Ayağımızın dibinde tiyatro olduğunu,
bu tiyatroda hiç tanımadığımız tiyatrocuların tanıdık olanlar kadar yetenekli olduklarını,
bir şeyi çok isteyip gerçekleşmesi için çaba göstermenin yeterli olmadığını,
hafta sonu benim evde olmamın bilinciyle bücürün sabahın bir körü uyandığını,
akrabalarına ve evine ne kadar düşkün olduğunu,
pek bi pozcu olduğunu,
benimle dans etmeyi sevdiğini
ama kendisini sürekli uçurmamı istemesinden mütevellit çabucak yorulduğumu,
beyefendinin büyüyünce dansçı değil pilot olacağını
(isterse kabinde müzik açıp orada oynayabilirmiş)
saçlarımın yeni rengini çok beğendiğini,
ve beni çok güzel bulduğunu,
buna rağmen bazı kıyafetlerimi beğenmeyip, çıkarttırabildiğini,
kendince tavla oynamaktan keyif aldığını,
yetmeyip üstüne “taş oyunu” da (okey) istediğini,
Sen ne kadar anlatırsan anlat,
gördüğü sigara karşıtı reklam sayesinde sigaranın zararlı olduğunu öğrendiğini ve
kendisi dahil içmeyenlerle gurur duyduğunu,
babasına “baba sen ava git, arabayı da bize bırak” diyecek kadar gezmeye meraklı olduğunu,
ve onun daha ananesi kapıdan içeri girer girmez
koşa koşa bana gelip “annecim, işe mi gideceksin?” diye soracak kadar
farkındalık kazandığını,
işe hemen değil sabah gideceğimi söyleyince rahatladığını,
ev yapımı likörün çok güzel olduğunu,
“ne olacak ki?” diye düşünüp, küçük bardaklarla içince adamı fena çarptığını
öğrendim...
Not: konuya uygun fotoğraf bulunamayınca, arşive başvurulmuştur.
Not: konuya uygun fotoğraf bulunamayınca, arşive başvurulmuştur.