ben küçükken, ilkokuldayken yani, başıma çok sık gelen bi şey vardı: haftada birkaç kez bir ana ya da baba tarafından okul çıkışlarında azarlanmak ya da tehdit edilmek üzere köşeye sıkıştırılırdım. bi gece önce evde beni şikayet etmiş, belki benim yüzümden ağlamış zırlamış hatta uyuyamamış yavrularının hıncını almak için okul kapısında ya da servisin yanında bekleşir bulurdum onları. azarlarlar hatta düpedüz tehdit ederlerdi, muhallebi çocuğu haline getirdikleri koyun kılıklı şanssız çocuklarıyla aynı sınıfta olan şanssız beni. ben de berbat bi çocuktum, kabul ama muhallebi çocuğu olmaktan iyidir valla, ben en azından kendi işimi kendim görürdüm, kimse benim adıma, canımı sıkan arkadaşlarımla hesaplaşmak zorunda kalmazdı. neyse anaların en korkunçlarından birinin gazabından korkup tuvalete kaçmıştım ki hiç girmezdim o iğrenç tuvaletlere, neyse o kadından çok korkup saklanmıştım birine de, kadın beni orda bulup dövmeye kalkışmıştı, kulağımı mı çekmişti yoksa. kulağımı çekmişti evet. vay bee evlat sevgisine bak! sebebini burda anlatmıştım: hanım evladı kızı, gerçekten kelimenin tam manasıyla hanım evladı, çöp kutusunun başında hanım hanımcık yumurtasını soyarken, kenarı işli peçetesinin üzerine özenle yerleştirdiği yoğurduna tuzu boca etmiştim ve o esnada tuzluğun kapağı açılmıştı, bütün tuz yoğurdun içine dökülmüştü. zehir gibi yoğurdu yiyen kızımız ağlamaya başlayınca da olaylar gelişmişti. 7 yaşındaydık.
kısaca söylemek gerekirse, ben küçükken hanımevlatlarını, okula yumurta getirenleri ve her şeyi analarına yetiştirenleri hiç sevmezdim. düşünüyorum da aradan geçen 25 yıl hissiyatımda hiç bir değişiklik yaratmamış!
ben aslında
rufus'un orkestrasında çalmak isterdim veya
antony'nin de olabilir. çello çalmayı isterdim ama gitar da olabilirdi, aslında gitar çalarım ama çelloya dokunmadım bile. keşke olabilseydi. bu gece bi konserde çalmış olurdum o zaman. mesela rufus'un kardeşi için yazdığı
şu şarkıda çalmak nasıl olurdu acaba?
cep telefonumun markası 10 yıldır alcatel ya da 9 yıldır alcatel. bu 2. alcatel'im, peki ama 3.sü de alcatel olabilecek mi acaba? sahi, alcatel diye bir marka var mı hala?
aşk bence gerekli bir şey. çok faydalı.
ilk kopya ne ki, ilk öpüşme gibi bir şey mi? unutulmayacak bir anı falan herhalde ama ben hatırlamıyorum, hatırlasaydım da diğer kopyalarımdan çok daha farklı ve ilginç bi yanı olmazdı eminim.
en saçma huyum, kestirip atılması gereken bir meseleyi gereksiz yere uzatmamdır herhalde. gerçi eskiden daha beterdim şimdi öğrendim kısaltmayı, kasımpaşa'ya havale ediyorum, ne gam kalıyor ne kasavet! kasavet diye bir sözcük yoktu galiba ama iyi durdu orda, kalsın.
(varmış.)en sevdiğim bloglar zaman içinde değişiyor. bugünlerde pek blog okumuyorum ama şu adresi seviyorum:
http://simplybreakfast.blogspot.com/ hayatın çok tekdüze gittiğini düşündüğüm zamanlarda aklıma burası gelirse -ki bir şekilde geliyor, fikrimi değiştiriyorum.
endişeli peri gördüm beni sobelediğini :)