duygusal aklın ikinci maddesi duygularımızı yönetebilmek. başka bir deyişle tutkularımızın kölesi olmamak. belki de yönetilmesi en zor duygu öfkedir. zen rahibinin cehennem nedir sorusuna verdiği cevap öfkeydi. gerçekten de öfkenin boyunduruğunda iken mutluluk en uzak duygudur. içimizi cehennem ateşi yakar. kendimizi ve çevremizi yakıp yok edecek enerji kalbi ve kasları zorlar. öfkenin kontrol edilememesi hem kendimize hem de çevremizdekilerle ilişkimize fena zarar verir. bu cehennem nereden çıkmış, ne işimize yarar, nasıl oluşur, bize neler yaptırır, nasıl kotrol edilebilir...?
uydurma bir iki küçük öfke diyaloğu yazayım. konular tam "incir çekirdiğini doldurmaz" nitelikte. tam tersi bir etki ile bu tartışmaların sonunda ise ilişkilere kalıcı zararlar gelebiliyor. hatta kızıp, kavga edip bütün ilişkisini bitirenler bile var. nasıl oluyor da insan bu kadar aptallaşıyor?
- hey be canım körmüsün gözünün önünde
- ne biçim konuşuyorsun, körsem körüm sanane
- tamam be sen ne biçim konuşuyorsun yardım edelim dedik
- siktir git başımdan istediğim gibi konuşurum
başka bir örnek:
- bence hakan şükür kesin kadroda yer almalıdır
- hadi ordan, adam hiç bir işe yaramıyor
- çok işe yarıyor, çok iyi futbolcu
- olur mu son maçlarda şunlar oldu
- sen ne anlarsın futboldan
- senden daha çok anlarım
öfkelenince ne olur?kalp hastası oluruz, tansıyon hastası oluruz. çevremizdekileri kırarız. kendimizi kırarız. öfkeyi arttırıcı düşünce silsilesi başlar. "hep böyle yapıyor", "haddini bildirmezsem tekrar yapacak", "bunu bana nasıl yapar", "kendini ne zannediyor", "bunu onun yanına kar bırakmayacağım". vücut savaşa hazırlanır. kaslar kasılır. yüz korkutucu ifade alır. titremeye başlarız. hemen aşırı tepki verecek şekilde uyarılmış halde bekleriz. mantık kaybolur ve gözümüz kararır. karşımızdakini öldürebilecek kadar aptallaşırız hem de? trafikte silah çekip öldürme buna örnek.
öfkeli bir insanla nasıl yaşanır?
konuşurken karşımızdaki kişi öfkelendiyse ne yapmalıyız? öfkeli kişi mantıklı düşünemeyeceği için öfkenin yatışmasını bekleyebiliriz. öfke ortadan kalktığında şikayetlerimizi suçlamadan aktarırız. öfkeliyken söylenen sözlerin mantık dışı olduğunu kabul ederiz. yalnız öfkeli kişinin o sözleri söylemesinin sorumluluğunu taşıması gerekiyor. yani özür dilemeden öfkeliydim doğal karşıla demek bana mantıklı gelmiyor. peki iki kişi birden öfkeli bir mizaca sahipse ne olur? iki kişi arasında bir öfke döngüsü oluyor. ahmet öfkeleniyor. mehmet ahmet'in öfkesini tehdit algılıyor ve öfkeleniyor. ahmet bu durumda daha çok öfkeleniyor. tabi mehmet de. bunun sonu kötü. iki öfkeli insan aynı gemide taşınmıyor. peki nasıl iki öfkeli insan bir arada yaşayabilir. ikisi de öfkeli olduğunu ve öfkenin her koşulda birbirine zarar verdiğini kabul edecek. ikisi de kendi öfkesini kontrol etmeyi öğrenirken karşıdakinin öfkesine özen gösterecek. biri öfkelendiğinde diğeri döngüye girmemeye özen gösterecek. karşıdakinin düşüncelerine karşı çıkarken özenle konuşacak. eleştirirken suçlamamaya dikkat edecek. sadece birinin öfkeyi kontrol etmesi ve karşıdakini yatıştırması yetmez. çünkü öfkeli bir insan tamamen bu özelliğinden kurtulamaz. patlama eşiğini yükseltebilir ve yatıştırma tekniklerini öğrenebilir. öfkenin sonraki düşüncelerini etkilememesini başarabilir. ne yazık ki tamamen mülayim bir adam haline gelemez. bu durumda iki kişi birden öfkeli ise birbirlerinin bu özelliğine dikkat edecekler. o anlarda bir döngüye girmemeye özen gösterecekler.
niye öfkeleniriz?
arabayla giderken birinin önümüze kırması, haksızlığa uğramamız, bize saldırılması, eleştirilmemiz öfkemizi uyandırır. bu tür durumlarda öfke kendimizi korumak için açığa çıkıyor. bir de istediğimiz birşeyi alamadığımızda öfkeleniyoruz. bu türe örnek çocuklar dersi anlamadığında sinirlenen öğretmen, su getirmemizi istediğimizde getirmeyen sevgiliye karşı öfkeyle elindekini fırlatan sevgili, bir fikir ayrılığında karşı tarafı ikna edemediğinde öfkelenen kişi bu tarz öfkeye örnektir. bu tür öfke kendimizi korumaktan daha çok çevremizi kotrol etmek için çıkıyor. belki çevremizi kontrol etme çabamızın kökeni de kendimizi korumaktır. daha önceden öfkelenmiş ya da yorulmuş kişinin tahammülü azalır ve daha çabuk öfkelenir.
öfke sonradan mı öğrenilir?
öfke duygusu insanın en temel duygularından. bir bebek aç kaldığında, kendini güvende hissetmediğinde, uykusuz olduğunda, canı yandığında... öfkeyle ağlar. bizler gerek yanlızlığını sarılarak, gerek açlığını doyurarak, gerekse acısını gidererek yatıştırırız onu. acısını geçiremiyorsak dikkatini başka şeye yöneltmeye çalışırız. istediği şey verilmeyen çocuklar da (çocukça bencilliği şiddetle bastırılmamışsa) öfkelenir. öfkeyle yanındaki kişiye zarar vermeye çalışır. zaten annesine ve babasına zarar verecek (yani onları öfkelendirecek) hamleleri iyi bilir ve bunları uygular. yani öfke hep vardır. önemli olan onu yönetebilmek.
öfkeyi içe mi atalım yoksa patlayalım mı?öfkeye karşı üç ana yöntem vardır. biri öfkeyi içimize atmak. diğeri öfkeyi dışa vurmak yani patlamak. sonuncusu ise onu kontrol etmek. öfkeyi içimize attığımız zaman kendi kendimizi yeriz. vücudumuzda hastalıklar olur. psikolojik sağlığımız zarar görür. karşı tarafa patlamayan bütün zarar verme enerjisi bize patlar. genel kanı öfkeyi dışa vurmanın kişiyi yatıştırdığıdır. araştırmalar öfkeyi dışa vurmanın kişiyi yatıştırdığı hissi verse de öfkeyi geçirmediğini gösteriyor. hatta öfkeyi dışa vurdukça daha öfkeli bir yapıya geçiyoruz. yani cehennemin bizi ele geçirmesine ne kadar izin verirsek, bir dahaki sefer o kadar kolay bizi ele geçiriyor. bir de öfkeyle patlamanın karşı tarafa zarar vermekten başka bir faydası yok. hele sevdiklerimize patladıysak sonra da bir de zarar verdiğimiz için suçluluk hissediyoruz. bir de öfkeyi kusmak sağlığımızın olumsuz etkilenmesini engellemiyor tam tersine kalp ve tansiyon hastalıklarını azdırıyor. diyeceğim ne içimize atalım ne de patlayalım.
öfke nasıl kontrol altına alınır?ilk yapılacak iş yangına körükle gitmemek. öncelikle ateşi alevlendiren düşüncelerimizden kurtulmak gerekiyor. bu düşüncelerin genel geçer olmadığına, doğru olmadığına, öfkeyle çarpıtılmış düşünceler olduğuna kendimizi inandırmak gerekiyor. bunun için cesaretle kendi düşüncelerimizin üzerine gitmek gerekiyor. o düşünceleri yazıp sonra da çürütmeye çalışabiliriz. kullanılabilecek birkaç düşünce kalıbı şunlar olabilir: hep ve asla geçen cümleler yanlıştır. çevremizdeki olayları kontrol edemeyiz. olan olmuştur, geçmişi değiştiremeyiz. asıl amacım ne? hareketlerim mutluluğuma katkı sağlıyor mu? eğer bunu yapamıyorsak en azından başka bir konuya odaklanarak bizi kızdıran düşünce döngüsünü kırabiliriz. öfkenin vücudumuzda oluşturduğu enerjiyi egzersizle boşaltarak da rahatlayabiliriz. yalnız bu egzersizler sırasında da düşüncelerimizi kötü döngüden kurtarmamız gerekiyor. yalnız öfke geçtikten sonra yaşananları unutmamalıyız. yoksa tekrar yaşanacaktır bunlar. olayı inceleyip, bizi neyin sinirlendirdiğini bulmamız gerekiyor. bu sinirlendiğimiz şeyde gerçeklik payı varsa bu problemi çözmeliyiz. eğer gerçek dışı alınganlıklarsa bu alınganlıklardan kendimizi kurtarmaya çalışmalıyız.
öfkeyle yapılan konuşmalar ve davranışlar
aptalcadır. öfkeli bütün sözlerim için yürekten bir pişmanlıkla özür diliyorum. öbür yandan öfkenin ne söylediğini gerçekten anlamak sahici bir yaşama ve ilişkiye enerji katacaktır. öfkelendiysek birşeyden dolayı kendimizi korumaya çalışıyoruzdur. neden korunma ihtiyacı hissettik? öfkene kulak ver ama kölesi olma.
bu yazıyı yazarken aşağıdaki kaynaklardan faydalandım. eğer ikna olamadıysanız ya da daha ayrıntılı bilgi istiyorsanız kanyaklara bakmanızı tavsiye ederim.
duygusal zekaöfkeöfkenin anatomisiöfkeyi yenmek