22 Ağustos 2016 Pazartesi
Ela ve Ece 2016
21 Temmuz 2012 Cumartesi
Ece 22 Aylık ve Son Tütücü Baba
27 Haziran 2012 Çarşamba
Annem 60 yaşında
14 Haziran 2012 Perşembe
Yaşasın TATİL !!!
Evet tatildeyim. Bu sene çok çalıştım ve tatili hakettim değil mi? Biz öyle düşündük. Ve yazın işler yoğun diye erkenden bir tatil yapalım dedik. Kızları alıp Antalya'ya getirecektim sonra da kocayla 4 günlük bir kaçamak yapıp yurtdışına gidecektik. Ve Antalya'da çok dinlenecektim. Kızlarla deniz girip yorgunluğumu hafifletecek, iyi vakit geçirecektim. Tabii henüz tatilin Antalya tarafındayız ama çocuklarla tatilin bize yapabileceği her türlü sürprizle karşılaştık diyebilirim.
Geldiğimiz ilk iki gün herşey fena değildi. Denize girdik, çıktık keyifliydik ama ben biryandan da kalan küçük işlerimi bitirmeye çalışıyordum ki rahat edeyim. 2 gün sonra bir akşam dedim ki bu gece şu işi bitireyim artık rahat ederim. Hızla çalışıyorum. Önce saatler gece yarısını gösterdiğinde Ela hanımın ateşi çıktı. Annem hemen müdahale etti. 1 saat sonra ateşi düşürmüştük ama kendisi hortlamış aramızda dolaşıyordu. Ben biryandan çalışıyor bir yandan da ikna etmeye çalışıyordum ki Ece hanım ağlamaya başladı. Bir baktık onun da ateşi çıkmış. Hem de ne çıkmak. Hemen odayı serinlettik, onu soyduk. Müdahale ettik, ikisini birden ateşleri düşürüp yatırmamız saat 2.30'u bulmuştu. Ben 1 saat daha çalışıp yattım sonra bir saat uyuyup Ela'nın ateşlenmesi üzerine kalktım. Ela'ya müdahale edip yatırırken Ece'nin de ateşi çıktı. Böylece uyumalar ve uyanmalarla o gün boyunca ikisinin de 2-2.30 saatte bir ateşi çıktı ve birer saat arayla. Artık annemle ikimizin nasıl bir zombiye dönüştüğümüzü düşünebilirsiniz. Özellikle anne olanlarınız. Arada da yemek yedirmeye çalışma, aralarında çıkan arızaları önleme ve çocukları uyanık olduğu zamanlarda nasıl oyalayacağımızı düşünme ile nerdeyse hiç oturmadık diyebilirim. Doktora da götürdük arada ve kocaman bir boğaz ve kulak enfeksiyonu ile karşı karşıya olduğumuzu anladık. O günün sonunda ateşler arasındaki saat farkı 4 saate çıkmıştı.
Akşam onları yatırırken belki 4'er saat uyuruz diye biz de annemle çocukları paylaşıp yattık. Annem doğru çocuğu seçmiş çünkü neyseki Ela o gece bir kere ateşi çıkarak anneme uykusunu uyuttu. Fakat ben yarım saatte bir uyanıp ağlayan bir çocukla sabahı ettim. 2 kere ateşi çıktı ama boğazındaki ağrı yüzünden sürekli uyanıp bir de üstüme çıkıp öyle uykuya daldı. Sabah olduğunda Ece dünkünden de kötüydü çünkü bu sefer de kolları ve bacaklarında içi su dolu lezyonlar çıkmıştı. Ve Ece bana tam anlamıyla yapıştı. Öyleki mutlaka kucağımda olacak ve ben ona sarılıcam. Hem de bir elimi başka birşeye uzatmamı bile kaldıramıyor. Mutlaka iki elimle birden ona sarılıcam. Nerdeyse tüm öğleden sonrayı da böyle geçirdikten sonra akşamüstü kontrole gittik ve tahmin ettiğimiz üzere bir su çiçeği durumu ile karşı karşıya olduğumuzu anladık. Zaten ondan sonra lezyonlar da hızla arttı ve bademciklerinin bile üstünde lezyon olduğundan az birşey yemesi hiçbirşey yememesine dönüştü. Bugünü de çok zor geçirdikten sonra yataklarına yatırdık. Bakalım bizi yarın ve sonraki günler neler bekliyor. Nasıl tatilim harika değil mi? Kıskandınız değil mi? Antalya, deniz güneş oh mis mis.
23 Ocak 2012 Pazartesi
Neden 3 çocuk
tatlı vucut parcaları
ilk yemek yeme
uykulu gozler
banyoda oyunlar
abla ile oyun zamanı
4 Ocak 2012 Çarşamba
Naçizane Çocuk Bakma Yöntemlerim
- İki tane cantaları var. Eve geldikleri anda ikisinin de esyalarını cıkarır atarım ve bir sonraki cıkıs icin hazır ederim. Evden cıkarken cok hızlı cıkıyoruz boylece.
Arabada bir yedek canta bulunduruyorum hafta sonları alıp yerine yenilerini koyarım. Bir çöp kutusu ve lazımlık. Çocuga asla bak sunu yaparsan boyle olur. Bak bunu yaptın da düştün demem. Herseyi oyuna ceviririm.
- Sihirli perileri mi cagırırız artık, atlara telefon mu ederiz ne olursa. cocuklarda neden sonuc iliskisi 3 yasına kadar yok. soylediklerim ona bıdıbıdıbıdı diye gidiyor o yuzden hic gerek yok. Neden böyle yapıyorsun, hiç mi anlamıycaksın deniyor ya. Bunların hiçbiri yerini bulmuyor.
- Büyugun yatagında bir alez bir carsaf ustunebir alez bir carsaf daha vardır. Olaki ciş yaparsa bir kisi cocugu alır ustten, oburu ustteki alezle carsafı alır cocugun alt tarafı degistirilip geri bırakılır
- Arabada giderken sürekli konusup oyun oynarız. Kırmızı ışıkları öğretmek için veya başka bir konuyu hazırlamak için araba konuşmaları süper.
- Bir de dedikodu yöntemi. Anlatmak istediğiniz birşeyi eşinizle arabada aranızda konuşuyor gibi yapabilirsiniz. Onun yaptığı bir davranışı yüceltmek için de kullanabilirsiniz bu yöntemi. Başka birşey icin de. Örnek veriyorum. ''Canım biliyormusun Ela şöyle şöyle yapmıyor. Demekki onu senle o gün konuştuğumuz yere götüremiycez. Eş: Hmm evet neyse biraz daha bekleyelim o zaman. Belki biraz daha büyük kız olunca yapar'' gibi. Bu tip rencide etmeden konuşmalar çocuk için daha etkili olur. Özellikle baskası ile konustuklarınıza daha cok inanırlar. Bunu cok cok sık kullanıyorum. Eşinize de anlatın size yardımcı olsun.
- Ama kabul ediyorum cocuk buyudukce hersey kolaylasıyor. Fazla müdahale etmenizi gerektirmeyecek bir ortamda cocukla didişme az oldugu icin cok kolay bakılıyor. Çünkü cocuklar dogal bir ortamda büyümüyorlar artık. Bir evde yasıyorlar ama büyüklerin dünyasında. Kendi evlerinde herseye dokunmalarına izin verilmiyor. Hor görülüyor cocuklar. Özgür degiller. Oysa onlar kosup oynamalı. Merak duyguları onların yaratıcılıgını artırır. Cesaretlendirilmeli. Ona ait cekmeceler verebilirsiniz. Mutfakta bir cekmece onun olsun orayı karıstırsın. Her odada bir köşesi olsun. Onlar sizinle birlikte yaşıyor. Sığıntı gibi olmasınlar orası onların da evi.
- Onlara bir cekmece verirseniz. bak bu da babanın cekmecesi bu karıstırılmaz biz de seninkini karıstıramayız diyebilirsiniz.
- Çocuklar sizden duyduklarını değil sizden gördüklerini yapar. Kitap okumazsanız kitaba merak salmazlar. Çocuk bakmak gerçekten zor değil. Sadece çocukların dünyasını, onların ne hissettiğini nasıl düşündüğünü bilmek gerekiyor.
- Bunları yaparken baba ile ortak davranmak çok önemli. Onları da eğitmemiz gerekebiliyor. Umarım paralel dşüncelere sahipsinizdir. Mesela biz evde eşim benden farklı bile düşünse ben bir konuda çok prensipliysem benim otoritemi bozmamak için, ''Annenden izin alalım'' der. Çocuğa karşı aynı duruş çok önemli.
- Çocuklar birşeyi tek başına yapabiliceklerse ben karışmam. Yapabilme ihtimalleri varsa bile yanlarında durup denemelerine izin veriririm. Bu gelişimlerini çok etkiliyor. Parkdaki oyuncaklara hep siz bindirirseniz, çocuklar hep size ihtiyaç duyar. Ama izin verirseniz çok çabuk bu yeteneklerini geliştiriyorlar. Eğer yaptığı şey çok tehlikeli değilse yine müdahale etmiyorum yapmasına izin veriyorum. Çocuk buna doyduğu zaman artık ondan alacağını alıyor ve bir daha geri dönmüyor.
21 Ekim 2011 Cuma
2 Çocukla Ayakkabı da Alma!!! Sakın!
1. Kimse iki çocukla ayakkabı almaya gitmemeli.
2. Ayakkabı kutuları birbirine çok benziyor. Bir çok kere yanlış kutuya yanlış ayakkabı tekini koymuş olabilirsiniz. Satıcı bunu pek de yardımcı bulmaz diyebilirim.
3. 13 aylık Ece dükkandan çıkıp AVM'ye doğru 37 defa kaçabilir.
4. Stride Rite küçük çocukları geri zıplatan bir kapı yerleştirmeli kapıya. Gerçekten.
5. Ece'nin her ayakkabıya sığmayan tombiş ayakları var. O ayakları seviyorum.
6. 13 aylık Ece her ayağını bir ayakkabıya sokmak istediğimizde ağlayabilir ve ayaklarını kasıp sokturmayabilir.
7. 3 yaşındaki kızım beni kesinlikle alakasız ayakkabılar almak için ikna etmeye çalışabilir.
8. Bir noktada, vazgeçip ayakkabısız ayrılmayı düşünebilirim. Bir daha bunu yapmayacağıma da yemin edebilirim.
9. Bazı kritik karar noktasında, 3 yaşındaki kızım umutsuzca tuvalete ihtiyaç duyabilir. 2 kere gidilip gelinebilir. Ayakkabı kutuları 3 kere devrilebilir.
10. Mağaza reklamları ''Bir alana ikincisi %50'' dediğinde mağazadaki dekorlardan bahsetmiyor.
11. Biliyorum çünkü sormak zorunda kaldım.
12. Eminim bizimle ilgilenen satıcı bayan biz gider gitmez bir içki için dışarı çıkacaktır.
13. Yeni ayakkabıdan sonra eve gelindiğinde, farkedebiliriz ki ki çocuklar hiçbir ayakkabıyı çorapları ile denememişler. Mağazadan çorap almış olmamıza RAĞMEN.
14. Ayaklarımıza ayakkabılar olacak diye yemin edebiliriz. Ama tekrar oraya dönmeyiz. Yaşasın internetten alışveriş.
24 Ağustos 2011 Çarşamba
Düşünerek Çocuk Yapın
Kahvaltımız bittikten sonra (artık kahvaltıyı anlatmıyorum) eşyalarını hazırlamaya başladım. Ama sanki geri geri hazırlıyorum. Bir şey koyuyorum çantama 2 şey daha aklıma geliyor, bir tane daha koyuyorum Ece bazılarını geri çıkarıyor. Onları yerleştiriyorum, Ela'nın kakası geliyor. Ela'yı kakaya oturttum. Ece kapının girişindeki ayakkabıları yere döktü. Ayakkabıları topladım, Ece'yi sabitledim, Ela kakasını yaptı. Poposunu temizledik. Giyindi, ben giyindim, sularımızı şapkalarımızı aldık. Ece'yi aldık, çıkıcaz Ece kaka yaptı. Ece'nin poposunu yıkarken, Ela portakal suyunu üstüne boca etti.. Onu sabitleyemiyoruz da. Ece'yi yıkadık giydirdik, Ela'nın üstünü değiştirdik. Evden çıktık. Denize sorunsuz gittik. Hatta denize sorunsuz girdik.. Oynadık, güldük eğlendik.. Denizden çıktık.. Elimde getirdiğim pet şişelerden birini Ece'ye birini Ela'ya döktüm. İkisini de sorunsuz giydirdim, eve giderken mutlaka almam gereken şeyler olduğunu farkedince ne kadar zor olabilir ki, ikisini de alışveriş arabasına koyarım diye düşünüp markete gittim. Sonra olanlar oldu.
Bölüm 2
Bir paket Ben10 kartı satıyorum. Neden mi? Çünkü çocuklarımdan biri muhtemelen adını söylememe gerek olmayan olan market arabasına ben görmeden sokmuş ve ben eve gelene kadar farketmeden onları almışım. Nasıl oldu da alırken farketmedim diye soracaksınız değil mi? Şöyle anlatayım.
Siz hiç 2 çocukla markete gittiniz mi. Muhtemelen bazılarınız gitmiştir. Wipeout'da tuzaklar içinde yüzmeyi, Fear Factor'da öğle yemeği olarak domuz beyni yerken yarışmacı olmayı bir daha 2 çocukla yalnız markete gitmeye tercih ederim. Çünkü zaten markete gitmeyi sevmiyorum elimden geldiğince erteliyorum bir de hiperaktif 2 çocukla tahmin edilebilir mi. Bir deneyin. Tabii bir zaman geliyor ketçapla ne yiyebilirim diye düşünüyorsunuz ve anlıyorsunuz ki evet markete gitmem gerekiyor veya pazara. Ben pazarı tercih ediyorum aslında ama bu seferki maceramız market üzerine. Neyse bu macera başlamadan önce çocukları karşıma aldım ve bir açıklama yaptım. Açıklamayı Ece sevinçle karşıladı ve ne anladıysa ellerini çırptı. Ela ise aşağıdaki tepkileri gösterdi.
“Açıklama“ şöyle…
ANNE: “Markete gitmemiz gerek çocuklar.”
Çocuklar: “wauu wauuu wauu.“
Anne: “Hey, Ben de gitmek istemiyorum ama ya gideriz ya da soğanlı ketçap çorbası yeriz ve buğday kepekli kurabiye dişleriz.”
Çocuklar: “Waauuu waauu wauu“
Anne: “Şimdi kurallar : bana hiçbirşey sormayın, kasap bölümündeki etlerin folyo ambalajlarına parmak sokmak yok, fizik kurallarını test etmeyin, manav bölümündeki portakallarla beyzbol oynamayın, ve hepsinden önemlisi büyük olan küçük olanı reyonda bırakmaya çalışma. Yine.”
Tamam çocuklara kurallar anlatıldı. Gitme zamanı.
Bebeği kanguru ile vücuduma taktım, Ela da market arabasındaki yerini aldı ama ilerleyemiyoruz. Çünkü nereye yaklaşsam Ece bir tarafdan birşeyin ucundan tutup çekiyor, Ela birşeyleri karıştırıyor. Tam onları topluyorum ilerliycem, yine hoop başdan. Neyse
Bu noktada bir kadın iki çocuk ve market arabama bakıyr ve ''İkisi de sizinmi?'' diyor. Yok başkasına iyilik olsun diye iki bebekle markete geldim diyeceğim geliyor ama kadına ''Evet'' diyorum.
“OOO maşallah iyi idare ediyorsunuz”
“Sayılır” diyorum gülerek. Bunu daha önce duymuştum. Aslında bunu her gittiğim yerde duyuyorum.
Artistik olarak meyvelerin yerleştirildiği meyve standından başladık. O yığının en altındaki elmada bir çocuğun ellemeden duramayacağı birşey vardı kesin. Çocuk o meyvaya resmen çekildi. Elmaların aşağıya yuvarlanış seslerine döndüm. İndiana Jones gibi kızım devrilen tüm o hazineye doğru yönelmişti bile. ''Anne gördün mü? Bunu hiç düşünmemiştim''. Eminim canım dedi iç sesim.
Çocuğa doğru döndüm ve ve kızgın bir iç çekişden sonra ''Sana çıkmadan önce demedim mi canım, bir yığının altından birşey çekmeni istemiyorum diye???”
“Hayır. Bize dedin ki bir yığının alt tarafından kutu çekmeyeceksiniz. Elmalarla ilgili hiçbirşey söylemedin.”
Bir süperinsan eforu ile, çocuğumu aya yollamak ile ilgili olan dürtüme engel oldum ve pozitif üzerinde odaklanmaya çalıştım - çocuğum aslında beni dinledi ve ne dediğimi hatırladı!!! Kendi kendime bir daha çocuklara market alışverişi dersi verirken daha spesifik olmam gerektiğine dair bir not düştüm.
Küçük bir çocuk bize baktı ve ''Bu çocuklar sizin mi?'' dedi.
Elma olayını düşünüp, ''Hayır, canım. Beni şimdi takip etmeye başladılar. Daha önce onları hiç görmedim.'' dedim.
Sonra, fırın bölümüne yöneldik ve tabii herşey çok güzel kokuyor. Güzel simitler almayı ve bütün gün arada ellerine vermeyi planlıyorum. Diyetim yüzünden muffinlerin, keklerin, pastaların, ekmeklerin olduğu bölümü hızlı geçmeye çalışırken, ''Alabilir miyiizzz'' sesleri başladı.
“Kek alabilir miyiz?”
“Hayır.”
“Pasta alabilir miyiz?”
“Hayır.”
“Kurabiye alabilir miyiz?”
“Hayır.”
“Çikolatalı kek alabilir miyiz?”
“Hayır.”
Bu noktadan sonra dururlar diyorsun ama hayır, yeni başlıyorlar.
Fırın kısmında, kek veriyorlar hediye. Ela ondan bir tane alıyor. Sonra sevmediğine karar veriyor ve sonra elime tükürüyor. (Anneler bunu yapıyor. Elimizi çocuklarımızın ağzına götürüyoruz ki içine tükürsünler. Yere tükürmeleri yerine elimizde çiğnenmiş kekle dolaşıyoruz. Neden bilmiyorum ama herhangi bir anneye sorun, size aynısını söyler.) Tabii etrafda çöp bulamadığım için tek bir yandan bu pisliği atıcak çöp ararken bir yandan da alışveriş yaparak Ece'yi kontrol etmeye çalışıyordum.
Et reyonunda, küçük bebeği olan bir kadın sordu, ''İkisi de sizin mi?'' Ona ''Evet ama birini satmayı düşünüyorum.'' demek istedim ama onun yerine ''Evet'' dedim.
(Bu arada hala çöp arıyorum..)
Et reyonundan sonra çocuklarımın ilgileri bitti. Onlar alışverişi bitirdi ama benim daha işim vardı. Burda alışveriş arabasından tutmaca ve altındaki bölmeye girmece oynanmaya başlandı 1 no'lu çocuğum tarafından. Ve bunu öğrettiği için kime teşekkür edebilirim. Tabii ki ''kocam'' olarak da bilinen 3 no'lu çocuğuma. Ekmek alırken kızım arabadan indi oraya buraya koşup çarpmaya ve bizi marketten attırmak için uğraşmaya çabalıyordu. Sonunda kafasını büyük bir karton kutuya çarptı ve durdu. Bu arada 2 no da bluzumu çekerek memeye ulaşmaya çalışıyordu. Onu da biryandan durdurmaya çalışırken 10 yıl önceyi birden hatırlayıp böyle bir günü yaşadığıma şoklar içerisindeydim.
Ve evet! sonunda kek parçasını elimden atacak biryer buldum. Bu noktada Ece bulunduğu yerden sıkılmış kendini ittirerek çıkmaya çalışıyordu. Bu çocuk kendine bir hasar vermeden 1 yaşına yaklaştığı için çok şaşkınım. Onu kangurudan çıkarma çalışması sırasında alışveriş arabasının demirini tutup kendine doğru çekti ve o demir askı ağzına vurdu. O ağlamaya başlayınca, Ela da ''Ben yalnız kalıyorumm'' diye ağlamaya başladı.. Oralarda biryerde benim film koptu sanırım. Sonrasını nasıl getirdim, listemdekileri almayı başardım mı bilmiyorum ama bir daha uzuuuun bir süre 10 yıl falan böyle birşey yapmayacağıma yemin ettim. Bir şekilde eve 4 saatten az bir sürede işimi bitirebildim. Çıkarken bir de ''anne, anneee, anneeee''. O arada anne kasiyerle konuşuyordur.. Konuşamadığı sürece ''annee''lerin tonları yükselir. Sonunda ''efendim kızım''. Allahım nirvanaya ermiş olmalıyım. Dönüp sakince ''efendim kızım'' diyebiliyorum.. ''Sakız alabilir miyiizz?'' Lüüütfeeen''. Hangi kötü ruhlu insan çıkış noktalarına sakız koyar ki.. Annelerinin, içerde tamamen suyunu sıkan çocuklara karşı gardlarını tamamen indirmiş olduğunu, ne alırsa alsın yeterki bir an önce çıkalım diye düşünebildiğini ve buraya ne konsa alacağını bilen birileri olmalı.
Fakat bana ekstra pahalıya da maloldu.
Alışveriş arabasını boşaltırken, çocuklarımın bilinçli bilinçsiz bazı şeyleri kutumuza eklediğini farkettim. Orda bir paket çikolata ve kedi mamasını farkedip hemen eledim ama bir şekilde Ben10 kartlarını gösmemiş almışım. Bu arada kasiyer de geçerken ''İkisi de sizin mi?'' diye sordu. Acaba anne gibi mi gözükmüyorum. Yoksa bu kadın bunlara hayatta bakamaz gibi bir havam mı var. Nedir bilmiyorum ama dünya üzerindekiler bu ikisinin de benim olduğuma şaşırıyor. Aslında ben de bazen şaşırıorum ama neyse.
Sonunda eve döndük ama ben bitkin çocuklar aynı enerjileri ile devam. Bu noktada ne yapılcak, nasıl yapılcak ben yitirdim sözcükleri. Siz biliyorsanız bana da yardımcı olun.
5 Haziran 2011 Pazar
Annem 708 Aylık
Canım annem 3 senedir hayatını bize adadı. Sanki ondan önce bana adamamış gibi konuşuyorum ama son 3 senedir ona ayrı bir minnet borcum var. Hayatımı kolaylaştırdı, kendisini bile değiştirdi. İyi ki doğmuşsun, hiç düşünmüyordun değil mi bu manyak kızının 2 tane çocuk doğuracağını hem de arka arkaya. Hala şaşkınlıktan bizimle ilgileniyorsun. Bıkmadın mı? Git biraz dinlen.
Ne kadar da birbirlerine benzemiyorlar. Ece babasına benziyor. Ela da biraz kardeşime. EE peki ben bu genleri neden kimseye veremedim. İkisi de bana hiç benzemiyor. Kiralık anne gibiyim. Sadece bir rahimmiyim yani. Coca olsa şimdi bu laflarıma çok kızar. Senin onlara verdiklerini kimse veremezdi derdi. Aman geyik işte.
Ela'nın burda ne kadar uykusu geldiği ve bayılmak üzere olduğu anlaşılıyor. Bu partiden önce de 2 saat bisiklete binmişti. Neyse ben burda çocukları yorma yöntemi ile bayıltıp uyutuyorum. Bu arada Antalya'ya yaz geldi. Sıcak gelmeye bile başladı bana.
30 Mayıs 2011 Pazartesi
Annelik Nedir?
(Alternatif Anne'deki son yazım)
Annelik nedir ki? Son zamanlarda anne olduğumu hissettiren birkaç şey farkettim. Anneme, annelere ithaf.
Bence Annelik:
- Yüzü sümük içinde olan birinin boynunuza yanaşmasına izin vermektir;
- Evdeki herhangi biryerde bir gürültü duymak ve bir ağlama bunu izleyecek mi diye 5 sn donup kalmaktır;
- Yüzlerce ve yüzlerce ve yüzlerce rahatsız edici şarkının sözlerini bilmek ve hatta onları söylemektir;
- Önünüzdeki poponun çok tatlı olduğunu düşünmek, biraz önce üstünden kaka temizlemiş olsanız bile;
- Çantanızda sizinle ilgili olduğundan daha fazla abuk sabuk şeyler bulundurmaktır;
- Sürekli arka koltuğa birşeyler verirken araba kullanabilmek, arka koltukdan birşeyler toplayabilmek ve evrenin cevaplanamaz tüm sorularına cevap verebilmektir: ''Peter Pan neden yeşil anne? Bana hediye getirecek mi?'' gibi;
- Karşı koyulmaz tatlılığa karşı kalbinizin patlayacak gibi olmasıdır;
- 15 kg'lık bir insanı gitmek istemediği biryere doğru sürüklerken kavalkemiğinize sert bir materyalle vurulmasıdır;
- Başka bir insanın yemek, uyku ve banyo ihtiyaçlarını daha kendisi bilmeden bilmektir;
- Tamamen yılmış ve rahatsız olmuş bir halden bir dakikada tamamen mutlu ve müteesire geçip sonra yine bir dakikada eski haline dönmektir;
- Dünyanın en kötü misafirlerini ağırlamak ki bunlar
- tüm yiyeceğinizi yer ve hiçbirini yerine koymaz,
- büyük dağınıklıklar yaratıp asla temizlemezler,
- evin ihtiyaçlarına tam anlamıyla hiç bir katkıda bulunmazlar,
- evinizin her tarafına kaynağı belirsiz (elma suyu? sümük?) kirli el izleri bırakırlar,
- kilotlarına kaka yaparlar,
- burunlarını karıştırırlar,
- gece ve sabahın ilk saatlerinde seni uyandırırlar,
- onlara yiyecek servis etmenizi talep ederler,
- TV'nin onların programlarına çevrilmesini talep ederler, sizinkine değil,
- sabahın köründe ''memeee memeeee'' diye ağlarlar,
- ve en çok da hiç ama hiçbir zaman ayrılmazlar.
Birşey atladım mı?
Yine de bu misafirlere tapıyor muyuz? Neden?
8 Şubat 2011 Salı
Annelik Hiperaktivitesi
Selam, Esra.
Son dikkatimin dağılmasından sonra 5 dk geçti.
*alkışlama*
Ooh, parlak bir şey!
Balık gibiyim.
Başka böyle hisseden var mı? Geçen gün kendime 30 dakika ayırdım - mutluluk dolu, kesilmeyen kalbim ne isterse yapabildiğim 30 küçük dakika. Fakat ne yapmak istediğim üzerine enerjilerimi odaklayamıyorum. Çok seçeneğim vardı! Bir dergi okuyabilirdim, bir banyo yapabilirdim, küçük bir uyku uyuyabilirdim, çocuklarımla dışarıda gezebilirdim, maillerime bakabilirdim, yazı yazabilirdim, izlemek istediğim birşey izleyebilirdim....liste sonsuzdu.
Bir sürü işi bir arada yapmak istiyorum. Birini yaparken aklım öbüründe kalıyor. Eskiden de multifonksiyonel birisiydim, çalışırken bile bir sürü işi birarada yapardım ama şimdi hayatım öyle oldu. O yüzden dingin olamıyorum, kafam sürekli tilkilerle. Bende artık annelik hiperaktivitesi var.
Ne?
Bir seferde tek birşeye odaklanamıyorum - bir kaç şeyi birarada yapmak zorundayım. Biliyorum kadınlar daha çok multifonksiyonel ve ben de buna tam olarak uyuyorum. Şu anda mesela, birçok pencere açık, blogları okuyorum bir sürü farklı konuda, yazı yazıyorum, birşey çizmeye çalışıyorum, Dexter izliyorum ve kocamla arada bir sohbet ediyorum.
Fakat, daha fazla gerçekten daha iyi mi? Bence bazen dikkat dağılmaları iyi ama bazen gerçekten çok dikkat dağıtıcı oluyor:) Nasıl daha iyi odaklanabilirim? Eğer her aklıma gelen şeye o anda başlamazsam, hiçbiri yapılamayacakmış gibi geliyor. İşler bittiğinde hoşuma gidiyor ve birşeylere başlamayı sevmiyorum. Eşim tam tersi. O yeni şeylere başlamaya bayılıyor ama sonra ilgisi dağılıp biryerlerde bırakabiliyor. Ama konsantrasyonu çok yüksek. Tek birşeye konsantre olduğunda bizi bile duymaz. Bende annelik hiperaktivitesi var ve geçeceğini sanmıyorum.
24 Ocak 2011 Pazartesi
En Favori Kızım
3 Ocak 2011 Pazartesi
Gerzek değilim sadece 2 çocuğum var.
* Naber? Daha totoyu toplayamadınız değil mi? Valla ben de. Sanki tatilden gelmişim de adapte olamıyorum gibi bir ruh hali var üstümde. Halbuki naaptık ki, biraraya gelip biraz sohbet ettik, Ela kuzenimle yoga falan yaptı, biraz komik danslar yaptık o kadar. 2011'e son 3 senedir yaptığım gibi emzirerek girdim. Demek ki bu sene de memeleri evin çocuk halkına açmaya devam edeceğim.
20 Aralık 2010 Pazartesi
Son Bebeğim
18 Aralık 2010 Cumartesi
Ece'm 3 Aylık
Ece onun dışında çok sağlıklı görünen bir bebek. Zaten o yüzden anlamakda gecikdik. Ancak kilo almadığını farkedince enfeksiyondan şüphelendiler. O kadar çok gülüyor ve konuşmak istiyor ki hasta olması herkesi şaşırtıyor. Neyse dediğim gibi bize çok güzel tepkiler veriyor. Gülüyor ve ses çıkararak bizimle konuşuyor. Her çocukda yeni birşey görülürmüş ya, bu bizim deneyimlemediğimiz birşeydi. Ela da çok güleryüzlü idi ama bu aylarında bu şekilde sesle iletişim kurmazdı. Ela'nın yürüdükten sonra çenesi bir anda açıldı. Ece şarkı söyler gibi sesler de çıkarıyor.
Artık belli oldu ki Ela'nın tersine Ece'nin doğası çok sakin. Neredeyse hiç ağlamıyor. Kendi kendini sakinleştirebiliyor. Anakucağında 30 dk kadar önüne koyduğum renkli oyuncaklarla oyalanabiliyor. Tabii ben de farklı bir anneyim. 2. kere anne olmanın verdiği sakinlik ona da yansıyor.
Geçtiğimiz ay kilo alamamanın farkını kapatıcak sanırım 14 günde 450 gr almış ve 5.450 gr oldu. Tepkileri ve gelişimi ayının önünde görünüyor. 3 ay geçmiş bile inanılır gibi değil. Zaman çabuk geçiyor, çocuklar büyüyor. İkisi de kalbimdeki aşklarını daha da büyütüyorlar her gün. Hala çok çok yoğun bir yaşantım var ama umarım biraz daha sık yazabilirim. Herkese sağlık ve yılın son günlerinde bol eğlence diliyorum.
13 Ekim 2010 Çarşamba
Tam zamanlı "Köle"Yim.
10. "Patronunuz/patronlarınız" hastalık izni kullanmanıza izin vermezler.
9. 60 saniyeden daha uzun süren banyolar yapmanıza izin yoktur ve hatta bazen tesisleri kullanırken size bir refakatçi eşlik edebilir.
8. "Patronu" memnun etme çabalarınıza rağmen bazen yoğun çabanız gerçek anlamda yere atılabilir.
7. İş tanımızın çok ötesinde işler yapmanız talep edilebilir, örneğin başaşağı çizim yapmak veya küçük bir keseyi sırtına asmanız gibi.
6. Çoğunlukla "patron" size belirgin herhangi bir neden olmaksızın bağırır.
5. Çok sık olarak bir işin ortasında başka bir iş yapmak için bölünürsünüz. Hem de sözlü ve fiziksel tacizlerle.
4. Bazen "patronunuz" kahve masasının üstünde tek ayakla ve çıplak bağırmak gibi garip davranışlarla karşınıza çıkar ve inmek için rehine kurtarma uzlaşması konuşmasından daha aşağısını kabul etmez.
3. İşten önce duş almanıza izin yoktur.
2. "Patronunuz" anlaşmayı, uzlaşmayı ve tavizi sevmez.
Ve bu işin zor olduğunun bir numaralı nedeni ise:
Bu yüzden işe gidip dinlenen anneler hiç yoruluyorum demeyin.
7 Ekim 2010 Perşembe
Eskilerden Bir Diyalog
Eskilerden bir örneğini hatırladığım şu diyalog herşeyi anlatıyor:
Ben: Anne?
Annem: Hmm?
Ben: Burnuma piercing yaptırmak istiyorum.
Annem: Hmm.
Ben: Ne?
Anne: Ne?
Ben: Bu evet mi hayır mı demek?
Anne: Bu bir hayır.
Ben: Ne zamandan beri hmm hayır demek?
Anne: Dünden beri.
Ben: Anne lütfen.
Anne: Hayır dedim.
Ben: Tabii ki, hayır dedin. Başka ne dersin ki, sen...
Anne: Benimle böyle konuşma.
Ben: Peki, Afedersin.
(Ara)
Ben: Anne?
Anne: Şimdi ne var?
Ben: Lütfen, Ne istersen yaparım.
Anne: Tamam. Bu sömestir en yüksek notları getirmeye ne dersin? (Ara)
Ben: Ondan başka ne istersen.
Anne: Tabi ki olmaz. Ben söyleyeceğimi söyledim.
Ben: Ama bu haksızlık! Olamayacağını biliyorsun!
Anne: Nedenmiş peki?
Ben: İstemiyorum! Yani, Yapamam ki! Anne, lütfen ya.
Anne: Zamanını boşa harcama.
Sınavdan dönmüşüm
Ben: Selam
Anne: Sınav nasıldı?
Ben: İyi
Anne: İyi mi? Neden iyi? Neden çok iyi değil?
Ben: Yaaaa...Çok iyi.
Anne: Ama neden süper değil?
Ben: Öff Anne, Muhteşemdi tamam mı.
Anne: Neden bu kadar rahatsız oldun? Sınav iyi değildi dimi? Tabii canım. Sınavdan 2 saat önce çalışmaya başlarsan, olacağı budur. Sana söylemiştim. Her zaman söylüyorum ...... bla bla bla
- 2 saat sonra -
Sınavım gayet iyi geçmiş olmasına rağmen o savaş yüzünden nerdeyse gözlerim yaş içinde ve yorgunum.
Akşam babam işten döndüğünde
Baba: Sınavın nasıl geçti?
Ben: Gayet iyiydi.
Baba: İyi iyi. Bir sonrakine çalıştın mı?
Ben: Evet hemen hemen. Az birşey kaldı.
Baba: Devam et. İyi çalış. Beni gururlandır.
Sınavım iyi geçmesine rağmen kendimi suçlu hissettirirdi.
Geç saatlerde bir sonraki sınav için çalışırken
Kardeşim: Sınav mı var.
Ben: Hı hı
Kardeşim: İyi
3 Temmuz 2010 Cumartesi
2 yaş Çocuğuna Mektup
2 yaş çocuğuna mektup
Sevgili Ela;
Hayatıma sürpriz girişini yapalı, hayatlarımıza ve kalbime birdenbire oturalı nerdeyse 2 yıl oldu. Önümüzdeki günlerde yeni yaşını kutlayacağız.
Çok tatlı bir çocuksun. Seni arkadaşlarınla oynarken seyretmeyi çok seviyorum. Her zaman iyi geçinmeyebiliyorsun ve istediğin zaman çok atılgan oluyorsun (evet, aynı annen ve baban gibi kuvvetli iradelisin), fakat asil ve nazik bir ruhsun. Bu 2 sene içinde kendi kişiliğini oluşturmanı zevkle seyrettim.
Hergün yeni bir çizikle veya vurukla geliyorsun karşımla. Birçok çocuğa göre o kadar çok düşüyorsun ki buna bile çok alıştırdın beni. Hiç yadırgamıyorum. Mobilyaların üstünden vahşice zıpladığını izliyorum, sanırım bu çizikler son olmayacak. Umarım hep küçük olurlar. Son yarattığın kazan dışında tabii. Düştüğün yerden hemen sonra aynı yere tekrar tırmanabiliyorsun.
Şu son 6 aydır konuşmandaki inanılmaz ilerleme ile beni çok şaşırtmanla beraber bazı şeyleri söylemen beni çok güldürüyor. Arabada bana sanki yolu biliyormuş gibi yol göstermen, 1 ay önce olan artık izi bile kalmamış çiziklerini bile hala gösterip "uf oldu" demen çok komik, "kocaman"'a "çokaman" demen beni güldürüyor, sabah kalkar kalkmaz "ayput" (ipod) neğde, kungfu panda aç" demen de çok komik. Şirin şirin söylediklerini unutmak istemiyorum ama biliyorum ki böyle yazmazsam unutacağım.
Seni bir yere bırakırken ayrılık endişesi yaşayıp biraz sorun çıkarsan da biraz sonra hemen ses çıkarmayıp ortama ayak uyduruyorsun. Hiç tutturmuyorsun, seninle gurur duyuyorum ve bir gün kreşe başladığında geçişin kolay olacağını umuyorum.
Beni gülümsetiyorsun. Beni çok güldürüyorsun. Burun kıvırmalarını ve salak suratlarını çok seviyorum. Son zamanlarda daha zor bir çocuk olmaya başladın. Tamamen kendi kafanın dikine gidiyorsun ve sürekli bir inatlaşma içindesin. Beni biraz korkutuyorsun neyseki çok sevimlisin. Aynı zamanda beni zorluyorsun. Sen de karnımdaki kardeşin de bana daha iyi bir anne ve daha iyi insan olmayı istetiyor.
Seni 19 ay boyunca emzirebildiğim için çok mutluyum. Ama bu mecbur bırakmadan dolayı da biraz suçluluk duyuyorum. Senin için emmeyi bıraktıktan sonra hasta olmanın artışı çok aşikardır. Ama söz veriyorum sana istersen kardeşinle birlikte yine emebilirsin.
Senin, benim küçük bebeğimin, bugün 2 yaşında olduğuna inanamıyorum. Bazen yeni doğmuşsun gibi bazen hayatlarımızın hep bir parçasıymışsın gibi hissediyorum. Olmak üzere olduğun küçük kız çocuğunu daha fazla görmek için sabırsızlanıyorum.
(E hep Ece'ye mi mektup yazıcam bugün de Ela'ya yazalım dedim..)
1 Haziran 2010 Salı
"Alternatif Anne" Yayında
Gülüş Türkmen'in Yayın Yönetmenliği'ni yaptığı benim de yazılarımla katkıda bulunacağım "Alternatif Anne" yayına açıldı.
“Annelik tarzınız, hayat tarzınızdır” sloganıyla yola çıkan ALTERNATİF ANNE e-dergi, çocukları kaç yaşında olursa olsun tüm annelerin daha huzurlu, dengeli, bilinçli ve özgür olmalarına katkıda bulunmak arzusuyla oluşturuldu. Çünkü kendi hayatını akıllıca yönetebilen anne, çocuğunu da hayıflanmadan büyütür. Çünkü çocuk, mutluluğunu ve geleceğini ancak ailesinin kendisine sunduğu dünyada bulabilir.
Anneler için ve anneler tarafından hazırlanan ALTERNATİF ANNE’de her ay yeni röportajlar, tartışma konuları ve öneriler bulacaksınız.
Severek izlemeniz, paylaşmanız, çoğalmanız dileğiyle!
Annelik tarzınız, hayat tarzınız.
Alternatiflerinizi bilin!
Kendimi hep bir alternatif anne olarak gördüğüm için bu e-dergide kendime güzel bir yer buldum. İlk yazım ise "Kontrol etmeyi bırak, koçluk yap", yayında. Herkesin kendinden birşeyler bulmasını dilerim..
7 Mayıs 2010 Cuma
Gıcık Anneler Günü Yazısı
Aslında duygularımı Sevgililer Günü'nde yazdığım yazıda birazcık açıklamıştım. Ama son zamanlarda gördüğüm dramlar, beni uyaran başka etkenler oldu, tekrar yazma isteği duydum. Aslında anne olmamla birlikte bu duygunun bende yükselmesi (hatta diğer insanlarda yükselmemesine şaşırma durumu) hiç anormal gelmiyor bana. Anne olmamla birlikte bu günlerde duygusal çöküşler yaşayabilecek insanları düşünmeye başladım.. Annesi - babası olmayan çocuklar, hatta her yaşta anne-babasını kaybetmiş insanlar, çocuğunu kaybetmiş insanlar, yıllar boyunca çocuk sahibi olmaya çalışmış ama olamamış aileler, bir aile kurmak isteyip kuramayan insanlar, ailelerinden uzak olanlar. Burda anneler günü, ıvır günü, zıvır günü diye hediye kampanyaları ile şişirilen bir toplum, öbür yanda savaşta büyüyen çocuklar, aç büyüyen çocuklar, bir anne elinin sıcaklığını hiç duyamamış yetim çocuklar. Tüm özel günlerde, olmayanlar için çok duygusal geçiyordur ama anneler günü bu duygunun en yüksek olduğu zaman. Bu konuda düşünmem aslında dayımı kaybettikten sonra bir daha anneannemin anneler günü kutlamak istememesiyle başladı. Önce küçüktüm, bize öğretilen bu günün kutlanmak istememesini algılayamadım. Büyüdükçe anlamaya başladım, anne olunca çok iyi anladım. Artık hep bu insanları düşünüyorum ve kızımın da bu insanları düşünerek duyarlı olmasını istiyorum. Anneler günü'nde özel hiç birşey istemiyorum; her gün kızıma sarılmak, annemle konuşmak istiyorum.
Geçenlerde kızım bir sabah nefesinde hırlama ve nefes darlığı ile uyandığında çok zor ve endişeli bir gün geçirdim. Sonra aklıma Nehir'in annesinin bir sözü geldi. Nehir normal hasta olduğunda, çocukluk hastalıklarını seviyorum demişti. Bir de bir arkadaşımın kızı daha 1 aylıkken ciddi bir rahatsızlık geçirdiğinde bana "Allahım benim kızıma da normal çocukların hastalıklarından ver" diye dua ediyorum, şeklinde anlattığını hatırladım.. O zaman kızımın bir an önce iyileşmesini istemenin yanında normalde sağlıklı bir çocuk olduğu için şükrettim kendi kendime.. Ve tüm hasta çocuklara şifa diledim, annelerine sabır diledim.. Sabır da geliyor sanırım kendi kendine. Nehir'i çoğumuz biliyoruz. Hastalığı nüksetti. O kadar küçük ki, yaşadıklarına çok üzülüyorum. Ne güzel sağlığına kavuştu derken tekrar kendisi ve ailesi için dua etmeye başladım.. Annesi çok gururlu, çok açık yazıyor herşeyi. Bu da onun başetme yollarından birisi herhalde. Empati yapamayacak kadar çok üzülüyorum duruma. Bu sene anneler gününde siz de masrafları çok ağır olan bu hastalık için küçük de olsa bir yardımda bulunmak isterseniz, şu sayfaya tıklayabilirsiniz. Nehir'in hikayesi için de burayı.
Sanırım demek istediklerimi anlatabildim. Etrafa biraz gözatınca bu günlerde büyük üzüntüler yaşayan insanlar görebilirsiniz. Bu yüzden hergün annenin değerini bilmek, her gün çocuklarla geçirdiğimiz zamanın ne kadar değerli olduğunu bilmek gerek. Tüm annelere sevgiler.