yelken etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yelken etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ağustos 2009

ehli keyf rüzgarlar

hey gidi göbün koyu (foto: özgür)

sabah şöyle bir konuşmayla başladı o güzel anılar
ben: geldik fethiye'ye. siz ne zaman burada olursunuz?
yalın: ha ne biz mi, hmm, dur bakim. dur dur...
yalın: tamam siz göcek'e gelin. ordan alalım sizi. sizin otobüs zaten oradan göcek'e devam ediyordur.
ben: evet gerçekten devam ediyor, şimdi önümden geçti oraya doğru geliyor.

bazen tarihi mezarlarda saygısızca davrandık (foto: özgür)

bazen yaşama tutunanlara hayran kaldık (foto: özgür)

taşyaka koyunun batı yakasına demir attık. sonrasında yürüyerek bin yıllık mezarlıkların yanından geçtik. en son bedri rahmi ve azmi arat'ın eserleri ile kapanış yaptık. oradan geri dönerken terli terli atladık buz gibi sulara ve yelkenimize doğru attık kulaçları.

bazen sadece yattık (foto: özgür)


bazen korkusuzca korsanların peşine düştük (foto: özgür)

günlerden birgün dalgıç tahir'in yiğeni aradı, gelin tam sizlik lagos'sum var dedi. tabi kıramadık. lagosu fırın yaparım dedi. olmaz yahu ben yemem diyince. birazı fırın birazı da ızgara yapıldı. öğrendim ki lagos fırın yenirmiş. fırından bir lokma tadınca, burun kıvıra kıvıra yedim ızgarayı. sabah restoranın arkasından öte tarafa denize çıktık. yürümeye devam ederek oğlakları bulduk. meğer birkaç haftalıklarmış da yolumuzu gözlerlermiş. gider gitmez kafa tokuşturup üstümüzdekileri çekiştirmeye başladılar.

bazen yeni neslin davranışlarına kızdık (foto: levent)


bazen farklı dillerde konuşmaya çalıştık (foto: özgür-levent)

arkamdan koşan sözler:
- biz korkunun değil umudun adamıyız
- ben demirden korksaydım trene binmezdim
- kim kesecek karpuzu, ben kesmem

2 Eylül 2007

dolu dolu bir ay geçti

nasıl bir ay geçti böyle. neler oldu şöyle hızlıca bir gideyim. sonra hepsi ile ilgili bir yazı yazarım. onurum evlendi, tekman teknesinin kaptanı olarak denize açıldık, paris ve amsterdam sokaklarında dolandık.

öncelikle sevgili kardeşim onur evlendi. beni düğün hükümetinde sadıçlıktan ve şahitlikten sorumlu başbakan yardımcısı olarak atadı. onur'umun düğün telaşında yanında olmak, o kocaman düğün arabasını kullanmak ve bu mutlu ana "evet şahidim" diyebilmek. onunla karşılıklı oynarken bir fotoğrafım tam aşağıdadır.

bu günü hem gülerek hem oynayarak kutlarken

sonrasında göcekten meis adasına olan yelken seyrimiz var. ekibin güzelliği, denizin etkisi, yelkenin rüzgarla dolması, kaptanlık... hepsi ayrı bir keyifti. bu seyir birçok ilkin de seyriydi: ben ilk kaptanlığımı yaşadım, ilk defa olarak deniz verdi bize üç öğün rıskımızı, yunuslar gördük bizimle biraz şakalaşıp gittiler kendi yollarına, ilk seyrini yapan arkadaşımız vardı, ilk defa yunan adasına gittik, ilk defa teknede yoğurtlu patlıcan ezmesi yapıldı. tabi ki her seyirde olduğu gibi, aslen kara hayvanı olduğumuzu hatırlatan tutma vakaları olmadı değil (yalın'ın anasının karnından denizci doğduğu teyit edildi). keşke en kısa zamanda bir daha açılabilsek. daha birçok fotoğraf koyarım bir sonraki yazıya şimdilik aşağıdaki ile yetinin.

almışız rüzgarı

yazılım işinde çalışmanın çok güzel bir yanı var: bilgisayarın yanındaysa her yerde işini yapabiliyorsun. tabi iş yeri buna izin verebilecek kadar esnek olmalı ve çalışanlarına güvenmeli. şanslıyım ki benim işyerim öyle. ben de aldım bilgisayarımı çantama, gittim izmir'e ana kucağına. gidiş gelişlerde abimleri gördüm kısa ama yoğunca. bir hafta annemin, ablamın, kardeşimin ve en tatlısından yiğenim yağmurun yanında çalıştım. süper oluyor insanın ailesinin yanında çalışabilmesi. "sen çalışıyorsun" diyerek hiçbir işe karıştırmıyorlar. üstüne üstlük iyi bakmaya çalışıyorlar. mesela çalışırken incirin soyulmuş olarak geliyor. izmir bence türkiyenin en yaşanası memleketlerinden. türkiye'nin kaliforniyası diyebiliriz. bir tek eksiği var bizim sektör için iş alanı kısıtlı. o yüzden ankaradayız.

yeğenim yağmur her zamanki tatlılığıyla

ilk avrupa yolculuğumu parise yaptım. bu kente önce 3 gün ayırmıştık ama yetmedi 5 gün orada kaldık. dünyanın en çok turist alan şehri. bunu da hakediyormuş gerçekten. öyle bir şehir düşünün ki her sokak bir istiklal, her köşe başı bir sultanahmet tadında. her yerde vatandaş rahat yaşasın diye parklar. paristen de aşağıdaki fotoğrafla yetineceksiniz. sonra yazarım uzun uzun.

pariste bir ara sokak

son olarak amsterdam. herşey bir başka bu şehirde. çılgınlıkta bu şehirde, gevşeklikte. her şey uçuk bir kafadan çıkmış gibi. tabi siz uçmaya başlayınca düzeliyorlar. başka türlü bir şehir mümkünmüş dedirtiyor. herkes bisikletlerden bahsediyordu amsterdam diyince. görünce ne demek istediklerini anlayabildim. amseterdamı kelimelerle anlatmak istersek: kanallar, yasal duman, red light sokağı, bisikletler, hareket, durgunluk, gezelligheid, fotojenik...

fotojenik şehir amsterdamdan

11 Temmuz 2007

yeter, deniz tutmasın

her yelken seyrinde bir günümü deniz tutması denen illete kaptırıyorum. bu seyirde kendime sözüm var yeneceğim onu. bunun için internette bulduğum bilgileri aşağıya koydum. kaynakların bağlantıları en altta.

nedeni:
bu illetten beynimize ve omuriliğimize gelen çelişkili hareket bilgileri sorumluymuş. dört ayrı noktadan bize hareket bilgisi geliyormuş:
- iç kulak: hareketin yönünü anlar.
- gözler: hareketin yönünü ve konumumuzu bildiriyor haliyle.
- eklemlerde ve omurgada bulunan basınç algılayıcıları vücudun duruşunu algılar. yani baş aşağı mı, yukarı mıyız, neremiz yere değiyor gibi soruların cevabını verir.
- kaslardaki ve eklemlerdeki alıcılar vücudun hangi parçasının hareket ettiğini söyler.

bu dört yerden farklı bilgiler gelince beynimiz dumur olup dönmeye ve kusmaya neden olurmuş. ya tamam iyi hoş farklı bilgiler geldiğinde niye gidip kusmak gibi bir tepki verir beyin bunu anlamadım. ne bilim kusturacağına burun akıntısı yapsaydı. neyse devam edeyim.

önlemek için öneriler:
- dümen tutmak gibi beyni meşgul eden aktiviteler etkiyi azaltır. (gece seyrinde dümene bırakmamasına yapışmam ve bırakmak istememem bundanmış. zaten bıraktıktan 15 dakika sonra makus talihim beni bekliyordu.)
- yere birşey düştüyse bırakın orda kalsın. eğilmek iç kulağa maximum etki yapar.
- geminin güvertesine çıkıp ufku izlemek.
- tekne içindeki ve üzerindeki sabit bir noktaya odaklanmamak (kitap okumak gibi).
- hareket yönüne zıt oturmamak.
- deniz tutan birini izlememek (geçen seyirde beni izleyerek daha kötü olan arkadaşlar kusura bakmasın)
- keskin kokulardan, baharatlı ve yağlı yiyeceklerden uzak durmak. (artık sabahları öküz gibi sucuk, yumurta, zeytin yağlı ve baharatlı peynir falan yok. zorlamayın beni yemeyeceğim)
- fazla da yememek lazım tabi.
- alkolüde az içmek gerekiyor (off of, neden hoşlanıyorsam yapmamam lazım bu gidişle)
- ani hareketlerden kaçınmak (yatarken aniden ayağa kalkmak gibi)
- aşırı kafa hareketlerinden kaçınmak (bu nasıl oluyor anlamadım, niye kafamı aşırı hareket ettireyim)
- nikotin, kafein, cola, enerji içecekleri ve tuz gibi uyaranları arttırıcı maddelerden uzak durmak.
- kulağınızı müzikle meşgul edebilirsiniz.
- kotü kokudan ve egzozdan uzak durmak

iş işten geçti ve deniz tuttuysa (bunlar benim tecrübelerim):
- ilaçlar bir işe yaramaz
- kamarada uzanıp uyumak iyi geliyor
- kusmak
- kusma uzun sürdüyse sıvı ve tuz kaybını karşılamak lazım.

ilaçlar:
- Dramamine: uyarıları baskılar. böylelikle denge sisteminin etkisini azaltırmış. uyarıları azalttığından dikkatsizlik yapar.
- metpamid veya emadur: uyarıları engellemez, kusmayı önler. böylelikle dikkatsizliğe neden olmaz. tahminim deniz tutmasının kusmak dışındaki olumsuz hallerine engel değildir. gerçi kusmanın engellenmesi büyük bir iyilik olur.

kaynaklar:
http://www.tkbbv.org.tr/HastaBilgilendirme/BasDonmesiVeAracTutmasi.htm
http://www.yelkencilerlokali.org/forum/index.php?showtopic=59&pid=110&mode=threaded&start=

4 Nisan 2007

göcek soğuk su

şubat ayında bir haftasonu arkadaşlarla göcek'e gittik, yelken yapalım diye. yelkenden geriye hep o kadar güzel tatlar kalıyor ki, hatırlamak mütiş bir keyif oluyor. fotoğraflara tekrar tekrar bakıyorsun. aşağı bir kaç fotoğraf koydum. yelken seyriyle ilgili ayrıntılı yazıyı da bizim arkadaşlarla ortak blogumuza koydum. o yazıya burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.