zırva etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zırva etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Aralık 2011 Pazar

Kendi Kendime

Bugün kafam karışık hissediyorum. Sanırım bu ayın, biz kadınların en sevdiği zamanı. Hani birilerinin normal hücreleri alıp yerine psikotik, yetersiz dikkat ve papağan koyduğu dönem yani. Bir de papağan olarak da çikolata seven bir papağan olacak. Bilmiyorum ki başka ne olabilir, yanımda güzel bir sütlü kahve de var. Yeni ayakkabılarım yok ondan mı ki. Çikolata da yasak belki ondandır. Ayrılık kaygısı yaşıyor olabilirim. Saçlarım temiz. Normalde bu şeylerin kombinesi beni çok keyifli yapardı. Ama bugün değil. Bugün surat asıyorum. Bakın:


Küçük şeyler beni en çok sinir ediyor. Mesela bugün. Elbette!

1) ''Kahraman'' kelimesini yanlış kullananlar mesela. Örneğin;

“Şili madencileri kahramandır!”

“11 Eylül'de ölenler kahramandır.”

YANLIŞ. Bütün bu insanlar kötü şartlar veya kötü insanların kurbanlarıdır. Onlar kaderin trajik sonuçlarıdır. Onlar yanlış zamanda yanlış yerdeydiler ve başlarına kötü birşey geldi. Kahraman mı? Hayır. Kahramanlar o madendeki insanları aşağı inip kurtarmaya çalışan insanlardır. Dünya Ticaret Merkezinde aylarca küller ve asbest ve kırık plastik parçaları arasında çökmek üzere olan kalıntılarda kendi tehlikelerinin farkında olarak küçük insan parçacıkları arayanlardır. Başınıza kötü birşey geldi diye kahraman olmazsınız.

2) Bir de yüklüce para ödemediği sürece havayollarının tek gidiş bilet satmamaya çalışmalarına gıcık oluyorum. Neden? Şunu doğru anlayalım. Yolun yarısını gitmek istiyorum ve benzinin yarısını kullanıcama ama sen benden iki kere yapmak istemekden daha fazla para istiyorsun? Hadi ordan. Soyguncular sizi.

Gördünüz mü? Hiç kendim değilim. Ya da belki kendimim. Siz karar verin.

Sizi bugünlerde ne sinirlendiriyor. Teyzenize diyiverin.

17 Kasım 2011 Perşembe

Harika Şeyler Çiziktirmek

Bence herkes çocukken, güzel çizebildiğini düşünüyor. Çünkü, muhtemelen siz küçükken ve mürekkep balığı kafalı makarna dışında herhangi birşey gibi görünen herhangi birşey çizebilmişseniz, anne babanız akıllarını yitirmiş ve coşkuyla bunu size göstermiştir.

“Tatlıııııım! Bu hayatımda gördüğüm en güzel ineeekk!”

“O bir çikolatalı pasta.”

“AA evet! Tabii ki! Bu hayatımda gördüğüm en güzel çikolatalı pasta!”

Bu aşamadan daha önce muhtemelen dünyadaki en güzel yiyenin veya en güzel kakayı yapanın siz olduğunu düşündüğüz zamanlar olmuştur, fakat yetişkin hayatınızda yararlı olabilecek ilk şey vücutsal bir fonksiyon değil, güzel birşeyler çizebilmektir.

İlkokulda sınıfımızda en iyi resim yapan bir kız vardı. Her yılbaşında öğretmenimiz Pamuk Prenses çizme yarışması yapardı. Her yıl, ben bu kızı öldürmek isterdim. Yani ölmesi için öldürmek değil, ilkokuldaki birinin öldürmek istediği gibi. Ne zaman yarışma olsa kafasına vurup dolaba saklamak gibi. Su çiçeği geçirsin diye dua etmek gibi.

Tabii ki öldürmek için değil. Deli değilim. Sadece o yarışmayı kazanmak istiyordum.

Sonunda, bu kızın Pamuk Prenses çiziminde 2 yıl boyunca beni sollamasından sonra proaktif olmaya karar verdim. Tabii, o zaman ''proaktif'' sözcüğünü düşünmemiştim çünkü 8 yaşındaydım ve bu bir sekiz yaş çocuğu için büyük bir sözcüktü.

Profesyonel bir ressam tarafından çizilen harika bir Pamuk Prenses resmi buldum ve kendi kendime onu kopyalamayı öğrettim. Hafızamdan bu profesyonel Pamuk Prenses çizene kadar çalıştım. Sonra, yarışma günü mükemmel prensesi hafızamdan yarattım. O sene bambaşka bir çocuk birinci oldu.

11 Ekim 2011 Salı

Küçük Çocuklar Aşağılıklara Karşı II

Daha önce birincisini yazdığım bu bölümün 2. kısmı aşağıda.

1. Birisi elinize çiğnenmiş yemek çıkarır.

2. Birisi burnundan çıkardığını duvara, koltuğa, bir arkadaşa sürer.

3. Birisi siz konuşurken ağzınıza öksürür.

4. Birisi kiloduna kaka yapana kadar ''osuruk yarışması''na katılır.

5. Birisi bütün yol boyunca arka koltukdan kontrolsüz bacaklarla sizi tekmeler.

6. Birisi temiz ütülenmiş çamaşırlara dalıp birbirine katar.

7. Birisi senin tabağındaki yemeğe sormadan elleriyle dalar.

8. Birisi masalara, dolaplara, yerlere, kendisine elindeki her türlü kalemle çizer.

9. Birisi 2 dk dayanıp evdeki tuvalete gitmek yerine evin arka bahçesine çiş yapar.

10. Birisi tuvalete kendi çişini döker ve buna ''yardım etmek'' der.

11. Birisi sabah 6'da odanıza geliyor, sizi yatağınızda zıplamak suretiylen uyandırıyor ve biran önce kalkıp ona kahvaltı hazırlamanızı talep ediyor. Sonra iki ısırık yiyip doydum yiyor.

12. Birisi gecenin bir yarısı çığlık atıyor. Ne oldu diye acilen gidiyorsunuz ve öğreniyorsunuz ki o birisi sadece susamış ve su istiyor.

13. Birisi kakası bitince size bağırıp poposunu silmenizi istiyor.

14. Birisi araç gereç kullanabildiği halde, çatal kaşıkları yere atar ve çıplak ellerle yer. Bu gevrekli süt ve fırında makarnayı da içerir.

15. Bu aynı insan yemeğini masa ve sandalyeye siler, biraz yere atar, biraz saçına sürer ve biraz da yetişebildiği bir insanın omzuna siler.

16. Alçak ses? Alçak ses de ne? Ortam ne kadar sessizse bu insan o kadar yüksek sesle konuşur.

17. Restoran gibi bir kamu alanındasınız. Bu insan destansı bir kriz çıkarıyor. Bağırıyor, çığlık atıyor, ağlıyor. Orda kalmayı talep ediyor, dinlemeyi reddediyor ve tekrardan bağırıyor. Ağzını kendinden büyük açarak.

19. Birisi kişisel eşyalarını alıyor ve evinizin heryerine spontan bir şekilde bırakıveriyor. Eşyalarını toplamasını söylediğinizde sizi görmezden geliyor, akıllıca birşey söylemezseniz yine ''ağlama'' başlıyor. Sonunda siz onun eşyalarını topluyorsunuz.

20. Birisi sizin hakkınızda tamamen yabancı insanlara sırlar, yalanlar veya kişisel bilgiler söylüyor. Mesela kapı çalıyor, kargocu geliyor çocuğunuz sizin kaka yaptığınızı söyleyebiliyor. Öyle olmasa da.

Liste büyüyebilir. Sizin eklemek istediğiiz var mı?


19 Eylül 2011 Pazartesi

Sadece Kocam Okusun

Sevgili Coca,

Bu bir istifa mektubudur. Bu mektubun amacı Ekim'in başı itibari ile ailenizdeki pozisyonumu bırakacağımı size bildirmektir. Yakın gelecekte Maldivlere taşınıyorum. Evdeki şefiniz, hemşireniz, dadınız, öğretmeniniz, tellakınız, masörünüz, şoförünüz, ev içi yöneticiniz, muhasebiciniz ve her işi aklında tutucunuz olarak görevime devam etmek istesem de çocuklarınızın ihtiyaçlarını karşılayacak kadar yeterli miktarda ödeme aldığımı düşünmüyorum. Can güvenliğim de tehlikede diyebilirim. Dün mesela, Ela yemek tabağını mancınık gibi karşı duvara fırlattı. Nedeni olarak da ''tavuğunun pilavına değdiğini ve öyle sevmediğini'' bize iletti. Bir tavukla pilavı aynı tabakta servis ederek ne düşünüyordum bilmiyorum. !

Kızların bir de odada savaş aleti olarak yastık seçerek bir savaşa da giriştiler.

Çocuklarından biri herkesi banyonun dışına kitlemeyi başardı. Sanırım çocuklarından biriydi çünkü onlara göre suçlu kedi Minnoş idi. Çocuklarına göre Minnoş yere yaş havlular sermekten, halıya meyve suyu dökmekten, çantamdan bütün bir kutu sakızı yemekten, birçok oyuncağı kırmaktan ve tuvalete Barbie bebek atıp sifonu çekmekten de sorumlu. Bense henüz Minnoşu iş üstünde yakalayamadım.

Ela bana kapının kolunu çıkarmak istediğini çünkü böyle açmasının zor olduğunu söylediğinde, kapının koluna dokunmamasını söyledim. Ama açıkça görebiliyordum ki bu onun için ''hadi kızım git birşey bul kapıya yanaştır ve üstüne çıkıp kapıyı kurcala'' demekti. Engellemek için kendimi yardım sonunda karınca kovalama oyunu ile şimdilik unutturdum.

Son yıllarda bana sağlanan imkanlar ve ailenizin bir parçası olmakda duyduğum minnet büyük. Açıkçası bu pozisyonda geçirdiğim 7 sene bana çok değerli bilgi ve yetenekler sağladı. Ama yine de bunu yapmak durumundayım.

Lütfen bu geçişte herhangi bir şeye yardımım dokunacaksa bana bildirmeyin.

Lütfen herhangi bir sorunuz veya ihtiyacınız halinde bana herhangi bir adresten ulaşmaya çalışmayınız. Telefonumu kapattım ve hiçbirşey yapmamanın fakat yemek yemek ve kitap okumanın, üzeri yemek lekeli veya elizi lekesi olmayan kıyafetler giymenin, üstünde minik şemsiyeler olan tropik içecekler içmenin ve ayaklarımı uzatarak hiç kalkmadan ve rahatsız edilmeden yatmanın keyfini çıkarıyorum.

28 Ağustos 2011 Pazar

Bakıcı Diyeti




Evet, sayın izleyicilerim. Bugün size ve Hollywood'a en yeni ve çok etkili bir diyetten bahsetmek istiyorum. Ünlüler falan hep fit olma sırlarını açıklar ya önümüzdeki yıllarda bu da bir akım olacak. Ben efendim son yılların en popüler diyeti Dukan diyetini bıraktım ve kendime yeni bir diyet yarattım. İsmi: Bakıcı Diyeti. Sırları şöyle.

Çocuklarınız mı var, Bakıcınız da var mı. Bakıcınız yoksa zaten muhtemelen doğum kilolarınızı vermişsinizdir. Bakıcınız varsa, hemen gönderiyorsunuz onu, hemen hemen. Çocuğa gece gündüz kendiniz bakıyorsunuz. Hatta 2 çocuk varsa daha da iyi. Bütün gün yedir, yatır, kaldır, yıka, giydir, gezdir, oynat, yedir, yatır, kaldır, oynat, sev, kaldır, yatır, çıkart, giydir, temizle, arada yemek yap, topla, yıka, kaldır, yedir, yatır, kaldır. Bu işlemleri çeşitli sıralarda istediğiniz sırada bütün gün yapıyorsunuz, hemen hemen hiç oturmuyorsunuz. Öyle yatıp kitap okumak falan da yok, sakın ha. Ne kadar hareket, o kadar kalori. Çocuk uyurken de boş durmak yok, yemeğini falan hazırlayın, banyonuzu yapın, işte ne biliim çok boşda kaldıysanız yürüyüş bandına falan çıkın. Bakın bu yöntemle ne kadar rahat bir şekilde kilo vermeye devam ediyorsunuz. Ama Angelina Jolie, sen mümkünse yapma bu diyeti. Yoksa 6 çocuğe kendin mi bakıyorsun. Bacakların ip gibi aman diyim acaip olmuşsun sen ya.

Ben yapıyorum bu diyeti henüz sonlanma zamanını bilmiyorum ama yakın zamanda bitecektir umarım. Herkesin bayramını kutlarım.

5 Ağustos 2011 Cuma

Sİneklerin Aşkı



Nasıl ama? Biraz önce mutfak masamda yakaladım bu ikisini. Daha önce de böyle birşey koymamıştım bu bloga ama bu kadar simültane önüme çıkan birşeyi de kaçıramadım. Hiç istiflerini de bozmadılar. Yazın bunların mevsimi demek ki. Bi gidin ya.

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Çok Şükür Annem ve Babam Moron


Misafir yazar Ela tarafından kaleme alındı.

İşte size 3 yaşına yaklaştığım şu günlerde neler için şükrettiğimin listesi şekerler:

1. Çorap çekmecemin arkasına sakladığım biraz çiğnenmiş sakızlarımı annemin henüz bulamadığına şükrediyorum.

2. Annemle babamın günün sonunda zilyon isteğimden hangisine ''Evet'' hangisine ''Hayır'' dediklerini hatırlayamayacak kadar bitkin olmalarına şükrediyorum. Bazen onları o kadar yoruyorum ki birbirleri ile diyalog kuramayacak kadar bitkin oluyorlar. Böylece ben ne istiyorsam alıyorum.

3. Büyükanne ve büyükbabalarımın transyağlar, kurşun bazlı boya veya hatta araba güvenliği konusunda pek birşey bilmemelerine şükrediyorum.

4. Kendi yaşıtlarımla tuvalet hakkında konuşabildiğim zamanları çok seviyorum.

5. Annemin gözlerinin gittikçe bozulmasına şükrediyorum. Böylece DVD menüsünde bir bölüm yerine tüm bölümleri seçebiliyor ve bana da daha fazla Caillou izleyebilme imkanı tanıyor.

6. Oyuncak bebeklerimin odama kusmayı bıraktığına şükrediyorum (yazık onlara hastalardı).

7. Artık daha güçlü olduğum ve istediğim sandalyeyi istediğim yere sürüklediğim için benden hiçbirşey saklayamadıklarına şükrediyorum. Herşeyi bulurum.

8. Ve son olarak, anne ve babam için şükrediyorum çünkü onların vasat ebeveynlik yetenekleri olmasaydı yaptığım hayvanlıkların yarısını bile yapamazdım. Teşekkürler Anne ve Baba!

1 Temmuz 2011 Cuma

Hint Horozu Kadar Kilo Verdim.

Hayır henüz bir Ece kadar kilo veremedim. Bir Ela kadar kilo vermem gerekse de yarısını bile veremedim ama sonunda bir Hint horozu kadar kilo verdim. Yıllardır savaş verdiğim kiloların bana eziyetinden kurtulmak kararı ile yeni bir şeye başladım. Şey diyorum çünkü bir adı yok. Yağsız ve karbonhidratsız bir beslenme türü bu. Ve bana sonunda bir Hint Horozu kadar kilo verdirdi. Böylece küçük bir lama kadar olan kilom sonunda büyük bir Norduz keçisi kıvamına düştü. Vee tam 4 senedir görmediğim kilolara gerilemeyi başardım. Sanmayın ki Selvi Boyle'um (Susan Boyle'un kardeşi) gibi oldum ama artık obez değilim. Artık sadece sıradan bir şişmanım. Vee hedefim bir yayın balığı kadar olmak. Bunun için de yaklaşık bir Ela kadar daha kilo vermem şart.

Aktivasyonu artırdım. Nasıl artırdım. Hiç oturmuyorum. Habire ayaktayım. Ya birine birşey yapıyorum ya öbürüne. Ya da dışardayım. Akşam da yazıktırıp, çiziktiriyorum. Oyalanınca insan daha az yiyor zaten. Sayın izleyici ben bu yola bu sefer baş koydum. Kot pantolonumun kemerini bir delik küçülttüm bile.. Şu hepsini veriim sonra sırlarımı da anlatıcam. Şimdilik bir sır falan yok. Ne diycem 4 senede 4 kilo verdiren diyet mi.. Adama gülerler valla.

29 Nisan 2011 Cuma

Akıllara Ziyan

Ne biçim insanım ben bilmiyorum. Eğer bana yolda birşey olsa cep telefonumdan en yakınlarımı aramaya kalksalar kimi ararlar bilmiyorum. Bugün bi baktım bir yakınım da gerçek adı ile veya takma adı ile (kocam, annem, babam gibi) kayıtlı değil. Kocam Ridak olarak, babam Müco olarak (askerlik arkadaşım), annem Lömer olarak, kardeşim Engurt olarak hatta bir kuzenim de homo olarak kayıtlı. Bunlardan birini feda edip lakabı ile değiştiricem yoksa acil bir durumda nasıl yakınlarıma ulaşırlar bilmiyorum. Hatta geçen gün birinin ablasının telefonunu istedim o da ablam olarak göndermiş salak. Telefon rehberimde benim akrabam olmayan ablam isimli birisi var, artık onu ararlar. O da birini bulmaya çalışır gecenin bu saatinde uğraşamıycam sanırım.
---------------
Yemek programlarındaki insanlar neden tüm malzemeyi sahipleniyorlar acaba. ''Önceee zeytinyağımızı ekliyoruz, sonra soğanlarımızlaa karıştırıyoruzz.'' Bu samimiyet nerden gelmekte o allahın soğanı nerden senin soğanın oluyor.
----------------------
Küçük köfte hergün ablasının kafasına oturuyormuş gibi yapmasından artık bıktı ve emeklemeyi falan bıraktı. Direk ayağa kalkma çalışmalarına başladı. Bu evde hayatta kalmasının tek yolu biran önce ayağa kalkıp kendi yolunu çizmesi.
-----------------------
Büyük köftenin son iki gün fıştırttıkları. Bu çocuk ya babasının suyundan ya da benim çorbamdan içmiş. Daha bu yaşda espri falan yapan geyik bir çocuk oldu.
Ela: Anne, tuvalete çıkıp otururken az daha düşüyordum.
Ben: Kızım o poponu biraz büyütürsen düşmezsin.
Ela: Seninki gibi mi anne?

Ela: Anne, babam senin kocan mı?
Ben: Evet kızım.
Ela: O zaman neden senin baban da benim kocam değil?
-------------------------------
Rüyamda Barrack Obama evimize gelmiş, Ela'yı oğluna istiyordu. Rüya yorumlarından baktım. Barrack Obama eğer evinize gelirse bu kısmet demekmiş. Eğer Barrack Obama kızınızı oğluna ister ve siz ''verdim gitti'' derseniz kısmetin kel alaka beklenmedik biryerden geleceği eğer ''al sana kız defol git'' der ve Amarikan başkanını evden kovarsanız bu kısmetin tepileceği demekmiş. Eğer siz reddedikten sonra kızınız ayağa kalkıp ''nayır nolamaz'' diye oğlanı kolundan ısırırsa bu kısmetin bir düşman tarafından engelleneceği ama buna bir tek sizin son vereceğiniz demekmiş. Michelle Obama'yı da görürseniz bu bir kabustur ve uyanıcaksınız demektir. Barrack Obama'yı sizi isterken görürseniz, ..çınız açıkta kalmış ve üşümüşsünüzdür. Uyanıp bir zahmet üstünüzü örtün.
-----------------------
Bizim beyin klostrohobisi var. Bayılıyor kapalı yerlerde kalmaya. Ama yakında şu gerçeği iyice görecekki 3 adet dişi insanla yaşıyacak. Nah evde oturabilir.

28 Nisan 2011 Perşembe

Botox Yaptırmak İstiyorum.

Tabii ki yüzüme değil. Ucube gibi olmak istemiyorum. Ama şu botox teknolojisi bir de tekstil sektörüne el atsa kardeşim. Ütü ne kadar banal bir uygulama ve çok zaman alıyor. Kıyafetlere botox yaptırsak hiç kırışmasa. Şu an koltuğun üstünde tepeleme ütü var. Yardımcı gitti ve 10 gün yok. Botox teknolojisi çok para kazanmak istiyorsa hemen bu işe el atsın diyorum.

7 Nisan 2011 Perşembe

japon foroşimahatiası

Şu an Japonya'da olmak nasıl birşeydir anlamak çok güç; güç savaşlarının ortasında, bilinen her türlü doğa veya insan gücü her türlü varlığınızı yeryüzünden silmek için uğraşıyor. Tatminsiz bir sürü düşünceye sahibim ve kilometrelerce uzaktayım. O zavallı insanlar ne yapıyorlar? Bahse girerim orda güvenli ve konforlu oturmuyorlar, benim şu an yaptığım gibi bir kahveden yudum yudum içmiyorlar. Sanki bir sınavdan geçiyorlar. Dayanıklılık sınavı. Hem fiziksel, hem psikolojik. Radyasyon hastalığı, lavlar veya evlerinin tepelerine geçmelerinin en az ihtimal olduğu yerlerde olmaya çalışıyorlar. Tabii hala evleri varsa. Son derece fazla yüzümü asmama neden oluyor.

Nihat Doğan'ın bence bu işte parmağı var. Ondan ne kadar delilik fışkırırsa bence Japonya o kadar sert darbe yiyor. Eğer yeterince yakından bakarsak, eminim oralarda bir korelasyon görebiliriz. Neyse, umarım bir gün hayatlarında normallik depolayıp başdan başlayabilecekleri seçenekleri tekrar olur.

1 Nisan 2011 Cuma

Cıvık Annenin cıvık çocukları









İki gün boyunca Ece ateşlendi. Elim üstünde yattım. Bütün gece uyumadım. Dün 1.5 saat hastanede idrar tahlili için çiş yapmasını bekledik. Hastane odasında azdı da azdı. Bir türlü çişini yapmadı. 4 kere emzirdim, enjektörle ağzına su tıkıp durduk gene de yapmadı. Eve gelince bütün çişi bırakmış. Bu çocukları 6 ayı geçince anlamak zorlaşmaya başlıyor. Ela'yı anneannesine gönderdim. O hasta olmadı. Üstelik kendi babaannemin 40'ına gidemedim. Bugün Ela eve döndü, dışarda yağmur içerde hastalık olunca dışarı çıkamadık biz de sonunda cıvıttık. Eskiden de ciddi bir insan değildim, pek değişmemişim. Bir de insanlar çocuklarla nasıl sıkılmadığımı soruyor. İşte size bir örnek. Sürekli bu tip saçmalıkları buluyoruz. Çocukları oyalamanın bir yolunu daha buldum. Sonuç 45 dakika boyunca başarılı oldum. 45 dakika baya iyi bir süre. Sonunda çocuklar mızıttı. Ama sonuçları paylaşmadan durmayalım. İşte sonuçlar. Yorum sizin.







25 Şubat 2011 Cuma

Sarkozy ile tanıştım

Bugün Sarkozy ile tanıştım.
Tamam teknik olarak onunla tanışmadım... fakat onu gördüm. Peki, teknik olarak onu görmedim.. ama polis korumalarının olduğu takımı ve otobüsü ve jipini gördüm. Sanırım yakınlarda olabilir. Ben de bilgisayarımın başındayım. Bunu da ünlü görme listeme ekliyorum.

En son ünlü görme olayım kardeşimle yazın bir otelin cafesinde kahve içerken olmuştu. Sanırım 2 yaz önceydi. Kahvelerimizi söylemiş bildiğin geyik yapıyorduk. Bir adam geldi yüzünde de kirli sakal vardı, arkasında da bir sürü insan.

Ben: *fısıldayarak* Şu adam aynı Kenan Doğulu'ya benziyor!
Kardeşim: Çünkü o Kenan Doğulu, ileri zekalım.
Ben: Hadi ya! Çok küçük görünüyor. Sanırım onu döverim ben.

Ve kesinlikle dövebilirdim. Ama yemek için ordan acele ayrılmamız gerekti. Tabii dövüceğimden değil. Kimseye el kaldırmam ki ben. Ama tüysükletti valla.

Bir de Pelin Batu'nun canlı yayında uyuduğu sahneyi gördünüz mü. Çok komik.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Düş Yakamdan Günü

14 şubat ve versiyonu günlere olan gıcığımı bilmeyen kalmadı herhalde. Gıcıklığım bitmedi kardeşim devam ediyor. Ama bu günü önemli bir iş için kullanmak isteyebilecekler aklıma geldi. Valla sonraki nesiller için yazıyorum aha da buraya.

Şimdi efenim eğer yakanızdan düşmeyen bir sevgiliniz falan varsa bugün tam sizi bırakmasını sağlama günü. Öncelikle bugüne yaklaşan yaklaşık 128 gün boyunca sevgililer günü ile ilgili konuşup onu gaza getirebilirsiniz, veya neler yapabileceğinizle ilgili onu bir güzel bayarsınız. Böyle yaparak yakanızdan düşmedi mi işte o zaman asıl bombayı o gün patlatın. 14 şubat geldimiydi, önce bi telefonunuzu kapatın öğlene kadar açmayın. Sonra açıp toplantıdaydım, dersteydim falan diyebilirsiniz. Birinci gıcığını olur, sonra öğleden sonra da arada telefonlara cevap verir tamamen unutmuş gibi davranırsınız. Ha bu arada söylememe zaten gerek yok, herhangi birşey almıyorsunuz hediye olarakdan. Bir de o güne kadar provoke eden siz değilmişsiniz gibi pırlantaymış, hediyeymiş ne gereksiz gibi konuşmalarda da bulunursunuz. Akşam da bir yemek yiyip başınızın çok ağrıdığını falan söyleyip evinize doğru yola çıkarsınız. Bu arada tabi sevgilinizin bu ve benzeri günlere önem verdiğinden emin olmanız gerek. Yoksa size daha bi bağlanabilir, oh çok şükür o da önem vermiyormuş diyerek.

Başka yanları da var bu salak günün. Pırlanta, çilek, çiçek ve çikolata tüketimi. O gece %100 zamlı yemek organizasyonları. Salak olmak lazım ya. Neyse şimdi herkese yüklenmeyim de. Çilek ne ya, hadi çikolatayı anladım da çilek. Kardeşim şubat ayındayız. Hormonlu çilekler yiyip hormonların harekete geçmesi olayımı acaba. Şimdi bu yazıyı yazarken güzel bir haber aldım, tüm konsantrem dağıldı. Dilediğim kadar geyik yapamadım, bir de arkada sevgili hediyem Ece hanım maksimum söyleniyor. Bu günlük bu kadar olsun. Herkes istediği gibi geçirsin.

10 Şubat 2011 Perşembe

Golden Globe

Dün akşam oturdum ''Golden Globes'''u izledim. Çok oldu o biteli demeyin, ancak vakit bulabildim. Kafam boşalsın diye izledim yani. Neyse Ricky Gervais'in ''Golden Globes'' monologuna şahit olmaktan ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Çok komikti, evet, en komiği ise Hollywood'un öfkeli reaksiyonuydu. Beni çok eğlendirdi gerçekten, hem kim bir grup ayrıcalıklı insanın mütemadiyen kendilerini ve birbirlerini kutlamasını, pohpohlamasını ve ödüllendirmesini görmek istemez ki? Bütün dünyaya da cici bici giyinip sükse yaparak ve Amerika'nın her türlü özel gününü, özel tarihini, bayrağını, donunu, ıvırını zıvırını provoke ederek milyonlar kazanarak seyrettiriyorlar. Kim orda olmak istemez. Neyse konuşma ne kadar rahatsız edici ve kaba olduysa ben o kadar çok hoşlandım. Şimdi burda dürüst olalım, eğer Ricky Gervais'i bir kırmızı halı öpme ödüller şovunda sunmak için işe alıyorsan, evcil ve eski okul şakalarından yapmasını, ..... öpmesini veya müzik yapmasını bekleyemezsin. Ricky Gervais'i canlı gördünüz mü? Şimdi o da kim diyenleriniz de vardır, aslında hiç önemli değil. Siz dinleyin. Eğer o muameleyi yani şaka veya müzikal gibi yağcı muameleyi görmek istiyorsan Billy Crystal'i getirceksin. Bunun yanında bu komedi sürerken ben relatif olarak evcil olduğunu bile düşündüm. Tarzını biraz yumuşattı. Artı Alec Baldwin amca o kadar acaip güldü ki kendi üstüne işeyecekmiş gibi görünüyordu. Micheal Jackson'ın klibindeki gibi eli sürekli kayıyordu. Bizim ülkenin erkekleri de yapar öyle, çekiştirirler donlarını üstten, sanki etrafda kimse yokmuş gibi. Korkunç.

Eğer Hollywood'un gelişigüzel şekilde hakaretle kavrulmasını istiyorsanız, South Park çocuklarının sunmasını sağlayın. Ricky'nin tekrar dönmesi için yalvarırsınız.

Gerçekten, bu ödül törenlerinin izleyenler için daha katlanılabilir olmasını istiyorlarsa yeni kategoriler yaratmaları gerekir. Mesela ''en fazla abartılmış aktör'' veya “en kendini beğenmiş yönetmen” ve ''dünyada bu kadar aç varken boşa sarfedilen en büyük milyon dolar'' ödülleri. Muhtemelen ''estetikle en gelişmiş bölge'' ödülü veya ''en abartılmış insan'' ödülü de koyabilirler. Ki bu sonuncu kesinlikle Tom Cruise'a verilebilir. İşte o ödül törenini izleyebilirim.

1 Şubat 2011 Salı

Belki Çocuk Bile Yapmazdık

Sorumlulukda Daha İyi Olsaydık Belki Çocuk Bile Yapmazdık

"Çocuklara Sorumluluk Öğretmek" Hakkında Konuşalım mı.

Kim bu işden sorumlu gerçekte? Öğretmenler mi. Çocukları okula yazdırmayı unutmadıysanız öyle. Yoksa kediler. Eğer ev kediniz yoksa, geleceğimiz olan çocuklara sorumluluk öğretme görevi size düşüyor. Yani temelde hepimiz ayvayı yedik.

Biliyorum.Burda savunma durumuna geçiyorsunuz ve çocuklarınıza sorumluluk öğrettiğinizde ısrar ediyorsunuz ama gerçekten, sorumluluk sahibi olmaktaki ilk adım sorumlu olmadığınızı kabul etmektir, yani derin bir nefes alın ve burdan başlayın.* İlk başta sorumlu olmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum, ve aslında, bununla ilgili daha önce yazıcaktım 6 ay önce taşınınca kutuladığım birşeyler elime geçtiğinde dikkatim dağıldı ve unutmuş olabilirim. Neyse diyeceğim o ki. Sizi yargılamak için yazmıyorum. Size yardım etmek için yazıyorum. Tabii benden daha az sorumlu değilseniz o zaman sizi gerçekten yargılarım.

Yediğimin uzmanları çocuklara sorumluluğu öğretmenin en iyi yolunun bir ebeveyn olarak güzel bir örnek olmak olduğunu söylüyor ama dürüst olalım bu hayvan gibi iş gerektirir ve ben de bunun yerine çocuğunuza ailedeki sorumluluk sahibi olanın o olduğunu bir seri dersi dramatize ederek aşılamayı öneriyorum.

1. Çocuğunuza evcil bir hamster alın. Bir de aynı hamsterdan ölü bir tane alın ve derin dondurucuya saklayın. Ne zaman çocuk odasını temizlemeyi reddeder veya yemekleri ağzından yere atarsa, canlı hamsterı ölü olanla değiştirin. Ve hamsterın, onun sorumsuzluğu yüzünden üzüntüden ölmüş olması gerektiğini anlatın. Bir kaç saatlik matemden sonra, ölü hamsterı canlı olanla değiştirin ve çocuğunuzun pişmanlık gözyaşlarının hamsterını hayata döndürdüğünü ama o sorumsuzluğuna devam ederse hamsterın bir daha dönmemek üzere gideceğini söyleyerek iyice dramatize ederek oynayın. Bu hem hayvan için hem de diğer insanların iyilliği için sorumluluk öğretir.

2. Mutfak masasında küçük yangınlar çıkarın ve bakın bakalım ne kadar zamanda farkedip söndürecek. Eğer 10 dk'dan çok sürerse onları cezalandırmanız ve yeni bir masa almanız gerekir. Asbest'den yapılan bir tane tavsiye ederim çünkü yanması zor olur. Yemesi çok da güzel değildir tabii ama bunlar bir ebeveyn olarak yapmanız gereken fedakarlıklardır. Bir de, DVD kolleksiyonunuzun ortalıkta olmadığından emin olun çünkü halınızda eriyip yapışacaktır ve o kısmı halıdan makasla kesip çıkarmak zorunda kalacaksınız çünkü hiç birşey o eriyiği halıdan çıkaramaz. Gerçekten. Yangın için bir bahane yaratmanıza gerek yok ama suçu sizden alacak bir tane bulursanız tabii iyi olur. Kişisel olarak ben afacan bir perinin yaptığını çünkü ayakkabılarını salonun ortasına kadar getirdiği için ona kızgın olduğunu söylerdim.

3. Çocuklarınızı zorla azat edin. Çocuklarınıza 5 yaşından sonra yaptığınız herhangi birşey onları yumuşak ve bağımlı olmaları için çalışır, yani çocuklarınıza bir iyilik yapın evi bir an önce terketmeleri için elinizden geleni yapın. Birçok insanın bu basamakda kafası karışır ve çocuklarını evlatlık verebilirler fakat bu sadece sorumsuzluktur ve çocuğunuza sorumluluğu kendinizinkinden yan çizerek öğretmeniz mümkün değil. Onun yerine çocuğunuzu yakınlarda bir kasabada oturtun veya kirasını ödeyemezse çimbiçme makinasının yanında sundurmaya da yerleştirebilirsiniz. Eğer çocuğunuz 3 yaşın altındaysa, çimbiçme makinasını ordan almalısınız çünkü keskin bıçaklar küçük çocukların yanında tehlikelidir ve aynı zamanda bu çimbiçme makinası için de iyi olmaz. Birçok küçük çocuk bir bahçe sundurmasında yaşayabilecek sorumluluğa sahip değildir, yani eğer sizinki orda yaşayabiliyorsa, tebrikler valla çünkü yaşına göre gerçekten fazla gelişmiş olmalılar. Siz de çok gurur duyuyorsunuzdur. Böylece sorumlu olmaktaki üç noktalı dersimiz bitiyor. Aslında 4 nokta yazıcaktım ama kötü bir ruh dördüncüyü sildi çünkü birisi kurabiye kavanozumuzu açık bırakmış ve şimdi kavanoz boş. Kim ki ruh. Tahmini olan.

Güncelleme: Çüş yani. Size bir özür borçluyum. Yanımdaki kişi bana dedi ki ''kabullenmek'' alkoliklikle savaşta ilk basamaktır, kendi sorumsuzluğunu kabul etmekde değil. Yani temelde bu tüm ders bir yalan üzerine kurulmuştur ve size hiç bir yararı yoktur. Alkolik değilseniz tabii. O zaman sizi tedavi etmiş olabilirim. Hoşgeldiniz, alkolikler.

Not: Bu ders çok ciddi bir ders değildir. 2 çocuklu lohusa bir annenin yazdığı bir derstir. Benim ruh halimde ciddiye alanlar olur diye yazıyorum, beni ciddiye almayın.

13 Ocak 2011 Perşembe

Otogar mı daha işlek bizim ev mi?

Dün akşam amacım erkenden yatağa gitmekti. Çok basit değil mi? Evet mi?

7:45 Ece'yi emzir. Gak guk etsin vur kafasına uyusun. (Şaka şaka) Biraz sarıl şarkı söyle, uyumaya başlasın.

8:28 Orda onunla uyuyuya kalmalımıyım yoksa kalkıp Ela'yı yatırmaya mı gitsem diye karar vermeye çalış. Uyuyakal.

8:49 ''Anneeee'' sesiyle uyan ve Ela'yı yatırmaya git.

9:01 Ela'yı kendi kendine yatabileceğine ikna etmeye çalış. Bir su, bir çiş molası ile manipülasyona uğra. Onunla yat. Ela kitap okumanı istesin. Ela konuşmak da istesin. Ela gölge kuklalar yapmak da istesin. Onunla orda uyuyakalmalımıyım, gidip biraz birşeyler okuyup yatağımda mı uyumalıyım konusunda karar vermeye çalış.

9:38 Ela uyusun.

9:40 Biraz bilgisayarına bakın.

10:00 Ece ağlasın

10:11 Ece biraz emip tekrar uyusun

10:21 Kendi yatağımdayım. Yaşasın.

10:24 Ela ağlasın, babası yanına gitsin.

10:41 Coca'nın horlaması.

10:46 Ela'nın öksürmesi.

10:48 Coca'nın horlaması. Yanlarına git. Coca horladığını inkar etsin. Coca horlamayı duyamaz çünkü coca herşekilde uyur.

10:52 Cocanın, Ela'dan yediği tekme sonrasında bağırması.

10:54 Ela'nın çiş yaptırılışını duymak. Coca'nın yatağına gelmesi.

11:00 Ela'nın öksürmesi.

11:07 Coca'nın koridorda yankılanan horlaması.

11:14 Ece'nin mıkırdanması.

11:30 Köpek havlaması..

11:48 Araba alarmı. Rüzgar.

12:15 Bakıcının tuvalet kapısını çarpması.

12:18 Çıkarken bir daha çarpması.

1:31 Ela'nın öksürmesi. Yanımıza gelmesi. Onu yatağına geri götürmek.

1:32 Tuvalet sifonu.

1:37 Ela'nın babasını çağırması. Coca'nın onun yanına gitmesi.

1:42 Coca'nın horlaması.

1:43 Coca'nın yatağa geri dönmesi. Ece'nin pırtlaması.

3:08 Ece'nin ağlaması. Ece'yi emzirme.

4:00 Ece'nin bezini atarken cocayla karşılaşma

4:12 Ece tekrar yatakta. Köpek havlaması. Coca'nın horlaması.

5:50 Ela'nın ağlaması. Coca'nın yanına gitmesi.

5:55 Bir alarm sesi.

6:00 Bir alarm sesi. Coca'nın küfür etmesi.

6:05 Bir alarm sesi. Ece'nin ağlaması.

6:10 Ece'yi emzirme.

6:34 Ece tekrar yatağında.

7:30 Ela'nın içerdeki sesleri.

8:00 Ela'nın kahvaltı zamanı ve ayaktayız.


Ve ben neden sürekli yorgun olduğumu merak ediyorum.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Toddler Öfke Nöbeti Bozukluğu Sonrası Travması

Adını uydurdum dimi..

Olsun bende bundan var.

Daha evdeki toddlerı büyütemedim ama bende bu rahatsızlıktan olduğuna eminim. Şimdi uydurmuş olsam bile.

Nesi var bilmiyorum...2.5 yaşında bir kız çocuğu olması dışında tabii. Çekiyor, asılıyor, ağlıyor, bağırıyor, kakasını istediği yere yapıyor, evi talan ediyor. 1 dk sonra gelip çılgın gibi öpüyor. Kafamı gün içinde kaynayan bir suya sokmak istediğim çok oluyor. Ancak beynim erirse hayatta kalabilirim diye.

Bir dakika eğer o an elimdeki herşeyi bırakıp ona yoğurt vermiyorsam veya kaygan bebekleri açmıyorsam ölecek gibi oluyor öteki dakika o yoğurdu döktüğü tezgahtan yalayarak yiyor.

Eğer gözlerim..veya kulaklarım...veya aklım o anda onun yaptığı şeyin dışında başka birşeyle meşgul olursa anında onun yaptığı şeye tekrar odaklanmam için teröre uğruyorum.

Topluluktaysam ve bir çocuğun çığlığını duyuyorsam dizlerimin üzerine çöküp ''İşte al elimdekilerin hepsi bu, hepsini sana veririm yeter ki öyle bağırma'' diyebilirim.

Perdesini sıkı sıkı güneşin zerresi içeri girmesin diye kapatıyoruz ki sabah kalktığında sabah olduğunu belki anlamazsa yatıp biraz daha uykusuna devam eder. Çünkü akşam yatmamak için elinden geleni ardına koymayıp bana o yattıkdan sonra sadece 2 saat istediğimi yapacak vakit veriyor. Ki ben de o değerli dakikalarda ne yapacağımı şaşırıyorum.

Tabii ki çok tatlı bir kız ve tabii ki hergün onu gıdıklayıp boynuna öpücük kondurmaktan vazgeçmiyorum.. ama ben bunu yaparken neden nöbetlerle geri ödemem oluyor? Neden? Ve bu toddlerlık mesleği ne zaman bitecek kardeşim? Nolur söyleyin şurda aynı gezegenin insanlarıyız. Ve şurda 1 seneden biraz fazla süre sonra aynı toddlerlık mertebesine erişecek bir canlı daha varken evde. Ammman allahım. Bunu yeni düşünüyorum. Öbürü de bu mesleğe başlayınca bu bitirmiş olur mu ki.

Biri beni tutsun. Bayıleceğim.

Not: Türkçe içinde İngilizce kullanmayı sevmem ama bu toddler'ın türkçesini bilen varsa beri gelsin.

4 Ocak 2011 Salı

Bazen beynim bana oyun oynar.

Garson: Çorba ister misiniz?
Ben : Hayır
Garson: Israr ediyorum. Çorbamız harikadır.
Ben: Bu çorbayı sevmiyorum.
Garson : Brokoli ve peyniri sevdiğinize iddiaya girerim. Yumuşayana kadar brokoli ve peyniri karıştırıyoruz sonra da su ekliyoruz. Tamam mı?
Ben: Benim yemeğime su eklemenizi falan istemiyorum. Onu ben kendim yaparım adına da ''Tükürük'' diyorlar.
Garson: Patates çorbasına ne dersiniz? Suyu ısıtıp içine fırınlanmış patates koyuyoruz. Bayılırsınız.
Ben : Hayır.
Garson : Un çorbasına ne dersiniz? Avrupa'da çok moda.
Ben: Sevdiğim tek çorbanın içinde büyük parçalar var. Onda bile sadece parçaları yiyorum ve suyu buharlaşıyor. Yani yine katı yemiş oluyorum anlıyormusun. Bütün bunları geçip bana bebek muamelesi yapma ve katı gıda getir olur mu?
Garson: Ben size kremalı çorba getireyim.
Ben : Sen bana ölüm emrini ve bir makineli getir canım.
Bu kafamda geçen konuşmaydı.

Ama gerçek hayatta bu konuşma şöyle geçti.
Garson: Çorba ister misiniz?
Ben: Hayır
Garson : Çok güzeldir.
Ben : Hayır

28 Aralık 2010 Salı

2010

2010 yılında

* 2 kere kar yağmış ve biz dışarı çıkıp oynamışız.
* 2010'un ilk günlerinde 2. bebeğimizin geleceğinin haberini almışız, 9. ayda 2. bebeğimiz doğdu.
* 2010'un başında Ela 3 kelimelik cümleler kurarken, şimdi bize hikayeler anlatıyor. Kendi şarkılar uyduruyor.
* Kocam dahil kimseyle kavga etmedim, bir kere birine darıldım çabuk geçti.
* İlk 4 ayını bir evde sonraki 2 ayını başka bir evde son 6 ayını da bu evde geçirdik.
* 1 çocukluyduk, 2 çocuklu olduk.
* 9 ayını hamile, 3 ayını lohusa geçirdim. Ela ilk 3 ay meme emdi, sonraki 6 ay emmedi, son 3 ay yine emdi:)
* 5 kere şehir dışına çıktım. Hepsinde hamileydim.
* 1 kere gazeteye çıktım.
* 10 yıl önce elimde saçma bir jelli oyuncakla tanıştığım o çocuktan şimdi 2 çocuğum var. İlk gördüğüm zaman aklıma geliyor da inanılır gibi değil.
* Ekonomik olarak zorlandığımız bir yıldı, ama ruhsal ve duygusal olarak çok zenginleştik.
* 2010 bizim için güzel bir yıl oldu. Yenisi için de herkesin güzel geçmesini dilerim.