Siz de düşünüyor musunuz arada bir benim gibi?
Çocukluğumla bağımı nerede kopardım acaba?
Ne zaman "büyüdüm!"?
Yaşça büyüdükçe olgunlaştım mı gerçekten, yoksa aslında kendimi kandırıyor muyum?
Çocuklar kadar olamıyoruz çoğu zaman... Sorunlar karşısında onlar kadar dik duramıyoruz aslında... en azından ben!
Karşıma bir sorun çıktığında, hele ki sevdiklerimle ilgiliyse elim ayağım dolanıyor birbirine. Elimin ayağımın dolanması yetmiyor, kafam da duruyor sanki. Düşünme yetimi kaybediyorum. ve beraberinde sakinliğimi... dinginliğimi...
Yerini panik, endişe, korku alıyor ve çok doğal olarak bu duygular düşünmemi engelliyor...
Karanlığın içine gömülüyorum... Elbet toparlıyorum ama toparlanana kadar ben kendimden geçmiş oluyorum maalesef...
Çocuklar öyle mi?
Tibet okulla ilgili sorununu kendi çözdü. Hem de öyle güzel çözdü ki; çözümü suratımda tokat gibi patladı!
ve yine aynı soruyu sordurttu bana: "Ben çocukluğumla bağımı ne zaman kopardım!?"
"Anne
sana çok güzel bir haberim var! Bugün okula girerken hiç ağlamadım,
derste de hiç ağlamadım. Çünkü okula girerken ananeme sarılıp huzur
topladım!"...
Boyumdan Büyük Laflar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Boyumdan Büyük Laflar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7 Ekim 2013 Pazartesi
9 Aralık 2009 Çarşamba
Görmek...Duymak...Şükretmek...
Gösterdim ! Gördü anlamına gelmez...
Söyledim ! Duydu anlamına gelmez...
Duydu ! Doğru anladı anlamına gelmez...
Anladı ! Hak verdi anlamına gelmez...
Hak verdi ! İnandı anlamına gelmez...
İnandı ! Uyguladı anlamına gelmez...
Uyguladı ! Sürdürecek anlamına gelmez...
Söyledim ! Duydu anlamına gelmez...
Duydu ! Doğru anladı anlamına gelmez...
Anladı ! Hak verdi anlamına gelmez...
Hak verdi ! İnandı anlamına gelmez...
İnandı ! Uyguladı anlamına gelmez...
Uyguladı ! Sürdürecek anlamına gelmez...
Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa;
- Buranın yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler..
Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra;
Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.
Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş çocuk. Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten.
- İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malum?
-Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk... Üstelik manolyalar da katılıyor onlara... Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız..
Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde fark etmiş çocuğun kör olduğunu..
Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini..
Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken;
- Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş. Görmeyi o kadar çok özledim ki! Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?.
Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına doğru yönelirken;
- Artık emin değilim demiş. Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür..
ALINTIDIR
Gören Gözlerimizin Mutluluğunu Sonuna Kadar Sürdürmeniz Şükretmeniz Dileğiyle
6 Ekim 2009 Salı
4 Eylül 2009 Cuma
Huzur
Arzun dunyaya baris, huzur ve uyum getirmekse, o zaman ise once kendi yureginde huzur ve uyumu bularak baslamalisin. Baris ve huzurdan bahsetmek zaman kaybidir. O kimsenin ve hicbir seyin bozamayacagi huzur bilincini aramali ve bulmalisin ve o bilincte kalmalisin. Sen o bilinc duzeyinde etkili olabilir ve pek cok kisinin yasaminda baris, huzur ve uyum saglanmasinda yardimci olabilirsin. Once kendi yasaminda huzur ve uyumun bilincinde ol ve ondan sonra golun ortasina atilmis bir tas gibi halkalar buyuyerek gole yayilmaya devam edecek ve insanlarin yasamlarina dokunacak ve yasamlarini degistirecektir…
“Ne ekersen onu bicersin.”
Anlasmazlik ve uyumsuzluk ektiginde anlasmazlik ve uyumsuzluk bicersin, oysa ki, huzur ve uyum ektiginde, huzur ve uyum hasati buyuk olacaktir; sadece senin icin degil, iletisimde oldugun tum ruhlar icin de…
“Ne ekersen onu bicersin.”
Anlasmazlik ve uyumsuzluk ektiginde anlasmazlik ve uyumsuzluk bicersin, oysa ki, huzur ve uyum ektiginde, huzur ve uyum hasati buyuk olacaktir; sadece senin icin degil, iletisimde oldugun tum ruhlar icin de…
ICIMIZDEKI KAPILARI ACMAK / EILEEN CADDY / FINDHORN
21 Ağustos 2009 Cuma
HAYAT VE BEN
Otuzbeşime bastım geçen hafta...
İlk yarı bitti : Hayat:1 - Ben:0...!!!...
Ama belliydi böyle olacağı
Nicedir başlamıştı belirtiler:
Yolda çocuklar "Amca şu topu atıversene" diye
seslendiklerinde kuşkulanmıştım ilkin...
Sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi yarı yolun ufukta göründüğünü.
Baktım; lise fotoğraflarım sararmış, sınıf arkadaşlarım yaşlanmış.
Eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur olmuş,
seyahat ve aşk yerine...
Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum,
içimdeki uçurtmanın ipini çekercesine...
Bizim zamanımızda diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım
mezuniyet törenlerinde,
-Hayret daha dün değil miydi benimkisi?-
Yıllar yılı dudak büktüğüm "ölümden sonra hayat" masallarına
kulak kabartmaya başlamışım gizliden gizliye...
İple çektiğim Haziranlara sırt çevirmişim.
Yaşamın orta sahasına girmişim, irkilmişim...
Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan;
Biri, "daha ne gördün ki" diyor yüzünde papatyalarla,
asıl şimdi başlıyor hayat!... Bundan sonrası rahat!"
Lakin "Buydu görüp göreceğin" diye efkarlanıyor öteki...
ikinci yarı geçer hızla, yaşlanırsın zamanla...
Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak
"Sahi oldu mu o kadar? Hiç göstermiyorsun" tesellisindeler.
35'le çoktan tanış olanlarsa "Hayata hoşgeldin"
pankartlarıyla karşılamadalar...
İlk yarı sadece bir ısınmaymış meğer:
asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı, hayatın... kavganın... aşkın...
Bense şaşkın... devre arası bilançolarındayım.
Son dönemde kimbilir kaç kez eski anıları yaralı ele geçirdim,
belleğimin derinliklerinde?...
Kimbilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken?...
Ve sustum vicdan sorgularında...
Aksi sedamla bile dertleşmedim. Meğer ne yaman serüvenmiş hayat?
Bazen yediveren gülleri gibi bereketli...
Sanki hayat değil, Körfez Krizi mübarek:
Bir koyup, beş alıyorsun... Yaşıyor, seviyor ve seviliyorsun...
Bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık, şaşıp kalıyorsun...
Oysa -herkes bilmezden gelse de- skoru belli oyunun:
30'larda dedeni ve nineni kaybediyorsun,
40'larda anneni ve babanı... Ve 70'lerde kendini...
Şimdi devre arası, yolun yarısı...
Bugüne dek ancak tanıştık hayatla...
Ben ona kendimi tanıttım, O bana kendini...
Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı...
Zaferlerim onlar benim, olgunluğumun yapıtaşları...
Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı...
Asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım bile aşağı...
Dönmesin diye başım...
Ben istikballe arkadaşım...
Ne var ki herşey yarım...
Hayat da yarım, sevdalar da...
Daha diyeti ödenmedi sevinçlerin...
İhanetlerin hesabı sorulmadı...
Nazım'ın dedidği gibi "Kopardım portakalı dalından ama,
kabuğu soyulmadı, sevdalara doyulmadı..."
"Doydum diyen görmedim ki ben zaten..."
Lakin gel de zamana anlat bunu...
Sahi nedir bu telaş, bu kin? Sanki ölüye can yetiştireceksin...
Baktım ikinci yarı kapıda... ve hayatın ceza sahası yakın...
Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını.
Acılar, sancılar bir çekmecede sevdalar diğerinde...
Bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve zaferler...
Kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi,
Sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını...
İlk yarı bilançom o benim:
Yangında ilk kurtarılacak... Kazada ilk açılacak...
Yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar
teşhis koyacaklar halime...
"Çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler.
Ya da, "Sebepsiz alçalmış... Bile bile vurmuş kendini dağlara!..."
Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin...
Kalanı benimle gelecek...
Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatalarımı...
Reyhanlar saklayacak sırlarımı...
Skoru bir tek Ege'nin suları bilecek...
Denize kavuşabilirse eğer içimdeki nehir...
HAYAT : 0 - BEN : 1
Can YÜCEL
İlk yarı bitti : Hayat:1 - Ben:0...!!!...
Ama belliydi böyle olacağı
Nicedir başlamıştı belirtiler:
Yolda çocuklar "Amca şu topu atıversene" diye
seslendiklerinde kuşkulanmıştım ilkin...
Sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi yarı yolun ufukta göründüğünü.
Baktım; lise fotoğraflarım sararmış, sınıf arkadaşlarım yaşlanmış.
Eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur olmuş,
seyahat ve aşk yerine...
Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum,
içimdeki uçurtmanın ipini çekercesine...
Bizim zamanımızda diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım
mezuniyet törenlerinde,
-Hayret daha dün değil miydi benimkisi?-
Yıllar yılı dudak büktüğüm "ölümden sonra hayat" masallarına
kulak kabartmaya başlamışım gizliden gizliye...
İple çektiğim Haziranlara sırt çevirmişim.
Yaşamın orta sahasına girmişim, irkilmişim...
Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan;
Biri, "daha ne gördün ki" diyor yüzünde papatyalarla,
asıl şimdi başlıyor hayat!... Bundan sonrası rahat!"
Lakin "Buydu görüp göreceğin" diye efkarlanıyor öteki...
ikinci yarı geçer hızla, yaşlanırsın zamanla...
Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak
"Sahi oldu mu o kadar? Hiç göstermiyorsun" tesellisindeler.
35'le çoktan tanış olanlarsa "Hayata hoşgeldin"
pankartlarıyla karşılamadalar...
İlk yarı sadece bir ısınmaymış meğer:
asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı, hayatın... kavganın... aşkın...
Bense şaşkın... devre arası bilançolarındayım.
Son dönemde kimbilir kaç kez eski anıları yaralı ele geçirdim,
belleğimin derinliklerinde?...
Kimbilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken?...
Ve sustum vicdan sorgularında...
Aksi sedamla bile dertleşmedim. Meğer ne yaman serüvenmiş hayat?
Bazen yediveren gülleri gibi bereketli...
Sanki hayat değil, Körfez Krizi mübarek:
Bir koyup, beş alıyorsun... Yaşıyor, seviyor ve seviliyorsun...
Bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık, şaşıp kalıyorsun...
Oysa -herkes bilmezden gelse de- skoru belli oyunun:
30'larda dedeni ve nineni kaybediyorsun,
40'larda anneni ve babanı... Ve 70'lerde kendini...
Şimdi devre arası, yolun yarısı...
Bugüne dek ancak tanıştık hayatla...
Ben ona kendimi tanıttım, O bana kendini...
Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı...
Zaferlerim onlar benim, olgunluğumun yapıtaşları...
Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı...
Asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım bile aşağı...
Dönmesin diye başım...
Ben istikballe arkadaşım...
Ne var ki herşey yarım...
Hayat da yarım, sevdalar da...
Daha diyeti ödenmedi sevinçlerin...
İhanetlerin hesabı sorulmadı...
Nazım'ın dedidği gibi "Kopardım portakalı dalından ama,
kabuğu soyulmadı, sevdalara doyulmadı..."
"Doydum diyen görmedim ki ben zaten..."
Lakin gel de zamana anlat bunu...
Sahi nedir bu telaş, bu kin? Sanki ölüye can yetiştireceksin...
Baktım ikinci yarı kapıda... ve hayatın ceza sahası yakın...
Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını.
Acılar, sancılar bir çekmecede sevdalar diğerinde...
Bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve zaferler...
Kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi,
Sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını...
İlk yarı bilançom o benim:
Yangında ilk kurtarılacak... Kazada ilk açılacak...
Yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar
teşhis koyacaklar halime...
"Çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler.
Ya da, "Sebepsiz alçalmış... Bile bile vurmuş kendini dağlara!..."
Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin...
Kalanı benimle gelecek...
Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatalarımı...
Reyhanlar saklayacak sırlarımı...
Skoru bir tek Ege'nin suları bilecek...
Denize kavuşabilirse eğer içimdeki nehir...
HAYAT : 0 - BEN : 1
Can YÜCEL
24 Haziran 2009 Çarşamba
Zıplar mıyım, zıplayamaz mıyım?
"Bir şeyin imkansız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkansız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar."
(Dr. David J. Schwartz)
Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler.
Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır.
Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler.
Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama Vururlar.
Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler.
Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler.
Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır.
Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar!
Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkanları vardır ama buna hiç cesaret edemezler.
Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı `hayat dersi`ne sadık halde yaşarlar.
Pirelerin isterlerse kaçma imkanları vardır ama kaçamazlar.
Çünkü engel artık zihinlerindedir.
Onları sınırlayan dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel (burada 30cm'den fazla zıplanamaz inancı) varlığını sürdürmektedir.
Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir.
Bu pirelerin yaşadıklarına "cam tavan sendromu" (Öğrenilmiş Çaresizlik) denir.
Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun kendine yarattigi cam tavanı kadardır.
İnsan inandığına denktir. Yapabileceğini düşündügü kadardır!
Yani dostlar, ben, bu aralar, 31cm zıplayabilir miyim, onu öğreniyorum...
(Dr. David J. Schwartz)
Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler.
Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır.
Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler.
Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama Vururlar.
Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler.
Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler.
Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır.
Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar!
Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkanları vardır ama buna hiç cesaret edemezler.
Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı `hayat dersi`ne sadık halde yaşarlar.
Pirelerin isterlerse kaçma imkanları vardır ama kaçamazlar.
Çünkü engel artık zihinlerindedir.
Onları sınırlayan dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel (burada 30cm'den fazla zıplanamaz inancı) varlığını sürdürmektedir.
Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir.
Bu pirelerin yaşadıklarına "cam tavan sendromu" (Öğrenilmiş Çaresizlik) denir.
Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun kendine yarattigi cam tavanı kadardır.
İnsan inandığına denktir. Yapabileceğini düşündügü kadardır!
Yani dostlar, ben, bu aralar, 31cm zıplayabilir miyim, onu öğreniyorum...
29 Nisan 2009 Çarşamba
Eğer Bir Çocuk...
Eğer bir çocuk, sürekli eleştirilmişse
kınama ve ayıplamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, kin ortamında büyümüşse
kavga etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, alay edilip aşağılanmışsa
sıkılıp, utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, sürekli utanç duygusuyla eğitilmişse
kendini suçlamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, hoşgörü ile yetiştirilmişse
sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, desteklenip, yüreklendirilmişse
kendine güven duymayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, övülmüş ve beğenilmişse
takdir etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse
adil olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, güven ortamı içinde yetiştirilmişse
inançlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, kabul ve onay görmüşse
kendini sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse
mutlu olmayı öğrenir.
Kaynak bilinmiyor.
Bu bilgiyi bana ulaştırdığı için Nalan'a teşekkür ederim.
kınama ve ayıplamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, kin ortamında büyümüşse
kavga etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, alay edilip aşağılanmışsa
sıkılıp, utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, sürekli utanç duygusuyla eğitilmişse
kendini suçlamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, hoşgörü ile yetiştirilmişse
sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, desteklenip, yüreklendirilmişse
kendine güven duymayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, övülmüş ve beğenilmişse
takdir etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse
adil olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, güven ortamı içinde yetiştirilmişse
inançlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, kabul ve onay görmüşse
kendini sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse
mutlu olmayı öğrenir.
Kaynak bilinmiyor.
Bu bilgiyi bana ulaştırdığı için Nalan'a teşekkür ederim.
21 Nisan 2009 Salı
Eğer
Etrafında herkes şaşkına dönmüş, yollarını şaşırmış ve bundan seni mesul tutarken, sen kendi tuttuğun yoldan ayrılmaz ve başını dik tutabilirsen;
Herkes senden şüphe ederken, sen kendine güvenebilir, fakat onların senden şüphe etmelerine de müsamaha edebilirsen;
Eğer beklemeyi bilir ve beklemekten yorulmazsan;
Başkaları seni aldatırken, sen yalanla iş görmezsen veya onlar senden nefret ederken, sen nefret etmeye yanaşmazsan ve bütün bunlara rağmen fazlasıyla iyi görünmez ve fazlasıyla hakimane konuşmazsan;
Rüya görebilirsen, fakat rüyalarının kölesi olmazsan;
Düşünebilirsen fakat düşüncelerini hayatının esas gayesi yapmazsan;
Eğer zafer mağlubiyetle karşılaşabilir ve bu iki boş şeye karşı aynı şekilde kayıtsızca hareket edebilirsen;
Söylediğin hakikatlerin, reziller tarafından akılsızları aldatmak için değiştirilerek kullanıldığını işitmeye tahammül edebilirsen;
Veya yapmak için bütün hayatını verdiğin şeylerin bir an içinde yıkıldığını görür ve tekrar eğilir, yorgun vücudun ve yıpranmış aletlerinle onları yeniden yapabilirsen;
Ve kaybeder, sonra da baştan başlayabilirsen ve bütün talihsizliklerini unutup kimseye ondan bahsetmezsen;
Eğer kalbin, sinirlerin ve adaletlerin bitmiş, içinde yalnız "dayan" diyen iradenden başka birşey kalmamışsa ve sen onları tekrar çalıştırabilirsen;
Herkesle konuşabilir, fakat faziletini muhafaza edebilirsen;
Krallarla beraber gezebilir, fakat aklıselimini kaybetmezsen;
Ne düşmanların ne de dostların seni incitebilirse;
Herkes sana güvenebilirse fakat bu güven de hudutsuz olmazsa;
Eğer sen ömrünün bir saatine tam 60 dakikalık değer verebilmişsen;
İşte o zaman içindekilerle birlikte bütün dünya senin olur!
Hatta bundan da daha üstün, sen bir İNSAN olursun!!!
Rudyard Kipling
14 Nisan 2009 Salı
Büyük Laflar!
Sadece düşüncelerinden ibaretsin.
Hz.Muhammet
Hz.Muhammet
9 Nisan 2009 Perşembe
Büyük Laflar!
Bir şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız aklınız bunun neden imkânsız olduğunu ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyin yapılabileceğine inandığınızda, gerçekten inandığınızda aklınız onu yapmak üzere çözüm bulmanıza yardım etmek için çalışmaya başlar.
DR. DAVID J. SCHWART
DR. DAVID J. SCHWART
8 Nisan 2009 Çarşamba
Sevgi'nin Gücü
Deepak Chopra'nın "Büyücünün Yolu" kitabından alıntıdır.
- Sevginin gücü, saflığın gücüdür. Sevgi kelimesi bir çok şekillerde kullanılır ama o büyücü için kutsal bir kelimedir, çünkü onun için sevgi "Tüm kötülükleri yok ederek sadece asıl ve gerçek olanı bırakan" demektir.
- Korktuğun sürece gerçekten sevemezsin. Öfkelendiğin sürece gerçekten sevemezsin. Bencil egon var olduğu sürece gerçekten sevemezsin.
- Sevgisiz insan diye bir şey yoktur; yalnızca, sevginin gücünü hissedemeyen insanlar vardır.
- Görünmeyen ve ebedi olan sevgi, duygu ve heyecandan öte bir şeydir; o, hazdan ve hatta bir vecd halinden de ötedir. Büyücünün gözünde o, soluduğumuz hava, her hücredeki devinimdir.
- Sevgi evrensel kaynağından herşeye nüfuz eder. O, mutlak güçtür. Çünkü zor kullanmadan herşeyi kendine çeker.
- Sevgi, acı çekilirken bile, zihin ve egodan uzaklarda görevini yapar.
- Sevgi ile kıyaslandığında diğer tüm güç çeşitleri zayıftır.
- Hayattaki gerçek güç içten gelir. Dünyayı sadece içten gelen sevginin ışığında görmek, zedelenmez bir huzurda korkusuz yaşamaktır.
- Sevgi ile ilgili, insanların dikkatinden kaçan birçok sır vardır. Sevilmek için önce sevmeniz gerekir.Birisinin sizi koşulsuz olarak sevdiğinden emin olmak istiyorsanız, onu koşulsuz sevmeniz gerekir. Birini sevmeyi öğrenmek için önce kendinizi sevmeniz gerekir.
- Yaşam çok sevgisiz gibi görünebilir ama insanı sevgiden yoksun bırakan "dışarıdaki dünya" değil, onu algılayanın gözleridir.
24 Mart 2009 Salı
Büyük Laflar!
Sevgili Yaz Aşkı'm kızına ilerde yol göstermesi umuduyla kalbine dokunan güzel lafları yazmaya başlamış.
Çok kıskandım!
Ben de Tibet'e benim kalbime dokunanları belki ileride onunda kalbine dokunması umuduyla yazmak istiyorum.
İşte ilki (Hedefe Giden Yol sitesinde dolaşırken gördüm ve çok beğendim) :
"Eyleme geçene kadar, bütün hayaller ve hedefler puslu görünür.." Tommy Lasorda
Çok kıskandım!
Ben de Tibet'e benim kalbime dokunanları belki ileride onunda kalbine dokunması umuduyla yazmak istiyorum.
İşte ilki (Hedefe Giden Yol sitesinde dolaşırken gördüm ve çok beğendim) :
"Eyleme geçene kadar, bütün hayaller ve hedefler puslu görünür.." Tommy Lasorda
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)