yeni yılınız yep yeni şeyler getirsin
kavganın ateşi ısıtsın, sevginin huzuru sarsın
hem hedeflerin heyecanı olsun, hem anın tadı çıksın
geride keyifli bir sene bıraksın
mailler içinde birşeyler ararken sümerle yaptığımız muhabbeti gördüm. aynen aktarıyorum. bu muhabbetin iki yıl önce geçtiğini belirteyim.
yavaş yavaş:
daha önce hayatın temel olayının mücadele olduğunu düşünürdüm. herşeyde her yerde bir mücadele görürdüm. şimdi bu noktada problem nerde, neyi iyileştirmek lazım... şimdi ise temel olayın sevgi olduğuna karar verdim. her yerde ya sevgi ya da sevgisizlik görüyorum. tabi ki yaşam mücadelesinin koşulları ile sevebilme yeteneğinin, darbe almış, aşağılanmış kişiliklerle sevebilme alışkanlığının arasındaki baglantı gözümün önünde. aç kalmış, dayak yemiş, aşağılanmış... kişilere "abi senin temel problemin aileni, eşini, çevreni sevememek" diyecek adam değiliz. buna rağmen sevgiyi yaşayabilmek çok şeyi değiştiriyor. ailenle ilişkinde bir mücadele görmekten once sevgi görmek çok farkediyor.
sümer:
benim bu konudaki tezim şu ayırıma dayanıyor:
1- yaşamın/insan ilişkilerinin mekanikleri, nasıl işlediği.
2- insanın hayata yaklaşımı, olaylara nasıl yaklaştığı/ nasıl baktığı.
bu yazıda, hayat/yaşam kelimesiyle insanın doğa ve diğer insanlarla olan ilişkisini kastediceğim.
yaşamın mekanizmasını tek bir etkenle açıklamak gerekecekse bence o oyun teorisi olmalı. oyun teorisi birbirinden farklı amaçları olan çok oyunculu bir ortamda kimin nasıl stratejiler geliştirdiğini açıklamaya çalışıyor ki, doğal seleksiyon (doğa içindeki mücadele) bence çok ciddi bir şekilde bu prensibe dayanıyor. yani 1. maddede sana katılmıyorum, yaşamın mekanizmasının temelinde mücadele yani stratejiler/oyunlar olduğunu düşünüyorum. dikkat edersen hayattaki stratejin bencil olmayı gerektirmek zorunda değil. Cooperation (iş birliği) çok önemli bir kavram, organize olabilen, birlikte haraket edebilen iki kişi, ikisinin de teker teker yapacağının iki katından daha fazla kazanç elde edebilirler.
bir onceki madde insanların nasıl davranması gerektiği konusunda, hayata nasil yaklaşman gerektiği konusunda hiçbir şey söylemiyor. bu konu felsefenin içine giriyor. mevlevi bir yaklaşıma girmiş olman güzel tabi, seni öyle de severiz. benim felsefemde de var sevmek, temel yaklaşımım fazla kasmamak, bunyeyi yormadan rahatça dünyadan gelip geçmek olduğu için ikisine de önem veriyorum.
yavaş yavaş:
senin yaklaşımını çok iyi anlıyorum. 1. madde ile söylediklerine de katılıyorum. dışarıdan insanları izleyen uzaylı bir bilim adamı bu şekilde yorumlardı. yalnız ben senin felsefe dediğin kısma daha çok değer veriyorum. bizler dışarıda değil içerdeyiz. yaşamın da hiç bir amacı, hedefi yok. yaşam dediğimiz sonuçlardan çok süreçlerde geçiyor. süreci keyifli yaşamak için en onemli yolumuzun sevgi olduğunu düşünüyorum. elbet ki insanın kimyasallarla yönetilen bir sistem olduğunu biliyorum. sevgininde bu maddelerin bir karışımı olduğunun da farkındayım. mücadele duygusu insanı savaşlarda kazanmaya itecek olan kimyasalların salınmasını sağlamakta. yani güçlü bir kavgacı oluyorsun. sevgi duygusu ise olduğun yerde savunmasız, sorgulamasız, keyife, yaşadığın için memnuniyete yönelmiş bir duruma sokuyor. hatta biraz da saflık yaratıyor. eskiden bu saflığı aptallık olarak görürdüm. sevgi ve mücadele duygularını dengeli bir şekilde taşıyan süreci yaşamaktan memnun olurum. evde, okulda, sokakta yaralanmış cocuklarla yapılan gönüllü çalışmalarda onemli bir nokta var. bu cocuklara iyi eğitim, iyi matematik, iyi edebiyat, iyi spor öğretmekten daha önemli. onları sevmek, onlara sevildiğini hissettirmek. bu onların kendi yaralarını sarmalarının, üretime, paylaşıma yönelmelerinin, dışarı ile yapıcı ilişkiler kurmalarının olasılığını yukseltiyor.
tabi ki burada sevginin doğal seçilimindeki yeri incelenebilir. belki de sevilmek, çocuğun çevresi tarafından korunacağına, hayatını devam ettirebileceğine inanmasını sağlıyordur. bu durumda da çocuk enerjisini kendini korumaya aktarmaktan çıkarıp, keyif almaya, eğlenceye, keşfe, üretime, gelişime aktarıyor olabilir. sevgisiz bir çocuk ise enerjisini kendini korumaya, hayatta kalmaya, en az yara alabilmek için dışarısı ile ilişkilerini koparmaya ayırıyor olabilir.