Oğlum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oğlum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Soğan Mucizesi desem mi?



Desem mi demesem mi bilmiyorum. Fakat son haftalarda yakın arkadaşı sarımsakla ailemizdeki yoğun kokulu yerini anlatmak istiyorum.

İki hafta önce mübarek 1 mayıs arefesinde oğluşumu hafif ateşle (37 gibi) kreşe gönderdim. 11 gibi aradığımda uyuduğunu söylediler ki okulda ilk kez uyuyor. Anladım ki ciddi bir rahatsızlığı var. Bir saat kadar sonra kustuğunu öğrendim. Gidip aldım. Evde yoğun bakıma alacağız, ertesi gün de zaten tatil iyice istirahat edecek. Sonra ki güne hiç bir şeyi kalmayıp okuluna dönmüş olur diye düşünüyorum.

Fakat durum hiç de öyle olmadı. O gün evde de kusmaya devam etti. Ateşi 39'un üstündeydi. Hiç bir şey yemiyor sadece ara ara sıvı alabiliyordu. Ertesi gün kusma kesildi fakat ateş ve iştahsızlık devam ediyordu. Yemek yemesi için zorlamıyorduk. Zira vücut hastalıkla uğraşıyor bir de başına sindirim işi açmayalım diye düşünmekle beraber tamamen dermansız kalması da çok yıpratıcı oluyordu. 6-7 saat 39.5 civarı seyreden ateşini doktorumuza bildirdiğimizde sinüzit olabilir dedi. Boğazında birşey yok fakat burnunda yoğun iltihaplı akıntı vardı. Bu kadar uzun süre ateşli olması sonucu vücut kendi yağlarını yakmaya başlar dedi. Bunun üzerine 1 kaşık calpol verdik. Aynı gece yoğun titremeyle geri dönen yüksek ateşi 40 derecenin üzerine çıkmış ve vakit gece yarısını geçmişti. Sıra dolvendeydi. Hiç istemeyerek verdik şurubu. 

Bütün gece horlaya horlaya uyudu yavrucuk. Arada burnunu temizlesek de o kadar dolu ki horultu bir türlü kesilmiyordu. Bu arada bizim yanımızda yattığı için hem tedirginlikten hem de gürültüden ben de pek uyuyamıyordum.

Ertesi sabah 39luk bir güne daha başladık. Ballı ıhlamur, pekmezli melisa, su içebildi sadece. Öğlene doğru artık birşeyler yesin diye bir calpol daha verdim. Ve soğuttuğum pirinç çorbasına sarımsak ezdim onu yedi. Üzerine de soğan suyu içti. Soğan suyunu şöyle veriyoruz; soğanı rendeleyip suyunu çıkarıyoruz. Sadece suyunu bir çorba kaşığına koyup kaşığın uç kısmına bal koyuyoruz. Böylece çocuğun ağzına önce bal gelmiş oluyor. Özellikle öksürüğe çok iyi geliyordu ki doktorumuz telefonda durumu için antibiyotik gerekebilir deyince doğal olanları kullanalım dedik. Bu arada liseden arkadaşım da çocuk doktoru olduğu için onu da bu süreçte çok rahatsız ettim.

Şurubun etkisi geçerken yine titreme ve 40'ın üstüne çıkan ateşe biraz daha sabrettik zira saat daha erkendi. Ve 22 gibi 38lere inince şurupsuz uyuduk. 

Ve geldik 3 mayıs sabahına. 37.7 ateş bizi sevindirdi. Kahvaltıda üç lokmacık yiyebildi sadece. Ve bir doz daha soğan suyu. Soğan suyundan sonra çikolata verdim fakat sanırım midesini rahatsız etti. Gün içinde ateşi yine 39ları geçti. Kusması ilk günden sonra olmamıştı fakat bugün ishal eklendi. Öğlen çok az sarımsaklı çorba içebildi. Gece o da biz de rahat edelim diye bir kaşık calpol daha verdik. 

O gece moralim hiç kalmamıştı artık. Grip olduğunu düşündüğümüz ve ateşten başka da bir sorunu olmadığı için doktora götürmediğimiz çocuğumuz çok zayıflamıştı. Zaten zayıf bir oğlandı şimdi iyice Somalili çocuklara dönmüştü. Acaba başka bir sorun mu var, biz mi hatalı davranıyoruz. Diye düşünüp düşünüp ağlarken o gece hemen hiç uyumadım. Ertesi sabah 38lerde başlayan ateşi gün içinde yine 39larda gezindi. Akşam üzeri soğan suyu verebilmek için midesine birşeyler girsin diye, birşeyler yiyebilmesi için de ateşinin biraz düşmesi gerekiyor diye 1 kaşık calpolü daha verdik minnaka. İşe yaradı az yemek ve 1 doz soğan suyu daha aldı. Bu kez üzerine hurma verdim. O gece hala horlasa da daha rahat uyudu. Bu arada burnunu sık sık okyanus suyuyla temizleyip uyduğunda yastığına Cold Mix damlattık. Bunların da çok faydasını gördük.

5 mayıs sabahına ise çok zayıflamış, çok yıpranmış, gözleri şişmiş fakat iyileşmeye başlamış olarak uyandı. Artık ateşi yoktu elhamdülillah. Oyun oynayabiliyor hatta bisiklete bile biniyordu. 

Pazartesi okula göndermedim. Salı öğleden sonra veli çayımız olduğu için beraber gittik. İyi ki de gitmişiz anneler günü programı yapmışlar çok duygulandık. Güzel bir anı oldu bizim için.

Ertesi gün de gitti kreşe. Herşey iyi görünüyordu ki, o gece uykudan ağlayarak uyandı. Ne olduğunu anlayamıyorduk. Ağlıyor ne olduğunu söylemiyordu. Zarzor kulağının ağrıdığını anladık. Antibiyotikten kaçarken şimdi de orta kulak iltihabı mı olmuştu!! Bu durumda bütün doktorlar antibiyotik veriyordu ve tehlikeli de bir durum olduğu için biz de pek insiyatif kullanamaz vermek zorunda alırdık. Fakat bu sırada aklımıza soğan geldi. Daha önceden duymuştum soğan suyunun kulak ağrısına iyi geldiğini. Hemen ikişer damla damlattık. Yarım saat kadar daha bağırıp sızdı ve sabaha ağrısız uyandı.

Şimdi siz olsanız soğan için ne düşünürsünüz... Biz onu ve yakın arkadaşını seviyoruz. Kokuyor olabiliriz ama kimyasal ilaç almaktan iyidir herhalde.

Bu kadar uzun süren ateşi 4-5 kaşık ateş düşürücüyle atlattığımız için seviniyorum fakat hatalı birşey yaptık mı acaba diye de bir tedirginliğim var. Belki bir kulak burun boğazcıya ya da kendi doktoruna kontrole götürebilirim.

Uzun süren bu hastalık oğluşun huyunu da değiştirdi tabi ki. Sınırları zorluyor daha fazla. Su isterken bile mızlıyor. Okula gitmek istemiyor. Odasında yatmaya çok rahat alışmışken, 3 aydır hiç sorunsuz kendi yatağında uyuyorken hastalık sonrası bizim odadan ayrılmak istemedi. İyileştiği halde 'ya yine ateşim çıkarsa' diye kandırmaya çalıştı. Fakat şuan yeniden düzenimizi kurduk gibi görünüyor.

İnşallah tamamen atlatmışızdır. 

Bütün yavruları Allah korusun diyor bu uzun hastalık  yazıma son veriyorum. Bu kadar ayrıntılı yazdım ki sonra baktığımda ne zaman ne yapmışım hatırlayayım diye.

2 Mayıs 2013 Perşembe

EBA


Bizim oğlan hala daha TV izlemiyor. Tabi bazen gittiğimiz yerde görür de izlerse çok da karışmıyorum. Zira bu bahsettiğim yılda birkaç defa oluyor. Ve diğer çocuklar izlerken kendisine 'yasaklandığını' hissetse daha kötü etkilenir diye düşünüyorum. E zaten 4 yaşını da geçtiğine göre çok da mühim değil. Tek sıkıntı o durumda ben yanında olamadığım için ne izlediklerini bilemeyebileceğim. Sıksık gidip kontrol etmem gerekiyor eğer benim yanımda değilse. Dediğim gibi çok çok nadir oluyor bu durum da. Kendisi benim arkadaşlarıma gelmeyi genelde tercih etmiyor. 'Kadın gezmesi' ne gelmek istemezmiş. Ergen misin be oğlan!! Bildiği bir arkadaşı olursa ne ala.

Üç hafta önce pazar geceleri sinema saati yapmaya başladık. Mısır patlatıp 20-30 dakikalık bir CD açıp izliyoruz. Ki çok çok hoşuna gidiyor. Fakat sinema saatinde izleyecek kısa film-çizgi film bulmakta da sıkıntı yaşıyoruz. Zira Buz Devri gibi şahane animasyonları çok uzun buluyorum ve şuan için gereksiz diye düşünüyorum. Bu konudaki alt yapı eksiğimi hızlı bir şekilde tamamlamam gerek. Misal bu pazara izleyecek bir şeyimiz yok.

Cep telefonundan oyun filan oynamaz. Çünkü ona kimse böyle birşey açmadı. Sadece babası Hacivat-Karagöz izlettiği için arada onu ister. Bir de benim cep telefonumdan nasıl öğrenmişse şarkı açıp onu dinler.

Teknolojiden şuan için uzak durmaya çalışıyoruz. Hayatında büyük bir boşluk da oluşturmuyor bu durum. Oyun oynamaktan, hoplayıp zıplamaktan, boyamaktan, kitap okutmaktan, e arada da çıldırtmaktan TV ve diğerlerine pek zaman kalmıyor. Gerek de kalmıyor.

Milli Eğitim Bakanlığının bir sitesini keşfettim geçen gün. Hangi vesileyle hatırlamıyorum. Bir grupta biri birşey mi tavsiye etmişti acaba, hatırlamıyorum.

Site EBA ; Eğitim Bilişim Ağı.

Her sayfayı detaylı incelemesem de 4 yaşında ki çocuğum için çok faydalı bir şey buldum. Ses dosyaları içinde, bir nevi radyo tiyatrosu olan hikayeler var. Şuan Deniz Yıldızı'nı dinliyoruz, her akşam 2 hikaye olmak üzere. Çok hoşumuza gitti. Dediğim gibi detaylı inceleme fırsatım olmadı, varsa ters bir şey lütfen bana da bildirin dikkat edelim. Böyle bir durum tabi önce milli eğitime bildirilme ki daha dikkatli davranılsın.

İstedim ki benim gibi TV'den uzak durmaya çalışan anneler bu siteden haberdar olsunlar.

Ayrıca Adem Güneş'in bir sözü şöyleydi: 'Periyodik radyo tiyatroları dinleyen çocuklar, "soyut kavramları sembolleştirebilme" ve "zihinsel süreç takip etme" yeteneği geliştiriyorlar'.


4 Mart 2013 Pazartesi

4 oldu / YEŞİL Parti


Benim miniğim önce ki haftasonu tam 4 yaşında oldu.

Nasıl oldu, nasıl geçti 4 koca sene inanılır gibi değil ama karşımda dikine uzun, bazen ergen tavırlar takınan sarı bir velet duruyor. Kendisine 'artık tam abi oldum' diyor.

İlk 4 senenin ruhsal embriyo dönemi olduğunu düşünürsek; oğlum yeni doğdu. (Ay şimdi kırkı çıkınca bir mevlüt mü okutcaz :P)

İşte bu sebepten bu doğum günü bizim için çok önemliydi.
Bizim odamızdaki yatağından kendi yatağına transfer olacağını bu partiye bağlamıştık. Aylar evvel ara ara söylediğim: "sen 4 yaşına geldiğinde doğum gününü kutlayacağız. Arkadaşların gelecek, pasta keseceğiz. Sonra odanı biraz değiştireceğiz. Süsleyeceğiz. Roket şeklindeki gece lambasını alacağız. Ve sen artık odandaki abi yatağında uyuyacaksın." gibi hazırlık cümlelerini hayata geçirmemiz gerekiyordu.

Ama nasıl bir parti olacaktı bu konu hakkında hiç bir fikrim yoktu. Eşimin, annemin, arkadaşlarımın ve dahi babamın dışarda bir yerde toplanalım evde ben yorulmadan bugünü geçiştirelim şeklindeki fikirleri cazip gelse de çocukların evde daha rahat edeceklarine karar verip 5-6 gün önce evde bir parti yapmaya karar verdim.

Şu dönem hiç enerjisi olmayan ben deniz için çok çok kısa bir zaman kalmıştı fakat canım eşim bana yardım eder nasıl olsa. E annem de var. İkram konusunda sıkıntı yaşamam. Gelenler de yabancı mı canım ne olacak diye cahil cesareti giriştik hazırlıklara.

Peki parti konsepti ne olacak? Pastayı kime sipariş vereceğiz? Şeker hamuru da olsun istemiyorum. Peki süsleri nereden bulacağım... Diye başladı kafa yorgunluğu..

Parti teması diye birşey olmasın dedik. Yok uçak, yok araba değil.... Bu parti yeşil olacak arkadaş dedik. Zira oğlumun en sevdiği renk yeşil. Bulaşık fırçası alacağım ben kırmızı alıyorum oğlum: "anne lütfen yeşil alalım" diyor. öyle yeşil hastası bir çocuk.

IKEA'dan yeşil tabak, bardak ve peçeteleri alarak işe başladık. İnternetten yeşil fener seti, çatal, masa örtüsü gibi detayları sipariş verdim ertesi gün elime ulaştı. Parti paketi.




Hafta içi birkaç gün iş çıkışı ve dahi öğle arasında birkaç defa AVM turu yapmak zorunda kaldım. Oğlum için yeşil kıyafet aradım. Aslında istediğim yeşil papyon ve yeşil pantolon askısı almaktı. Beyaz gömlekle çok yakışacaktı. Aradım bulamadım. Arkadaşımın hediyesi olan yeşil gömlek ile idare ettik. Vakit olsaydı kumaş alıp kendim dikerdim, ama malesef...

Partimiz pazar günü olacak, ve biz cumartesi sabahı Eminönü'ndeydik. Cupcake kalıpları,  minik yeşil pasta şekerleri, yeşil badem şekeri, fıstık şekeri, şekerci kavanozları, misafirlerimiz için minik hediyeleri sunmak için minik poşetler, yeşil tül, kurdelalar, vs. almak için Eminönü'nünden başka bir yer biliyor musunuz?

Tavana pelur kağıttan süsler yaptık. Kağıtları Derpa kırtasiyenin Güneşlideki mağazasından aldık. Ponponların yapılışını şuradan öğrendik. Bizim bey de bu ponponları yapmalara doyamadı doğrusu.

İki tonda aldığım yeşil balonları dedemiz şişirdi. Ve parti sonunda oğlanlar hepsini çatallarla tek tek patlattı. Bence çok eğlenceli bir aktivite olan bu gösteri bazı koca adamları çok korkuttu:) Aa bir de 2 yaşındaki minik Zeynep'i. Gerçi o pastadaki mumlardan da korkuyordu.

Bütün hafta geç yatıp erken kalkmaktan ve İstanbul'u arşınlamaktan bitap düştüğüm için parti günü çok çok yorgundum. Bu partinin bütün detaylarının fotoğraflarını çekememişim. Ah şöyle profesyonel bir makinem olsaydı ve ben de eğitilmiş olsaydım ne çok malzeme vardı. Gerçi o halde bile çekebilir miydim şüpheliyim. Zira hakkaten kolum kalkmıyordu. Bir daha ki sefere bol fotograf çekerim bile diyemiyorum. Çocukların çıldırdıkları anları çekip, o pon pon süslerin geldiği son noktayı sizlerle paylaşmak isterdim. Fakat halsizlikten elim makineye hiç gitmedi. Masadan kalkmak dahi istemedim. Beni bırakın ben patates salatamı yiyeyim modundaydım.





Gelelim menüye:
Pastamızı Merhaba'ya  yaptırdık. Çok lezzetliydi doğrusu. Oğlumun yeşil aşkına istinaden cupcakelerinin de yeşil olması gerektiğini düşünüp ıspanaklı kek yaptım. Üzerindeki süsü ise hiç de hayal ettiğim gibi olmadı. Yine de yeşil şekerler iyi gitti.

Etimek tatlısını yeşillendirmek için üzerine antep fıstığı serptim. Yeşil şekerlerle de 4 yazdım.

Patates salatası da yeşilimsidir malum. Pazı salatası tabi ki yeşil.

Yaprak sarması yeşil. Suböreğinin içindeki maydanozlar yeşil. Arkadaşımın yaptığı minnak poğaçaların çevresinde bol maydanoz var, maksat yeşillik olsun. Şekerci kavanozlarımız da ise yeşil makaronlar olabilirdi olmayınca, acıbadem kurabiyeleri, bezeler yeşil olmadı ama diğer ikisinde yeşil badem şekeri ve fıstık ezmesi yeşilin dibine vurdu. Ah bir de diğer arkadaşım o lezzetli içli köftelerinin bulguruna yeşil gıda boyası koysaydı  :-S İğrenç olurdu dimi?

Gelelim parti sonrası vaziyete: o akşam oğlumun odasına yeşil raflar taktık. -Tabi ki YEŞİL- Daha önce alıp 'Odana taşınmadan önce duvarlarına yapıştırırız' dediğim stickerları yapıştırdık. Roket gece lambasını yaktık. Ve oğlum artık odasında uyuyor. Elhamdülillah şimdilik iyi gidiyor. İnşallah hiç bozulmaz ki çok duyuyoruz 'başta odasını çok seviyordu sonra yine bizimle uyumak istedi' hikayeleri...



4 yaş bizim için başka başlangıçların da miladı olabilir. Sinemaya gitmek gibi, ya da evde film gecesi düzenlemek gibi. Belki yüzmeye başlar. Belki de bir gece bizden ayrı kalabilir. Sonrasında yazın birkaç hafta olabilir bu süre. Bunu bilmiyorum. Sadece olabilir diyorum.

29 Ocak 2013 Salı

Namazında niyazında bir gençti


Burası Trabzon'daki Gülbahar Hatun Cami.

Kıbleye ters dönüp kürsüde güya namaz kılan da benim minik.

Eskiden çok sık gördüğümüz bir durumdu şimdiler de seyrekleşti. Allah hidayet versin :))


Ahh düzgün bir makinem olacaktı ki ne güzel çekerdim bu kareyi.


25 Aralık 2012 Salı

Bilyelerle Çalışmak



Yaklaşık iki yıldır evvelden paşabahçede satılıyor olan ben aramaya başladığım sıralarda artık üretilmeyen çevresinde bilye sığacak kadar minik yuvarlakları olan şekerlikten arıyordum. Bir türlü de bulamıyordum ki.


Son ramazan bayramında bir akrabamızın çikolata ikram ettiği şekerlik tam benim istediğim gibiydi ve ben buna göz koydum. Kadıncağız ne yapsın baktı ki benim ağzımın suyu akıyor şekerliğe baktıkça bana 'hediye' etti.
Fakat ben ramazan bayramı dönüşü bu çoook aradığım şekerliği baba evinde unutup geldim...

Kurban bayramından gelirken getirdim. Ve kasımın sonlarına doğru da aktivitemizi gerçekleştirdik nihayet.


Ortadaki bilyeler tek tek etraftaki boşluklara yerleştirilir. Daha sonra da tek parmak hareketi ile şıngın mınır şekeliğin içine yuvarlanır. Çok eğlenceli...

Çalışma halımız yok özel alanını belirleyecek ama neyse.. Zamanla o da olur..

22 Aralık 2012 Cumartesi

Son günler

Baktım da yine 3 haftayı geçmişim yazmayalı. Böyle arayı açınca da bir soğukluk oluyor ki toparlayamıyorum.

Yazamadım ama hastalıklarla boğuşuyoruz.  Burada belirteyim bu yazımda hastalıklardan bahsedeceğim okumak istemeyebilecek olanlara şimdiden söyleyeyim de vaktinizi almayayım.



Malum sincap kreşe başladı ve hastalık mevsimi de bizim hanemizde kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Annesinin de ondan kalır yanı yok. Kurban bayramından bu yana halsizlik vs. derken en son geçen hafta çok şiddetli baş ağrılarım da gribime eklenince oğluşu götürdüğümüz hastanedeki dahiliyeciye bir de ben göründüm ki sinüzit falan filan dedi doktor. Antibiyotiksiz halletmeye çalışıyorum ama baş ağrılarım devam ediyor. Bir miktar daha iyi. E bilgisayar başına oturup da iki satır yazabiliyorsam...
İnşallah tamanen geçer.


Ömercik ise 1 ay önce orta kulak iltihabı olmuştu. Geçen haftadan beri de öksürüyordu. Salı sabahı annanesine 'kulağım acıyor' demiş ki bize 'eyvahh' dedirtti.. Fakat arkası gelmedi.

Sonrasında üç uykusuz gece geçirdik. Adam uyanıyor öksürüyor öksürüyor akıntıyı yutuyor. Sonra su veriyoruz burnunu temizliyoruz ve uykuya geri dönüyor. Ve sabaha kadar baş ucunda bir sürü mendil birikiyor-du. Cuam günü farklı bir doktor (hemen antibiyotik vermiyor diye tavsiye üzerine gittiğimiz bir doktor) görsün istedik ve düştük yollara. Adam bademcikten, bronşite bir sürü şey söyledi. Antibiyotiği de yazdı :)

Fakat hastaneden eve dönme ve akşam yemeğine kadar geçen sürede bizim oğlan hemen hemen hiç öksürmedi. En son 38'lerde olan ateşi hiç yükselmedi. Ben de antibiyotiği biraz bekletmeye karar verdim. Ve şükürler olsun ki gece de hiç öksürmedi. Sabah uyanınca acısını çıkarttı sağolsun:) İnşallah doğru yapmışızdır. Öksürüğü ise biraz göğsünden gelmeye başladı. Bakalım... İnşallah antibiyotiksiz atlatırız bu hastalığı. Bu arada tavsiye üzeri gittiğimiz doktor 180 lira civarında tahlil yaptırdı :))  Şimdi bu doktorlara ne dersin...
Bizim doktorumuz gibileri de bol dua alıyorlar diğerleri sayesinde. Biz de arada başka doktorların kapısını çalıyoruz ki sürekli doktorumuz, daha çok dua alsın diye.  Daha önce de başka bir doktor tecrübemiz olmuştu şöyle ki.



İşte ben bu yüzden yazamadım uzun zamandır.

Bizim oğlan annenesine 'annane ben bir türlü iyileşemedim dimi' demiş ve annanesini hüngür hüngür ağlatmış.
Allah beterinden saklasın, biz bu hastalıkla böyle bitap düşerken Berrasu kuzusu ve annesi geldi aklıma.

Ne olur siz de dua edin...


26 Kasım 2012 Pazartesi

Doğaçlama Gelişen Aktarma



Bu kabak çekirdekleri geçen senden kalma. Güzel bir kabaktan alınmış ve kurutulmuştu. Bizim sincap da o gün aldığımız yumurtaları buzdolabındaki yerine yerleştirdikten sonra kartonlarını atmamıştı ki "bir şey yapazır bunlarla" diye :))



Sonra gözüne kestirdiği kabak çekirdeklerini aldı ve aktarmaya başladı. Alsana aktivite... Tembel annenin çalışkan oğlu :D

23 Kasım 2012 Cuma

Şubat


Son 3 küsur senedir TV izlemeye hasretiz. Bu hasretlikten pek de rahatsız değildik. Hatta buna vesile olmasından dolayı oğlumuza gizli gizli şükran besliyorduk. Malum Ömercik izlemesin diye biz de hemen hiç açmıyoruz o kutuyu. Annem de sağ olsun gündüzleri açmıyor. Akşam minnak yatınca ya da bizle başka odada oynuyor iken açıyor. Hiç alışmadığı için de bir boşluk hissetmiyor Ömercik. Misafirlikte açıksa diğer çocuklar gibi hipnotize olmuşcasına karşısına geçiyor o ayrı. O da yılda birkaç defa olduğu için hiç kafama takmıyorum. Gerçi geçen sene ortamdaki televizyonu birşekilde kapattırıyordum. Bu sene daha rahat davranıyorum. 3,5 yaşındaki çocuk için kemerleri biraz gevşetebiliriz gibi geliyor sanırım :)

Evet televizyon konusu benim hassas olduğum bir konu. Ne kadar geç tanışırsa o kadar iyidir dediğim şekerlemeler, cipsler, vs. kadar hassas. Mümkünse hiç tanışmasın. Belki cipsten korumak mümkün ama TV'den %100 korumak pek mümkün görünmüyor o da ayrı.

Geçenlerde annanesi kanalları değiştirirken bir çizgi filmi fark etti. Tabi ki annanesine açması için ısrar etti. Ben de "aç hadi anne izleyelim" dedim. Maksat 'yasak' hale getirip 'cazip'leştirmeyelim. Ne uzun bir çizgi filmdi öyle. Ben 10 dakkikada bitecek sandım. Yarım saat sürdü. Böyle ufak kaçamaklarımız da olmuyor değil.

Evden TV'yi kaldırabiliriz aslında. Evlendiğimizde televizyon almamıştık zaten. Yeni evli bir çiftin hiç ihtiyaç duymaması gereken bir yatırım bence televizyon. Konuşacak, paylaşacak o kadar çok şey varken. Çocuk mocuk yokken hele de İstanbul'da gezilecek onca yer varken. Sinema, tiyatro, seminer,...
TV hiç gerekli değil.

Fakat şuanda annem memleketini bırakıp oğluma bakmak için yanımıza gelmiş. Büyük fedakarlık.
Eylül ayından önce tüm hafta, eylül ayından buyana da 3 gün hariç bütün günlerini çocukla geçirirken akşam geçip karşısına 1 saat kafa dağıtacaksa ben de buna mani olamam herhalde.

Ben ne anlatacaktım konu nerelere kaydı.
Neyse...

Kreşe başlayalı oğluş düzenli bir şekilde erken yatmaya başlayınca biz de TV'nin karşısına geçmeye başladık. Çok çok da değil ama cuma akşamları bir dizimiz var mesela TRT'de.

ŞUBAT.

Çok beğeniyoruz. Tavsiye ederiz :)

15 Kasım 2012 Perşembe

Sezonun İlk Hastalığı

Dün işe gelemedim.
Bizim bıdık sabaha karşı ağlayarak uyandı 'kulağım acıyor' diye.

Ağrı kesici verdim. Beraberce uyduk. ki annem de çok hastaydı. Kendine mi baksın muhtemelen orta kulak iltihabı olmuş bebeye mi baksın. Ben de işe gidemeyeceğim diye uyudum oğlumla.

Sabah kalktığımızda keyfi çok yerindeydi. Ben ondan daha çok hastaydım. Annem de yatıyor kalkıyor.
Ta ki saat 2'ye kadar. Tekrar başladı ağlamaya. Kulağı acıyormuş. Doktorumuza telefon açtık 'Görmek lazım. Orta Kulak iltihabı olmuştur. İlk etapta damla da verilebilir, antibiyotik de gerekebilir' dedi.

Ben de rahatsız olduğum için yakındaki başka bir doktora götürebildik. Ve antibiyotiğimizi alıp geldik. Bugünse benim hastalığım arttı evdekiler daha iyi durumda.

Yavrucuk kreşe başladı. Ve ilk hastalığımızı da olduk ailecek :)

Allah beterinden korusun.

Selamlar.....

8 Kasım 2012 Perşembe

Bayramdan Kalanlar


 Oğlum dedesinin bağında çalıştı bol bol.


Çocuklar doğayı seviyorlar da bir de buluşabilseler.. Zavallı şehir çocukları.



Evde de boş durmadı. Bloklardan 'okul' yaptı.

Okulunu sevmesi çok hoş. Oyun oynarken sohbet edebiliyoruz. Okulu çok sevdiğini söylüyor. Ancak vuran çocuklardan bahsediyor. Biraz daha böyle giderse (dayak yemeye devam ederse) kreşten soğur diye korkuyorum.

En haşarı, vurup kıran çocuğu geçen gün kreşte gördüm. Minnacık birşey. Ben de yapılı bir çocuk sanıyordum. Ah oğlum vurabilsen çocuk yere yapışır diye içimden geçiriyorum.

Aslında tabi ki kimseye vurmasını istemiyorum ama kendini de koruyabilmesi gerek diye düşünüyorum. Biz acaba çok mu baskı kurduk çocuğun üzerinde diyorum. Ya da fıtrat olarak o bir salon erkeği :)

6 Kasım 2012 Salı

Ömercikten Zihni Sinir projeleri

Evdeki bant hızla bitiyor. Tutkallar yere boca ediliyor. Zihni Sinir projeleri kolay gelişmiyor.



Evdeki etiketleri birleştirip bantlamış. Yapamadıklarını da talimatlarıyla bana yaptırdı. Havuzlu bir evdi ilk yaptığında. Sonra bir de kuyruk eklemiş ve olmuş bir uçak :)))





Bu projede bizim de katkımız çok büyük. Çok oyuncak almayınca kitaplarını kendine direksiyon yapıyor. Üzerine de metrelerce bant harcama pahasına silindir yapıştırınca olmuş kornalı direksiyon. Seçtiği kitap da çok manidar :)

İşte böyle evde pek aktivite yapmayınca zavallıcık da kendi aktivitesini kendisi yapıyor.

18 Ekim 2012 Perşembe

Bayram Traşı



Doğduğundan beri hiç kestirmemiştik.

3 aylık kadardı doğumdaki saçları döküldüğünde.

Kıvırcıklar bazen düğüm olduğunda makasla müdehale kaçınılmaz oluyordu.

Önce '2 yaşına gelsin' diye beklettim babasını ve dedesini.

Daha sonra 'Biraz daha uzasın'larla geçiştirdim.

Kendisi ise istekliydi her daim saçlarını kestirmeye.

Öyle yakışıyordu ki o bukleler bir türlü kıyamıyordum. Sırf onların zıplayışıyla Ramazan etkinliklerindeki dans yarışmasında son 3'e bile kalmışlığı vardı ben nasıl kıyayım...

Fakat çocuk kreşte bile 'kıza benzediğiyle' ilgili sözler sarf edince tüm egolarımı bir kenara bırakmam gerektiğine karar verdim. Zira oğlanın fabrika ayarları bozulabilirdi.

'Oğlum kimin saçları gibi kestirelim' diye sordum, okuldan bir arkadaşının ismini vereceğini bekleyerek. O ise 'babamkiler gibi' cevabını verdi. 'Oğlum babanın saçı yok ki' diyemedim haliyle 'Peki' dedim :))

Ve  tarihler 16 Ekimi gösterirken kreş çıkışı biz berberin yolunu tuttuk. Hani şu içi oyuncaklı filan olan çocuk berberlerinden birine gittik fakat 15 gün kadar kapalıymış. Ben hemen 'tamam o zaman sonra bakarız' filan demeye başladım ki. Babası düz bir erkek berberini gösterdi: 'İşte şurada kestirelim' Yine kaçacaktım ki olmadı.

Bunca direnmemin bir sebebi de bir daha o buklelerin geri gelmeyecek oluşu zira gözüne girmeye yeltenenleri kısaltmıştık. O bölgeler artık dalgalı olmuştu. Benim de babasınında bebeklik saçlarımız Ömerciğinki gibi kıvırcık. Fakat şimdi dalgalı, tabi dökülmeyenler :) Miniğin de gelecekte saçları dalgalı olacak gibi. İnşallah kaderi babasına benzemez :)

9 Ekim 2012 Salı

Durumlar


Bu aralar yoğun bir o kadar da yorucu günler geçiriyoruz.

Örneğin Ömercik 3 gün gittiği kreşine 5 gün gitmeye başladı. Bir haftalığına evine dönenen annanemiz 'bayramda beraber İstanbul'a döneriz. Oğlan da okula alıştı. Ben 12 gün için otobüs yolculuğu yapmayayım.' deyip çamura yatınca bizim minik bayrama kadar 5 gün kreşe gidecek inşallah.
Şimdilik iyi gidiyor. Cumartesi kalktığında "kreşe gideyim" diyordu mesela.
Onun için iyi gidiyor da benim için pek iyi gittiği söylenemez.

Annem bakarken ne rahatmışım. Kreşe 3 gün gidiyorken de bir nebze hissettiğim tedirginlik şuan hat saffada. 3 gün gidiyordu zaten ama o günlerde annem 9'da bırakıyor akşam üstü 4'te alıyordu. Üstelik herhangi bir durumda 10 dakkada yanında olabilecek kadar yakındı. Şimdi sabah 7:30'da babası bırakıyor akşam üzeri ben 5-5:30 gibi alıyorum. En hızlı şekilde yarım saati buluyor yanında olmam. Bu aralar şiddet gösteren çocukların da oluşu beni daha da tedirgin ediyor. Ki kreştekiler güvendiğim insanlar. Allaha emanet...


İlk plana göre annemin yarın sabah burda oluyor olması gerekiyordu. Geçen cuma da ben izin kullanacaktım dolayısıyla Ömercik sadece 4 gün üst üste kreşe gitmiş olacaktı. Plan değişince ben de cuma izin kullanmadım ki belki hafta ortası filan gerekli olur, belki oğlan çok bunalır ben de bir mola vermesine yardımcı olurum.

Annemin olmayışının beni kötü etkileyen başka yönleri de var.
1. Hergün işe çok erken (yaklaşık 1,5 saat kadar) geliyorum ki akşam üzeri de 40 dakika kadar erken çıkmaya hakkım olsun. O saatte de servis olmadığı için arabayla gidip geliyorum ve resmen ölüyorum. O serviste 5 dakikalık kestirmeler bile ne iyi geliyormuş. Hergün köprü trafiğine girenlere kolaylık versin Allah, ya da akıl :)
2. Yemek yapamıyorum. Sebebi de evde malzeme yok :) Annem pazara gittiği için bu hiç sorun olmuyordu. Akşam üzeri markete uğrayıp birşeyler almaya üşeniyorum.Hafta sonu da tabi ki bir gezme ayarlıyorum dolayısıyla evde sefilleri oynuyoruz.

Hah bu yorgunluğa rağmen geziyorum da. Haftasonu Edirne'ye gittik mesela.

Benim kafam böyle çalışıyor. Bir fırsat bir boşluk varsa hemen bir gezme ayarlamazsam çok üzülüyorum. Sanki o boş vakti ziyan etmişim gibi geliyor. Halbu ki bünye haftasonu evde kalıp ayaklarını uzatmak da istiyor. Fizyolojimle psikolojim savaşta.. Normalde cuma izin alacaktım ya, 3 gün biryerlere gidelim demiştik. Düşünün Odessa'dan Bozcaada'ya, Dalyan'dan Oylat'a kadar nereleri düşündüm. Cuma iptal olunca biz de Edirne'ye gidelim bari dedik :))

Niye benim yazılarım hep uzun oluyor. Kısacık bir not düşsem olmaz mı illa en ince ayrıntısına kadar anlatmalı mıyım? Ee serde konuşkanlık da olunca böyle oluyor sanırım. Dikkatinizi çekerim gevezelik değil..


1 Ekim 2012 Pazartesi

Geçip giden uuuu..


Son zamanlarda günler öyle yoğun ve dolayısıyla öyle hızlı geçiyor ki oturup da şuraya iki satır not düşemedim.

Malum minik kreşe gidiyor. Akşam üzeri işten gelince eskisinden daha koşturmacalı geçiyor zira yarın sabah erken kalkacak bir delikanlı var.
İşten gel mıncıkla, ye, yala, yut. Sonra yemek hazırlıkları. Yemeği harala gürele ye. Kitap oku diye tutturmazsa ne ala. Yoksa araya bir de kitap sıkıştır. (Kitap okutması çok hoşuma gitse de hızlandırılmış programda can sıkıcı olabiliyor.) Ertesi güne hazırlık babında önce kendi giyisilerimi hazırlayıp diğer odaya alıyorum ki zat-ı alileri sabah erkenden uyanıp da rahatsız olmasınlar. O uyuduktan sonra da onun giyisilerini ve çantasına koyacağımız yedekleri hazırlıyorum. Yatak odasındaki işim bitince beyfendi odaya pijamalarını giymiş olarak teşrif ediyorlar. Tuvalete götürme, pijamalarını giydirme işini babası üstlendi son zamanlarda. Ama arada giyinmeden yanıma fırladığı da oluyor :) Anne giydirsin..
4 yaşına kadar bizim odada olacak Ömer'cik. 4 yaşından sonra kendi odasına transfer etmeyi planlıyoruz ve umuyoruz. Şuanda bizim yatağa bitişik kocaman bir 'abi' yatağında yatıyor.

Geçen gün kreşten ben aldım kendilerini. Öğretmeniyle de çok kısa konuşma imkanım oldu. 'Özgür ruhlu bir çocuk', dedi. 'Hikaye dinlemeyi çok seviyor. Ne zaman hikaye okuycam desem ilk o geliyor' dedi. 'Suyla oynamaya bayılıyor. Ne zaman göremesem musluğa kafamı çeviriyorum, orda oluyor' dedi. 'Şiddet uygulayan bir çocuk değil. Hatta ona birisi şiddet gösterse bile sadece sesini yükseltiyor' dedi.
Yani oğlum kreşte başka evde başka değilmiş :)) Şiddet konusunda kendini savunmayı öğrensin istiyorum. Ama sanırım kendisi bu konuyu diplomatik yollardan halletmek taraftarı.

5 tane kız kardeş hayali var. Hepsine nasıl bakacağımız konusunda parlak fikirleri var. O anne yatağına 5 kız nasıl sığar onu çözmeye çalışıyor daha ziyade. En son 'bir tane daha böyle anne baba yatağı almamız gerekecek' diyerek o konuyu da halleti sanırım. Zaten gerisi de teferruattı :)

Böyle işte sevgili günlük. İki haftasonudur da misafirlerimiz vardı. Araya bir de doğum günü sığdırdık. Eşime doğum günü süprizim bu yıl kısırlı, börekli bir menü ve ardından da kalp pasta oldu.

17 Eylül 2012 Pazartesi

Kreş'ten


Kreşteki ilk günümüzde fotograf çekmeyi unuttum dedim ya, işte bu ikinci günümüzün hatırası.


Daha içeri girmeden bahçe fırladı. Sonra içeri girdi neyse ki hava pek sıcak değil sabahları malum.

Fakat o gün sınıflara ayrıldıkları için içerde fotograf çekme fırsatım olmadı.

Zaten fazla da kalmadım. Yarım saat kalıp oğlumu "öğretmenine" emanet ettiğimi annanesinin de yukarda olduğunu akşama evde buluşacağımızı söyleyip ayrıldım.

Şuan için sıkıntımız yok, şükürler olsun. Cuma günü de annanesi akşama kadar kreşte bekledi fakat bu hafta sabah bırakıp akşam almayı planlıyor. Ömer'cik de "tamam, bırak" diyor. Bakalım, inşallah herşey yolunda gider.

Kreşe gideli sanki daha iyi yemek yiyor. Pek acıktım demeyen iştahsız sayılabilecek bir çocuk olduğu için bu iyi bir gelişme bizce..
En güzeli erken yatıyor. Bu nasıl güzel geldi bize anlatamam. Şuan pek bişey yapmadan "ee şimdi ne yapcaz" diyim TV açıyoruz. En kısa zamanda silkelenip rafa kaldırdığım işlerime başlamalıyım. Kitap okumak gibi mesela. Serviste mide bulantısı eşliğinde kitap okumak hiç hoş değil zira.


Bütün miniklerin ve dahi büyüklerin yeni eğitim öğretim yılı hayırlı uğurlu olsun.

11 Eylül 2012 Salı

Akademik hayatına başladı

Bi şey diyip kaçıcam;

Dün, yani 10.09.2012 günü oğlum kreşe başladı.

Pazartesi, çarşamba, cuma günleri 9-16 saatleri arası şeklinde başladık.

"9'a 10 kala gelin, 9'da kahvaltı başlıyor" dedi kreşin sahibesi.

Geç kalıyoruz diye bir hatıra fotoğrafı bile çekmemişim.

O gün başlayan bütün çocukların anneleri bazılarının baba ve ablaları da ve bizimkinin annanesi de kreşteydi. Orda olduğum sürede de oğlumun bir kaç fotoğrafını çekmek istiyordum ama o heyecanla aklıma bile gelmedi.

Kahvaltı öncesi boyama yapan çocukların yanına takıldı minik. O sırada öğretmeniyle tanıştı. Hangi öğretmenle daha iyi iletişime geçerse o olacaktı öğretmeni sanırım bu hanım kız bizim kinin öğretmeni olacak. Kahvaltı için davet ettiklerinde, "şimdi boya yapıyorum" deyip reddetti. Birkaç dakika sonra yeniden "kahvaltı yapmak ister misin" sorusuna bu sefer olumlu yanıt verip beni şaşırttı.

Kahvaltıda omlet, süt, reçel ve zeytin vardı. Kahvaltılıklarını almasına ben yardımcı oldum. Bizim omletten patates kafa yaptığımızı öğretmenine söyledik ve öğrettik. Oğlum kendisi yaptı kahvaltısını. Ben de uzaktan onu izledim. Baktım çok az koyduğum omleti bitirdi. Öğretmenine "ben mi sorayım biraz daha isteyip istemediğini yoksa size mi bırakayım" dedim. Hem öğretmeni oğlumu görsün istiyorum, hem müdahale etmek istemiyorum. Hem orda olduğumu hissetsin hem de ortama çabuk alışsın istiyorum. :)

Neyse kahvaltı sonrası bahçede vakit geçirdiler. Biz o sırada toplantı odasına çıkmıştık. Oğlum beni bahçeye çağırmak için geldi. Uzun uzun bahçede oynadılar.

İlk gün olduğu için daha az kalmaktı planımız. Annanesiyle oğlumu ben götürecektim öğlene kadar kalacaktım ve sonra onları eve bırakıp işe dönecektim. Baktım iyi vakit geçiriyor onları bırakıp işe gitmeye karar verdim.

"Annecim annanen bahçede ben işe gidiyorum. Akşam evde görüşürüz." dedim.
"Ne işi?" dedi.
"İşe gidiyorum ya ben." dedim.
"Hangi iş?" dedi
"Her zaman gittiğim iş." dedim.
"Okula geldik ya işte" dedi hayal kırıklığına uğramış gözlerle.
"Bugün oğlum kreşe başlıyor diye müdürümden yarım gün izin aldım şimdi de işime dönüyorum " dedim.
Elinde tutkal vardı onu çok çok sürüyordu kağıda
"bununla oynayabilir miyim" dedi. (konuyu mu değiştiriyor ne!)
"oynayabilirsin.Şey öğretmenin izin verirse ona sor, ben gidiyorum tamam mı tatlım. Akşam evde buluşucaz. tamam mı?"
bana bakmadan elindeki tutkalla uğraşarak "tamam"
"bana bir öpücük verir misin"
öpüp ayrıldım. Ama keşke bütün gün izin kullansaydım diyorum hala.

Annanesi çok iyi vakit geçirdiğini. Öğle yemeğinde diğer çocuklar annelerini istediği gibi onun da annanesini yanında istediğini. "Gidelim mi artık oğlum" suallerine hep olumsuz yanıt aldığını. Okuldan en son onların ayrıldığını. Bahçedeki bütün oyuncaklara son kez binip öyle çıktığını. Söyledi.

Bu hafta hep ben götüreceğim.

Diğer günlerde fotograf çekebilirim umarım.

27 Haziran 2012 Çarşamba

Ben Yaparım


Son bir yıldır bu modda zatı muhterem. Fakat her seferinde derece atlıyor.

Yemeğimi ben yerim.
Suyumu ben doldururum.
Fincanımı ben yıkarım.
Köftemi ben keserim.
Meyvelerimi ben yıkarım, ayıklarım.
Cevizimi ben kırarım.

Tamam sen yap.. Yeter ki bana fazladan iş çıkartma.
Ne mümkün. Kendi yıkadığı elleriyle beraber komple ıslanan üstünü değiştirmek, bütün banyo dolabını silmek bazen yerleri de silmek anneye düşen ekstra işler. Bunları da kendine yaptırıyorum fakat verdiğim bezi ıslatıp tekrar silmeye devam edeceği için ve bu şekilde banyoda ya da mutfakta kuru kalan alanları da ıslatacağı için tek sefer sildirip hadi yallah demek zorunda kalıyorum.

Bazen bu ben bencilik krize de dönüşebiliyor. Sabrımın yetmediği bir anda kendisi de bir şekilde huysuzsa patlıyoruz. Sonra toparlasak da sabırsızlığımdan dolayı Allahtan hidayet diliyorum.

Sakince anlattığımda genel olarak anlayan bir çocuk zira. Ama uykusunu uyumamışsa tam anlamıyla kuduruyor. O zaman laf da anlamıyor. Tehlike çanları çalıyor.

Ha bi de "sen yap"ları var. Üç ay önce "ben yaparım" diye ağladığı şeyi bana yaptırmak istiyor.

Ayakkabılarımı sen giydir sen çıkart mesela :))
Pijamalarını kendi giymek için bazen bizi odadan çıkarıyor bazen de çoraplarını dahi bana giydiriyor :))
Gel de çöz şimdi.

Pek takılmıyorum ben de, ne yapalım  istediği olsun. Ne de olsa henüz 3 yaşında. Gibi düşüncelerle zıtlaşmadan anı kotarmaya çalışıyorum.

Geçen gün kapıda ayakkabılarını bana çıkattıktan sonra "Sen benim tatlı bebeğimsin" dedim. Bunun benliğini ezeceğini bildiğim halde. "Hayır ben bebek dedeğim, abiyim" dedi.
"Ama abiler ayakkabılarını kendileri giyerler, kendileri çıkarırlar. Yemeklerini kendileri yerler. Tuvaletlerini tuvalete yaparlar. Okula giderler. Abi bisikletine binerler..... Sen bunlardan bazılarını yapıyorsun bazılarını yapmıyorsun. Sen tam abi değilsin" dedim.
Kapının önüne boylu boyunca uzandı. "Bak bana bak, ölç boyumu. Nasıl abiyim bak." dedi :))))

Gel de yeme minik zürafayı. 

Okul demişken.

Eylülde 3 tam gün ya da 3 yarım gün şeklinde kreşe başlayacak inşallah. Düşündükçe heycanlanıyorum nasıl olacak, zorlanacak mı, sevecek mi, çok merak ediyorum.

Kreşe karar vermemizi de başka zaman anlatayım.


11 Haziran 2012 Pazartesi

Heyecan(!) dolu haftasonu

Aylardır ilkkez haftasonu dışarda değiliz ya da misafirimiz yok.

Sebebi 3 yaş 3 aylık oğlumun tuvalet eğitimi için daha fazla beklemek istemeyişimiz. Daha ne kadar bekleyeceksek!!!

Bu uzun uzun anlatacağım tuvalet eğitimi notlarım olacak, baştan söyliyim :)) Sonuna kadar okuyun çok heyecanlı...

Arkadaşlardan aldığım kötü tecrübeler neticesinde bu mesele bu kadar sarktı. Geçen seneki yaz mevsiminde (Ömerciğin 2 yaşını geçmiş olduğu) adamdan hiç bir sinyal alamadığım için başlatmadık. Birkere başlarsak geri beze dönmek doğru değil diye duyuyorduk. Ee adam beni çok zorlarsa dayanamayıp sinirlenirim boşu boşuna yıpratırım tıfılcanı diye biraz daha bekleme kararı aldık. Sonrasında çetin geçen bir kış yaşayınca soğukta başlayıp da çocuğu üşütmeyi sonrasında bu üşütmelere bağlı kaçırma sayılarının artacağını belki de bir kısır dönğüye gireceğimizi düşünüp biraz daha ertelemeye karar verdik. Bu arada bezine yapmaktan son derece mutlu bir adam vardı karşımızda :))  Bahar ayları geldiğinde tam vaktiydi fakat bu sefer de yurt dışına çıkacak olmak bize dur dedi. Zira neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. 9-10 saatlik uçak yolculuğu vs.. Tayland'dan dönelim de başlayalım dedik. İşte anca kendimize gelip 'yetti gari' diyebiliyoruz.

Bizim tuvalete eğitimimiz bir kaç aşamadan oluşuyor. Ne kadar doğrudur bilmiyorum fakat aktarmak isterim.

Fikri Benimsetme Aşaması,  hazırlıkları tamamlama aşaması, icrata geçme aşaması. (Umarım tüm aşamalar bunlardır başka aşamalara geçmeye gerek kalmadan mutlu sona ulaşırız.)

3-4 aydır beyfendiye her alt değiştirmede telkinlerde bulunuyorum. Anne sütünü bırakmadan önce de böyle yapıp işe yaradığını gördüğüm için bu meselede de denedim.

Önce: "Annecim sen artık abi oldun. Yakında bez bağlamayacağız sana. Abi kilotları giyeceksin. Çişin ya da kakan gelince de tuvalete yapacaksın. Tıpkı abiler gibi." diyorduk.

Bir ara: "Annecim ben sana şimdi bu bezi bağlıyayım ama sen bezine yapma, çişini bana haber ver tuvalete yapalım. Bu bezleri de kardeşin olunca ona bağlarız. Sen bana yardım edersin onun altına bağlarız. O çok küçük olacağı için çişini söyleyemez." (sen söyleyebilirsin mesajı)

Sonra: "Bak bebek bezi poşetlerinin üstünde hep bebek resimleri var çünkü bunlar bebekler için. Sen artık abi oldun. Bunlara ihtiyacın yok"

Daha sonra (artık ben kilot giyeceğim diyordu): "Tayland'a gidip gelelim oğluma bez bağlamıycaz."

Ve orda da: "Evimize dönünce artık tuvaletimizi tuvalete yapacağız."

Dedim.

Fakat döndüğümüzde oğlum: "Ben senin kadar oluncaya kadar bezime yapcam" demeye başladı!!!


 "Annecim sen kilot giyince daha hızlı koşacaksın, bisikleti daha hızlı sürebilceksin" dememin de etkisiyle neyse ki cuma günü artık kilot giymek istediğini söyleyince tamam dedik anlaştık. Cumartesi sabahı son kez (inşallah) bezli olarak babayla ekmek alıp geldikten sonra. Kahvaltıdan önce bezimizi çıkarttık alıştırma kilotumuzu giydik. Halıları topladık. Kesinlikle "tuvaletin gelince bize söyle" demedik. Yaklaşık 1.5 saat kadar sessiz bir bekleyiş oldu. Sonra alıştırma kilotu ve babamızın pantolonu bir ilke şahit oldu. Hiç bir şey söylemeden değiştirdik. Sonrasında "çişim geldii" nidalarıyla banyoya gittik geldik. Fakat hiç telaş etmeden. "Öyle mi? Hadi gidelim" deip sakin sakin gittik.
İkinci alıştırma kilotumuz da değiştirilip balkondaki yerini alınca normal kilot giymek zorunda kaldık. Çişler çoğunlukla tuvalete yapıldı. Fakat normal kilottan parkeye sızan çişleri görmesi gerekiyordu sanırım. Bundan sonrası sanki daha bilinçli oldu.

Bu arada babamız da klozet adaptörü, kilot gibi giyilen bez ve iki tane daha alıştırma kilotu alıp geldi. Biz lazımlığa oturmayı sevmedik. Adaptör de çok hoşumuza gitti.

En son yatmadan önce kakamızı da yapıp "güle güle anne kakaa" deyip el salladıktan sonra uyku kilotumuzu (dry nights) giyip yattık. Bunun da bez olduğunu söylemedik ki çocuk ikilemde kalmasın. Paketinden ben daha önce bir tanesini çıkartmıştım. Onu giydirdim.

İlk gün düşündüğümden kolay geçti. Sabah uyandığımızda uyku kilotunu kuru görseydim çok güzel olurdu fakat baya doluydu :) Gerçi uyanır uyanmaz  da bakamadım. Ee hafta sonu oğlumla yatak sefası yapmıycaz da ne zaman yapacağız dimi ama!!!

Bir de "Ben rüya gördüm. Parka gittik. (Bizim ordaki en büyük parkı söylüyor) Ben orda bisiklete bindim. Sonra dışarıya çişimi yaptım." (Belki de uyku kilotuna yaptığı buydu :)) ) "Peki ben ne yaptım" diye sordum. "Kızmadın, bana söyledin" dedi. Hiç kızmadığım halde niye kızmamış olmam dikkatini çekmiş olabilir. Düşünüyorum bakışlarımda hatta içimde bile bir kızgınlık olmadı. Zaten daha ilk günden niye kızayım ki. Acaba bu adam kocaman olduğu için sokak ortasına çiş yapmak ayıptır ve kızılacak bir şeydir diye mi düşünüyor. Bilmiyorum...

Akşam üzeri bir cesaret bahsettiği parka gittik. Tabi ki yedek kıyafetle. Neyse ki gerek kalmadı. Bir ara son ses bağırarak "Anneeee gazııım geldii" dedi. Gaz için tuvalete gitmeye gerek yok, koyver gitsin dedim. Fakat tuvalete gitmek istedi ve cişini yaptı. Maşallah benim abi oğluma.

İnşallah en kısa sürede bezsiz uzak gezmelere de başlarız.


Meraklı Minik'in bu ayki konusu İtfaiyeciler olunca hazır evdeyken geçen sene aldığımız itfaiye maketimizi yaptık. Oğlum parçaları çıkarttı ben yerine taktım. İtfaiyeci şapkamızı da yaptık tam oldu. İfdaye :))


Yangın var Yangın var
Ben yanıyorum
Yetişin a dostlar
Tutuşuyorum





7 Haziran 2012 Perşembe

Uçurtmayı Vurmasınlar

Ne çok ağlamışımdır bu filmde.

Bizim ki hüzünlü değil mutlu bir hikaye.



Hiç uçurtmam olmamıştı. Oğlum sayesinde ben de 6 mayıs 2012'de tecrübe etmiş oldum.

İlave iple daha yükseğe uçurma planları yaptık hemen. Her zaman daha fazlasını iste!!



Akabinde keçileri de besleyip evimize döndük.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Gümbüdü gümbüdü güm bak bak


Hani 23 nisanda Büyükada'ya gitmiştik ya. O gün Ada'daki okulların bando takımları güm güm çalıyorlardı trampeti. Bizim oğlan da ilk defa görüyor bandoyu bandocuyu.

Çok etkilenmiş olacak ki evdeki balonu kendine trampet yapmış.



Elindeki sopayı hem vuruyor hem de bağırıyor: "Gümbüdü gümbüdü güm bak bak gümbüdü gümbüdü güm bak bak..."
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...