hey gidi göbün koyu (foto: özgür)
sabah şöyle bir konuşmayla başladı o güzel anılar
sabah şöyle bir konuşmayla başladı o güzel anılar
ben: geldik fethiye'ye. siz ne zaman burada olursunuz?
yalın: ha ne biz mi, hmm, dur bakim. dur dur...
yalın: tamam siz göcek'e gelin. ordan alalım sizi. sizin otobüs zaten oradan göcek'e devam ediyordur.
ben: evet gerçekten devam ediyor, şimdi önümden geçti oraya doğru geliyor.
bazen yaşama tutunanlara hayran kaldık (foto: özgür)
taşyaka koyunun batı yakasına demir attık. sonrasında yürüyerek bin yıllık mezarlıkların yanından geçtik. en son bedri rahmi ve azmi arat'ın eserleri ile kapanış yaptık. oradan geri dönerken terli terli atladık buz gibi sulara ve yelkenimize doğru attık kulaçları.
taşyaka koyunun batı yakasına demir attık. sonrasında yürüyerek bin yıllık mezarlıkların yanından geçtik. en son bedri rahmi ve azmi arat'ın eserleri ile kapanış yaptık. oradan geri dönerken terli terli atladık buz gibi sulara ve yelkenimize doğru attık kulaçları.
günlerden birgün dalgıç tahir'in yiğeni aradı, gelin tam sizlik lagos'sum var dedi. tabi kıramadık. lagosu fırın yaparım dedi. olmaz yahu ben yemem diyince. birazı fırın birazı da ızgara yapıldı. öğrendim ki lagos fırın yenirmiş. fırından bir lokma tadınca, burun kıvıra kıvıra yedim ızgarayı. sabah restoranın arkasından öte tarafa denize çıktık. yürümeye devam ederek oğlakları bulduk. meğer birkaç haftalıklarmış da yolumuzu gözlerlermiş. gider gitmez kafa tokuşturup üstümüzdekileri çekiştirmeye başladılar.
arkamdan koşan sözler:
- biz korkunun değil umudun adamıyız
- ben demirden korksaydım trene binmezdim
- kim kesecek karpuzu, ben kesmem