Hayat bir el işi dersi olsa...
Güneşin görünmediği bir sabah gökyüzüne bir patates baskı yapsam...
Uzun gibi görünen bir yolun kestirmesi için ucundan bir makas atsam...
Çizdiğim bir balığın peşine takılıp denizin altında nefes alsam...
sem... sam.. Uzatsam böyle listeyi hayat ile dalga geçip renkli nefesler alsam...
Hoş olmazmıydı mı?
Olurdu olmasına da bunun bir yolu daha varmış halbuki bilmediğim...
Meğer hayallere ulaşmak için hayal kurup durmakmış en son yapılacak olan...
Alıp eline kalemi kağıdı, boyayı ; istediğin yerinde durdurabiliyormuşsun zamanı...
Öğrendim senden...
Namı değer Pepee yi dergiden evimize getirip mutlu mutsuzlar sınıf başkanları ilan edebilirmişiz,
Mutfaktaki peçete rulosuna atlayıp roketimzile aya gidebilirmişiz:)
Veyahut bir türlü düzeltilemeyen asfalt yolumuzun üstünden kocaman buldozerimizle güle oynaya geçebilirmişiz...
Yılbaşını kutlarken güzeller güzeli çamağaçlarını toprakla haşır neşir bırakıp, dileklerimizden yola çıktığımız bir ağacı süsleyerek bütün yıl duvarımızda taşıyabilirmişiz...
Ve bunların her birini hiç yorulmadan, kıkırdamaktan geri durmadan, üstüne çeşit çeşit hikaye katarak her gün yeniden yaşayabilirmişiz.
Demek ki gerçekten bir çocuğun öpülesi gözlerinden hayat zaten elişinden farksızmış...
İçine hayal gücü ve emek katılmayan birşey ve hazır gelen herşey bir o kadar anlamsızmış...
Tıpkı parmağını daldırdığın hayatımız gibi...
Seni çok seviyoruz...
Ebru