31 Ekim 2009 Cumartesi
Çinekop Tava
Sevgili Ferah'ın bu ayki balık konulu etkinliğine gidiyorlar.
Tarif edilecek zor bir tarafı yok. Bizim gibi çinekopu çok severseniz bir hafta ızgarasını, bir hafta tavasını yaparsınız. Yine de:
Malzemeler:
Çinekop
Tuz
Mısır unu
Kızartmak için sıvıyağ
Hazırlama:
Balıkları güzelce temizleyip yıkayın. Suları iyice süzüldüğünde mısır ununa bulayıp, fazlasını silkeleyin. Kızgın sıvıyağa atıp iki taraflarını da güzelce kızartın. Kağıt havlu üzerine çıkarıp, fazla yağını çektirin.
Bu aşamalarda hiç faydam olmadı. Yine yalnızca salatayı yaptım, illaki nar ekşili.
Yarasın, şifa olsun!
30 Ekim 2009 Cuma
Fırın Poşetinde Baharatlı Tavuk
Yok yok çok oldu artık yemek eklemeyeli buralara. Habire pasta börek, kek tart. Niye böyle? Çünkü yemekler akşama kalıyor, çünkü o saatte yeterince ışık olmuyor. Çünkü ev halkı sabırsızlanıyor, getir de yiyelim. Balık sezonu açılalı haftada bir, bazen iki balık tüketiyoruz. Fotoğraflanamıyor çoğu, başka zaman diyorum. Hoş, çeksem bile bakıyorum, ışık yok, tat yok fotoğrafta. Bu tavuk biraz eli yüzü düzgün geldi, zaten yazdan kalma, koymalı artık.
Tavuk yemekleri sıkıştığımızda kurtarıcıdır bizler için. Ya hemen atar düdüklüye, yanına bir pilavla kotarırsın akşam yemeğini. Ya da aniden misafir gelmiştir, üç beş sebze ekleyip poşetler fırına verirsin. Hoş görünüşlü bir yemek sunarsın sofraya. Tavuğu şu kuş gribi günlerinde ne çok özlemiştik. Tavuk değil de yumurtasızlık daha çok zorlamıştı beni gerçi.
Köy tavuğunun tadını çoktan unuttuk, balık yemiyle beslenmiş hayvanlar pişerken eve yayılan balık kokusu pek yok artık. Öyle alışmışız ki, geç pişen köy tavuğunun tadını yadırgarız artık. Tıpkı hazır yoğurtların tadına alışıp,ev yoğurdunun ekşimsi tadına dudak büken çocuklar gibi. Neyse ki bizim evde ekşi yoğurt makbul. Neyse tavuktan başlayıp yoğurda gelmişim ya bravo bana.
Güzelce temizlenmiş tavuk etlerinin yanına soğan, patates ve domatesleri doğrayın. Birkaç diş sarımsak, tuz, karabiber, kekik ve kimyon ekleyip şöyle bir harmanlayın. Sonra fırın poşetini usülünce unlayıp bütün malzemeyei boşaltın içine. Ağzını kapatıp, poşeti birkaç yerinden delip 250 derece fırına verin; yarım saaate pişerler. Pilav ve ayran yanına, biraz turşu, of of!
28 Ekim 2009 Çarşamba
İncirli Cevizli Tartölet
Kendimi bildim bileli ceviz boldur evimizde. Cevizi bol bulan annem cevizli çörekler, baklavalar yapar hatta erişteye bile bolca katardı. Çünkü köyden her yıl çuval dolusu ceviz gelirdi. Artık köyde kimsemiz kalmadığından ilgi görmeyen ağaçlarımız eskisi kadar çok ceviz vermiyorlar. Ben de köyden gelenler bittiğinde kabuklu ceviz satın alıyorum. Ankaralılar bilir, üşenmeyip At Pazarı'na tam tepeye çıkıp fındık, fıstık, ceviz her türlü kuruyemişimi, kurumeyvemi, hatta bakliyatımı oradan satın alıyorum. Cevizimi mutlaka kabuklu alıyorum, iç cevize böceklenmemesi, sineklenmemesi için kimyasal ilaçlar sıkılıyor çünkü.
Geçenlerde yeni senenin cevizi henüz gelecekti ki pazarda iri iri cevizler gördüm. Satıcı malını bir güzel övdü ve şöyle dedi:
-Bunlar Şili cevizi. Dünyanın en iyi, en kaliteli cevizi Şili cevizidir.
Hoppala soğuk iklimin cevizi güzel olmaz mıydı? Eve gelip yaptığım küçük araştırmada öğreniyorum ki artık cevizi de ithal eder olmuşuz. Hem de en çok Şili'den. Datça bademi diye İspanyol bademi, Maraş cevizi diye de Şili cevizi tüketiyormuşuz. Uygulanan tarım politikaları bakalım bizleri daha hangi gıdaları dışardan almak zorunda bırakacak? Karadeniz'de fındık ağaçlarını söktüren zihniyetle sonumuz nerelere varacak?
Bize dönersek, bu yılın cevizleri geldiklerinde henüz yeşil kabuğu dışında, yaştılar. İlk geldiği günden itibaren hermen her akşam ailece başına oturup, yarısını tüketmiş bulunuyoruz. Hatta bizim kız biraz kaçırmış, ufak bir ishal vakası da atlatmıştı. Bir hafta kadar ellerimiz kara kara dolaştık. Kalanların kabuklarını da soyduk, gazete kağıdı üzerinde kuruttuk. Evde de epeydir beklemiş kuru incirler vardı. Malum At Pazarı'na çıkma vakti yanaştı. İncirler öylece yenmeyecek kadar kurumuştu, bir an önce kullanılmalıydılar. İncirin yanına en çok ne yakışırdı? Tabii ki ceviz. O halde tartölet yapmalıydı. Kafes tartöletler çok oyalasa da sonuç için uğraşmaya değerdi.
Tart Hamuru İçin:
- 1 yumurta
- 125 gr. tereyağ
- 1 yemek kaşığı tepeleme yoğurt
- 2,5 su bardağı un
- Yarım su bardağı toz şeker
- Bir paket kabartma tozu
İçi İçin:
- İncir
- Ceviz
- Tarçın
- Elma
Üzerine Sürmek İçin:
- Yumurta
Hamur yoğuracağınız kaba unu alın. Ortasını açıp yumuşamış tereyağını, yumurtayı, yoğurdu, kabartma tozunu ve şekeri koyup özlü bir hamur yoğurun. Hamuru bir kenara kaldırın dinlensin.
Akşamdan ılık suya ısladığınız incirleri küp küp doğrayın. İçine bir elma rendeleyin, iri dövülmüş ceviz ve tarçın katın.
Dinlenen hamurdan kopardığınız bir parçayı hafifçe unladığınız tezgahta çay tabağı büyüklüğünde açıp, tereyağı ile dibini yağladığınız tartölet kalıplarına yerleştirin. Hazırladığınız incirli harcı içlerine bolca koyun. Kalan hamurdan ince ince şeritler yapıp, üzerlerini kafes şeklinde kapatın. Kapatırken şeritlerin uçlarını alt taban hamuruna tutturun mutlaka. Üzerine de yumurta sarısı sürüp, önceden ısıtılmış 190 derece fırında beyaz kalacak şekilde pişirin. Ha bu arada ben poz verirken daha güzel görünsünler diye süsledim azıcık kendilerini, bal sürdüm üzerlerine. İsterseniz siz de sürebilirsiniz.
26 Ekim 2009 Pazartesi
Bisküvili Pastalar Etkinliği: Kakaolu Bisküvi Tabanlı, Vişneli Pasta
Sevgili Aslı'nın etkinlik konusunu duyunca pek sevinmiştim. Bisküvi ile yapılacak renk renk, hafif, muhtemelen meyveli bolca pasta ile tanışacağız belli ki. İşte bu da benim etkinlik için yaptığım pasta:
Malzemeler:
Taban İçin:
İki paket kakaolu bisküvi (Eti'nin bisküvisini kullandım)
Biraz tereyağ
Crem Pattisserie İçin:
1/2 lt. süt
50gr buğday nişastası
50 gr un
50 gr un
150gr. toz şeker
2 yumurta
Bir paket şekerli vanilin
Bir paket krem şanti
Bir su bardağı soğuk süt
Son Kat İçin:
Bir su bardağından bir parmak eksik süt
Bir paket krem şanti
Bir kase dondurulmuş vişne
Hazırlama:
Ben rengi düşünerek kakaolu bisküvi kullandım ancak; burçak ya da petit beurre bisküvi daha güzel olur diye düşünüyorum. Kakaolu bisküvi biraz sert oldu. Ezdiğiniz bisküvilere erimiş tereyağını ekleyerek hamur gibi yoğurun. Tabanını yağladığınız kelepçeli kalıba düzgünce yayın. Önceden ısıtılmış 200derece fırında en üst rafta on dakika kadar pişirin. Fırından alıp soğumaya bırakın.
Bu arada crem pattisserie hazırlayın. Sütü tencereye koyup, şekerin yarısını ekleyin. Şekerin diğer yarısını da başka bir tencereye koyun, üstüne yumurtaları ve vanilyayı katıp çırpın, nişasta ve unu da ekleyerek iyice karıştırın Ocakta kaynayan sütü de ekleyip tekrar karıştırın ve yeniden ocağa alın. Piştiğinde kabuk bağlamaması için karıştırarak soğutun.
Diğer tarafta krem şantiyi soğuk sütle çırpıp, soğuyan kremaya ekleyin, güzelce yedirin.
Bir paket krem şanti
Bir su bardağı soğuk süt
Son Kat İçin:
Bir su bardağından bir parmak eksik süt
Bir paket krem şanti
Bir kase dondurulmuş vişne
Hazırlama:
Ben rengi düşünerek kakaolu bisküvi kullandım ancak; burçak ya da petit beurre bisküvi daha güzel olur diye düşünüyorum. Kakaolu bisküvi biraz sert oldu. Ezdiğiniz bisküvilere erimiş tereyağını ekleyerek hamur gibi yoğurun. Tabanını yağladığınız kelepçeli kalıba düzgünce yayın. Önceden ısıtılmış 200derece fırında en üst rafta on dakika kadar pişirin. Fırından alıp soğumaya bırakın.
Bu arada crem pattisserie hazırlayın. Sütü tencereye koyup, şekerin yarısını ekleyin. Şekerin diğer yarısını da başka bir tencereye koyun, üstüne yumurtaları ve vanilyayı katıp çırpın, nişasta ve unu da ekleyerek iyice karıştırın Ocakta kaynayan sütü de ekleyip tekrar karıştırın ve yeniden ocağa alın. Piştiğinde kabuk bağlamaması için karıştırarak soğutun.
Diğer tarafta krem şantiyi soğuk sütle çırpıp, soğuyan kremaya ekleyin, güzelce yedirin.
En üst kat için krem şantiyi sütle çırpın, eriyen vişnelerin suyunu da katıp pembe renkli kremayı elde edin. Şimdi vişneleri de katıp, çok fazla karıştırmadan pastanın son katını yayın. Mutlaka bir gece buzdolabında bekletin, ertesi gün pudra şekeri ile vişneleri blendırdan geçirip elde edeceğiniz sosu üzerine dökerek servis yapın. Afiyet olsun.
24 Ekim 2009 Cumartesi
Çorbaya Dair
Tıpkı patlıcan gibi domates de sadece süs için yetiştirilir önceleri. Yine tıpkı patlıcan gibi sebze diye sınıflandırılmış bu güzel meyvenin araştırmalarla faydalı olduğu anlaşılınca yenmeye başlanır. Önceleri sarı bir cinsi bulunduğundan İtalyanlar altın elma derler. Taa ki 1900lerde Amerika'da yemeklerde kullanılmaya başlandığında ise artık sebzelerin kraliçesi olmuş domatesle ilk yapılan tariflerden biri domates çorbasıdır.
Öyle ki; zenginlerin, asillerin içtiği çorba orta sınıf ve yoksul halk için ulaşılmazdı. Burjuvalar çorba içmek için kurallar bile geliştirirler kendilerince. Çorba içmenin ritüellerini, kurallarını anlatan kitaplar yazarlar. Nazikçe, ağzını höpürdetmeden, dökmeden içilmeliydi çorba; kaşığın tutuluş açısı bile hesaplanmıştır.
1929 ekonomik bunalımında işsiz kalmış, aç insanlara aşevlerinde kepçe kepçe çorba dağıtılır. Çünkü ucuzdur, besleyici ve de yapılışı kolaydır. Önemli olan insanları sadece çorba ve ekmekle doyurmaktır. Hal böyle iken reklamcılar rahat bir yiyecek olarak sunarlar baharatlarla hazırlanmış, teneke kutularda piyasaya sunulan çorbaları. Ev kadınları işlerini kolaylaştıran çorbayı çok severler. Güven ve rahatlıkla bütünleştirilen bir kavram olmuştur artık çorba. Besleyicidir, kutudan çıkarıp hazırlanması çok kolaydır, hem de ucuzdur. Soluk tenli, çelimsiz çocukları Campbells reklamlarındaki elma yanaklı, gürbüz çocuklara benzesin ister anneler.
Bugün uyanık girişimciler hayatlarında değişiklik arayan, kendilerine cicili bicili, rahat yaşam, modern yaşam etiketleriyle sunulan ne varsa havada kapan insanlara ne sunacaklarını çok iyi biliyorlar. Hazır yemek satmanın kolaylığını bilen firmalar Avrupa'da, Amerika'da taze çorbayı karton kutularda rahatça satmışlarken bizde yol almaları şükür ki o kadar kolay olmadı. Tarhana çorbamız, yayla çorbamız, işkembe, analı kızlı, mercimek, mahluta, pirtike, şehriye, tutmaç da dahil geleneksel pek çok çorbamızı gerek kuru, gerekse pişmiş sıvı halinde piyasaya sunmuşlarsa da hiçbirinde ev çorbasının lezzetini bulamayız, bulmak gibi bir umudumuz da yoktur zaten. Reklamda elinde tavayla yolda koşturup, eve hazır köfteyle gelen anne sakın kötü örnek olmasın sizlere.
Üstteki domates çorbasını yazın Alan Coxon ' un tarifiyle önce domatesleri kekik, kurusoğan, zeytinyağı, sarımsak ve tuzla fırınlayıp, sonra blendırda çekerek, mutlaka tavuk suyuyla tatlandırıp süzerek hazırlamıştım. Hatta değerli şef Coxon, lira şeklinde kestiği tost ekmeklerinin arasına kaşar peyniri koyup, yumurtaya batırdıktan sonra kızartıp çorbanın üzerine konduruvermişti. Ama ben yumurta kokusunun ve tadının bu çorbada rahatsız edici olacağını düşünmüş, sadece kaşarla yetinmiştim. Tembellik edip , dere tepe gezeyim derken yayınlamayı erteleyip durmuştum. Sonra bir gün Cafe Fernando'da da aynı yapılma şeklini görünce beklemeye karar vermiştim. Yaz bitmiş, narlar olmuşken, domates lezzetini kaybediyorken güzel çorbasıyla veda edelim dedim. Hem Cenk Bey, keçi peynirinde diretsin, ben taze kaşarımdan memnunum.
21 Ekim 2009 Çarşamba
Lokma Tatlısı
Çıtır çıtır, nefis bir hamur tatlısı yapalım.
Hamur Malzemesi:
Şurup İçin:
Kızartmak İçin:
Sırasıyla:
Su ve tozşekeri kaynadıktan sonra on beş dakika daha ortadan az ateşte kaynatın. Son bir iki dakikada limon suyunu katıp, kaynama süresi dolunca ocaktan alın. Şerbeti soğumaya bırakın.
Hamuru Hazırlamak İçin;
Unu hamur kabına eleyin.
Unun ortasını havuz gibi açarak mayalı ılık suyu şekerle birlikte ezerek ortadan başlayarak unla karıştırın. Tuzu ve kalan suyu yavaş yavaş ilave ederek iyice yoğurun ve bazlama hamurundan daha cıvık bir hamur yapın.
Hamuru ılık bir yere koyup on beş yirmi dakika mayalanmasını sağlayın. Mayalananan hamuru bir kez daha yoğurun.
Hamurun Kızartılması;
Derin bir tencerede sıvıyağı kızdırın.
Bir kaseye biraz sıvıyağ koyun.
Bir elinizin avuç içini soğuk sıvıyağ ile yağlayın. Yağlanmış elinize bir miktar hamur alarak avucunuzun içinde sıkarak, işaret ve baş parmağınız arasından çıkan hamuru soğuk yağa batırılmış bir çay kaşığı yardımıyla kopararak alın.
Hızlı hareket ederek hamuru kızgın yağa atıp, delikli bir kepçe ile sürekli çevriştirerek kızartın.
Kızaran hamuru yağını iyive süzdürmeye gayret ederek kepçe ile yağdan alıp hemen soğumuş şerbetin içine atın.
Bütün malzeme bitene kadar bu işlemi tekrarlayın, bu arada lokmaları şerbette beş altı dakika bekletip alın. Yağa düşüp hemen kabaran hamurları izlemek ne kadar zevkliyse, hepsini bir boyda, bir şekilde yapmak, aynı anda hem kızartmaya hem hamura şekil vermeye çalışmak, hem de şerbete atmak, karıştırmak bir o kadar zor. En iyisi siz yanınıza birini alın yaparken.
Hamur Malzemesi:
- 250gr. un
- Bir tatlı kaşığı maya
- Minicik tuz
- Minicik tozşeker
- 180ml. ılık su
Şurup İçin:
- 500 gr toz şeker
- 250ml. su
- Bir iki damla limon
Kızartmak İçin:
- Sıvıyağ
Sırasıyla:
Su ve tozşekeri kaynadıktan sonra on beş dakika daha ortadan az ateşte kaynatın. Son bir iki dakikada limon suyunu katıp, kaynama süresi dolunca ocaktan alın. Şerbeti soğumaya bırakın.
Hamuru Hazırlamak İçin;
Unu hamur kabına eleyin.
Unun ortasını havuz gibi açarak mayalı ılık suyu şekerle birlikte ezerek ortadan başlayarak unla karıştırın. Tuzu ve kalan suyu yavaş yavaş ilave ederek iyice yoğurun ve bazlama hamurundan daha cıvık bir hamur yapın.
Hamuru ılık bir yere koyup on beş yirmi dakika mayalanmasını sağlayın. Mayalananan hamuru bir kez daha yoğurun.
Hamurun Kızartılması;
Derin bir tencerede sıvıyağı kızdırın.
Bir kaseye biraz sıvıyağ koyun.
Bir elinizin avuç içini soğuk sıvıyağ ile yağlayın. Yağlanmış elinize bir miktar hamur alarak avucunuzun içinde sıkarak, işaret ve baş parmağınız arasından çıkan hamuru soğuk yağa batırılmış bir çay kaşığı yardımıyla kopararak alın.
Hızlı hareket ederek hamuru kızgın yağa atıp, delikli bir kepçe ile sürekli çevriştirerek kızartın.
Kızaran hamuru yağını iyive süzdürmeye gayret ederek kepçe ile yağdan alıp hemen soğumuş şerbetin içine atın.
Bütün malzeme bitene kadar bu işlemi tekrarlayın, bu arada lokmaları şerbette beş altı dakika bekletip alın. Yağa düşüp hemen kabaran hamurları izlemek ne kadar zevkliyse, hepsini bir boyda, bir şekilde yapmak, aynı anda hem kızartmaya hem hamura şekil vermeye çalışmak, hem de şerbete atmak, karıştırmak bir o kadar zor. En iyisi siz yanınıza birini alın yaparken.
20 Ekim 2009 Salı
Lokma Tatlısı
Hamur Malzemesi:
- 250gr. un
- Bir tatlı kaşığı maya
- Minicik tuz
- Minicik tozşeker
- 180ml. ılık su
Şurup İçin:
- 500 gr toz şeker
- 250ml. su
- Bir iki damla limon
Kızartmak İçin:
- Sıvıyağ
Sırasıyla:
Su ve tozşekeri kaynadıktan sonra on beş dakika daha ortadan az ateşte kaynatın. Son bir iki dakikada limon suyunu katıp, kaynama süresi dolunca ocaktan alın. Şerbeti soğumaya bırakın.
Hamuru Hazırlamak İçin;
Unu hamur kabına eleyin.
Unun ortasını havuz gibi açarak mayalı ılık suyu şekerle birlikte ezerek ortadan başlayarak unla karıştırın. Tuzu ve kalan suyu yavaş yavaş ilave ederek iyice yoğurun ve bazlama hamurundan daha cıvık bir hamur yapın.
Hamuru ılık bir yere koyup on beş yirmi dakika mayalanmasını sağlayın. Mayalananan hamuru bir kez daha yoğurun.
Hamurun Kızartılması;
Derin bir tencerede sıvıyağı kızdırın.
Bir kaseye biraz sıvıyağ koyun.
Bir elinizin avuç içini soğuk sıvıyağ ile yağlayın. Yağlanmış elinize bir miktar hamur alarak avucunuzun içinde sıkarak, işaret ve baş parmağınız arasından çıkan hamuru soğuk yağa batırılmış bir çay kaşığı yardımıyla kopararak alın.
Hızlı hareket ederek hamuru kızgın yağa atıp, delikli bir kepçe ile sürekli çevriştirerek kızartın.
Kızaran hamuru yağını iyive süzdürmeye gayret ederek kepçe ile yağdan alıp hemen soğumuş şerbetin içine atın.
Bütün malzeme bitene kadar bu işlemi tekrarlayın, bu arada lokmaları şerbette beş altı dakika bekletip alın. Yağa düşüp hemen kabaran hamurları izlemek ne kadar zevkliyse, hepsini bir boyda, bir şekilde yapmak, aynı anda hem kızartmaya hem hamura şekil vermeye çalışmak, hem de şerbete atmak, karıştırmak bir o kadar zor. En iyisi siz yanınıza birini alın yaparken. Çıtır çıtır hamuru ısırdığınızda ağzınıza dağılan şerbetle mutlu kalın.
19 Ekim 2009 Pazartesi
İki Renkli Spiral Kurabiyeler
Yapılışı basit, çok bilinen, şık, çocukları cezbeden kurabiyeler;
Malzemeler:
- 125gr tereyağ
- 1 su bardağı pudra şekeri
- 1 paket vanilya
- Aldığı kadar un
Yapılışı:
Oda ısısında beklemiş tereyağına pudra şekerini yedirin, sonra vanilya ve unu ekleyin. Hamuru ikiye bölüp yarısına kakao katın. Hafifçe unladığınız tezgahta iki hamuru da ayrı ayrı açın ve birini diğerinin üzerine yayıp düzgün ve sıkı bir rulo yapın. Ruloyu yarım saat buzdolabında bekletin ki kesme işlemi kolay olsun. Buzdolabından çıkardığınız ruloyu keskin bir bıçakla yarım santim eninde dilimlere ayırın. Yağlanmış tepsiye dizip önceden ısıtılmış 220 derece fırında pişirin. -Bilmeyenler için; kurabiyelerde kullanılan oda ısısında tereyağ varsa tarifinizde mutlaka sıcak fırına verin. Yoksa yayılmış, şekli bozulmuş tuhaf kurabiyeleriniz olur.- Kızarmadan hafifçe rengi değişmeye başladığında kürdan testi yapın ve alın fırından.
17 Ekim 2009 Cumartesi
En Güzelinden Kaymaklı Ekmek Kadayıfı
Çocukluğumda belki de en geriye gidebildiğim anılarımda ekmek kadayıfının ve greyfyurtun olması tuhaf mı, komik mi bilemedim. Keresteci olan dedem, ihaleler için sık sık Antalya'ya giderdi. Bu yolculuklara onu babam götürdüğünden, çoğunlukla beni ve kardeşimi de alırlardı yanlarına. Hayal meyal hatırlayabildiğim, Antalya'da olduğumuz, çok sık ağaçlı bir ormandayız, birkaç kilometre beriden ağaçlardan kopardığımız iki üç tane greyfurtu tuzlayarak yemeye çalışıyoruz. Kardeşimin ve benim suratım ekşi, avucumda tuz.
Dönüşte yolumuzun üzerinde olan Afyon'dan her geçişimizde eve mutlaka şekerleme, lokum ve Afyon kaymağı aldığımızı biliyorum. Yine bu küçük molalardan birinde küçük bir lokantada ekmek kadayıfı yediğimiz, kardeşimin lokanta kelimesini söyleyemeyişine gülüşmeler küçük sinema kareleri gibi aklımda.
Kaymaklı ekmek kadayıfına olan sevgim böyle erken yaşlarda başlayınca, haliyle bir yetişkin olup, mutfağa merak sardığımda evde mutlaka yapılması gereken tatlıların başında geliyordu. Yalnız her denememde istediğim sonuca ulaşamıyordum bir türlü. Çünkü bulduğum bütün tariflerde ekmek kadayıfı ilk aşama olarak suyla ıslatılıyordu yumuşayıp, gözeneklerinin açılması ve şerbeti içine çekebilmesi için. Oysa yapılan bu işlem, sonrasında ne kadar rulolarca kağıt havlu arasında suyunu çektirmeye çalışsanız da tatlının şerbetini tatsızlaştırıyor, hep susu bir tatla başbaşa kalmanıza sebep oluyordu. Tatlı yeniyor ama zevkle değil, arada yine dışardan alınıyordu.
Sabreden, uğraşan sonunda muradına erermiş. Ben de sonunda bu sorunu çözdüm. Artık yaptığım ekmek kadayıfları hazırları aratmıyor, hepimiz iştahla, ımmmhhh sesleri , hatta bazen daha da tuhaf sesler çıkararak yiyoruz.
E hadi yeter neymiş bu işin sırrı diyorsanız söyleyeyim. Hangi tarife bakarsanız bakın size ekmek kadayıfını ılık suyla ıslatmanızı söyleyecektir. Ben size bunu sakın yapmayın diyorum. Satın aldığınız ekmek kadayıfını önce nemli bir beze, sonra da temiz bir poşete sarıp ağzını sıkıca kapatın. Bu vaziyette bir gece bekletin. Sabah kalktığınızda kadayıfının ortası da dahil, yumuşacık olduğunuz göreceksiniz.
Şerbet için 4 su bardağı şeker, 4 su bardağı da su kullanacaksınız. Kadayıf ise artık evlerde kullanım için üretilen mini boy kadayıf olacak. Şekerden bir avuç ayırın ve kalanına suyu ekleyerek kaynamaya bırakın.
Ayırdığınız şekeri çelik tencerede ağdalaşana kadar kaynatın. Benim gibi her daim evde karameliniz bulunuyorsa bu aşamayı geçebilir, bir yemek kaşığı karamel kullanabilirsiniz. Şeker koyu pekmez rengine döndüğünde ateşten alın ve üzerine kepçe ile kaynayan şuruptan koyarak sulandırın.
Şimdi karameli ve şerbeti birleştirin ve bir taşım kaynatıp ekmek kadayıfının üzerine hepsini dökün. Bu arada ekmek kadayıfı şerbeti çektikçe şişeceğinden hacminin birbuçuk katı büyüklüğünde bir tepsiye koyalım. Koymadan önce de keskin bir bıçak yardımıyla kadayıfın tam ortasına çarpı işareti atın. Bu işlem hem kaynarken ortasından hava almasını hem de şerbeti orta kısmın da iyice çekmesini sağlayacak.
Şimdi şerbeti kepçe ile kenarlardan alıp üzerine dökerek şerbeti tamamen çekene kadar ocakta ortadan az hararetli ateş üzerinde pişireceğiz. Zaman zaman tepsinin ağzını kapatın, açıp şerbetini gezdirirken arada bir de kadayıfın altını kaldırıp havalandırın. Havalandırmazsanız dibini tutuyor. Bu işlemleri yaparak şerbet iyice koyulaşıp bitmeye başladığında kadayıfı eşit üçgenlere bölün ve her bir üçgeni ters çevirin. Biraz da altının ağdalaşmasını sağlayın. Şerbeti tamamen çektiğinde ocaktan indirip, soğumaya bırakın.
Afyon kaymağı bulmak zor da olsa bulabildiğiniz bir lüle kaymağını soğuyan tatlının üzerine kondurup afiyetle yiyin.
13 Ekim 2009 Salı
Lolipop Truff
Fotoğrafından memnun kalmayıp günlerdir yayınlasam mı yayınlamasam mı diye beklettiğim çubukta truffları şu sakin gecede görücüye çıkarıvereyim dedim. Etkinliğe katılım süresi doldu dolacak. Lezzeti nefis olan truff güzelleri fotoğraflanırken çıkmayan aksilik kalmamıştı. Makinanın pilleri huysuzluk etmiş, üstüne yavru kuşlar hepsini hızla tüketmek için sabırsızlanmış, ertesi güne ancak iki tanesini kurtarabildiğimde ise ışık güler yüz göstermemişti.
Truff yapmak için önce ganache yapıyorsun; ısıttığın 200ml. kremaya -hemen ocağın altını kapatıp- istediğin koyulukta bir renge ulaşıncaya kadar bitterleri ekleyip karıştırarak erimesini sağlıyorsun. Eridiğinde içine dört yemek kaşığı portakal likörü ekledim ki yerken büyük fark yaratıyordu. Portakal ve çikolatanın uyumu aşikar. Bir de üzerine birkaç günlük alttaki kahveli, çikolatalı kekten artanları ufaladım, güzelce karıştırdım.
Elde ettiğim güzel, mis kokulu harcı buzdolabına koyup bir gece beklettim. Ertesi sabah ellerimle küçük toplar yuvarladım. Yine krema ve bitterle yaptığım ganaja çubuklar yardımıyla topları batırdım ve yağlı kağıt üzerine bıraktım. Yeniden buzdolabında beklemeye aldığım çikolata şölenlerinin üzerlerine bainmarie erittiğim beyaz çikolataları gezdirdim. Beyaz çikolatalar da donduğunda buzdolabından çıkarıp çubukların ucuna yerleştirdim.
Umarım karışık olmamıştır tarif. Lolipop Truffları Çubuklu Tatlılar Etkinliği için Fidaneli'ye gönderiyorum.
12 Ekim 2009 Pazartesi
Kahveli ve Çikolatalı Kek
Bizim evde en sevilen, çok sık istenen bir kekle devam edelim kaldığımız yerden. Un oranını az tutup yumuşacık, hatta ununu katmadan önce ayrılan harcı çıkar çıkmaz üzerine döküp ıslak kek şeklinde sunduğunuzda hani şu reklamında ağzını burnunu batıran kızın yediği brownie kıvamında nefis bir kek çıkıyor ortaya. Hele ki varsa birazcık rom, belki üzerine erimiş çikolata, of of!
Malzemeler:
- 4 yumurta
- 2 su bardağı tozşeker
- 1 su bardağı sıvıyağ
- 1 su bardağı süt
- 3 su bardağı un
- 1 paket kabartma tozu
- 1 kahve fincanı damla çikolata
- 1 kahve fincanı kakao
- 1 kahve fincanı çözünebilir granül kahve
Yapılışı:
Yumurtaları tozşekerle birlikte üç dört dakika mikserle çırpın. Sııvıyağ ve sütü ekleyin. Sonra kakao, kahve, kakao ve romu ekleyin. Un ve kabartma tozunu birlikte eleyerek ilave edin, karıştırın. Yağlanmış kek kalıbına karışımı boşaltıp, önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirin. Soğuyunca afiyetle yiyin.
7 Ekim 2009 Çarşamba
Yokluğuma Sebeptir
Köyün en güzel kızıydı. Ağabeyleri başkasına vermişti ama O tarlada kendisine türkü söyleyen dedeme kaçmıştı. Herkes sevdiğine varsın derdi. Ben sevdiğimi karşılarına çıkarınca verin demişti, kimi istiyorsa ona verin.
Elinin değdiği her yemek güzel olurdu. Bu yüzden köye misafir gelse ya da bir düğün olsa O'na yaptırırlardı. Baklavaları O açardı. En son ellerinin değdiği bir sarma yemiştim, üfelek derler bizim oralarda, çok oluyor, güzel elleriyle yemek yapamıyordu artık. Üç kız kardeşin sonunda Yeter koymuşlardı ismini, en güzel yemekleri yapacak kadar kadın, Yeter Ağa lakabıyla anılacak kadar yiğitti.
Dört kuşak kızlar yan yana durduğumuzda içim karışırdı, hem sevinirdim,hem bilirdim uzun sürmeyecekti.
...sürmedi de...
Kimseye sıkıntı vermek istemezdi, usulca uçuverdi sonsuza.
Bize kalan acı.
Dedemi kaybettiğimizde şöyle demişti:
-Evlat acısı gördüm, ana-baba acısı, kardeş acısı, hepsini gördüm. En zoru buymuş oğul.
Şimdi yatıyorlar yan yana.
Son kez dokundum pamuk tenine, öptüm üşümüş elini.
Elveda dedim, elveda...
Elinin değdiği her yemek güzel olurdu. Bu yüzden köye misafir gelse ya da bir düğün olsa O'na yaptırırlardı. Baklavaları O açardı. En son ellerinin değdiği bir sarma yemiştim, üfelek derler bizim oralarda, çok oluyor, güzel elleriyle yemek yapamıyordu artık. Üç kız kardeşin sonunda Yeter koymuşlardı ismini, en güzel yemekleri yapacak kadar kadın, Yeter Ağa lakabıyla anılacak kadar yiğitti.
Dört kuşak kızlar yan yana durduğumuzda içim karışırdı, hem sevinirdim,hem bilirdim uzun sürmeyecekti.
...sürmedi de...
Kimseye sıkıntı vermek istemezdi, usulca uçuverdi sonsuza.
Bize kalan acı.
Dedemi kaybettiğimizde şöyle demişti:
-Evlat acısı gördüm, ana-baba acısı, kardeş acısı, hepsini gördüm. En zoru buymuş oğul.
Şimdi yatıyorlar yan yana.
Son kez dokundum pamuk tenine, öptüm üşümüş elini.
Elveda dedim, elveda...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)