risotto etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
risotto etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Eylül 2013 Pazartesi

Trattoria da Rosario



İstanbul'un güzide Koşuyolu semtine yolu düşenler, genelde iki önemli detayı fark etmeden burayı es geçip yollarına devam ederler. 

Birincisi, Koşuyolu'ndaki iki katlı evler, aslında bir zamanlar Levent'te yapılmış Emlak Bankası konutlarının aşağı yukarı aynısıdır. Sihirli bir güç Levent coğrafyasına "Yürü ya kulum," demiş, o bölgeyi kıymetlendirmiş, oradaki evlerin bilmemkaç defa yeniden yıkılıp yeniden yapılmasını sağlamış ve şimdilerde el yakan fiyatlarla satın alınması olanaksız hale getirmiştir. Öte yandan, aslında Levent'e ikizi gibi benzeyen Koşuyolu bölgesine tarih farklı davranmıştır. Burada hala eskilerden kalma, pek de restore edilmemiş iki katlı evlerin çoğunlukta olduğunu görürsünüz. Bu bölge kardeşi Levent'e göre hayli gölgede kalmıştır. 

Bana kalırsa bu detay pek çok kişinin gözünden kaçar.

İkincisi ise, işte bu mecranın tam göbeğinde, bölgenin en civcivli iki caddesini bir birine bağlayan bir yokuş üzerinde arz-ı endam eyleyen Trattoria da Rosario derler İtalyan lokantasıdır. Bu lokanta, bana kalırsa, bir İtalyan lokantasının sahip olması gereken tüm özelliklere sahip nadir yerlerden biridir şehrimizde. Yine bana kalırsa, Rosario tüm yeme-içme-eğlence-kültür hayatının Avrupa yakasından ibaret olduğunu düşünen ve tüm Anadolu Yakası'nı "Cadde" zanneden İstanbul fakiri cahil dostlarımızın yüzüne inen okkalı bir tokat gibi kabul edilmelidir.

O zaman şöyle diyelim:

"Koşuyolu Caddesi'nden Altunizade istikametine giderken, bir dört yol ağzı görürsen, ey yolcu, oradan sağa sap. Kalfaçeşme Sokağı denilen yokuşa çıkacaksın. Buradan aşağı inerken sağ tarafta Rosario diye bir lokanta görürsen ve oraya girip bir masaya oturursan ve enfes yemeklerin tadına bakarsan sakin ol. Çok şaşıracaksın!"

Rosario uzun zamandır ziyaret ettiğim bir lezzet merkezi. 2001 senesinde şef  Rosario Costa tarafından kurulmuş, kendine, "müşterilerine Sicilya mutfağının klasik İtalyan lezzetlerini aile ortamında yaşatmak" gibi bir misyon yükleyerek bugünlere gelmiş bir işletme. 

Rosario Costa burayı bir "han" olarak tanımlıyor. Bana kalırsa da dekorasyonu hayli ilgi çekici. Bir yandan taş döşeli zemin ve duvarlar, diğer yanda, her taraftan sizi saran tahta mobilyalar dikkat çekiyor. Rustik bir atmosfer sizi sarıp sarmalarken, raflardaki kahve değirmenleri ve fenerler ayrıntıya ne kadar önem verildiğini gösteriyor.  İçme mekanı da, bahçesi de özenle dayanıp döşenmiş ve eşya kalabalığına karşın insanın yalın bir mutluluk hissetmesine sebep oluyor. 

Evet, burada hissettiğim tam olarak da bu. Her ayrıntının düşünülmüş olduğu, her gelişimde beni şaşırtan "yoğun yalınlık" hissi. Bunu açıklamak zor, biliyorum. Fakat başka türlü de kelimelere dökmem ne yazık ki olası değil. Gittiğinizde anlarsınız, diye düşünüyorum. Kalabalık, azıcık ekletik, çokça rustik bir dekorasyondan doğan, çiçekli, böcekli, eski bakır objelerle, folklorik garson kıyafetleri ile dolu bir atmosfer. Betimlemede daha fazlası mümkün değil.

Gelelim yemeklere...

Yukarıda fotoğrafını gördüğünüz harikulade tabak yemekten önce geliyor. Kurutulmuş domates, biber, zeytin, patlıcandan oluşan, insanın damağında hiç tanımadığı öyküler çınlatan bir tabaktan bahsediyorum. O harikulade zeytinyağına ekmek banmadan edemeyeceksiniz. Yanında gelen domatesli ve sade sarmısaklı ekmeklere ne demeli? Aman dikkat! Erken tıkanmamak için hepsini silip süpürmeyin.


Bendeniz, ömrü hayatım boyunca yediğim en lezzetli dana carpaccio'ya bu lokantada rastladım. Bir giriş yemeği olarak kabul edilen carpaccio'yu burada ana yemek olarak mideye indirebilirsiniz rahatlıkla. Kalabalıksanız ortaya söyleyin, kimse bu yemekten mahrum kalmasın dostlar. Etin kalınlığı, parmesanın inceliği, rokanın dengeli tadı ve görüntüsüyle bir başyapıt...


Yemekte seçenek çok. Pasta, Antipasti, Pizza, ne arasanız mevcut. Bendeniz en son gidişimde deniz mahsüllü bir risotto sipariş ettim ve güzel bir rigatoni alla capresenin tadına baktım. Bunların yanında ise kadehle satılan kırmızı şaraptan içtim.  

Yediğim Risotto Frutti di Mare'nin muhtevası olan, karides, kalamar, vongole, midye, maydanoz, soğan ve sarmısak beni ziyadesiyle mutlu etti diyebilirim. Özellikle mideye indirdiğim kum midyelerinin olağanüstü lezzetli olduğunu söyleyebilirim.


Rigatoni alla capresenin ise benim damak zevkime yüzdeyüz hitap ettiğini söyleyebilirim. İçinde zeytinyağ, kapari, kuru domates, zeytin, mozarella, fesleğen,roka, sarmısak, soğan ve şarabın müthiş uyumunu hissedebiliyordum tadına bakarken. Bu kadar çok malzemeden bu denli yalın ve homojen bir lezzet elde etmek her yiğidin harcı değildir, diye düşünmekteyim. (Yine yalınlık meselesi sevgili dostlar)


Bu yemekleri kırmızı şarap eşliğinde yedikten ve iyice doyduktan sonra insanı bir espresso paklıyor açık konuşmak gerekirse.

Porsiyonlar büyük ve doyurucu. Bu sebepten ne yazık ki tatlıya yer kalmıyor.

Garsonların bilgi seviyesi, yönlendirmesi ve güleryüzlü olmaları mekanın en büyük artılarından. Garsonların tavırlarına bayıldım diyebilirim.

Cuma, Cumartesi akşamları canlı gitar dinlentisi oluyor mekanda. Ama öğlen yemeklerinin de değişmez adresi. Çevreden iş yemeğine gelenlerle dolup taşıyor.

Park yeri bulmak konusunda sıkıntı olmayan bir bölgede Rosario. Ayrıca vale servisi de var.

Fiyatlar ucuz değil, ama ne yemeklere ne paralar ödediğimiz düşünülürse, kesinlikle ödenen parayı hak ediyor.

Sevgili dostlar, yemeği, görüntüsü, servis kalitesiyle sizi şaşırtacak, sımsıcak bu lokantaya gitmenizi şiddetle öneririm. Her defasında memnun kaldım. Siz de kalacaksınız.


Kalfaçeşme Sokak No:22 Koşuyolu 
Telefon:0216 327 63 63  





27 Ocak 2012 Cuma

İl Padrino Caddebostan


İl Padrino çok sevdiğim bir İtalyan lokantası sevgili okurlar. Sevmenin dışında saygı duyduğum bir işletme olduğunu da eklemem gerekiyor.
22 senedir aralıksız gittiğim bu mekanın kurulduğu günden bugüne dek yemek ve servis kalitesinde zerre kadar düşme olmadı, fiyatları her zaman makuldü, dekorasyonu hiç değişmedi, ama hep aynı tazelikte kaldı benim için.

Neyse ki zaman bulup bu güzel lokantayı da anlatma fırsatını yakaladım. (Bir sonra anlatacağım İtalyan lokantasının da Rosario olacağını burada haber vereyim. Koşuyolu'na yakın, lezzetine kefil olabileceğim çok güzel bir mekan orası da.)
İtalyan lokantaları memlekette sevilir ezelden beridir. Şimdi bu noktada durup iyi bir ayrım yapmamızda yarar var.
Pizzacı meselesi ve İtalyan lokantası kafalarda birbirine karışıyor çoğu kez. Ben kendi tanımımı yapayım; çok basit: Sadece pizza veren yere "pizzacı" denir.
Hamur işi (pasta) yemekleri olmayan yere İtalyan lokantası denemez.
Pasta türlerini sunan bir lokanta, aynı zamanda pizza da sunabilir. Buna da her durumda İtalyan lokantası denir.
Bu kısa tanımdan sonra tarih meselesine dönelim: Ben İstanbul'daki İtalyan mutfağının tarihçesini yazacak kadar vakıf değilim konuya, lakin zamanında severek gittiğim Da Umberto artık yok. Kendisi benim ilk göz ağrılarımdandır. Küçük bir mekandı, Feneryolu Hatboyu'ndaydı. İyi işletilmedi ve kapandı diye biliyorum.
Da Umberto'dan daha önce, Harbiye'deki Ristorante Rosa'ya gittiğimi anımsıyorum. Yediklerimin keyfini çıkardığım ilk İtalyan Lokantası orasıydı sanırım. Lazanyası müthişti. Bugün bile tadı damağıma geliyor.

Doksanlı yıllarda Bellini, Spasso gibi pahalı lokantalara gittiğimi ve büyük keyif aldığımı, lakin ailemle gitmeseydim o paraları ödeyemeyeceğimi biliyorum. Bunların yanına Da Mario, Papermoon gibi yerleri de koyun. "Chain" olan Mezzaluna'ları da ekleyin, bugünlerde kentin her yanında İtalyan lokantalarının cirit attığını daha iyi anlayacaksınız. Örnekler çoğaltılabilir: Grissino, Grissini, Bice, Vapiano, Palma D'oro, Giovanni gibi farklı keselere hitap eden isimlerle karşılaşabilirsiniz araştırdığınız zaman.

İl Padrino'ya dönelim. Kısa ve öz anlatacağım:
  1. Yeri Caddebostan İskele Sokak. Caddebostan'daki büyük Migros'u görür görmez sola sapın, yukarı, Bağdat Caddesi'ne doğru çıkın, sol tarafta göreceksiniz.
  2. Yaz günlerinde dışındaki kısımda, açık havada oturabilirsiniz. Son derece keyiflidir. Ama az sayıda masa var. Dışarıda oturmak istediğiniz zaman rezervasyon yaptırmanızı öneririm.
  3. İçerisi çok daha büyük bir salondur, hemen her zaman yer bulunur. Oturduğunuzda duvarlardaki posterler dikkatinizi çekecek. Ağırlıklı olarak Amerikan sinema ikonlarının yer aldığı fotoğraflar duvarları kaplamış durumdadır.
  4. Mekanın ismi "Baba" filminden gelmektedir. Marlon Brando'nun "Godfather" filminin İtalyanca uyarlaması olan "İl Padrino" kullanılmıştır.
  5. İçerisi bir İtalyan lokantasına uygun dekore edilmiş olsa da, bana kalsaydı ben masaların üzerine kırmızı-beyaz kareli örtüler sererdim. Burada amerikan servis mantığı hakim. Bu da benim pek sevmediğim bir yaklaşım.
  6. Garsonlar müthiştir burada. Hep güleryüzlü, her daim hızlı ve bilgilidirler. Hepsine tam not veririm.
  7. İl Padrino'ya geldiğimde mutlaka dana carpaccio yerim. Pek lezzetlidir. Etler incecik kesilmiş, rokalar taze, parmesan peyniri tam kıvamındadır. Üzerine biraz kara biber döküp kendimden geçerek yerim.
  8. Ana yemek olarak gnocchi sevdiğim bir tercihtir. Yumuşacıktır, ama dağılmaz. Tam kararındadır. Asla lastik gibi değildir. Sosu nefistir.
  9. Bazen deniz mahsülü risottosu söylerim. Yanında beyaz şarapla çok iyi gider. Dondurulmuş deniz mahsülleri kullandıklarını sanmıyorum. Ama kefil olamam.
  10. Penne Arabiata sipariş ettiğim de olur. Tadı son derece güzeldir.
  11. İl Padrino'da pizza çeşitleri de bulunmaktadır. Hemen hemen bütün klasik pizzalara rastlayabilirsiniz burada. Ben pizzaların kraliçesi Margarita'dan şaşmam. En sevdiğim pizzadır.
  12. Tatlı olarak tramisu yiyebilirsiniz. Orta karar bir lezzeti var, ama bu kadar tuzlu yedikten sonra iyi gelecektir.
  13. Asla yüksek hesap ödemezsiniz burada. Adam başı 50 TL civarında gelir.
  14. Bir süredir İl Padrino'nun Ataşehir'de de bir şubesi var. Aynı kompleks içinde Küp Kebap ve Çeşme Dalyan Balıkçısı ile birlikte hizmet veriyorlar. (Hepsi aynı kişiye ait). Ben yine de Caddebostan İl Padrino'dan şaşmam. Onun yeri ayrıdır.
Kaliteli ve hesaplı bir İtalyan yemeği ziyafeti çekmek istiyorsanız, İl Padrino'ya mutlaka gidin derim sevgili okurlar. Mutlu ayrılacaksınız.


İskele Caddesi No: 8/C Caddebostan 

İstanbul Tel:0216 385 93 19 Faks:0216 359 01 68


E-posta: ilpadrino@ilpadrino.com.tr


2 Ocak 2012 Pazartesi

Da Vittorio

Şişhane mıntıkasında, dalgınlıkla önünden geçerken fark edemeyebileceğiniz, küçük, sımsıcak bir lokantayı anlatacağım bugün. Adı Da Vittorio...2009 senesinden beri bendenizin pek sevdiğim Pera Thai'in komşusu olarak müşterilerini ağılıyor. Pera Thai'de yediğim yemekler esnasında, her defasında, "Neden şurada yemiyoruz?" diye kendi kendime sorduğum, fakat nedense gitme fırsatı bulamadığım Da Vittorio'yu, sonunda imkan yaratıp ziyaret ettim.
(Bu arada Pera Thai konusunda bir yazı yazmamış olduğumun da farkındayım, ama tembellik dışında geçerli bir sebebi yok bu durumun)
Tam nerede diye sorarsanız, Tepebaşı'ndan Şişhane'ye giderken, Meşturiyet Caddesi üzerinde, o muazzam Öğretmenevi'ni geçtikten sonra sağda görebilirsiniz bu şirin lokantayı. Dekorasyonu gereği biraz karanlık ve gözlerden ırak duruyor, dikkatli bakın.
2009 yılında Vittorio Sindoni tarafından kurulmuş. Sindoni, Palermolu bir İtalyan. New York'ta İtalya'da yıllarca çalıştıktan sonra, Paper Moon projesi için 1996 yılında İstanbul'a gelmiş, 2007 senesinde Spice Market'in açılması için yine soluğu kentimizde almış. Bice'de çalıştıktan sonra da kendi lokantasını açmaya karar vermiş.
Vittorio için bir parantez açmak lazım sanırım. Ambians, yemekler, vs. gibi konulardan söz açmadan önce bu adamı iyi tanımamız gerekiyor. Zira mekana havasını veren, müşterileri buraya çeken, bu lokantayı bu denli popüler yapan, insanları sıra bekleten sadece yemekler değil, Bay Sindoni'nin ta kendisi...
Nusr'et Steakhouse'dan bahsederken özellikle Nusret'in üzerinde durmuştum. Mekanı ayakta tutan, adeta her şeyin üzerine inşa edildiği kişi oydu çünkü. (Not: İşletmesinin yarısını Doğuş Grubu'na satmış ve 5 yeni şube açacağını öğrenmiş olduğum için büyük üzüntü içerisindeyim. Asla aynı hava olmayacaktır bu kadar büyüyünce.)
Burada da, tıpkı Nusret örneğinde olduğu gibi, Vittorio Sindoni'yi masaların arasında koşuştururken, müşterilerle sohbet ederken, hatta bizzat yemek servisi yaparken görüyorsunuz. Çok sıcak kanlı, sürekli bir gözü ile sizi takip eden, işlerin yolunda gitmesini sağlayan, her yediğiniz lokmada, memnuiyet seviyenizi ölçecek şekilde, ama asla sizi rahatsız etmeden takip eden enteresan bir kişi. Bu adamın lokantadaki enerjisini görünce, işlerin neden iyi gittiğini hemen anlayıveriyorsunuz.

Gelelim mekanın değerlendirilmesine:
  1. Dekorasyona tek kelimeyle bayıldım. Bir mekanı daha sıcak, daha mutluluk verici yapmanız bence mümkün değil. Her kimin eli değmişse kendisine tebriklerimi iletiyorum. Renkler, ışıklandırma harika. Bu kadar küçük bir mekana bu kadar masa koymak ve buna rağmen insanların kucak kucağa olmadan, kendi alanlarına sahip olarak yemek yemelerini sağlamak büyük başarı. Duvardaki siyah-beyaz resimler, insanın iştahını kabartan sıra sıra dizilmiş şaraplar mekana ayrı bir hava katıyor.
  2. Kapıdan girdiğinizde üç maymun resminin olduğu salon ve hemen sağda duvarları siyah çerçeveli fotoğraflar ile donatılmış küçük bir yemek odası var. Ben daha geniş olan salonda oturdum.
  3. Da Vittorio'nun atmosferindeki en temel sorunlardan biri, küçük olmasından kaynaklanan gürültü problemi. Doğal olarak herkes bir ağızdan konuşmaya başladığı zaman insan kendi söylediklerini bile duyamıyor. 
  4. Müşteri profili, kazanç seviyesi ve yemek zevki iyi, genelde dostlarla sohbet etmek ve hoş bir yemek deneyimi geçirmek isteyen insanlardan oluşuyor. Piyasa mekanı değil yani. Herkesin birbirini süzdüğü, incelediği ve bir şeyler umduğu yerlerden değil. Gelenlerin tavırlarından, Da Vittorio'da müdavim müessesesinin ciddi şekilde çalıştığını gözlemledim. İçeri girenlerin Vittorio Sindoni ile kucaklaşması, uzun uzun konuşmaları, mekanı düzenli olarak ziyaret eden bir kitle olduğunu gösteriyor.
  5. Menüye baktığımızda klasik İtalyan'dan ziyade Sicilya mutfağına kayan bir yan bulmak mümkün. Ben doğal olarak kendi tattıklarımı anlatacağım.
  6. Öncelikle bıldırcın yumurtalı tartar ve roka salatalı ızgara kalamar yedim. Hiç utanmadan söylüyorum ki, koskoca bir tartar tabağını kendi başıma mideye indirdim. Hiç pişman değilim sevgili dostlar. Hafif yüzüm kızardı, belki kolesterolüm tavan yaptı, hatta tansiyonum yükseldi. Ama bu deneyime değerdi. Satırla kıyılmış, soğanla ve maydanozla harmanlanmış dana etinin lezzetini şimdi bile unutamıyorum. Bunu mutlaka deneyin derim.
  7. Roka salatalı ızgara kalamar da lezzetliydi, ama bugüne dek daha güzel kalamar kombinasyonları denediğim için uzun uzun yazmayacağım. Hafif ve şık bir giriş yemeği diyebilirim.
  8. Ardından günün risottosunu söyledim. Farklı mantar çeşitleri ile pişirilmiş bir risottoydu. İşte lokantayla ilgili tek hayal kırıklığım burada oldu. Risottoyu lezzetsiz, aşırı sert ve diri buldum.
  9. Kırmızı şarap ve balsamik sirkede pişirilmiş dana bonfile ise enfes bir yemekti. İyi bir kırmızı şarap ile damağıma bayram ettirdi. Yumuşak ve şarabın tadını taşıyan, balsamik sikeyi ise çok hafif hissedebildiğim bir kombinasyondu.
  10. Şarap olarak Sevilen Centum sipariş etmek istedim, fakat kalmadığını belirttiler. Önerileri üzerine Selendi'nin bir şarabını denedim. Selendi 2009...Koyu bordo renginde, koyu meyvaların aromaları aldığım, hafif tanik, kırmızı etle çok iyi giden bir sek şaraptı diyebilirim.
  11. Tatlı olarak Crem Brulee ile geceyi noktaladım. Tam kıvamındaydı.
  12. Hesap konusuna gelince, doğal olarak az değildi diyebilirim. Kişi başı 150 TL'den aşağı çıkamayacağınızı belitmemde fayda var. Fakat iyi yemek, böylesi bir hizmet ve atmosferin bir bedeli olmalı diye düşünüyorum. Yeme içme kültüründe hala yeterince ilerleyememiş bir memlekette fark yaratmanın karşılığını almanızdan daha doğal ne olabilir?
  13. Mutlaka rezervasyon yaptırın. Kapıdan girip yer bulmak neredeyse imkansız.
Sözün özü, hem romantik akşam yemekleri için, hem de doğumgünü gibi özel günlerde gidebileceğiniz ve çok keyifli bir gastronomik tecrübe edineceğiniz şık bir mekan Da Vittorio. En azından bir kere gidip zevkine varmanızı tavsiye ederim.

Da Vittorio
Meşrutiyet Caddesi Ansen 130
Tepebaşı İstanbul
Tel: (0212) 245 88 17