garnitürler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
garnitürler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Şubat 2016 Salı

Uzat Ayaklarını



Blog yazan arkadaşlarım bilirler ki; blogunuzla ilgilenememek huzursuzluktur. Tee yazdan hazırlayıp fotoğrafladığınız tarifi bile ekleyememişseniz, hem de bahar yaklaşıyorsa, tembelliğinize de kızarsınız, yemekten söz etmekten utandıran ülke gündemine, bir yarımız savaşın ortasında göç eder, tarumar olurken diğer yarımızın kör sağır gündelik hayatına devam ediyor oluşuna da. Aklınızın bir köşesinde hep vardır, girip bir çift söz söylemek, fotoğrafa bakıp sıcak yaz akşamlarını hatırlamak, serin kompostoları, meyve kokularını, komşudan gelen kızarmış bahçe biberlerinin kokusunu, deniz kokusunu, öğle üzeri gölgelikte içilen kahveleri, sevgiliyle sohbetleri, fal kapatıp gülüşmeleri... Ama hayat izin vermez, yükü ağır, omuzlar çökmüş.. Biraz toparlar bizi işte o tatlı anları düşünmek. Biraz toparlar gelip de anlatmak, dökülmek...

Hoş her şeyi dökemezsiniz ortalık yere öyle. Sosyal medya dedikleri mecralarda günümüz gecemiz ortalık yerde. Ama sanırsın güllük gülistanlık. Aileler mutlu, yüzler güleç, oohh yedik içtik, keyifler bizde. Kan kusar kızılcık şerbeti içtik deriz di mi? Gerçi bu konular da pek iç açıcı değil, hem yeri değil, zamanı değil. Dökülmüş birden. Oturup açacak ne iştahım var ne zamanım.

Oturmuşken klavyenin başına daha da dökülmeye kalkarsam nerelere varır ucu bilemiyorum. Bi durup silkeleyeyim eteklerimi, saçlarımı bi havalandırayım, çayımdan bir yudum alıp fotoğrafa geleyim en iyisi.

Hımm gelmeden önce... Oturup gözetleyememiştim İnstagram şeysini. Ama bakınca düşündüm ki biz de boşa bloga yazalım diye uğraşmışız mirim. Hamarat hanımlar sabah akşam pasta börek hamur işi tarifiyle donatmışlar etrafı. Biz niye ille de blogum diyoruz? Yok yok iyi ediyoruz, güzel böyle. Blogum benim emeğim, blogum benden yarına kalacak. İyi iyi...

Kabak demiştik sahi! Yazın sütçümün getirdiği yaz bahçelerinin kabakları. Tarif Şef Alex Guarnaschelli'ye ait. Köfte patates yanına da olur, et yemekleri yanına da. Yanına bira da yakışır, portakal suyu, ayran da, yoğurt da. Kabakları soymadan uzun uzun dilimliyor, üzerlerine tuz serpeleyip, limon kabuğu çekiyoruz rendenin incecik tarafıyla. Sonra tezgaha üç tabak koyuyoruz yan yana; birine azıcık su ekleyerek çırptığımız yumurta, birine un, birine de galeta unu. Galeta unlu olana az da parmesan rendeliyoruz, yoksa olmasa da olur. Kabakları önce una, sonra yumurtaya, en son da galeta ununa bulayıp bir ızgaraya diziyoruz. Sonra hepsi kabakların üzerini tutsun diye buzdolabında yarım saat kadar dinlendiriyoruz. Bu sürenin sonunda bol kızgın yağda kızartıp kağıt havlu üzerine alıyor, biraz da tuz serpiyoruz.

Bu dağınık duran sohbeti hoş gör değerli okuyucu. Canını sıktıysam affet. Kabakları yap, uzat ayaklarını, al eline biranı, ayranını... Boşver beni...



14 Ocak 2015 Çarşamba

Brüksel Lahanası Sote


Brüksel lahanasının tadına bayılmasam da güzel fotoğraf verdiğinden, bir de çeşitlemelerini sofralarında denemek isteyen okuyucuları düşünerek zaman zaman kullandığımı söylemeliyim. Et yemeklerinin yanında servis edebileceğiniz şık bir garnitür yapıyoruz bu sefer. Sadece brüksel lahanası, zeytinyağı, limon suyu ve kabuğunun rendesi, tuz, karabiber ve sarımsak kullanarak on dakikada hazırlayabilirsiniz.

Brüksel lahanalarını dış kabuklarından temizleyip dikine ortadan ikiye bölüyoruz. Orta ateşte ısınmış yapışmaz yüzeyli bir tavaya zeytinyağını koyup ısıtıyoruz. Brüksel lahanalarını ekliyor, hafifçe karamelize olana kadar, tavayı sallayarak, hafifçe karıştırarak pişiriyoruz. İncecik kıyılmış birkaç diş sarımsağı ekleyip sotelemeye devam ediyoruz. Sarımsaklar yanmasın diye karıştırmayı ihmal etmiyoruz. Limon kabuğu rendesi ve limon suyunu da verip ocağın altını biraz kısıyoruz. Tuzunu ve karabiberini verip, hepsini bir güzel harmanlıyoruz. Servis sırasında parmesan peyniri yakışıyor.

Afiyetle...


20 Aralık 2014 Cumartesi

Veggetti Kabak ve Soya Soslu Somon Balığı



Duyduk ki Amerika'da veggetti isminde bir mutfak aleti çıkmış; vejetaryenler ve de karbonhidratsiz beslenme düzeni uygulayanlar baş tacı etmişler. Kabak, havuç, salatalık gibi uzun boylu sebzeleri spagetti gibi şekillendiriyor, sonra bu şekilli sebzelerle güzel görünüşlü salatalar, soteler, köfteler hatta makarnalar yapıyorlarmış. Evet kabak adeta bir spagetti oluyor, makarna niyetine yiyip kilo verme sürecinde sofralarını renklendiriyor, çeşitlendiriyorlar insanlar. Hatta spagettiye dönüşmüş makarna ile noodle bile yapılıyor.

Eee diyeceksiniz? Eesi uzaklarda da olsa beni  düşünen, kalbinde yer açmış dostlar edindim  ben.  Blogum sayesinde dünyanın dört  bir köşesinden güzel arkadaşlarım var, yüz yüze görüşmesek bile her gün görüştüğüm, kalplerimizin yakınlığını bildiğim. Aslı bu sağlam dostlardan! Bu aletin bende de olması gerektiğini düşünüp, ne yapmış ne etmiş ve ulaştırmış bir şekilde. Bakmayın Aslı'nın blogda sıkça yazmadığına. Bakın bir öyküsü ile altKitap 2013 Öykü Ödülleri'nde seçkiye girmiş bir öyküsü var, okuyun mutlaka: ''Parmağın Akıbeti''.

Veggetti'm ile fotoğrafladığım ilk uygulamam bugün karşınızda. Somonun yanına kabak yakıştırdım. Somonu şuradaki haliyle pişirdim, deneyin çok beğeneceksiniz.  Veggetti ile şekillendirdiğim kabakları orta ateşte ısınmış tavaya zeytinyağından sonra bıraktım. Bir kaç diş sarımsak, biraz kapari ve Dijon hardalını da kabaklarla birlikte. Ocağın altını çokça açıp tuz, karabiber serptim. Sadece iki üç dakka hızlıca soteleyip en son limon sıktım, ince kıyılmış maydonozla lezzeti ve görüntüyü tamamlayıp, somonların üzerine, yanlarına konduruverdim. Valla lezzetli mi lezzettli, hoş görünümlü birer tabak çıktı sofradaki herkese.

Ve tabii sevgili Aslı aklımdan çıkmadan, teşekkür ederim can...



29 Nisan 2014 Salı

Kuşkonmaz ile


Tarih boyunca aristokratların, kralların, imparatorların sofralarında baş köşede durmuş bir sebze kuşkonmaz. En eski Doğu Akdeniz, Ortadoğu ve Anadolu'da görülür. Eski Mısır'da tanrılara adanmış, Fransa kralı XIV. Louis ve de  Roma imparatorları kendilerine özel kuşkonmaz tarlaları kurdurmuş. Bizde ise Osmanlı kaynaklarında XV. yy da ''haylun aşı'' yani kuşkonmaz çorbasına rastlıyoruz. Atatürk'ün Avrupa'dan tohum getirterek Yalova'daki devlet çiftliğinde kuşkonmaz yetiştirttiğini biliyoruz.

Ancak bütün bu aristokrat geçmişine, bugünkü pahalı fiyatına bakıp da yaftalamayalım kuşkonmazı diyorum ben. Zira zaten Anadolu insanı tanıyor yabani  kuşkonmazı yüzyıllardır. Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde çok seviliyor. Batıda asparagus denirken, bizde sarmaşık, tilkişen, acıot gibi isimler verilmiş. Yabani olanlar öyle narin, öyle çıtkırıldımmış ki, kuşlar bile konamazmış dersem yetiştirme değil de yabani kuşkonmaz bulmak için Ege, Akdeniz pazarlarında gözleriniz arayacaktır eminim. Ege, Akdeniz dedim ama, annem bizim köyde de ( İç Anadolu) olduğunu, tilkişen dediklerini söyledi. Yetiştirme kuşkonmazlar kalın saplı, artık odunsulaşmış olduğundan pahalı pahalı almanıza karşın maalesef alt kısımlarını soymak gerekiyor, hatta odunsu yapısından dolayı hoşa gitmediği için kullanamıyorsunuz bile. Kuşkonmaz satın alırken nelere dikkat etmeli, elimizdeki bu nefis tatla neler yapabiliriz sorusunun cevapları gelecek diğer tariflerle bir olsun diyerek fotoğraftaki tabağa yönümü çeviriyorum.

Et daha önce anlattığım haliyle pişti.  Yeniden anlatmıyorum.  Yanındaki naneli salata ise her türlü ete çok yakışıyor, hazırlamak çok kolay. Taze nane, kırmızı soğan, kornişon turşuyu incecik kıyıp, zeytinyağ ve sirke ile tatlandırıyorsunuz. Tuza gerek olmayabiliyor turşunun tuzundan ötürü. Bu pratik salatayı deneyin, sıkça yapacaksınız.

Kuşkonmazları ise (yetiştirme olduğundan) önce kaynar suya atıp beş on saniye bekletin, renginin canlı olması ve pişmeye devam etmemesi için doğruca çok soğuk suya daldırın. Sudan çıkarıp süzdürün ve tost makinasında olur, ızgara desenli tavada olur, tuz, zeytinyağı ve karabiberle tatlandırıp birkaç dakika çevriştirip tabağa alın.

Diğer iki kuşkonmaz tarifi ve daha çok bilgi için az biraz bekleteceğim sizleri, selamlar, sevgiler benden...




14 Nisan 2014 Pazartesi

Izgara Bonfile Acı Biberli Salsa İle



Peşpeşe üç et yemeği tarifi vereceğim sizlere. Üçü de pratik, yormayan, albenili, janjanlı, tabaktaki görünüşleriyle,  taşıdıkları asortik havayla etkileyici! Üçüncüsüyle birlikte bir de kuşkonmaz dosyası açacağız hem! Yanlarında yine yapımı kolay garnitürleriyle misafirlerinize, ailenize yarım saatte bir restoran sofrasındalarmış hissi yaşatacaksınız.

Gördüğünüz tabağı hazırlamak dakikalar alıyor yalnızca. Bonfileleri önlü arkalı tuz ve karabiberle tatlandırıp ızgara desenli kalın tabanlı bir tavada önlü arkalı üç-dört dakika pişiriyorsunuz. Izgara izine bu şekli vermek ise çok kolay biliyorsunuz değil mi? Eti yerinden yaklaşık beş derece açıyla çevirdiğinizde ve etle zırt pırt oynamayıp rahat bıraktığınızda hem bu şekli çıkarabilir hem de  sulu sulu, mis kokulu bir et pişirebilirsiniz.

Eşlikçisi ise bir çeşit salsa diyebiliriz aslında. Kırmızı ve yeşil biberleri közleyip, gazete kağıdı arasında ya da poşette dinlendirdikten sonra kolayca soyuyorsunuz. Biberlerin birkaçı mutlaka acı olsun, mutlaka! Kabukları soyulmuş domatesleri küp küp, maydonozları da incecik kıyıp hepsini harmanlıyor, tuz, zeytinyağı ve sirke ile tatlandırıyorsunuz. - Bu salsa tek başına bile ekmekle yenebiliyor, yalnız çok ekmek yediriyor demedi demeyin. -

Sonra ikisini tabakta  birleştirip sofradakilerin bakışlarını izlemeye başlıyorsunuz. Anlaştık mı?


1 Aralık 2013 Pazar

Bir Varmış Bir Yokmuş



Bir varmış bir yokmuş...

Bu bir kılıç balığının değil somon balığının öyküsüymüş... Tatlı sularda başlayıp, tuzlu sularda devam eden mucizevi, esrarlı bir o kadar da zorlu bir yolculuğun...

Kilometrelerce yol katettikten sonra akıntıya karşı yüzerek doğdukları sulara geri dönen; yolculuk boyunca kirli sularla, büyük balıklarla, kuşlarla, ayılar ve diğer yabanıl hayvanlarla  mücadele eden, engel tanımayan efsanevi bir maceranın masalıymış belki de onlarınki.

Bedenlerindeki uyum yeteneği ile, yön bulma yetenekleri ile şaşırtan pembe güzel balıklar... Tatlı suda doğan bedenleri nasıl oluyor da tuzlu suda yaşamaya, sonra yeniden tatlı suda yaşamaya evriliyor, nasıl oluyor da yolculuğunu tamamlayıp evine döndüğünde tam da hayata başladığı nehir çukurunu bulabiliyor henüz geçerli  açıklamasını bulamamışız biz evrenin en güçlü hakimleri.

Ancak döndüğü yuvasında yumurtlayıp neslinin devamını sağlayan, döllenmeden sonra hayatı biten somonları umursamaz bir tavırla avlayan bizler neslini bitirme aşamasına kadar getirmeyi de iyi bilmişiz. Sonra aklımız başımıza gelmiş de ekonomik getirisi yüksek bu balığı yasalarla korumaya almış, çiftlikler kurarak yaşatmaya çaba göstermişiz.

Ve soruyorum kendime: bu denli zor bir yolculuğu göze alabilir miyim? Bu denli azimli ve kararlı olabildim mi hiç? Somon balığının öyküsü  gelip bu noktada kilitleniyor bende. Siz nerelere varırsınız bilemem. Velhasıl veremediğim cevaplar içimdedir, benimdir, bana kalandır...

Bugün yazının başlangıç cümlesini ben belirlemedim değerli okuyucu.  Son aylarda blog yazmadaki tutukluğumuz geçer mi, yazma disiplinimiz gelişir mi diye düşünen taşınanlar olmuş. #blogfırtınası demişler adına. Elimden geldiğince -kendimi zorlayarak bazen - katkıda bulunacağım. Bugünden itibaren Aralık ayı boyunca her gün yazmaya gayret edeceğim.    


Daha dün somonlu tariflere başlamıştık ya yine bir somon tarifi olması şarttı bu durumda, söz vermiştim. Yine tavada yapıyoruz somonu ama bu sefer biraz daha çeşnili. Somon dilimlerini soya sos, taze zencefil, susam yağı, deniz tuzu, limon kabuğu rendesi, azıcık bal, susam ve karabiberle marine ediyoruz en az yarım saat önceden. Bu sürenin sonunda yine yağlamadığımız yapışmaz yüzeyli bir tavaya derili kısmı alta gelecek şekilde bırakıyoruz, orta  ateşte. Üç dört dakika sonra diğer tarafını çevirip yine üç dört dakika pişiriyoruz, kurutmadan alıyoruz servis tabağına. Alacağınız muhteşem koku ile sarhoş olacaksınız, şaşırmayın.

Yanına lezzeti tamamlayan nefis bir tat daha koymayı ihmal etmeyin derim. Rendenin iri tarafından geçirdiğiniz patatesleri, gözenekli bir bezin arasına alıp sıkın iyice, suyu kalmasın patateslerin. Elinizi de çabuk tutun lütfen, kararmasına izin vermeyin. Tuz, karabiber, biraz da ince kıyım maydonoz, dereotu hepsini bir kasede karıştırın bir güzel. Tavaya azıcık sıvı yağ alıp kızdırın orta ateşte. Patatesli harçtan kaşıkla alarak ve bir yandan düzelterek mücver gibi kızartın, altın sarısı.

Biraz da yeşillik koydunuz mu tabağa, şarabınız da varsa beyazından sizden keyiflisi olmasın hani...



14 Ekim 2013 Pazartesi

Bayram Yemeği


Kurban bayramı için önereceğim son tarif. Koyun/kuzu etiyle yapın derim. Eti deniz tuzu, taze kekik, taze biberiye dalları ve zeytinyağı ile ovalayıp, hafifçe çentik attığınız birkaç yerine sarımsak , tane karabiber yerleştirin varsa bir mahalle fırınına yollayıverin. Bu kadar kolay aslında sırf et lezzeti almak için. Mahalle fırını yoksa evdeki fırına verebilirsiniz ama; gelecek faturaya katkısını düşünerek büyükçe bir tencerede önce her bir taraflarını mühürleyip sonra çok çok kısık ateşte kapağı kapalı olarak kendi haline bırakmanızı salık vereceğim. Tıpkı şuradaki gibi.  Hatta unutun eti, ağzını açmadan başına varıp dinleyin, suyu var mı diye. İyice suyunu çekip cızırdamaya başlamışsa açın ağzını ve biraz su ekleyin. Kapağını zırt pırt açıp buharını uçurmazsanız suya gerek kalmayacak inanın.

Etler yumuşayıp piştiğinde patatesleri yağlı kağıt serdiğiniz fırın kabında  baharatlayın:  tuz, karabiber, biberiye, kekik, toz kırmızı biber, pul biber, kimyon, birkaç diş sarımsak, biraz zeytinyağı gezdirin. 200 derecede fırınlayın. Patatesleri arada karıştırın, yumuşamaya başladıklarında ortaya etleri yerleştirin, hepsi birlikte pişsinler. Masanızı öyle güzelleştirecek, damaklarınıza öyle bayram ettirecek ki...

Büyüklerimin ellerinden küçüklerimin gözlerinden öper, zavallı hayvanlara eziyet edilmediği bir bayram geçirebilmeyi bütün kalbimle isterim.

sevgiyle kalın...


7 Temmuz 2013 Pazar

Kat Kat Açılır Kokusundan Kaçılır




Sarımsak seviyorsanız bekleyin dediğimde taze sarımsaklar kokularını yaya yaya tezgahlarda göz kırpıyordu sevenlerine. Benim oturup yazmam günler aldı, affola!

Ete,  tavuğa, çorbaya, yoğurda, makarnaya, mantıya, pilava, balığa, paparaya, patatese ve daha nelere... İçine uzanıverdiği her yemeği başkalaştırır, bambaşkalaştırır hem de...

beyni yok başı var
ağzı yok dişi var
bu dişlekle gezenin
pis kokuyla işi var

derler ya, kokusunun da çaresi var, aldırmaz onu sevenler...

Anavatanı Hindistan'dır, teey Mısırlılar'dan, Sümerler'den bu yana ilaç niyetine kullanılır, piramitleri yapan işçilere, Romalı askerlere,  hastalanmasınlar, güçleri kuvvetleri yerinde çalışabilsinler/savaşabilsinler  diye  bolca dağıtıldığı rivayet olunur, filmlerden biliriz; şeytanı da kovar, kanı temizler, iyi gelir  kalbe, yüksek tansiyona, kansere, gribe, soğuk algınlığına, saçkırana...

Daha sayayım mı ?

Sarımsağa güzellemeyi şair İlhan Berk yazmış aslında, benim gayri ne sözüm olabilir ki? 

Fotoğrafta gördüğünüz sarımsaklı tereyağını nasıl yaptığımı anlatabilirim ancak. Taze sarımsakları az tuzla ezip oda ısısındaki tuzsuz tereyağına katıyoruz, bu sade haliyle bile pek güzel ya; ince kıyım maydonoz, dereotu da eklemişim ben. İster ekmeğinize sürüp beş on dakika fırında tutuverin,  ister et yemeklerinin yanına kondurun, ne bileyim orası size kalmış...



4 Nisan 2013 Perşembe

Brüksel Lahanası Lezzetli Olur muymuş? Olur muş Olurmuş...




Brüksel lahanasını ev halkına yedirebilme çalışmalarımdan bir örnek. Başka denemelerim de oldu ya, bu hali en güzeliydi; vasat değil bayağı güzeldi yalnız. Başka deneyenler de oldu, beğenildi söyleyeyim. Brüksel lahanalarının dış kabuklarını ayıklayıp, dikine ikiye bölüyoruz. Altı kalın tabanlı bir tavada zeytinyağını ısıtıyoruz; kesilen tarafı tavaya gelecek şekilde lahanaları bırakıyoruz tavaya. Kapağını kapatıp, altını kısıyoruz. Lahanalar için için yumuşarken, kuru soğanı piyazlık doğruyor, bir fiske toz şekerle birlikte lahanaların yanına ekliyoruz. Ara ara karıştırarak kısık ateşte karamelleşiyor hem lahanalar, hem soğanlar. Yıkanmış kuru üzüm, limon ve portakal kabuğu rendesi, taze kekik dalları ve yarım portakalın suyunu da verip kapağını ve ocağın altını açarak suyunu uçuruyoruz. Biraz da deniz tuzu serpeliyor, azıcık tereyağı ile son dokunuşumuzu yapıyoruz.

Etin yanında pek güzel süslüyor hem tabağı, hem mideyi. Etimiz dana biftek olur bonfile olur ne tarafından isterseniz. Önce kızmış ayçiçek yağında mühürlenir -yani her iki tarafı da en az bir dakika hiç ellemeden, çatal bıçak değdirmeden kızartılılır,  çıkan  kokuyla sarhoş olunur- . Kızaran etler bir tabağa alınır. Aynı yağa iri piyazlık doğranmış bir soğan ve kabaca doğranmış iki havuç atılır, bir iki dakika daha çevriştirilir. Sonra bolca domates, az biber salçası ile çevriştirilir. Etler de eklenir ve üzerlerini çıkacak kadar sıcak su, tuz, tane karabiber, bir iki dal taze biberiye, bir iki dal taze kekik, bir de defne yaprağı kondurulur ve düdüklüde buharı çıktıktan sonra yirmi dakika kadar pişirilir. - Bu süre düdüklünüze, etinize göre değişir yalnız- Pişen etler ve baharat dalları, defne yaprağı  düdüklüden alınır, kalan karışım blendırdan geçirilir. Fotoğraftaki gibi koyuca sos elde edilir. Oldu ya, suyu fazla kaçırmışsınız sosu biraz nişastayla ya da unla bağlayıp yeniden fokurdatıverin. Yanında patates püresi olmazsa olmazımız. Nasıl ? 

Yakın zamanda Erzincan yöre yemekleri ile buluşmak üzere sevgilerimi saygılarımı gönderirim efenim, sağlıcakla kalınız...


19 Ekim 2012 Cuma

Pratik Tarifler Arayanlara



Bu yıl da bahçe domatesleri bitecek ve ben o iki tarifi fotoğraflayamayacağım diye dertleniyordum. Bir sabah fırsat yaratıp ikisini de hazırladım ve  poz verdirebildim neyseki. Bugün anlatacağım tarif, teras ve balkonların son demlerinde, belki soğuklar bastırmadan gitmeyi planladığınız piknikte, belki de aniden gelen öğle sonrası misafirlerinize hazırlayacağınız sofrada göz dolduracak, hazırlaması kolay mı kolay, şip şak bir atıştırmalık. Atıştırmalık dedim ama öğlene okuldan gelen küçüğünüz,  hatta sizin için tam bir öğün bile olabilir.


Bir su bardağı yıldız şehriyeyi makarna gibi; az zeytinyağlı, tuzlu suda biraz dirice haşlayın. -Çok pişirip şişirmemeli değil mi?- Şehriyeleri iyice süzün. 4-5 yemek kaşığı dolmalık fıstığı yapışmaz yüzeyli bir tavada yağsız olarak hafifçe kavurun.  Süzülen şehriyelerin üzerine dolmalık fıstıklar, rende kaşar, küçük bir tutam biberiye, kıyılmış maydonoz, tuz ve karabiber, biraz da zeytinyağı ekleyip dikkatlice karıştırın.

Dolmalık fıstığınız yoksa yer fıstığı da çok yakışıyor, taze  biberiyem yok diyorsanız kullanmayabilirsiniz de. Şimdi domatesleri iyice yıkayıp kurulayın ve üst kapaklarını bıçakla kesip alın. Tabak üzerinde düz durabilmesi için de alt kısımlarını bıçakla hafifçe keserek düzleştirin. Bir kaşık yardımıyla içlerini boşaltın. Ben şu kaşığımı kullanıyorum. Hazırladığınız şehriyeli karışımı domateslere pay edip servis yapın.

Diğer domatesli tarif için ipucu: bayramda yapmalı!

1 Ekim 2012 Pazartesi

Ciğer Tava ve Beraberindekiler




Bakın bizim kırmızı sos tabaklarımızı renklendirmeye başladı bile. Kış hazırlıklarına ara verip en azından benim gözümü gönlümü açan bir tabağa göz atalım istedim. En azından benim için diyorum, ciğer konusunda herkes aynı fikirde  olmayabilir çünkü.

Bu lezzetli tabak için mevsimin mayhoş, yeşil domatesleri ince ince lira şeklinde doğranır, tavada erirken sarhoş edici nefis kokularını yaymış iki kaşık tereyağında şöyle bir çevriştirilir. Aynı yağa yıkanıp temizlenmiş kuzu ıspanaklar, önceden hafif haşlanıp dondurucuya atılmış bezelyeler de atılır, öldürmeden alınırlar. Üstlerine az biraz deniz tuzu çekilir.

Kuzu ciğeri bir kapta tuzlanır, az da karabiber çekilir üzerine değirmenden. Alt ve üstleri hafifçe una bulanıp, fazlası silkelenir. Aynı tavaya biraz daha tereyağı eklenir,  ciğerler önlü arkalı sulandırmadan, hızlı ateşte çok değil bir buçuk iki dakika pişirilir ve tabağa alınır.

Hepi topu on on beş dakikanızı alacak, afiyet olsun.


15 Haziran 2012 Cuma

Baharatlı Fırın Patates




Taze patatesler çıkınca sevindirik oluyorum. Baharla gelen onca tazeliğin arasında en çok patates mutlu ediyor beni desem, geç kaldın diyeceksiniz biliyorum. Ağırdan gidiyorum affola!

Taze patatesleri en çok bu halleriyle seviyorum. Kabukları soyulmadan, iyice yıkanarak, arkadaşlık etmesini sevdiğim baharatlarla. Ve bence en iyi anlaştığı baharat biberiyedir kendilerinin. Biberiye gelmişken; karabibersiz olur mu ? Olmaz! Beyazından kullanıyorum, rengini esmerleştirmesin diye. Toz kırmızı biber, kekik,kimyon, sarımsak, zeytinyağı, kaya tuzu peşi sıra gelenler.

Elma dilimi doğranmış patateslerimi önden az et suyu  ya da tavuk suyu ilavesi ile iki üç dakika kadar haşlıyorum. Sabırsızım çünkü, çabuk pişsinler istiyorum. Sonra gelsin kardeş baharatlar, üzerlerine zeytinyağı dolansın hasından. Yağlı kağıt serdiğim tepside önceden ısıtılmış 200 derece fırına yolculuk. Gözümü ayırmıyorum üstlerinden. Ara ara tepside hop hop hoplatıyorum her bi tarafları eşit pişsin diye.

Sonra etin yanına, tavuğun yanına yerleştiriyorum tabaklara. Ben mutlu, herkes mutlu...


2 Nisan 2012 Pazartesi

Lezzetli Biftek Pişirmek İçin




Bugün fırında pişireceğiz demiştim etimizi. 2 cm kalınlığında, en az iki saat önceden oda sıcaklığına çıkarılmış, her tarafı eşit ısıda, mümkünse antrikot tarafından olsun lütfen. Daracık alanda, hareket etmeden ömür tüketen zavallı Wagyu danasından bulun demiyorum elbet. Hayvanın göğüs omurları ile boyun arasında kalmış, az hareket eden bölgesinden çok kırmızı olmayan bir et seçin. Etin renginin kıpkırmızı olması hayvanın yaşlı olduğunu gösterir. Pembe renkli, kas içi yağı fazla bir biftek bizlere istediğimiz sululuğu ve lezzetti sunabilir ancak. Eti sakın dövmeyin veya soslamayın! Yalın et lezzeti almak istiyorsanız.

Ön pişirme için dökme tava kullanmalı. Yoksa kalın tabanlı bir çelik kullanın derim. Tavayı ocağa koyup, fırını 220 dereceye ayarlayın. Kızgın tavaya çok ince bir tabaka halinde ayçiçek yağı ekleyin. Yanma derecesi yüksek diğer yağları bulmak herkes için mümkün olmayabilir.

Ete bolca deniz tuzu ve karabiber çekin değirmenden. Tavadan dumanlar çıkmaya başlayınca etinizi yağa bırakın. Şimdi etin lezzetini ve suyunu mühürleyeceğiz. Ocağın altı yüksek ısıda olsun hep. Bir dakika boyunca ne tavaya ne de ete dokunmayın ki, etin aldığı ısı düşmesin. Çatal batırmadan, tahta bir maşa ile etin diğer yüzünü de çevirip bir dakika süreyle pişirin.

Şimdi ocağın harını biraz azaltıp bir parça tereyağı ekleyin, tereyağı yanmasın hemen. Tereyağı köpürünce bir kaşıkla alıp etin her tarafına yedirin.

Eti tavadan alıp ısınmış fırının ızgarasına üst rafa yerleştirin. Sadece üç dakika pişirin ve fırından alın. Sakın daha fazla pişirip iç yağlarını erimesine, kuru, çaput gibi bir et ortaya çıkmasına sebep olmayın.

Fırından aldığımız eti hemen yiyemeyeceğiz maalesef. Çatalı, bıçağı değdirdiğiniz anda, bütün suyunu dışarı verir. On beş dakika oda ısısında dinlendireceğiz. Bu sürenin sonunda eti tekrar fırına alıp ısıtın ve servis yapın.


Yanına sunabileceğiniz bir de ıspanak püresi tarifi vermek istiyorum.

Malzemeler:

  • 1 kg ıspanak
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1/2 Türk kahvesi fincanı un
  • 1/2 su bardağı un
  • 1/4 tatlı kaşığı tuz
  • Az rende muskat

Hazırlama:

Yıkanmış, temizlenmiş ıspanakları içinde bir tatlı kaşığı karbonat bulunan suda beş dakika kadar haşlayın.

Süzgece boşaltıp soğuk su ile soğutun.

Sudan çıkarıp suyunu sıkın ve mutfak robotunda püre haline getirin.

Bir tencerede yarım yemek kaşığı yağı ve unu bir iki dakika kavurun, kaynar olarak sütü ilave edin azar azar.

Karıştırarak üç dört dakika pişirin.

Başka bir küçük tencerede kalan tereyağını eritin, ıspanakları rende muskat ile iki dakika kadar kavurun ve sütlü beşamele ilave edip karıştırın.

Ispanak püreniz de servise hazırdır. İncecik dilimlediğiniz mükemmel lezzette etiniz, etrafta dolaşan, aklı kuşlara takılı kediciklerinize ve size afiyet olsun şimdiden.


1 Şubat 2012 Çarşamba

Ayva Ayva Güzel Ayva




Peş peşe Antep Mutfağı'ndan tarifler vereceğimi sandıysanız yanıldınız. Verebilirdim, sıkmazdı, bunaltmazdı. Ekşili taraklığın içindeki ayva aklımı çelmeseydi. Elimde kalan üç adet ayvayla göz göze bakışırken oldu her şey. Kekik, sarımsak, zerdeçal, az salça, tuz, karabiber, kimyon ve sıvıyağla alt üst ettiğim tavuklar kendi suyunda usul usul pişerlerken. Bir ayvayı güzelce yıkayıp yine kabuklarını soymadan - soymuyorum çünkü; soyarsam dağılırlar piştiklerinde- elma dilimi doğrayıverdim. Tereyağı eridi tavada, çam fıstıklarını attım evvel. Sararır sararmaz da ayvaları. Şöyle bir çevriştirdim, bir iki damla limon suyu, iki yemek kaşığı kadar da su katıverdim. Azıcık tuz serpeledim, kısık ateşte kapağı kapalı bıraktım üç dört dakika. Sonrasında tavuk bagetle yan yana tabakta süzülüyordu ayvalar. Ayva ayva güzel ayva dedim. Geçen yıl kendi ağaçlarımızın ayvalarıyla yaptığım kek, reçel, tatlı, kereviz tariflerine bakmak isterseniz buyrun efenim. Ben elde kalan iki ayvayla hayallere dalayım...


12 Ocak 2012 Perşembe

İstiridye Mantarı İle Tanışma




Benim kültür mantarı ile olan sorunlu ilişkimi duymayan kalmadı sanırım. Sevemedim bir türlü kendilerini. Gerekçemi de kaç kez açıklamışımdır; yabani mantarın o enfes tadına alışan damağım, midem istemedi. Evde seven, isteyen, alıp getiren olunca da yapıyoruz artık bir şeyler. En çok da gözleme içi olarak tüketiyoruz. Markette görüp sepete attığım istiridye mantarını şöyle az yağlı, yeni beslenme düzenime uygun bir halde pişireyim dedim ve fotoğrafta gördüğünüz tabak çıktı ortaya.

Yeni beslenme düzeni demişken, komşunuz üç haftada üç buçuk kiloyu gönderdi bedeninden, haberiniz olsun. Evde yine kek, kurabiye pişiyor; yine kıymaya kuyruk yağı katılıyor, sulu yemekler koyun etiyle pişiyor. Lezzetten ödün verilmiyor, ben yemem diye ev halkı tatsız tuzsuz yemekler yemeğe zorlanmıyor. Onlar bildiğine devam ediyor yani, bende farklı olan sık sık az az yemem. Çorba, salata, sebze yemeği,yanına bol ayran, esmer ekmekle.

İstiridye mantarını diğer şapkalı kültür mantarından biraz daha lezzetli bulduğumu söylemeliyim. Bu tabak tanışma anısıdır. Piyazlık doğranmış bolca kurusoğan kısık ateşte sarardı önce, sonra mantarlar, dondurucudaki kırmızı ve yeşil biberlerden birer tane eklendi, yüksek ateşte sulanmalarına izin vermeden piştiler. Tuz ve karabiber çekildi değirmenden, pul biber, maydonoz serpildi bolca. Et yemeğinin yanında tabağa güzelliğini katabilirdi pekala. Yanında yoğurt ve bir dilim esmer ekmeğimle öğün oldu bana. Tanışıklığımız bu kadarla kalmayacak elbet, farklı tariflerle, daha hafiflemiş olarak buluşmak üzere...

6 Aralık 2011 Salı

Saklamadan, Kandırmadan Karnıbahar




Sevene, evde sevmeyeni olup da nasıl yedirsem diye kafa patlatana, kandırmadan, saklamadan, karnıbahar yedirecek bir tarifim var, toplanın toplanın! Ispanak da var yanına, sütü, peyniri tamam, fırınlanmış, üzeri kızarmış nar gibi. Soğansız yemek bir şeye benzemez, soğanı da eksik değil. Öyle komşu anlatımı yok bu sefer, sırayla.

Malzemeler:


  • Bir küçük karnıbahar
  • Bir adet kırmızı dolmalık biber
  • 2 adet kuru soğan
  • 250 gr kadar ıspanak
  • 1 su bardağı süt
  • 2 yemek kaşığı un
  • 3-4 yemek kaşığı zeytinyağ
  • 1 adet yumurta
  • 1 su bardağı kaşar peyniri rendesi
  • Tuz, karabiber

Hazırlama:

Karnıbaharı ters çevirip dolu dolu suda bekletin. Böylece içinde börtü böcük varsa bıraksın sebzeyi.

Çiçeklerine ayırıp iyice yıkadığınız karnıbaharı buharda pişirin, iyice yumuşayıp pişmeden alın.

Yemeklik doğradığınız soğanları zeytinyağında pembeleştirin., yarısını başka bir kaba alın.

Tavada kalan soğana karnıbaharı ve jülyen doğradığınız kırmızı biberleri ekleyip birkaç dakika soteleyin.

Tuz, karabiber eklediğiniz sebzeleri fırına dayanıklı bir kaba alıp, ayırdığınız soğanları tekrar tavaya alın.

Üzerine kaynar su döktüğünüz ıspanakları hemen soğuk suya alın.

Soğuyunca ince kıyın ve tavaya soğanların üzerine ilave edin.

Ispanak ve soğanları altı yedi dakika kavurun, tuz karabiber ekleyin.

Unu ve sütü üzerlerine ekleyip, koyulaşana kadar az ateşte çevirin.


Ateşten alıp yumurtayı kırın ve karıştırın.

Ispanaklı karışımı fırın kabındaki karnıbahar sotenin üzerine döşeyin.

Üstlerine rendelenmiş taze kaşar serpip200 derecede önceden ısıtılmış fırının, üst rafında kızarana kadar tutun.

Sıcak sıcak servis yapın.




1 Aralık 2011 Perşembe

Rengarenk




Gerçi anlatmak için çok uğraşmaya gerek yok bu ahengi, yapmak için de. Eti önceden pişirmişim şuradaki gibi , kendi suyunda yumuşamış bayağı. Taze biberiye ve taze kekik dalları katmış güzelliklerini. Renkli olsun istemişim tabaklarımız dün öğlene. Beste'ciğim de söylemiş pazartesiden, siyah havuçlarını fırınla diye. Dondurucudan çıkardığım kırmızı biberler de eklenmiş, brüksel lahanaları önden azıcık haşlanmış. Benim için çok pişmesine gerek yok çünkü; lahanayı çiğken yiyenlerdenim, hatta sarmasını yaparken az su değmiş halini de oturup yiyebilirim bir tabak. Sebzelerin üzerlerine gezdirmişim zeytinyağı, deniz tuzu çekmişim değirmenden. Ete başka muamele yapmak niyetindeyim. Bir mandalinayı sıkıp, azıcık bal, az da zeytinyağı eklemişim, sarımsak doğramışım inceden, karışımı gezdirmişim üzerine. Bir arada sıcak fırında durmuşlar, sonra tabağımızı renklendirmişler. Ne iyi etmişim di mi?


28 Kasım 2011 Pazartesi

Olma mı?





Niye olmasın? Cücükler tanısın, bilsin deyi girmiş eve siyah havuçlar. Aklımı fikrimi şalgam suyuna çele dursun. Her zaman turuncusuyla yaptığımızı yine yapamaz mıyız? Kabuklarını tıraşlayıp, irice rendelesek? Sonra az zeytinyağında, yapışmaz tavada, ağzı kapalı en kısık ateşte yumuşatsak, sonra az süzme, az ev yoğurdu, bir iki diş dövülmüş sarımsak, azıcık da mayonez. Soğuyunca havuçları katıversek, tabağa yaysak, olma mı?


10 Kasım 2011 Perşembe

Guacomole Tarifi




Bayram boyu et, baklava, çikolata ile yorduysanız kendinizi şöyle bir nefes alıverin. Köklü, renkli ve aromatik Meksika Mutfağı'nın en bildik sosu guacomole yapın. Bu mutfağın nefis yemeklerinin acısını dengelemekle görevli guacomole, bu kez de sizin yogunluğunuzu geçirsin.

Kişniş sevmeyenlerdenseniz ( bizim ev halkı gibi) maydonoz kullanın. Satın aldığınız sert avokadoyu bir gazete kağıdına sarıp, mutfağın bir köşesinde birkaç gün bekletin olgunlaşıp, yumuşasın. Sonra boyuna ikiye bölün, içini oyup ezin. Bir yemek kaşığı küp doğranmış dolmalık kırmızı biber, bir yemek kaşığı küp doğranmış domates (sosumuzun sulanmaması için kabuklarını kullanmaya özen gösterelim) , yarım yemek kaşığı ince kıyılmış kuru soğan, bir yemek kaşığı, ince doğranmış maydonoz, bir iki damla acısos, varsa lime, yoksa yarım limon sıkın, tuz karabiber ekleyip karıştırın. Çabucak hazır işte.

Ana yemeklerin yanında garnitür olarak servis yapabilirsiniz, fajitas yanına kondurabilirsiniz, aman yanından cips eksik olmasın! Ben patlıcanı uğurlayacağım, haberiniz ola!


21 Şubat 2011 Pazartesi

Siyah Havuç ve Pancar Çıtırları



Bir önceki pancar sote ve bugünkü çıtır pancar tarifini yılını ve sayısını dahi bilmediğim eski bir Afiyetle dergisinde bulmuştum. İyi hatırlıyorum, Umut'un ilk yaşına doğru, sene 98 olmalı. Yemek yapmayı yeni öğrenmeye çalıştığım, evde salçası fazla, suyu duru yemekler yediğimiz yıllar. Kek, börek hak getire, hazır yufkadan ıspanaklı börek yapabilmek için çırpındığım vakitler.

Anneme tek tek ölçü sorardım, sabırla anlatırdı. Bu kadar beceriksizliğim yetmezmiş gibi, bir de tutup dergiler alıyorum. Fotoğraflara bakıp iç geçiriyorum. İki saaat memede kestiren, sonra gözlerini açıp bana iş güç yaptırmayan Umut'a çorba pişirivermiştim başka bir sayısından. Ezogelin çorbası, ne dediyse yapmışım, pek bir güzel olmuş çorbam. Gururlanmışım, oğlana da içireyim diyorum. Soğuk cam kaseyi çorba tenceresinin üzerinde bir elimle tutup, diğer elimde kepçeyle doldurmak niyetindeyim. Daha ilk kepçede kase ortadan ikiye ayrılıp, bir yarısı tencerenin dibini boylamış, ilk ezogelin çorbam çöpe gitmişti. Şimdi anımsayıp gülmek güzel, ya o günkü keyifsizliğim?

Dergide patatesle birleşmiş pancarlar, ben siyah havuç kullandım, daha çıtır oldu. Mısır unu da benim katkım, deneyin, memnun kalacaksınız.

Malzemeler:

  • 2 adet pancar
  • 1 adet siyah havuç
  • 1 yumurta
  • Mısır unu
  • Tuz karabiber
  • Kızartmak için tereyağ
  • Süzme yoğurt

Hazırlama:

Pancarları ve havuçları soyup, rendenin iri tarafıyla rendeleyin.

Tuz karabiber serpip, bir yumurta kırın.

Harcı tutacak kadar mısır unu ekleyip karıştırın.

Kalın dipli bir tavayı kızdırıp, tereyağını eritin.

Harçtan kaşıkla alıp, tavaya bırakın.

Her iki tarafını da güzelce kızartıp, yanında ister sarımsaklı, ister sade süzme yoğurtla servis yapın.

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin