31 Ocak 2010 Pazar
Cumartesiden geriye
29 Ocak 2010 Cuma
Çanta mim'i
Üşenmezsem ve unutmazsam yazacağım ama önce bir mim'im var.
Canım E.T. cim bizim çantamızı merak etmiş.
Bizim de zatıalileri gibi iki adet çantamız bulunmakta.
Bir ay öncesine kadar sadece oğluşumun eşyalarını koyduğumuz sırt çantası yeterli oluyordu.
Cüzdanımı ve telefonlarımı atıp çıkıyorduk. Çok nadir onsuz çıkacaksam da eşimin çantası imdada koşuyordu.
İşe başlayalı kendime ait de bir çanta kullanma zorunluluğum doğdu. İş çantam ve gezme çantamız var artık.
Döküyoruz içindekileri efendim, buyrun:
Doğum öncesi ayakkabıma ve o günkü tarzıma uygun çanta kullanırdım. Doğum iznimden döndüğümden beri bu çantamı hiç değiştirmedim. Topuklu ayakkabı da giysem aynı çantayı kullanıyorum. Hiç çok klasik olmuyorum. Öyle bir durumda mecburen değiştiririm herhalde :P
Bu çanta geniş ve hergün süt sağma aparatlarımı taşıdığım için (makineyi iş yerinde bırakıyorum ama biberonu ve yıkanabilenleri getir götür yapıyorum) diğerlerine sığdırmak için uğraşmak istemiyorum.
İşte bugün çantamda olanlar (sün zımbırtıları hariç):
- Kalem
- Not defteri
- USB
- Cüzdan
- Cep telefonlarım (biri şirket hattı diğeri de eski hattım olduğu için ikitane)
- Minoset, elevit ve mide ilacı (en son hamilelikte kullanmıştım şimdi adı aklıma gelmedi, kalkıp bakmaya da üşendim)
- Anahtarlar
- Ayna
- Şemsiye (o kadar yağmur-kar yağdı kullanmadım kapşon gayet rahat oldu, niye hala taşıyorsam)
- Çok eskiden çantaya attığım bir mendil.
Sadece işe giderken kullandığım ve serviste de uyumaya çalıştığım için ne okumak için kitap, dergi ne de müzik dinlemek için bir alet var çantamda.
Gelelim minik sincabın çantasına:
Bu kadar ıncık cıncık olduğunu hiç bilmiyordum :)
Odasındaki halı da bol desenli olunca daha da kalabalık göründü resim. Bit pazarı gibi.. Soldan başlıyorum saymaya:
- Reçete
- Önlük
- Bebek bezleri (ne kadar çok böyle :) )
- İş yeri kimliğim (bunun burda ne işi varsa)
- Diktirdiğimiz sling (haki yeşil olan kumaş - bazen arabasında durmak istemediğinde buna takıyoruz diye her daim yanımızda)
- Alt açma (bebekler için olan bana çok ufak geldiği için ben hasta altına serilenlerden kullanıyorum.çok daha rahat oluyor)
- Popo sil
- Bir anahtar daha (bu babamların evinki)
- Popo kremi
- Eşimin eski bir telefonu pili mili her şeyi çıkmış. Oyuncak niyetiyle.
- Yedek atlet, pantalon, ceket.
- Ter bezleri
- Kalem
- Kağıt mendiller
- Tripot
- Bir otelden alınmış dikiş seti
- Gripin :)))
- Yara bandı
- Serumvizyolojik
- Teramisin (göz için olanından - sünnetten sonra malum bölgeye sürmek için yanımızdaydı demek hala burdaymış)
- Şeker (benim için tabiki)
- Ateş ölçer
- Çeşitli uçak ve tesislerden alınmış ıslak mendiller
Ufff burası resmen bir çöplük....
(Bir de anakucağına takılı oyuncağımız oluyor yanımızda ama o çantaya dahil değil.)
Kabul ederlerse işte benim çantalarını merak ettiklerim:
24 Ocak 2010 Pazar
Kar-dan Pasta
Sonunda beklenen kar geldi.
Kaç senedir hasretiz ya hu!
İki gündür deli gibi kar oynuyoruz.
Minik sincapsa evin içinde dokundu ilkkez kara.
Hava yumuşak olsaydı onu da çıkaracaktık ama rüzgar çok şiddetli esiyordu, cesaret edemedik.
Onu tutup karlara atmak ne zevkli olurdu :)
Kar topu oynamak dışında evden çıkmayınca boğazlar meselesine ağırlık verdik.
İşte kabaktatlısından yaptığım pasta.
Kedidili bisküvilerini sütte ıslatıp üzerine püre haline getirilmiş kabaktatlısını sürüyoruz.
Sonra kremşanti.
Üzerine bir sıra daha kedidili ve kabaktatlısı püresi.
En son kremşantiyi boca edip buzdolabında bekletiyoruz.
Sonuç gayet güzel.
21 Ocak 2010 Perşembe
1 yaşa tam gaz
18 Ocak 2010 Pazartesi
AVATAR
13 Ocak 2010 Çarşamba
Kalpten kek
İçlerinden fırsat ürünü olarak geçen kalp şeklinde olan dökme kalıbı aldım.
Bir taraftan da fırında bir kek pişiyordu benim kalıbın aynısında. Onu da tattım: neskafeli kek, güzeldi.
Dökme kalıp hiç denememiştim.
Dışı biraz kuru geldi açıkcası.
Bir de kalıbı mutlaka katı yağla yağlamak gerekiyormuş. Bu da çok hoşuma gitmedi. Aslında diğer kalıplarda da katı yağ kullanınca daha kolay çıkıyor ama keki dökmeden önce sıvıyağla yağlayıp biraz un ya da şeker serpiştirince de gene kolay çıkarılabiliyor.
İşte bu da kalıbımı denemem.
Evde biraz hava alıp tadı kaçmış fındık, badem ve ceviz vardı. Bunlara biraz da aroma olsun diye hindistan cevizi de ekledim ve bayatlamış bu enerji bombasını kekimde kullanayım dedim.
Sonuç olarak: yumurtaları da organik olan bu kek tam şifa kaynağı oldu :)
Lezzeti de güzeldi.
Ancak bir kaç dilim yedikten sonra fotografını çekebildim :)
Fırından çıktığında dışı hakikaten kuru oldu ama sonra saklama kabında rutubetlenip dışı da yumşak oldu.
Yemek blogu gibi oldu ama, afiyet olsun :))
11 Ocak 2010 Pazartesi
Hastalık sonrası
8 Ocak 2010 Cuma
Uykulu
1 Ocak 2010 Cuma
01.01.10
Gece kondular konmasaymış diye hayıflanıyor insan. Ahhh diyor ahhh kıymeti bilinmemiş güzeller güzelinin..
Kafelerde ise kimsecikler yoktu :) -Buraya yazın mutlaka gelmek lazım serin serin oturulur-
E karnımız da aç tabi ki. Planda tost-çay vardı ama gene belediyenin en yakındaki sosyal tesislerinde aldık soluğu. En sevdiğimiz de paçanga böreği.
Belediyenin belki de en güzel hizmeti bu tesisler. Hemen her kesimden insana hitap ediyor. Bazılarında hizmet çok iyi olmayabilir ama birçoğunda iyi ve yiyecekler de güvenilir, temiz. Biz sıksık tercih ediyoruz.
Ordan hooop Eminönü'e.
Bir cebe park ettik arabayı, yaktık dörtlüleri hemen gidip geleceğiz dursun azcık deyip Mısır çarşısına doğru yollandık. Yeni Caminin önünde kuşlara hayretler içinde baktı minik kuş :) Mısır çarşısında da az şaşırmadı yavrucak kalabalığı görünce.
Hurmamızı aldık. -Bu Kudüs hurması ne kadar güzelmiş- Biraz dolandık. Aman arabayı çekmesinler endişesiyle çok da oyalanmadan döndük arabamıza.
Ordan hooop Beyoğlu'na.
Aylar oldu, belki bir yıl oldu İstiklal'de gezinmeyeli. Bu sefer miniğimiz de yanımızdaydı. Ne mutlu Allahım!!!
İstikamet Galata Mevlevihanesi. Ne yazık ki tadilat nedeniyle kapalıymış.Hadi dönelim geze geze Hacı Abdullah'a gidelim dedik.
Taa Abdulhamit döneminde açılmış ve ustadan çırağa devredilerek gelmiş bugünlere.
Yemekler harika. Elbasan Tava'sı enfes!
Bir de bu tatlı... Haşhaşlı. Çok beğendim çok.
Akşam oldu ve biz döndük geldiğimiz yoldan geriye.
Bu da benim miniğim. İlkkez İstiklal'de. Hava sıcaktı ama çok rüzgarlıydı. Kulaklarını korumak için içine giydirdiğimiz şapkası gözlerine kadar kaymış. Çok da uykusu geldi dönüş yolunda. Şapkasını kaldırınca afacanlığa başlıyor kapatınca sakin duruyor. Sanırım uyumak istiyor. Biz de bozmadık keyfini :)
Akşamın alaca karanlığında İstikbal* İstiklal'de.
Yeni yılın ilk günü Taksim'e gitmeyi hep severim. Ama daha erken bir saatte gidip tenha tenha gezmeyi seviyorum. Bizim gittiğimizde çok çok kalabalıktı. Ama olsun Beyoğlu'nun tadı da böyle çıkar dimi.
Bu yorucu gezi bana çok iyi geldi. Yeni yerler de özlediğim yerleri de gördüm, üstelik de oğlumla. İstanbul'da görülecek o kadar çok yer var ki. Ömrümüz kifayet eder mi bakalım.
*İstikbal tabi ki benim oğlum oluyor. Anlaşılıyor dimi :) Şairane bir ruhum var :P