27 Nisan 2010 Salı

23 Nisan'da...

23 nisan haftasını Adapazarı’nda geçirdik.



Tibet’in Kocaannesi, Bayay (Bahar) ve Hasan’ıyla
(benim teyzem, kuzenim ve eniştem).


Bücür pek bir mutluydu. O mutlu olmasında ben mi olayım?



Sanki onunla yaşıtmış gibi oynayan 3 yetişkin olunca çevresinde, tabiri caizse kudurdu bizimki :)

 

Ona baktıkça mutlu oldum ve hatta çocuk olasım geldi :)



Bu da 23 Nisan öncesi onunla yaşanan iki diyalog:

Kendisine yaptığı tatlıdan ikram eden teyzesine:
Teşettüyim (teşekkür ederim) bir yandan hayır anlamında elini sallıyor.

Bu aralar beyefendiye dediğimiz herhangi bir şeyi yaptırmak pek mümkün olmuyor. Geçen akşamlardan birinde nereden bulmuşsa büyük bavulu bulmuş, salonun ortasına getirmiş, oyuncak sepetindeki bütün oyuncaklarını ona doldurmuş, sonra da hepsini salonun ortasına öylece bırakmış. Yetmeyip üstüne arabasına yönelmeye kalkınca, duruma müdahale etsem iyi olacak dedim.
-    Bunları ortadan kaldırmadan arabanı getiremezsin bücür. Önce bunlar kalkacak, sonra arabayla oynanacak!
-    Ama anneee, toplamiyayiiimmm :(
-    Çabuk topla, yoksa oyuncaklarını ben kaldırırım, bir daha da kaldırdığım yerden indirmem. Sen bilirsin!
-    Ama anneeee! Benim kuvvetim yok kiiii! Ben daha çok küçüğüümm!!!
-    ????!!!!
yok yaaa! Buraya getirip dağıtacak kuvvetin var ama toplayacak kuvvetin yok öyle mi? Seni gidi seniii! Topla çabuk, beni kandıracak bu bücür haliyle bi de :))))))))

22 Nisan 2010 Perşembe

Başım ağrıyor!

Dün nörolojiye gittim nihayet.
Teşhis tahmin ettiğim gibi oldu "Stres".



Gittiğim ünlü bir doktor. Yani doktor olarak ünlü değil, televizyonlardan tanıdığınız biri "Elif Ilgaz". Kendisi Acıbadem Maslak Hastanesi'nin nöroloji bölüm başkanı imiş meğer. Tercih etmemin sebebi bu oldu.

Yaklaşık 35-45 dakikalık süren muayenenin 3/2'lik bölümü sorularla geçti. Ağrının ne zaman başladığını, hangi aralıklarla tekrarladığını, özellikle ortaya çıktığı bir durum var mı, vs... Sonunda 5 dakika bile sürmeyen bir muayene yaptı. Açıkçası o muayeneden ne sonuç çıkardığını çok merak ediyorum ama soramadım. Nöroloji uzmanlarının genel yapısı mıdır nedir, pek güleç yüzlü değildi. Arada bir sanırım bana ayıp olmasın diye güldü o kadar. Geçen sene gittiğim doktorda öyleydi.

Bütün bu sorulardan ve muayeneden sonra bana yaklaşık olarak şunları söyledi:
Belli ki bu ağrılar sende çok üzüldüğün zaman, çok stresli olduğun zaman, canın yandığı zaman (duygu anlamında) ve benzeri durumlarda ortaya çıkıyor. Bu yüzden ağrını tedavi etmem mümkün değil! Ama gerginliğini azaltabilirim ve ağrını kontrol altına alabilirim. Bu tedavi için vereceğim ilacı, vereceğin tepkiye göre 6-9 ay arası kullanman gerekebilir. Bu sürenin sonunda yine ağrıların olabilir ama dediğim gibi kontrol altına almış oluruz ki bu da şimdiki kadar şiddetli ağrıların olmayacağı anlamına gelir. Bu süre zarfında bana gelmene etken olacak kadar şiddetli ağrıların olsa bile dayanabileceğin son noktaya kadar dayan. Ağrı kesici almamaya gayret et. Ağrı kesiciler adı üstünde ağrıları keserler ama ağrıların devamına neden olurlar. Böyle bir durumda tekrar bana gel ve ne yapabileceğimize bir bakalım.

Sonuç olarak dostlar; bundan böyle her durumda 32 dişim ortada gezmem mümkün. Artık antidepresanlı bir kadınım...

20 Nisan 2010 Salı

Nasıl geçti?

Geçtiğimiz Cuma günü oğlumuz artık evine döndü :)



Bir görseydiniz o kadar mutluydu ki... Şarkılar söylemeler (resmen yeni besteler yaptı), şımarmalar, dışarı çıksak eve dönmek istemeler, bize sarılmalar, öpmeler...
Bir ara beni şöyle seviyordu mesela: “Caniiimmm, aslan torunuummm, tosun paşaammm!” :)))))))))))))

Cumartesi günü arkadaşlarımızla görüşmemiz söz konusuydu ama iptal olunca birden ortada kalıverdik, şimdi ne yapacağız diye düşünürken aklıma “YamahaClass Müzik Okulu” geldi.

Çok uzun zamandır kafamda Tibet’in müzikle haşır neşir olması isteği var ama bir türlü fırsat bulupta ücretsiz deneme dersine götürememiştim. Sabah eşime söyledim, kararlaştırdık ve saat 11.00 dersine yetişmek üzere çıktık. Biraz gecikmeli olarak derse girdik.

Tibet daha girer girmez “Gidelim” dedi :(
Sürekli boynuma sarılmış vaziyette dersi izledi. Arada bir iki şarkıya ve oyuna ilgi gösterdiyse de yerinden kalkıp katılmaya yanaşmadı. Bu sayede Tibet’in tanımadığı ortamlarda öyle kaynaşabilen bir çocuk olmadığını da görmüş oldum.
Belki ortamdaki çocukların kendisinden daha küçük ve hepsinin kız oluşu etken olmuştur ama bana sorarsanız öğretmenin sesinin o küçük alanda fazla gür kalması Tibet’i etkiledi. Yine de bir iki kere daha gitse bu sorun ortadan kalkar diye düşünüyorum... da... bilinmez tabii.

Onun dışında bu aralar kendi sağlık sorunlarımla uğraşmaktayım. Yaklaşık 3 haftadan fazla bir zamandır, bazen iki gün üst üste, bazen gün aşırı tekrar eden başağrılarımı artık görmezden gelemeyip, doktora gitmeye başladım.
Göz ve KBB’den temiz çıktım :) Sıra Nöroloji’de...

Bir de... Bu hafta Anneler Dünyası’nda “İnternet anneliği mi, geleneksel annelik mi?” sorusuna cevap arıyoruz. Benim yazım burada, beklerim...

Ahh, birşey daha :) 23 Nisan’da çocuğunuz için ne yapmak istediğinize karar veremediyseniz, bu hafta Anne Sözü’nü sık sık ziyaret edin derim.

15 Nisan 2010 Perşembe

Kurutunca geçer


Bu aralar ev ayakkabılarını giymemek için binbir türlü dolap çeviriyor. Bir gece öncesinde de yine giymemiş ayakkabılarını, annem çok söylenmiş ama nafile! Sonuç olarak Pazartesi sabahı “Karnım acıyor!” diyerek uyanmış bizim bücür. Bayağı da kıvranıyormuş üstelik.

Annem bir yandan ayakkabısını giymezse böyle karnının ağrıyacağını anlatmış bir yandan karnına masaj yapmış, havluları petekte ısıtıp karnına sarmış. Bir iki pırt pırttan sonra anneme geçtiğini söylemiş. Ayakkabılarını da giymek istemiş :)

Annem bir kaç saat sonra kontrol etmek amaçlı sormuş “İyi misin, karnın ağrıyor mu hala?” diye.

Bücürün verdiği cevaba ben hasta oldum:
“Sen kuruttun ya anane hani kuruttun ya! Geeçtiiii!”

:)))))

13 Nisan 2010 Salı

Cumartesi

Bu haftaya iki güzel haberle başlayayım.

İlki bizim bücür berbere girdi ve saçını kestirdi :)

Babanenin telefonunu kapmıştı yine cüce

Ben olaya yakından şahit olamadım maalesef. Babası Cuma günü bir şekilde berbere sokmayı başarmış, oyunlarla ikna etmişler ve nihayet izin vermiş saçlarının kesilmesine ama bittikten sonra kesilen saçlarını istemiş, bir peçete içine sarıp vermişler :) Artık gönül rahatlığıyla uzatabiliriz saçlarını, yamuk yumuk demeden :D

İkinci haber de Cumartesi günü evimizde kaldık beraber :)
Annemler hafta sonu boya badana işine girişince, kokudan etkilenmesin diye Cumartesi günü evimizde kaldık. İşin komik ama trajik olan tarafı önceden evimiz diyordu bu sefer “annenin evi” demeye başlamasıydı. Anlattım durdum “Burası senin, benim ve babanın evi. Bizim evimiz” diye :(
Neyseki pazar akşamı annemlere dönerken tekrar evimiz demeye başlamıştı. Allah’a şükür ki havalar ısınıyor, önümüzdeki haftadan itibaren tekrar beraber olacağız :)

Hava güzel olunca bu Cumartesi’yi dışarıda geçirelim dedik. Küçük beyimizin “Kanka”sı gelmişti (kendisi benim kuzenim olur), onu da aldık, Sultanahmet’e gittik. Bizim küçük adam yürümekten pek hazetmeyince ara ara “Eve dönelim” diye tutturduysa da eğlenceli bir gün geçirdik.

Güvercinlerin peşinde koşturduk mesela. Kalabalık turist gruplarına ilgiyle baktık. 

Başımıza fes takıp, güldük birbirimize.

Evimizde yemediğimiz kadar yemeği yedik, meyve suları lüplettik.

Oturduğumuz masayı el futbol sahası olarak kullanıp, bol bol güldük.

Ben evlilik yıldönümü şerefine rejimi de bozdum bir parça ama olsun, o kadar olur di mi? :)

Akşam babaneye geçtik. Eşimin yeğeni gelmişti, Tibet bu durumdan pek memnun oldu tabii. Samet oraya, Samet buraya bırakmadı hiç peşini.


Bir ara Samet’in tepesine bile çıktı düşünün artık!

Akşam eve geçtik. Ne kadar özlemiş bücür evini. Hep çocuklar anlamaz birşeyden denir ya, nasıl anlarmış anladık! O kadar mutluydu ki... Yine yatak odasında yatmadı tabii, her zamanki gibi ikili koltukta uyuduk beraber :P ama sabah uyandığında pek bi mutluydu...

Az kaldı bebeğim az kaldı, 1 hafta sonra yine beraberiz :D

Not: Dün gece eşimin bir arkadaşının kızı oldu. Gecenin bir yarısı gittik koştura koştura. Unutmuş muyum ben bu kadar küçük olduğunu Tibet’in! El kadardı minnoş, bir de açtı ki yavrucak, annesinin göğsünden ayrılmak istemiyordu! :) Allah sağlıklı, sıhhatli, analı babalı büyütsün inşallah.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Bir yastıkta...

İstemiştim ki, düğünümüzde giriş müziğimiz bu olsun...

İyisiyle kötüsüyle bitirdik 6.yılımızı...

Hala bu şarkıdaki gibi (üstelik şimdi bir kalpte iki aşkla) 
"gözbebeği bir aşkım var"...


SENİ ÇOK SEVİYORUM...

6 Nisan 2010 Salı

Annelerin Dünyası


Bugünden itibaren ben de artık Annelerin Dünyası yazarıyım... :)

Çoğunuzun bildiği hikayemiz, biraz daha farklı bir anlatımla ilk yazım olarak burada.

Bana da, Annelerin Dünyası'na da, okuyanlara da hayırlı olsun :)))

5 Nisan 2010 Pazartesi

Doktor civanım

Cumartesi günü Tibet’i doktor kontrolüne götürdük. Normalde hafta ortası gidecekti ama Cuma akşamı bol burun akıntısı ve şiddetli öksürükle geçirince geceyi, randevuyu Cumartesi’ye aldık.

Oğlumuz her ne kadar içeri girene kadar mızmızlanmış olsa da bu sefer çok olgun davrandı doktorun yanında. Hiç ağlamadı. Doktorun her hareketini temkinli izledi, ağlanacak birşey yapıyor mu, yapmıyor mu diye. Doktorun “Nasılsın?” sorusuna, gayet ciddi ama yüzüne bakmadan “İyiyim” diye cevap bile verdi :)

Sonuç olarak ciddi bir durum olmadığını söyledi doktorumuz. “Mevsim geçişinin son etkileridir.” dedi. Bunun dışında konuştuğumuz bir kaç konu oldu. Bir tanesi tuvalet eğitimiydi. Bizim küçük adamın çok oralı olmadığından bahsettim. Çişini, kakasını söylediğini ama tuvalete de lazımlığa da oturmayı reddettiğini anlattım. Ayrıca kakasını yapmakta zorlandığından bahsettim. “Kakam acıyor.” Diyor çoğunlukla.

3 yaşına kadar bu durumu sorun etmememizi söyledi. Şu anda ananesinde olmasının bir etkisi olabileceğini ama bunun dışında “kabızlık alışkanlığı” edinmiş olabileceğini söyledi.

Kabız alışkanlığı, çocukların tuvalet eğitimini reddetmek için geliştirdikleri bir alışkanlıkmış. Tuvalete ya da lazımlığa yapmak istemediği için kakasını tutan çocuklar varmış. Bir ihtimal Tibet’in de böyle bir alışkanlık edinmiş olabileceğini söyledi. Bu yüzden “3 yaşına kadar üstüne gitmeyin.” dedi. “3 yaşından itibaren haftada iki ya da üç gün, 2-3 saatlik oyun gruplarına verirsiniz, orada tuvalet eğitimi tamamlamış arkadaşlarını görür ve kendisi de yapmak ister.” dedi.

Bir de doktorları dinlerlermiş bazen o yüzden kendisi Tibet’e “Çişin geldiği zaman, çişim geldi de, tuvalete yap, kakan geldiği zaman da söyle sana bez bağlasınlar bezine yap, tamam mı?” dedi. Bizimki de “Tamam” dedi. Kakasını tuvalete yapmasını bir dahaki gidişimize bıraktı. Dinleyip, dinlemeyeceğini zaman gösterecek artık. Olası kabız alışkanlığını önlemek için de bağırsak düzenleyici bir ilaç verdi.

Bir diğer konu da Tibet’in çok koşuşturduktan sonra öksürmesiydi. Bu da zamanla düzelecek bir sorunmuş. Çocukların bir kısmı bu durumu telafi edebiliyormuş ama bir kısmı da Tibet gibi alıpta veremediği nefesi öksürerek atıyormuş. Yaşı ilerledikçe azalır dedi. Eğer ayda bir kereden fazla gece uyutmayacak kadar ciddi bir öksürük nöbeti olsaymış o zaman tedavi edilecek bir hastalık kabul edilebilirmiş.

Boyumuz ve kilomuz yaşıtlarımıza oranla fazlaymış ama oran olarak iyi buldu.


Son konumuzda Tibet’in çok sık sulanan sağ gözüydü. Onun da ciddi olduğunu sanmadığını ama bir göstermekte yarar olduğunu söyledi. Anlayacağınız ilk göz muayenemizi olacağız bu aralar. Artık nasıl geçecek Allah bilir! :)

Güle oynaya çıktık, Tibet doktorundan balon bile istedi düşünün artık :D

Biraz hasta diye dışarıda gezmedik bu hafta. Doktordan sonra babanesine gittik, Pazar günü de amcasına gittik.

Bu haftayı da böyle bitirdik...

1 Nisan 2010 Perşembe

HASRET

Gece uyumamış bücür ve annesi dışarıyı seyretmektedirler.

- Anne

- Efendim oğlum?

- Dışayısı soğuk di mi?

- Evet oğlum, çok soğuk.

- Sigas (sıcak) olunca evimize gidicez di mi?

Annenin başına kaynar sular dökülür, üzüntüden kıvranır, canı yanar.
Oğlunu sarar sıkıca...

- Tabi ki oğlum, tabi ki gideceğiz! :(

O sarı kafasında neler döndürüyor kimbilir?!!!



Bilmeyene not: Evde düzelmeyen petek sorunu yüzünden birkaç aydır bücür ananesinde kalıyor. Anne de hafta sonu sürekli, hafta için elinden geldiğince orada.