Blog Listem

Sihirli Alıntılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sihirli Alıntılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2012 Salı

Kaybettiğin tek savaş uğrunda savaşmaktan vazgeçtiklerindir!






"Kaybettiğin tek savaş uğrunda savaşmaktan vazgeçtiklerindir."

Che Guevara



Dün akşam ve bugün çok düşündüm bu sözün üzerinde. Durdum bekledim irdeledim...


Hakikaten hayatta varlığına tahammül edemediğim sızlanmalarımın,yer yer bulutlanmalarımın,huzursuz kendinden emin olmayan hallerin aslen hep bana çıkan yollar olduğunu farkettim.


Mükemmelci olmayı istemek belli konularda apayrı bişey, kendi kendini beğenmemek, daha iyisini en önce kendinden talep etmek te gerekli çoğu zaman. Kendi irademiz dışında gelişenlerin dışında ki olmamışlıkların veya olunamamışlıkların ardında o hep bize dönmeyen şans değil de,bilinçi bilinçsiz vazgeçişlerimiz yatmıyor mu ?


İyi bir hayat, aslında daha çok mutlu bir hayat demek herkesin perdesinin arkasında farklı bir sahneyi temsil ediyor bir zaman sonra.



Ama her ne olursa olsun, vazgeçmek demek kazanmak için çalışmadıklarımız bence aslında. Hatta kazanmak için savaşmadıklarımız.


Bugün hayatımızla var olan herşey bence kazandığımız için, ama sahip olamadığımız maddi manevi bir dolu şey de peşlerinde koşulmasından vazgeçildikleri için varlar.



Dün şeker almana izin vermeyen babana ısrarcı olunca yolda kulağına bunları fısıldadım. Sanki sana ne kadar erken söylersem o kadar zaman kaybın azalacakmış gibi.


Şeker almana izin verilmeyebilir,ama alınabilir gibi gözüken herşeyi, almaman için mantıklı bir sebep gösterene kadar ısrarla iste!


Kendi isteklerini,isteklerin için yapman gerekenleri bil özümse,


Gerçek olanların ise sonuçlarına bir dur bak ve yoluna feyz ile devam et,


Potansiyelinin farkında ol,kullan ve engelleyen sen bile olsan kendine bile yenik düşme.


Kazanmak için savaş,savaşırken vazgeçmekten kaç...


En azından bir gün peşinden gitmiş olduklarının somutlaşmamış olmaları ihtimali bile karşılaşsan vicdani bir rahatlık içinde yoluna devam edeceksindir.


Kazandıkların çoğaldıkça zaten ; kendini özgürce hayata ifade etmiş, getirdiklerini ve getirmediklerini kabul etmiş, vazgeçtiklerinin bilincinde ve hemen önünde yoluna en çok istediğim yani kendi yön verdiğin şekilde devam ediyor olucaksın....


Seni çok seviyorum balığım...


Annen




20 Ocak 2012 Cuma

Montessori 1 (Transfer Çalışmaları )

Zaman hızlı,dünya değişken,çocuklar cin,yetişkinler sabırsız...

Ama ne güzelki araştırma kaynaklarımız,ulaştıklarımız ve ulaşabileceklerimiz sınırsız.

Dünya internet diye ortak bir dil kullanıyor bence,orada çok mühim değil hangi ülkeden olduğun,millerce öteye ulaşabiliyorsun...

Bilgiyi rahatça alabiliyorsun işte kısaca...

Şimdi unuttum kimdi ama sanırım bir köşe yazarı demişti annelik kardeşliktir diye...Karakterler ne kadar farklı olursa olsun bir anda birbirini en çok anlayabildiğin muhabbetler yaratır.

Ben Rüzgar doğduktan nerede ise 4,5 ay sonra tanıştım Waldorf ve Montessori ile...
İki yüzyıl önceden gelme, İtalyanın bir kentinden, Avusturyanın bir şehrine uzanan iki felsefe ...

Ve Türkiyede ki ayağını görünce inanamadım bize,
Anneler en kolay,en içten,en samimice örgütlenebilen insanlar bence...




Ben bir yol takip ediyorum içimde, nereye çıkacağını inanın ben bile bilmiyorum. Sezgilerime inanarak,yaptıklarımın doğruluğuna güvenerek birşeyler vermeye çalışıyorum Rüzgar'a...

Ama yolu alırken yardıma ihtiyacım var,bir cümle bile bazen çözüm olabiliyor en içinden çıkamayacağım durumlara.

Ve ben o cümleleri hep Montessori ve Waldorf (birazda Osho )tanımlamalarının satır aralarında buluyorum.

Montessori özgürlükle verilmiş içsel disiplin diyo,komut ve kuralların yerine...

Waldorf ise çocuk uygun oyuncaklara beslendiğinde hayal gücü,zekası harekete geçer ve bunun yoluda eline bitmemiş oyuncaklar yada ona göre oyuncak olabilecek herşey den geçer diyo..

Daha bunun gibi binlercesi...




2 yaşına kadar yaptıklarımız daha çok bizim iletişimiz üzerine kuruluydu.

Dünyayı bizim gözlerimizden, hareketlerimizde,sana kendimize ve başkalarına davranışlarımızdan tanıdığın, onlarla anlam kazandırdığı için...

Ama şimdi cidden ve gerçekten beni farkedin diyerek hayata bakan bir çocuk var karşımda...
Ver dinleyeyim,özümseyeyim,yap taklit edeyim duyumsayayım, daha az söyle daha çok fırsat sağla ve beynimi sürekli uyar diyorsun...

Bu noktada işte biz bu felsefelerin yorum kısmına geçiyoruz şimdi...







Yine burdada aman felsefeden çıkmayayım, aman ben çizgisinden şaşmayayım demiyorum.
Biz başka bir zamanda, başka bir ülkede ve bambaşka geleneklerde yaşıyoruz.

Ben yapılabilirlikleri olan, sonuçları ve mantıkı içimdeki sezilere uygun olanları çekip alıyorum içimden...

Çünkü bilen bilirki aslen hiçbiri sadece bu çalışmalardan ibaret değil, bunlar yalnızca beyninin içinde doğru yerlere hücum için...Oysa günler geçerken sosyal hayatta da materyalsiz ama bu öğretilerden alıntılar yaptığımız bir sürü çalışmada yapıyoruz aslında...









İşin özü transfer çalışmaları ile özellikle montessori alıştırmalarına başladık.
Materyallerimiz tamamı ile evden,eksikler var yeni yapılacaklar için onlarda ya evden ya sağdan soldan gelecek olmalı...
Buda bu işin başka bir kuralı..
Yol uzun, liste uzun, eksik çok, zaman az ama sende heyecan, istek, merak ve eğilim oldukça hiçbirşey engel değil...
Yaşasın her yaptığını paylaşmaya meraklı anneler,yaşasın internet...
Yaşasın işte!
Ebru...

14 Temmuz 2011 Perşembe

Bir başka CAN için ne yapıyoruz?

Zaman gündelik telaşlarla geçip giderken bir gün yürekli bir arkadaşın eklentisi ile bilgim olan bir haberin yazısıydı az sonra ekleyeceğim.


2 yaşında açlıktan ölen bir çocukla ilgili...


Çokdüşündüm ondan sonra bunun üzerine, çok sıkıldım, her Rüzgarsı şanslı dakika hatırlattı bana bu yazıyı.


Çok olmadı göreli belki 3 belki 5 gün ama belki 500 defa üşündüm.


Sokaklarda dışarıda herhangi bir mekanda ki çocuk yüzlerini, içinde bulundukları durumun hallerini doğum anından beridir daha çok izliyorum, yanlış anlamayın izliyorum, izlemek başlı başına yanlışken...


Onların hiç anlayamadıkları bir varlık içinde doyumsuzlaştıklarına,veya yokluklar içinde dünyadan uzaklaştıklarına şahit oluyorum,içim titriyo,eve alıp götüresim geliyor bir an anlamsızca...


Bu sabah oğlunun yanında yaşamak istemiyorum diyen arkadaşım,bir rüzgarlı sabah bebeğinin çıplak ayaklarının avuçlarının içine almış ısıtmaya çalışan annedaşım, önüm arkam sağım solum bir çok yanım ahlarımı birbirlerine zincirleyip beni boğan ahvallerle dolu.


Ne demek istediğim gayet açık hiç uzatmayacağım.




Evimizin havuzunda geçiridiğimiz bu Cumartesi günü Rüzgar a bakarken bugün suya dokunabilmiş şanslı çocukları, Pazar gezsin diye binbir anne blogundan esinlenip gittiğimiz kahvaltıda açlıktan ölmekte var'ı düşündüm.



Anne ve Bebişi blog yazarının yazısını bir okuyun derim noktasına virgülüne varana kadar, tabağını bitimiş çocuğunuzun bir kaşık daha yemesini için peşinde koşarken,bir yerlerde onu yaşattığınız zaten büyük imkanlarınızı çoğaltaya çalışırken,tüm bunları bir değil bin çocuk için yapabilmenin vereceği hazzı ve dünyada açlıktan ölen çocukların olmayacağını düşünün.








Ben kendi adıma tribünden sahaya girmek için acıma acınacak hale düşersin diyen atıl beyinlere inat dört kolla sarılacağım bunun için, elimi uzatacağım tutmak için birilerini aramamışcasına,oğlumun gelecekteki güzel arkadaşlarını açlıktan öldürmeyeceğim.


Evet ben öldürmeyeceğim,

açlıktan öldüren biziz çünki!




Ebru





13 Temmuz 2011 Çarşamba

Facundo Cabral,Kendini sevmek...





Dün sabah güzel bir arkadaş gönderdi bana bunu, çabuk gerçekleşen gel gitlerimin




birinde hayatımın yaşadığım boyutunda yaptıklarımı az önce sorgularken,mutsuzken...




Bazen dengeler sarsılmasın diye mi oluyor bu tamamlamalar anlayabilmiş değilim.Tam durduğum yerde içimin kabasını sıyırıp geçiyor satırları, paylaşmak, belki birine daha ulaşmak ve bir yere sabitlemek istedim.




Ve dün kararlar aldım tekrar,alması bile ruhumu hafifleten...




Mutlu olmak için yapmam gerekenler değilde,"en gereksiz detaylarda nasıl mutlu olurum"'u yazdım başa, çoğaltıkka çoğalttım.




Ve bakış açılarımın renginin pek çok kişiyi, en başta da sonralar da seni etkileyeceğini düşündüm.


Bir anda sıkılmaktan, çabuk yorulmaktan, usanmaktan,hep bir dürtüsel arayışta olmaktan vazgeçtim, pişmeyi seçtim her tavda...


Ve seni pişirmeyi bu yolla.


Bir kuşun ölümüne dahi, bir mezar kazabilmek için orada olduğunu anlaman bunun için şükre uyanman için.




Ve en can alıcı kararda hayatımın, sevdiğim şeylerle meşgul etmekle yükseleceğiydi en son. Sevdiğim, doyduğum, inandığım şeylerle uğraşıyor ve oralarda var oluyor olmamın beni tazeleyeceği, taze başarılar getireceği, bunun için de alternatiflerimin temellerini atmalıyım dediğim son kararımdı bu yazı üstüne.




Bu gel gitte dönemeci güzel dönmemi sağladı bu dünyanın öbür ucunda ölen adam ve sana kalın puntolarla bir kaç kelam yollamamı...




Sevgiler,Ebru




*


Kendini sevmek


(Bu satırların yazarı Facundo Cabral'dı. Arjantinli şarkıcı. Geçen cumartesi sabahı Guatemala'da havaalanına giderken arabasında taranarak öldürüldü. 74 yaşındaydı)


Hayır, bunalımda değilsin; sadece dalgınsın. İçindeki hayatın dalgınlığı bu. Ve bir de seni çevreleyen hayatın dalgınlığı: Yunuslar, ormanlar, denizler, dağlar, ırmaklar...



Kardeşinin düştüğü yere sakın düşme; bir insana üzüleceğine, dünyada 6 milyar insanın yaşadığını düşün. Hem sonra, yalnız yaşamak o kadar da kötü bir şey değil.




Örneğin bana tek başıma yaşamak iyi geliyor. Ne yapmak istediğime tek başıma karar verebiliyorum ve yalnızlığım sayesinde kendimi tanımayı öğrendim ki, yaşamak için bu çok önemli.




Babanın 70 yaşına gelince kendini yaşlı hissettiği için düştüğü yere düşme. Baban Musa'nın 80 yaşında bir kavme rehberlik ettiğini, Rubinstein'ın 90'ında Chopin'i yorumladığını unuttu.




Hayır, bunalımda değilsin; sadece dalgınsın.


O nedenle de bir şeyler yitirdiğini sanıyorsun. Oysa imkansız bir şey bu, çünkü sahip olduğun her şey sana verildi. Başındaki tek saç kılını bile kendin uzatmadın, o nedenle hiçbir şeyinin sahibi değilsin.




Üstelik hayat senden bir şeyler alıp götürmüyor, seni bir şeylerden kurtarıyor. Daha yükseklere uçabilmen, mükemmelliğe ulaşabilmen için seni hafifletiyor. Beşikten mezara kadar hep okuldayız ve senin sorun dediklerin aslında gördüğümüz dersler.




Hayır, kimseyi yitirmedin; ölen sadece bizden biraz önce gitti, çünkü orada hepimiz buluşacağız. Üstelik, sevginin en güzel yanı, hep kalbinde olması. Kim İsa'nın öldüğünü söyleyebilir? Ölüm yok, sadece taşınmak var.




Ve öte tarafta seni harika insanlar bekliyor: Gandi, Michael Ange, Walt Whitman, Aziz Augustin, Teresa Ana, anneannen ve de yoksulluğun insanı sevgiye daha da yaklaştırdığına, çünkü paranın insanı birçok şeyden uzaklaştırdığına ve bizleri birbirimizden kuşkulanır hale getirdiğine inanan annem.






Sadece sevdiğini yap, mutlu olduğunu göreceksin. Sevdiğini yapan başarmaya mahkumdur. O başarı da vakti saati gelince ortaya çıkacaktır, çünkü orada olması gerektiği an kendiliğinden orada olacaktır.




Hiçbir zaman zorunluluktan ya da uzlaşmak adına yapma; sadece sevgi için yap. O zaman keyif içinde yaşayacaksın ve o keyifle her şey mümkün olacak. Ve de hiç çaba harcamayacaksın. Çünkü hayatın doğal gücü seni harekete geçirecek.




Eşimin ve kızımın içinde bulunduğu uçak düştüğünde beni de hayatın o doğal gücü ayağa kaldırdı. Doktorlar en fazla 3-4 ömür biçtiklerinde beni hayatta tutan da o doğal güç oldu.




Tanrı sana bakmanla yükümlü tuttuğu bir insan verdi. O insan sensin. Önce kendini özgür ve mutlu kılmalısın ki, sonra başkalarıyla gerçek hayatı paylaşabilesin.




Kendinle barış, aynada kendine bak orada gördüğün insan Tanrı'nın eseridir. Hemen o an mutlu olmaya karar ver, çünkü mutluluk bir kazanımdır. Üstelik mutluluk bir hak değil görevdir; çünkü sen mutsuz olursan, seni sevenleri de üzeceksin.




Unutma, yaşamak için yeteneği ve cesareti olmayan bir kişi, bir tek kişi, 6 milyon insanı öldürttü.




Sevinmek için o kadar çok fırsat var ve dünyadaki yolculuğumuz o kadar kısa ki, acı çekmek zaman kaybından başka bir şey değil.


Kışın karı, baharın çiçekleri, Perugia çikolatası, Fransız baget ekmeği, Meksika takosu, Şili şarabı, denizler, dereler, Brezilya'nın futbolu, Binbir Gece Masalları, İlahi Komedya, Don Kişot, Pedro Paramo, Manzanero'nun bolerosu, Whitman'ın şiirleri, Mahler'in, Mozart'ın, Chopin'in, Bethooven'in müzikleri, Caravaggio'nun, Rembrandt'ın, Velasquez'in, Picasso'nun ve Tamayo'nun tabloları...




Yaşama sevinci veren o kadar çok şey bulabilirsin ki. Ve kansere ya da AIDS'e yakalanırsan ortaya iki sonuç çıkabilir ki ikisi de geçerlidir: O kazanırsa, seni acıkarak, üşüyerek, uykusu gelerek, 'Canım çekti, haklıyım, şüphelerim var' gibi vıdı vıdılarıyla sana eziyet çektiren bedeninden kurtarır.




Yok, sen kazanırsan, daha alçakgönüllü, daha müteşekkir olursun ve bu da seni kolayca mutlu eder.




Hayır, bunalımda değilsin; sadece şaşkınsın. Sana ihtiyacı olan çocuğa yardım et ki, o çocuk da oğlunun yol arkadaşı olsun. Yaşlılara yardım et ki, sen yaşlandığında gençler de sana yardım etsinler.






Ölçüsüz ver; göreceksin, karşılığında sen de ölçüsüz alacaksın. Sevginin objesine hatta sevginin kendisine dönüşecek kadar sev. Ve birkaç cinayetin ve birkaç intiharın dengeni bozmasına izin verme;




iyi çoğunluktadır ama sessiz olduğu için fark edilmez. Bir bomba bir okşamadan daha çok gürültü çıkarır ama her bomba için hayatı besleyen milyonlarca okşama vardır.




Güzel bir şarkısını dinlemek ve kendisini görmek için,




8 Haziran 2011 Çarşamba

Bence de!!! Nazım Hikmet Ran

Bir Nazım Hikmet yaşamıştı bu ülkenin topraklarında ve yitip gitmişti tamda bu aylarda...



Bir başak gibi sürekli başını göğe uzatmak istercesine hür, ve çuvaldızı hep kendi üzerinden bir yerlere batırıp bir kurtuluş beklercesine sivri...


Kimine göre doğru,kimine göre öylesine biri...



Çok yerde bence de dedirtir bana ezelden beri!!!



Rüzgar'a....



ÇOCUKLARIMIZA NASİHAT




Hakkındır yaramazlık.



Dik duvarlara tırman



yüksek ağaçlara çık.



Usta bir kaplan gibi kullansın elin yerde yıldırım gibi giden bisikletini..



Ve din dersleri hocasının resmini yapan kurşunkaleminle yık




Mızraklı İlmihalin yeşil sarıklı iskeletini...




Sen kendi cennetini kara toprağın üstünde kur.




Coğrafya kitabıyla sustur, seni «Hilkati Âdem»le aldatanı.. .




Sen sade toprağı tanı toprağa inan.




Ayırdetme öz anandan toprak ananı.




Toprağı sev anan kadar...




Nazım Hikmet Ran