şiddet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiddet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Şubat 2009

başbakan ve filistin


filistinde yaşanan insanlık dramını haklı bir şekilde ve her platformda eleştirebilen bir türkiye var. aynı zamanda dünyayla bağlarını da koparmadan. bu durumu taktir etmek lazım. umarım dünya ile bağlar kopmadan böyle eleştirileri yapabilmeye devam ederiz. dünyanın hangi noktasında, hangi millete, hangi dine karşı olursa olsun böyle bir zulüm yüksek sesle eleştirilmelidir. bu sadece ahlaki bir görev değil, barış dolu bir gelecek için gereklidir. başbakanı eleştirileri için kutluyorum. iki tane eksik görüyorum. birincisi daha önemli.

önemli eksik hamasın aynı şiddetle eleştirilmemesi. hamas israile bombaları atarken israilin vahşi bir karşılık vereceğini bilmiyor muydu? elbet ki biliyordu. bunun sonucunda halkın ızdırap çekeceğini ve insanların öleceğini bilmiyor muydu? elbet ki biliyordu. eee öyleyse bile bile böyle bir hata niye yaptı, niye yapıyor? halkın ölmesinden, çocukların kanlı fotoğraflarından kendi de mi güçleniyor? yönetimi abbas'a kaptırmamak için mi böyle yapıyor? bu sorular hayal ürünü komplo teorileri değil. gerçekten filistin halkının acılarını paylaşıyorsak haması da aynı kararlılıkla, aynı sıklıkla ve aynı şiddetle eleştirmemiz gerekiyor. bunu başbakanın yapması gerekiyor. zaten shimon peres de haması çok doğru sözlerle eleştirdi. başbakanın öncelikle bunları kabul etmesi gerekirdi. şunu bilmeliyiz ki, israil halkı her an hamas gibi örgütler tarafından öldürülme korkusu yaşadığı sürece barış yanlısı kişilerin israilde iktidara gelmesi zor olacaktır. şiddet şiddeti doğurur.

ikinci eksiklik ise üslup. aynı cümleleri patlamadan, öfkelenmeden söylemek daha etkili olurdu. o zaman başbakanın tavrı oy için şov olarak algılanmazdı. ciddi ciddi böyle düşünüyorlar denirdi. ayrıyeten adama suçluluk duygusundan sesin yükseliyor demenin, siz anca adam öldürmeyi bilirsiniz demenin savunulacak yanı yok. hem bu durumda başbakan türkiyede başkalarına bağırarak ve onları suçlayarak yaptığı konuşmaların suçluluk duygusundan olup olmadığına cevap vermeli.

türkiye'de tırmanan yahudi düşmanlığı

filistindeki katliamı kınama gösterileri ne yazık ki yahudi düşmanlığının çekinmeden sergilendiği bir havada oluyor. bu arada hamasın da bir terörist örgüt olduğu unutuluyor. yok efendim hamas halk tarafından seçilmişmiş. güneydoğuda pkk diye bir parti seçime girse bazı yerlerde seçilse ona da mı aynı muameleyi yapacağız. hamas israilli sivil halkın olduğu mekanlara intahar saldırıları düzenlemedi mi? sivil mekanlarda bomba patlatmadı mı? ee bunun adı terör değil mi? israilin filistinde uyguladığı devlet terörüne ne kadar karşı duruyorsak hamasa da o kadar karşı olmalıyız. ne yazık ki bu ülkeyi yönetenler kısık sesle haması eleştiriyor yüksek sesle israili. her ikisini de yüksek sesle eleştireceksin ki kan dökülmesini azaltabilesin, gösterilerin yahudi düşmanlığına dönüşmesini engelleyesin. "hitler haklıymış" gibi akıl almaz söylemler gelişti. ne diyeyim.

türk müsevi cematı başkanı milliyetteki söyleşide çok güzel konuşmuş. aşağıda bir kısmını aktarıyorum. çok güzel konuşmuş. ekleyecek birşey göremiyorum.
... Elbette 1492’deki Türkler Yahudilere büyük hoşgörü gösterdi ve Yahudiler buna elbette şükran duyuyor. Ama bu 1492 yılı için geçerliydi, bugün için artık geçerli değil. Ben bugün hoşgörü istemiyorum. Burası benim vatanımsa kim, niye bana hoşgörü göstersin ki? Siz de aynı hakka sahipsiniz, ben de aynı hakka sahibim...

... anayasa ve demokrasi yeterli benim için, bunun dışında benim başka bir şeye ihtiyacım yok. Ben misafir değilim, ben yabancı değilim, tıpkı sizin gibi bu ülkenin bir vatandaşıyım. Tek isteğimiz de bunun böyle kabul edilmesi ve bize genellemeler yapılmaması.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan bir dakikalık saygı duruşunda. Okullarda nelerin olabileceğini düşününce gerçekten çok rahatsız olduk. Üstelik akabinde de Gazze’yle ilgili bir resim ve bir kompozisyon yarışması düzenleniyordu. Yani “en kanlı resim, en iyi resim olacak” demekti ve bu da 7 yaşındaki çocuklardan itibaren yapılacaktı. Biz hemen o akşam birkaç AKP’li milletvekili dostumuzla görüştük. Onlar Sayın Bakanı aradılar ve hemen geri çekildi.

...mesela çok da başarılı olan bir Yahudi çocuk teneffüse çıktığında iki üç öğrenci yanına gelip tekbir getiriyor. Üstelik bu da yabancı tedrisatla eğitim yapan bir okulda oluyor.

7 Ocak 2009

sadece savaşa karşı olmak


bu fotoğraf nasıl da özetliyor acıyı. söze gerek bırakmıyor. tam tersi boğazında bir düğümle tutuyor çıkabilecek bütün sözleri. bir tek hırıltıya izin veriyor. bir de göz yaşına. nedeni ne olursa olsun hiçbir şey açıklayamaz bu vahşeti. işin korkutucu yanı israil, kendi askerlerini vurabilecek kadar gözü kara saldırıyor.

gelelim bizdeki tepkilere. israilli takım gelmiş basketbol oynayacak. niye onlara saldırıyorsun? onlar mı gidip öldürüyor bu insanları? siyahlar giyip bütün maç boyunca tek kelime ses bırakmasan daha iyi bir protesto olmaz mıydı? israillilere ölüm diye bağırıyorlar. şu otelde israilliler var diye hedef gösteriyorlar. böyle şey olur mu? bugün israilde çocukları hamaslı teröristler tarafından öldürülen analar var. bu analar toplanmış israil saldırılarını kınıyorlar. bu insanlara karşı büyük bir ayıp değil mi bütün israili ve israillileri hedef göstermek.

taraf mı arıyoruz. hamastan ya da israil ordusundan yana mı olmamız gerekiyor. her kime karşı olursa olsun sadece ve sadece savaşa karşı çıkmaktan daha tutarlı bir taraf var mı? israilli çocukları öldüren bombalara da bu resmi yaşatanlara da karşı olmak. sadece savaşa karşı olmak.

6 Ocak 2009

aile içi şiddete son


aile içi şiddet belki bu toplumun en temel, en derin problemlerinden. tabiki bir yanıyla yaşadığımız çatışmaların, yokluğun, yoksulluğun bir sonucu. öte yandan belki de birçok suçun kökenindeki neden aile içi şiddet. ne kadar semptom ne kadar kaynak bilemem ama türkiye'de önemli bir kalabalık çok acı çekiyor onu bilirim.

bu konuda desteklenesi bir proje var: aile içi şiddet acil yardım hattı. şu ana kadar baya bir kişiye yardım edilmiş. ölümden kurtarılanlar olmuş. çocuğunu öldürmekten kurtulanlar olmuş. gerekli bilgileri aşağıdaki bağlantılardan alabilirsiniz. "güldünya" albümünü alınca bu kampanyaya yardım etmiş oluyorsunuz.

güldünya albümü
aile içi şiddet acil yadım hattı başarıları
aile içi şiddete son projesi

10 Kasım 2008

bir hayat bu kadar mı ucuz olur, bir toplum bu kadar mı sapıtır

milliyet'ten "oğlunun linç edildiğini gazetede gördü" haberini okuyorum. ne linç edilen çocuktan haberim var, ne olaydan. böyle bir olay türkiye'yi yerinden oynatmıyorsa ne diyeyim. gazeteler bu linç olayına birinci sayfa haberi demiyorsa ne diyeyim. olay pistir üzeri kapansın deniyorsa ne diyeyim. hükümet bu olayın sorumlularının ceza alması için canla başla çalışmıyorsa ne diyeyim.

kol kırılıp yen içinde kaldıkça, şiddet hakkıyla cezalandırılmadıkça bir gün çok yakınımızda hissedeceğiz bu acıyı. o gün gelmesin. bir hayat yaşadığımız ülkede bu kadar ucuz olmasın.

yaşamdan daha değerli ne olabilir ki?

bir insan hayalleriyle, sevdikleriyle, dostuyla, düşmanıyla beraber öldü gitti. 50 kişi döve döve öldürdü. heryerde kamera var, bu olayın olduğu yerde yok mu güvenlik kamerası falan. bırakın yumruk atmayı olayı görüp de polise haber vermeyen bile ceza almadıkça nasıl engelleriz bu olayları.

18 Ekim 2008

savaş çığırtkanlığı ve buna cevabım

geçen şöyle savaş çığırtkanı bir e-mektup geldi:

BU UNUTULUR MU? (Unuttuk Maalesef…) birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kısmı da Mısır'ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na Hapsedildi. Kampın tam adı, 'Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-I Harbiye Kampı' idi. Bu kampta, 1918'de Filistin Cephesinde esir düşen 16. Tümen'in 48. Alayı'na bağlı Osmanlı Askerleri Tutuluyordu. 12 Haziran 1920'ye kadar Iki yıl boyunca Her türlü işkence, eziyet, ağır hakaretler ve aşağılamaya maruz kaldılar. İnsanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi… Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların Yalan yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk Düşmanı haline gelmişlerdi. Savaş bitmişti. Ancak,Kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri Teslim etmek, İngilizlerin işine Gelmiyordu. Çünkü, olası yeni bir savaşta,Bu askerlerin Yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, İngilizlerin beyinlerine işlenmişti. Çözüm Toplu katliamdı… Askerlerimiz, Mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla Dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak;Suya normalin çok üzerinde 'krizol' maddesi katılmıştı..Mehmetç ik, Suya daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyordu.Ancak, İngiliz Askerleri, dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı . Mehmetçikler, Bellerine kadar gelen suya başlarını sokmak istemediler. Ancak, Bu kez İngilizler havaya (başlarının üzerine)ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için, çömelerek başlarını suya soktular.Ancak, başını Sudan kaldıran artık göremiyordu. Çünkü gözleri yanmıştı… ******** Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi Ve 15 000 (15 bin) askerimiz kör oldu. Bu vahşet, 25 Mayıs 1921 tarihinde TBMM.' de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler Bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin Krizol banyosuna sokularak, 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, Bunun faili olan İngiliz Doktor, Garnizon Komutanı ve Askerlerin cezalandırılması için, TBMM' nin teşebbüse geçmesini istediler. ******** Ancak, Yeni kurulan devletin bin türlü derdi vardı.Ağır sorunlarla uğraşan TBMM' de Bu hesap sorma işi Unutuldu gitti.Ama onlar Unutmuyorlar… Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna Sunuyorlar. En üzücü olanı da Malum birilerinin, Bu karalama kampanyalarına çanak tutması… ERMELİLER SOYKIRIM YAPILDI DİYE DÜNYAYI AYAĞA KALDIRIYOR.Bİ ZİM TARİHİMİZDEN HABERİMİZ YOK.!!!

bu maile cevabım şöyle:

insanlarla sosyal bir ortam içindeyken öğrenilen çok hoş değerler var. bunlardan bazilari:
- iletisimin onemi ve yollari
- her insanin ayri bir hikayesi oldugu
- catismalarin dogal oldugu ama cozmenin en etkili yolunun oncelikle dinlemek sonrasinda da konusmak oldugu

ayriyeten hayat bana ogretti ki, insanlar en buyuk canilikleri, kendilerinin mazlum ve haksizliga ugramis olduklarini hissettiklerinde yapiyorlar.

sizin bu mailiniz beni cok rahatsiz etti. neden mi rahatsiz etti?
her insanin ayri bir hikayesi yok bu yazdiklarinizda. bu yazdiklarinizda seytan ve dusman ermeniler var. bu yazdilarinizda cani ve biraz da oyuna gelecek kadar aptal ingilizler var. bu yazdiklarinizda mazlum vatan evlatlari var. hepimiz gibi ermeniler de insandir. dolayisi ile onlarin herbirinin ayri bir hikayesi vardir.
bu yazdiklariniz iletisimin degil, kavganin ve savasin destekcisi duygular yaratiyor.

peki bu yazilanlar dogru olabilir mi?

hayir dogru olmayabilir, uydurma haberlerle insanlari birbirine kirdiran cok oluyor. daha yakin zamanda sivas katliami boyle soylentilere inanan cahil kalabalik tarafindan yapildi.

evet bu anlatilanlar dogru olabilir. insanlara verilen guclerin nasil uygulandiginin denetlenmedigi ve karmasanin hakim oldugu ortamlarda bunlar olur. sizce osmanli doneminde ermeniler goc ettirilirken kac tanesi bizim vatan evladi cetelerimiz tarafindan soyulup, oldurulup tecavuze ugratilmistir. daha yeni iskenceden dolayi bir vatan evladi olduruldu. oldurenler de vatan evlatlari idi. eminim su anda irakta hergun buna benzer hikayeler yasaniyordur.

lutfen yazdiklarimizin ve cevremize gonderdigimiz emaillerin savasi ve kavgayi korukleyen seyler olmamasina ozen gosterelim. hatta mumkunse olaylari cozume kavusturacak, barisi saglayacak, boyle canice olumlere son verecek bir cizgide soylem uretelim.

yeterince savas cigirtkani var bu dunyada.

21 Temmuz 2008

toplumu şiddetten uzaklaştırmak

bana sorarsanız, terör dahil şiddeti toplumdan uzak tutmanın ayaklarından biri hapishanelerdir. dediğim olay şiddeti yaratanları hapse atarak toplumu şiddetten uzak tutarız diye anlaşılmasın. dediğim şudur şiddetin hapishanelerde tekrar üretilmesini ve topluma tekrar yayılmasını engellemeliyiz. bu yüzden hapishaneleri toplumun suçlu kesimi için bir uygarlaşma fırsatı olarak kullanabiliriz. bu da hapishanelerde insanca muamele olmadan olmaz. eğer bunu başaramazsak şiddeti daha güçlü bir şekilde üreten ve tekrardan topluma salan bir sistemle çözümsüz kalacağız. diyeceğim şudur ki en bencil düşünceyle sevdiklerimizin şiddete kurban olmaması için hapishanelerde yaşananlara özen gösterelim. yanlışlıkla hapishaneye düşme ihtimalinden ise hiç bahsetmeyeyim.

bir kişi daha ölmesin

cezaevlerinden siyasi mektuplar

temsilde adaletsiz durum

22 Nisan 2008

öfkene kulak ver ama kölesi olma (duygusal akıl - 3)

duygusal aklın ikinci maddesi duygularımızı yönetebilmek. başka bir deyişle tutkularımızın kölesi olmamak. belki de yönetilmesi en zor duygu öfkedir. zen rahibinin cehennem nedir sorusuna verdiği cevap öfkeydi. gerçekten de öfkenin boyunduruğunda iken mutluluk en uzak duygudur. içimizi cehennem ateşi yakar. kendimizi ve çevremizi yakıp yok edecek enerji kalbi ve kasları zorlar. öfkenin kontrol edilememesi hem kendimize hem de çevremizdekilerle ilişkimize fena zarar verir. bu cehennem nereden çıkmış, ne işimize yarar, nasıl oluşur, bize neler yaptırır, nasıl kotrol edilebilir...?

uydurma bir iki küçük öfke diyaloğu yazayım. konular tam "incir çekirdiğini doldurmaz" nitelikte. tam tersi bir etki ile bu tartışmaların sonunda ise ilişkilere kalıcı zararlar gelebiliyor. hatta kızıp, kavga edip bütün ilişkisini bitirenler bile var. nasıl oluyor da insan bu kadar aptallaşıyor?

- hey be canım körmüsün gözünün önünde
- ne biçim konuşuyorsun, körsem körüm sanane
- tamam be sen ne biçim konuşuyorsun yardım edelim dedik
- siktir git başımdan istediğim gibi konuşurum


başka bir örnek:

- bence hakan şükür kesin kadroda yer almalıdır
- hadi ordan, adam hiç bir işe yaramıyor
- çok işe yarıyor, çok iyi futbolcu
- olur mu son maçlarda şunlar oldu
- sen ne anlarsın futboldan
- senden daha çok anlarım


öfkelenince ne olur?
kalp hastası oluruz, tansıyon hastası oluruz. çevremizdekileri kırarız. kendimizi kırarız. öfkeyi arttırıcı düşünce silsilesi başlar. "hep böyle yapıyor", "haddini bildirmezsem tekrar yapacak", "bunu bana nasıl yapar", "kendini ne zannediyor", "bunu onun yanına kar bırakmayacağım". vücut savaşa hazırlanır. kaslar kasılır. yüz korkutucu ifade alır. titremeye başlarız. hemen aşırı tepki verecek şekilde uyarılmış halde bekleriz. mantık kaybolur ve gözümüz kararır. karşımızdakini öldürebilecek kadar aptallaşırız hem de? trafikte silah çekip öldürme buna örnek.

öfkeli bir insanla nasıl yaşanır?
konuşurken karşımızdaki kişi öfkelendiyse ne yapmalıyız? öfkeli kişi mantıklı düşünemeyeceği için öfkenin yatışmasını bekleyebiliriz. öfke ortadan kalktığında şikayetlerimizi suçlamadan aktarırız. öfkeliyken söylenen sözlerin mantık dışı olduğunu kabul ederiz. yalnız öfkeli kişinin o sözleri söylemesinin sorumluluğunu taşıması gerekiyor. yani özür dilemeden öfkeliydim doğal karşıla demek bana mantıklı gelmiyor. peki iki kişi birden öfkeli bir mizaca sahipse ne olur? iki kişi arasında bir öfke döngüsü oluyor. ahmet öfkeleniyor. mehmet ahmet'in öfkesini tehdit algılıyor ve öfkeleniyor. ahmet bu durumda daha çok öfkeleniyor. tabi mehmet de. bunun sonu kötü. iki öfkeli insan aynı gemide taşınmıyor. peki nasıl iki öfkeli insan bir arada yaşayabilir. ikisi de öfkeli olduğunu ve öfkenin her koşulda birbirine zarar verdiğini kabul edecek. ikisi de kendi öfkesini kontrol etmeyi öğrenirken karşıdakinin öfkesine özen gösterecek. biri öfkelendiğinde diğeri döngüye girmemeye özen gösterecek. karşıdakinin düşüncelerine karşı çıkarken özenle konuşacak. eleştirirken suçlamamaya dikkat edecek. sadece birinin öfkeyi kontrol etmesi ve karşıdakini yatıştırması yetmez. çünkü öfkeli bir insan tamamen bu özelliğinden kurtulamaz. patlama eşiğini yükseltebilir ve yatıştırma tekniklerini öğrenebilir. öfkenin sonraki düşüncelerini etkilememesini başarabilir. ne yazık ki tamamen mülayim bir adam haline gelemez. bu durumda iki kişi birden öfkeli ise birbirlerinin bu özelliğine dikkat edecekler. o anlarda bir döngüye girmemeye özen gösterecekler.

niye öfkeleniriz?
arabayla giderken birinin önümüze kırması, haksızlığa uğramamız, bize saldırılması, eleştirilmemiz öfkemizi uyandırır. bu tür durumlarda öfke kendimizi korumak için açığa çıkıyor. bir de istediğimiz birşeyi alamadığımızda öfkeleniyoruz. bu türe örnek çocuklar dersi anlamadığında sinirlenen öğretmen, su getirmemizi istediğimizde getirmeyen sevgiliye karşı öfkeyle elindekini fırlatan sevgili, bir fikir ayrılığında karşı tarafı ikna edemediğinde öfkelenen kişi bu tarz öfkeye örnektir. bu tür öfke kendimizi korumaktan daha çok çevremizi kotrol etmek için çıkıyor. belki çevremizi kontrol etme çabamızın kökeni de kendimizi korumaktır. daha önceden öfkelenmiş ya da yorulmuş kişinin tahammülü azalır ve daha çabuk öfkelenir.

öfke sonradan mı öğrenilir?
öfke duygusu insanın en temel duygularından. bir bebek aç kaldığında, kendini güvende hissetmediğinde, uykusuz olduğunda, canı yandığında... öfkeyle ağlar. bizler gerek yanlızlığını sarılarak, gerek açlığını doyurarak, gerekse acısını gidererek yatıştırırız onu. acısını geçiremiyorsak dikkatini başka şeye yöneltmeye çalışırız. istediği şey verilmeyen çocuklar da (çocukça bencilliği şiddetle bastırılmamışsa) öfkelenir. öfkeyle yanındaki kişiye zarar vermeye çalışır. zaten annesine ve babasına zarar verecek (yani onları öfkelendirecek) hamleleri iyi bilir ve bunları uygular. yani öfke hep vardır. önemli olan onu yönetebilmek.

öfkeyi içe mi atalım yoksa patlayalım mı?
öfkeye karşı üç ana yöntem vardır. biri öfkeyi içimize atmak. diğeri öfkeyi dışa vurmak yani patlamak. sonuncusu ise onu kontrol etmek. öfkeyi içimize attığımız zaman kendi kendimizi yeriz. vücudumuzda hastalıklar olur. psikolojik sağlığımız zarar görür. karşı tarafa patlamayan bütün zarar verme enerjisi bize patlar. genel kanı öfkeyi dışa vurmanın kişiyi yatıştırdığıdır. araştırmalar öfkeyi dışa vurmanın kişiyi yatıştırdığı hissi verse de öfkeyi geçirmediğini gösteriyor. hatta öfkeyi dışa vurdukça daha öfkeli bir yapıya geçiyoruz. yani cehennemin bizi ele geçirmesine ne kadar izin verirsek, bir dahaki sefer o kadar kolay bizi ele geçiriyor. bir de öfkeyle patlamanın karşı tarafa zarar vermekten başka bir faydası yok. hele sevdiklerimize patladıysak sonra da bir de zarar verdiğimiz için suçluluk hissediyoruz. bir de öfkeyi kusmak sağlığımızın olumsuz etkilenmesini engellemiyor tam tersine kalp ve tansiyon hastalıklarını azdırıyor. diyeceğim ne içimize atalım ne de patlayalım.

öfke nasıl kontrol altına alınır?
ilk yapılacak iş yangına körükle gitmemek. öncelikle ateşi alevlendiren düşüncelerimizden kurtulmak gerekiyor. bu düşüncelerin genel geçer olmadığına, doğru olmadığına, öfkeyle çarpıtılmış düşünceler olduğuna kendimizi inandırmak gerekiyor. bunun için cesaretle kendi düşüncelerimizin üzerine gitmek gerekiyor. o düşünceleri yazıp sonra da çürütmeye çalışabiliriz. kullanılabilecek birkaç düşünce kalıbı şunlar olabilir: hep ve asla geçen cümleler yanlıştır. çevremizdeki olayları kontrol edemeyiz. olan olmuştur, geçmişi değiştiremeyiz. asıl amacım ne? hareketlerim mutluluğuma katkı sağlıyor mu? eğer bunu yapamıyorsak en azından başka bir konuya odaklanarak bizi kızdıran düşünce döngüsünü kırabiliriz. öfkenin vücudumuzda oluşturduğu enerjiyi egzersizle boşaltarak da rahatlayabiliriz. yalnız bu egzersizler sırasında da düşüncelerimizi kötü döngüden kurtarmamız gerekiyor. yalnız öfke geçtikten sonra yaşananları unutmamalıyız. yoksa tekrar yaşanacaktır bunlar. olayı inceleyip, bizi neyin sinirlendirdiğini bulmamız gerekiyor. bu sinirlendiğimiz şeyde gerçeklik payı varsa bu problemi çözmeliyiz. eğer gerçek dışı alınganlıklarsa bu alınganlıklardan kendimizi kurtarmaya çalışmalıyız.

öfkeyle yapılan konuşmalar ve davranışlar aptalcadır. öfkeli bütün sözlerim için yürekten bir pişmanlıkla özür diliyorum. öbür yandan öfkenin ne söylediğini gerçekten anlamak sahici bir yaşama ve ilişkiye enerji katacaktır. öfkelendiysek birşeyden dolayı kendimizi korumaya çalışıyoruzdur. neden korunma ihtiyacı hissettik? öfkene kulak ver ama kölesi olma.

bu yazıyı yazarken aşağıdaki kaynaklardan faydalandım. eğer ikna olamadıysanız ya da daha ayrıntılı bilgi istiyorsanız kanyaklara bakmanızı tavsiye ederim.
duygusal zeka
öfke
öfkenin anatomisi
öfkeyi yenmek

19 Nisan 2008

şiddet

ne yazık! bugün gündem şiddet. bir süre önce tecavüze uğrayarak öldürülmüş italyan sanatçı pippa'dan ya da üniversite öğrencilerini öldürmek için ateş eden ülkücü provakatörden bahsetmiyorum bile. şiddet her yerde her an artmaya başladı ya da biz yeni görüyoruz. ülkeyi yönetenlerin çözmesi gereken ve çözebileceği tehlikeli bir durum bu.

kamer genç'e saldırıyı ilk duyduğumda "bir iki milletvekili kavga etmiş" gibi düşündüm. sonradan öğrendim ki 40-50 kişilik akp'li milletvekili grubu adama öldüresiye saldırmışlar. inanılması zor bu olaya chp'li ve mhp'li vekiller de tanıklık yapıyor. o sırada meclis tv'nin yayınını da durdurmuşlar. işin daha da ürpertici kısmı ise başbakanın kamer genç'i suçlu bulması. çoğunluk baskısı, harekete geçmiş cehalet, şiddetin çoğunluk tarafından yöntem olarak benimsenmesi,... bunlar korkutucu şeyler. zaten başbakanın çakı taşıması ve bunu göstermesi de başlı başına sorgulanması gereken bir olay. şiddet uygulayan genç'miş

kamer genç olayı laik kesimi taraftarlıkla suçlayan islami basının durumu için bir turnusol kağıdı. islami liberal sitelerde bu konuya değinilmezken, haber zaman gazetesinde aşağıdaki şekilde geçiyor. bu nasıl bir habercilik anlayışı. mecliste 40-50 vekil bir vekile saldırsınlar, suçlu o madur vekil olsun. her olayda kendini ele veren çok ilginç bir demokrasi anlayışı var bu kesimin.
Meclis'te Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a hakaret ederek arbede yaşanmasına sebep olan Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç dün kendisini savundu
bir grup ülkücü genç beyoğlunda 18 yaşında bir genci 17 yerinden bıçaklayarak öldürmüşler. nedeni ise yan gözle bakmak. yetkililer ne zaman ülkü ocakları ile ilgili bir önlem alacaklar. yan gözle bakmak

tuzla'da göz göre göre bu kadar işçinin ölmesine ne demeli? bu durum yaşam koşullarının ve çalışma koşullarının içindeki şiddet/zorbalık değil mi? yetkililer bu zorbalığa ne zaman dur diyecek? utanıyoruz diye yürüyor gençler

inanılması gerçekten güç. başbakan, cumhurbaşkanı ve onca bakan sadece ve sadece çalık grubu kar etsin diye mi ziyaret ettiler katar'ı? hükümet katar'ı neden bu kadar seviyor

bir polis müdürü bir otelde eşini aldatırken yakalanmış. bundan dolayı polis müdürü hakkında idari soruşturma açılmış. devletin ne hakkı var bunu yapmaya. adam eşini aldatmış. bu durum aile içindeki bir meseledir ve bu durumun yanlızca boşanma davasında etkisi vardır. eşi isterse bundan dolayı tek celsede ve bütün haklarını koruyarak boşanabilir. devlet hangi hakla eşini aldatıyor diye bir çalışanı hakkında soruşturma açabilir. anlayabilmiş değilim. polis müdürüne baskın