrencilerinin %95'i istemediği bölümde okuyor