Showing posts with label oyuncak. Show all posts
Showing posts with label oyuncak. Show all posts

Wednesday, February 12, 2014

9,5 yaşındaki Cem

Bu akşam Cem ile blogdaki cem'in günlüğü etiketli postlara göz attık. Yüksek sesle okuduk, fotoğraflara baktık. Bazı fotoğraflara ve diyaloglara güleceğim derken Cem'in gözlerinden yaş geldi. Bu arada uyku saatini 1 saat geçirmişiz, haberimiz yok. Elimizdeki kitaptan da bir bölüm okuyamadık öyle olunca, bölümün yarısına gelebildik ancak.

Cem'in en çok anketlere verdiği cevaplara güldüğünü görünce "yeniden yapalım" dedim. Soruları ben yazdıkça o cevapladı, derken soruların bir kısmını hem sordu hem cevapladı. Bugün yazarken çok anlamlı gelmese de, 6 sene öncesinin cevaplarıyla biz hem eğlendik, hem de geçmişe kısa bir yolculuk yaptık. Ayrıca Cem'in 3,5 yaş fotolarındaki halinin şu an aynı yaştaki kardeşiyle olan benzerliklerini tespit ettik. Rüya doğduğundan beri yanyanayken pek benzemeyen iki kardeş, aynı yaşlarda çekilmiş fotoları yanyana konulduğunda epey benziyorlar. 

ocak 2014, yıldız parkı
en sevdiğin renk?
kırmızı ve mavi

en sevdiğin oyun?
monopoly ve macera yolu. bir de satranç. bir de kart oynamak.
babamla oynamak.

ipad'de en sevdiğin oyun?
minecraft, clash of clans, lep's world 3

sinemada izleyip beğendiğin film?
life of pi, hobbit

son zamanlarda okuyup sevdiğin kitaplar?
fleabag monkey face, undead pets, milyarder çocuk, babaannem bir gangster, bay kokuşuk

5 yakın arkadaşın?
sinan, selim, jeymi, ada, gün, egemen (6 oldu)

haftasonları ne yapmayı seversin?
arkadaşlarımla buluşmak, kitap okumak, satranç oynamak. ipad oynamayı da severim

bu sene en sevdiğin öğretmenin?
alper (satranç), erhan (sınıf öğretmeni), şükrü (masa tenisi)

sevdiğin dersler?
satranç, sanat (öğretmen çok uyarı vermediği zamanlarda), fen

evde tek başınayken ne yaparsın?
kitap okurum, kendi kendime satranç oynarım, ipad, oyun çizerim, şampiyonlar ligi (2013-2014) kartlarıma bakarım

rüya ile ilgili düşüncelerin?
tatlı, yaramaz, düşünceli, akıllı, obur, iyi kalpli

annen?
düşünceli, iyi kalpli, gece geç saatlere kadar oturmayı seven, yardımsever

negatif bir şey yok mu hiç?
bazı şeyleri uzatırsın

baban?
iyi kalpli, düşünceli, benimle oynamayı sever, eğlenceli, komik

negatif?
acele ettirir

kendinle ilgili düşüncelerin?
yok. blank. error.

en sevdiğin yemek?
kıtır mantı (en çok bodrum mantı'daki), dürüm döner (günaydın), çikolatalı dondurma
- benim yaptıklarım yemekten sayılmıyor galiba!

en sevdiğin hayvan?
domuz

büyüyünce ne olmak istersin?
makine mühendisi, çizer ve yazar.

*

Sunday, December 15, 2013

nopper

foto burdan

bir zamanlar nopper vardı. ben çocukken, en az 30 sene önce yani. cem oyuncaklarla oynayacak kadar büyüdüğünde hatırlamıştım ve oyuncakçılarda aramaya başlamıştım bunları. acaba hala var mıdır, bulabilir miyim diye dolanırken, kadıköy'de, söğütlüçeşme'deki caminin karşısındaki eski oyuncakçıda, farklı isimle satılan birkaç paket bulabilmiştim. aynı günlerde anneannesi de yunanistan gezisi dönüşünde, orada bulabildiği bir iki kutuyu getirmişti, derken benim aldıklarımla oradan gelenler birleşince epey parçamız olmuştu. yunanistan'dan gelenler iyiydi de, benim bulduklarım bizim eskiden oynadıklarımız kadar kaliteli ve esnek değildi, dişleri kolayca kırılıyordu. cem yine de onlarla epey oynamıştı.

internet olmasaydı bu kutuyu yeniden görebilir miydim? işte kitapçığıyla, plastik haznelerindeki aynı parçalarla bizim nopper tıpatıp buydu. resimdeki çocuğun yaptıklarının aynısını yapmaya çalıştığımı bugün gibi hatırladım şimdi.
 
cem büyürken artık oynamadığı oyuncakların büyük bölümünü kendisinden küçük çocuklara dağıtmış, bir gün kardeşi olursa diye az sayıda sevdiğim oyuncağı da saklamıştım. işte nopperler de hatıraları nedeniyle sakladıklarım arasındaydı. iyi ki vermemişim, rüya'nın kendi kendine oynamayı sevdiği ilk oyuncaklardan biri nopper oldu. şu anda ilerleyen ve çoktan uyumuş olması gereken saate rağmen halının üzerinde şarkılar söyleyerek parçaları birleştirirken ben de onun, kendi dünyasına dalmış ve diğer her şeyi (özellikle de bizi!) unutmuş halde, "nopper" oynamasını izliyorum.

nopperler görebildiğim kadarıyla artık farklı isimler altında pazarlanıyor. bu isimlerden biri fun bricks ve bu markayı şu an nerede bulabileceğinizi bilmiyorum. seneler önce bir arkadaşım joker'de gördüğünü söylemişti ancak gidip sorduğum birkaç seferde ben bulamamıştım, belki şimdi satıyorlardır. ankara ve istanbul'daki bazı alışveriş merkezlerinde mağazaları bulunan imaginarium'dan ise hala epey kazık fiyata, kalitelisinden bir kutu "pinmulti-up çubuklu yapı parçaları" satın alma şansınız var.http://www.imaginarium.com.tr/ubuklu-yap-paralar-45857.htm

Wednesday, September 11, 2013

sivrice'de bir masa


assos sivrice'de masa üstü:
eski gaz bombası yeni vazo + rüya'nın inek bebeği


bu da masadan manzara
ağustos 2013

Monday, May 13, 2013

üç teker bisiklet



bugünlerde rüya'ya 3 tekerlekli bir bisiklet almayı istiyorum. bulma ihtimalim yok ama pinterest'te karşıma çıkan şu kırmızı bisikleti alabilmeyi isterdim doğrusu. aslında rüya'nın cem'den kalma son derece dandik, plastik bir üç tekeri vardı. bim'den 7 sene evvel 19 liraya almıştık ve ben onu diğer bebek eşyalarıyla birlikte kapladığı yere rağmen rüya için senelerce saklamıştım.

rüya 2 yaşına gelince bisikleti çıkardım ama cem ona birden mal bulmuş mağribi gibi saldırdı ve günlerce tepesinden inmedi, okuldan gelir gelmez ilk işi onunla evi turlamak oluyordu. bu sırada rüya da "o benim bisikletim" diye bağırarak onun peşinden koşuyordu tabii. neyse, cem yetmedi, eve gelen arkadaşları da bisikletten ilgilerini esirgemediler. sonuçta senelerce sakladığım bisiklet rüya'ya yar olamadan cem'in ellerinde parçalandı gitti.

şimdi rüya'ya güzel bir üç teker arıyorum ve ortalık plastiklerden geçilmediği için bulamıyorum. benim onun yaşlarındayken kırmızı bir üç tekerim vardı, yukardaki kadar şık değilse de bugünkü plastikler gibi de değildi.

bu arada anneanneye, hediye alacağı zaman plasmacar almasını söyledim. şimdi bir oyuncakçıda rüya'ya denetip hoşuna giderse alacağız. 110 kiloya kadar taşıdığı için cem hatta onur bile kıramaz bunu, hepimiz binebiliriz. plasmacar alan var mı aranızda, varsa tecrübelerinizi yazar mısınız? bisiklet öneriniz varsa, onu da yazarsanız sevinirim.

arşivden:

Tuesday, April 2, 2013

rüya'nın kedisi

tanıştırayım, bu rüya'nın kedisi:

rüya'nın ennn sevdiği oyuncağı. aldığımız tarihi görmek için fotolara baktım da, o zamandan beri çekilen hemen her fotoğrafta elinde kedisi. aslında oyuncak sayılmaz çünkü o gerçek, yaşıyor. rüya'nın yavrusu. rüya kedisi elinde veya kolunun altında, bana sık sık hatırlatıyor: ben anneyim. kedimin annesiyim. 

rüya kediyi ankara'dan, çıkrıkçılar yokuşu'ndaki dükkanlardan birinde görüp bize aldıralı tam 2 ay olmuş, o gün bugündür elinden düşürmüyor. uykuda, sofrada, parkta, lokantada, gezmede, cem'i okuldan almaya giderken, her yerde yanımızda o da olmak zorunda. mesela kendisi gördüğümüz bütün kaçmayan sokak kedileriyle tanıştırılmıştır. gerçi sokak kedilerinin bizim kediye olan ilgisi her defasında iki koklayıp çekilmekle sınırlı kalıyor ama olsun, yeter ki kedimiz sosyalleşsin.

bugün film çıkışı beyoğlu'nun kırık karo taşlarına takılıp tramvay raylarına serildikten sonra kendime bir iyilik yapıp homer kitabevi'ne gittim. homer'in alt katında, çoğu ingilizce çok güzel çocuk kitapları bulunuyor. acaba bugün bulduğum bu kitabı almadan oradan çıkabilmem mümkün müydü? kitabı henüz rüya'ya vermedim, yalnız şimdi benden bir de kedi kostümü isterse yandım.




matilda gibi rüya da çay partilerini seviyor. bundan ayrıca bahsetmem lazım.

şu linkten kitabın diğer sayfalarına göz atabilirsiniz.

düşünüyorum da rüya kedileri bu kadar çok severken  (aslında ben de bayılıyorum onlara;  kedilere düşkünlük bana halamdan, rüya'ya da benden geçmiş) keşke evde bir kedimiz olsaydı ama benim astımım yüzünden artık evde hayvan besleme şansımız yok.

*
(ankara'da ve çeşitli üniversite kampüslerinde de şubeleri var)

Tuesday, March 26, 2013

bu oyuncaklara bayılıyorum :: Moulin Roty







harikalar değil mi? keşke hepsinden birer tane alabilsem. bu muhteşem arkadaşları rüya'ya hamileyken görüp en ufak ve ucuz olanlarından bir taneyi ilk oyuncaklarından biri olarak almıştım. moulin roty oyuncaklar bir süredir d&rlarda satılıyor. pahalı ve çok güzeller. rüya görmesin. görür ve isterse bir tane daha almadan duramam, şimdiden söyleyim.



Friday, December 7, 2012

sallanan geyik



fonda bob dylan'ın christmas in the heart albümü. öylesine internette dolanıyorum. cem'e 10 aylıkken aldığımız ikea sallanan geyiğin üzerinde şimdi rüya oturuyor. ne zaman sevdiği bir müzik çalmaya başlasa geyiğe koşup sallanmaya başlıyor. iki şarkı arasındaki boşlukta duruyor, yeni şarkı başlayınca yeniden başlıyor sallanmaya.


günün belki de en sakin dakikaları böylece geçiyor. sabah içtiğim kahveyi yeterince sert yapamamışım, bir kahve daha çekiyor canım ama kahve bitmiş. bundan sonra kahve konusunda daha tedarikli olacağım. evde kahve biter mi hiç? kahve kahve kahve. olsa da içsem.

bunları yazarken rüya sallanmanın verdiği mahmurlukla geldi, gözleri kapanırken yüzüme baktı sonra da ayağımın dibine yattı ve uyudu. demek bu sükunet biraz daha sürecek. şanslı günümdeyim bugün.

Wednesday, October 7, 2009

Oyuncak mı? Lütfen komik olmayın!



esra geçen haftaki son görüşmemizde bahsettiği, alanındaki araştırmalarını beğendiği gopnik'in kitabından gazetede çıkan bir alıntıyı yolladı bugün. gönderdiği linkten ekleyeceğim pasajı sizinle paylaşmadan önce konu üzerine ben de bir şeyler söylemek zorundayım :)

çocuklara zeka geliştirici oyuncak alma takıntısını neye benzetiyorum biliyor musunuz? medya gazlamasıyla halkın galeyana gelip vatana millete sahip çıkmak adı altında, nerdeyse refleks olarak balkonlarına bayrak asmasına. birinde okullarda kafamıza kazınan dokunulmaz vatan-millet-sakarya zihniyetiyle ülkeye sahip çıkma görevini, diğerinde ise iyi ve sorumlu ebeveynlik görevini yerine getirdiğimizi sanıyoruz. bizim sokaktaki bir apartmanın girişine bayrak direği diktiler böyle zamanlardan birinde, kaç yıl geçti üzerinden, bayrak 365 gün 6 saat dalgalanıp duruyor, bayrak kanunu falan hak getire. aslında bir bayrakla ya da düğmesine basınca sesler çıkarıp renkler saçan, ya da zeka geliştirdiğini iddia eden bi oyuncakla/dvdyle hiçbir görev yerine getirilmiş olmuyor.

raflar çeşitli ay ve yaş grupları için sözümona zeka gelişimini tetikleyen oyuncaklarla doluyken bunlardan birini çantamıza atıp evde bekleyen yavrumuzu sevindirmenin, o sevinirken onunla birlikte sevinmenin, paramızı faideli bir şeylere harcadığımızı düşünmenin ve en önemlisi de zeka gelişimine katkıda bulunduğumuzu sanmanın çekiminden nasıl kurtulacağız biz acaba?

bir şeyler yapmak istiyorsak, ebeveynliği ve vatandaşlığı görev olarak addetmekten ve kendimizi rahatlatmak için yaptığımız ucuz işgüzarlıklardan vazgeçmekle ilk adımları atabiliriz. alttaki metnin tamamını okumak da iyi bir fikir olabilir :)

xoxox

....

Yüzyıllardır, en büyük yanılgılarınızdan biri de çocuklara eğlensinler, öğrensinler, yetişsinler ve gelişsinler diye saçma sapan oyuncaklar almak oldu. Gittiniz, plastik bir oyuncak telefon aldınız misal, oysa onun gözü sizin arkadaşlarınızla saatlerce çene çaldığınız gerçek telefondaydı. Gözü de kulağı da sizdeydi, kendi elindekinin bir benzer, bir imitasyon olduğunu sonuna kadar fark ederek... Ve bilseydiniz gerçek telefonu şöyle bir evirip çevirdiğinde daha doğru bir deneyim ve eğlence yaşayacağını, siz de almazdınız zaten oyuncak olanını. Yani aslında çocuklar suretten değil asıldan, oyuncaktan değil gerçek eşyalardan hoşlanıyor. Sandığımız gibi puzzle’ların, zekâ küplerinin, kelime ya da sayı saymayı öğreten oyunların zekâya o kadar da büyük katkısı yok.
Çocuklar için üretilen oyuncaklar, oyunlar, DVD’ler, eğitim programları anne-babaların ‘yufka yüreğinin’ cömertliğinden beslenen birer pazar. Ve bu pazara akıtılan paralar dudak uçuklatacak düzeyde. Bunu bilip biraz uyanık olmakta fayda var. Çocuklar en çok kendi bildikleri yöntemle izlerken, gözlerken öğreniyor. Yani ona bir şey anlatmak yerine kendiniz doğru dürüst davranırsanız sizi gözlemleyen çocuğunuz iyi bir şeyler öğrenecektir.
Biliyorsunuz, mucize çocuk yetiştirme yöntemi yok. Her çocuk özel ilgi ister ama onları sıkmayın. Size tek bir önerim var: Çocukların kapasitesini artırayım diye o kadar çaba harcayacağım derken, düşürmemeye gayret edin. Onlar zaten yeterince zeki, hatta korkunç zeki; sadece onları engellemeyin, önlerine çıkmayın, kendi bildiklerinizi dayatıp onları sıradanlaştırmayın. Onların şu anda pırıl pırıl bir beyni, acayip iyi işleyen zihinleri var ve inanın sizden daha zekiler!




teşekkürler esra!

Friday, July 25, 2008

zekids


















bugün yeni bir oyuncakçı keşfettim. dükkanın bulunduğu aralığı işaret eden tabelanın üzerinde çocuklar için zeka geliştirici oyuncaklar gibi bir şeyler yazıyordu, kendi kendime  yüksek sesle "neymiş bakalım bu zeka geliştiren oyuncaklar" diyerek o tarafa yöneldim. "zeka geliştiren", eğlendirirken eğiten, öğreten her türlü şeye olduğu gibi böyle olduğunu iddia eden oyuncaklara da alerjim olduğundan gayet önyargılı bir şekilde yaklaştım vitrine ama öyle güzel tasarlanmış oyuncaklar, oyunlar, boyama-kolaj-origami-çizim vs. setleri ve yapbozlarla karşılaştım ki uzunca bir süre çıkamadım dükkandan. burası tam istediğim gibi bir oyuncakçı, diğerlerinden çok farklı. eğlenceli, orijinal. yap bozlardaki ve oyunlardaki çizimlere bakmaya doyamadım. raflardaki hemen her kutuyla ilgili ayrıntılı bilgi aldıktan sonra amcasının yurtdışından getirdiği, cem'in hile hurda ile de olsa hep galip geldiği batawaf'ınkine benzer kutusu olan bir oyun (oudordodo) ile beraber yapmak için bir kolaj seti seçtim. uzun yaz günlerinin en sıcak saatlerinde evde güzel vakit geçirmek için bu dükkana sanırım sık sık uğramak isteyeceğim ama önce şu 4'lü kolajı bi bitirelim.

zekids'in 3 şubesi varmış, ikisi izmir'de biri istanbul'da. 99 yaşına kadar bütün çocuklar için eğlenceli bir şeyler var bu dükkanda, haftasonu uğramak isterseniz adresleri web sitesinde:
http://www.zekids.com/

Monday, April 28, 2008

yalın'la cem oyuncak müzesinde



selin 23 nisan'da oyuncak müzesi'ne gidelim, program varmış deyince gittik. ben aslında her türlü aktiviteden, kutlamadan korkarım şimdiye kadarki tecrübelerimin hemen hepsinde çok sıkıldığım için herhalde. nutuklar, şiirler, sulu zırtlak gösteriler... 

sunay akın çocuklarla büyüklerini her zamanki hevesiyle, neşesiyle misafir etti müzesinde. o gün benim en çok hoşuma giden orda halit kıvanç'ı görmek oldu. bizim zamanımızda trt'de o sunardı 23 nisan çocuk şenliğini. pek seyredemezdim töreni yani öyle hiç kalkmadan izleyemezdim, sıkılırdım, başka kanal olmadığı için trt açık olurdu, ben de gidip gelip bakardım. başka ülkeden bir çocuk gelip kalsaydı keşke bizim evde de, sonra da ben onlara gitseydim... hayaller. 

müzenin bahçesinde, bir çikolata firmasının kurduğu çikolata evdeki uzun masanın etrafında her yaştan çocuğun, seçtikleri tahta figürleri guaj boyayla boyadıkları bir aktivite vardı. yalın'la cem de birer hayvan seçtiler, en küçükleri onlardı, 10-11 yaşında çocuklar da vardı. 

gitmişken müzeyi bir kez daha gezdik, cem bu sefer çok daha fazla ilgiliydi. ilk gidişimizde oyuncakları eline alamayınca ilgilenecek bi şey yok burda diye düşünmüştü. bu sefer çocuklar oyuncakları incelediler ve en çok savaş alanlarının önünde vakit geçirdiler. eve hiç silah, tabanca sokmadık, dvd dışı bi şey izlemiyoruz, tv açılmıyor gibi bi şey, hiçbir şiddet sahnesi görmediğine eminim; yalın'ın da hiç savaş oyuncağı yok, hediye gelen tek tankı da selin ertesi gün kaldırmış ama erkek çocuklar yuvada salatalıkları, kekleri bile silah yapıp dıkşın dıkşın diye oynuyorlarmış demek olayın bu önlemlerle bi bağlantısı yokmuş, bunu da öğrenmiş olduk. bazen yuvadan dönerken yolda bulduğu ağaç dallarını tüfek yaptığı oluyor. bi keresinde parkta bir anne "biz tabi savaşın zararlarını, silahın kötülüklerini sürekli anlatıyoruz o yüzden bizimki hiç yapmıyor böyle şeyler" dedi ama önemli bir ayrıntıyı atladı "onlarınki" bebeğini parka plastik pusetiyle getirmeyi seven bir kızdı. cem'i karşıma oturtup da hakkında hiçbir fikre sahip olmadığı savaşın zararları ve silahlar hakkında konuşmadım, bu şekilde oynamaya başladığında da bir şey demedim çünkü bence hiçbir çocuk nutuk dinlemeyi sevmez zaten nutuklar işe yaramaz hatta nutuğun vazgeçmesini istediğimizi davranışı pekiştirme ihtimali fazladır. öğrenmenin yolu büyüklerin nutuklarını dinlemek olmadığına göre bazı şeyleri zamana bırakmakta yarar var. doğrusu evde sıpaydır menli bile bir nesne yok ki sıpaydır zaten galiba bir macera adamı yani silahlı, tüfekli bir varlık değil. her neyse eğer cem bir gün benden asker, tank, silah, kılıç vesaire isterse sanırım gidip alıcam, bunlarla oynadı diye şiddet ya da savaş taraftarı olacak diye düşünmüyorum, oynamayanların da sırf bu sebeple çok barışçıl olacakları yok (şahsi fikrim) ama sıpaydır isterse almam herhalde. emin olamadığım için galiba, heralde diyorum, belli olmaz, ama yok, sıpaydır almam. aklıma geldikçe ekliyorum: cem bebekken yani daha yaşına bile basmamışken sokağa gelen çöp kamyonlarının sesine ilgi duymaya, onları görmek istemeye başlamıştı, hiç oyuncak kamyonu, arabası falan yoktu daha ve erkek çocuktur ilgilenir diye ona arabalarla ilgili oyunlar yapıp sesler çıkarmaya çalışan da olmamıştı. kamyonlar, iş makinaları, arabalar, yarışlar, yırtıcı hayvanlar... ilgi alanına nasıl kimsenin bir teşviki olmadan girdiyse arada arkadaşlarıyla yaptığı o dıkşınlar da öyle girmiş olmalı. 

yalın'a anketteki en sevdiğin arkadaşın sorusunun cevabında rastlamıştık; cem'in yuvada en sevdiği 2 arkadaşından biri, cem'den 3 hafta büyük. selin ve sertan'la şans eseri yuvadaki seminerde tanıştık, arkadaş olduk, evler yakın, çocuklar mutlu, biz de mutluyuz. (konuyla ilg. bkz. http://cemuyurken.blogspot.com/2006/02/yaznn-tamam-iin-terre-hayr-aya-en.html)

not: fotoların altına küçük notlar düşmüştüm ancak siz mausla her fotonun altına gidip durmazsanız görünmüyor bu notçuklar.

http://cemuyurken.blogspot.com/2007/08/oyuncak-mzesi.html

Sunday, January 13, 2008

3,5 yaşındaki cem'in en sevdiği şeyler


















yasemin: şimdi sana bazı sorular sorucam, cevaplarını da bu deftere yazıcam, oldu mu?
cem: ama ben her şeyi bilemiyorum.
y: ben de bilemiyorum her şeyi canım soracaklarım zaten bildiğin şeyler, başlıyorum?
c: tamam.
y: en sevdiğin renk?
c: pembe
y: en sevdiğin oyuncak?
c: araba ve tahta küpler
y: en sevdiğin arkadaşın?
c: yalın
y: en sevdiğin çizgi film?
c: goofy
y: en sevdiğin kitap?
c: kırmızı fili gördünüz mü?
y: en sevdiğin yemek?
c: makarna

Saturday, August 18, 2007

Halen oyuncağıyla oynayan 4 bin 550 çocuk aranıyor!

onur bir önceki postta bahsettiğim cars filmi karakteri cip sarge'ı alıp çıktı, sinemaya girmeden oyuncakçıya uğrayıp iade edecek. yerine isteyene bedel iadesi, isteyene de filmin diğer karakterlerinden birini veriyorlarmış. bu arabayı taa mart'ta almışım ben, şurdaki fotolarda cem diğer arabalarıyla birlikte onu da çimlerin üzerine dizmiş (sıra başında). http://cemuyurken.blogspot.com/2007/04/25-mart-2007-pazar.html

haberden öğrendiğimize göre ailelerin durumdan haberi yok, henüz oyuncakları iade eden olmamış. gerçi 1-2 gün geçtiğine göre belki olmuştur artık, biz de bugün götürüyoruz. haberde ayrıca cem'in doğduğu günlerde ilk muayenelerini yapan, yılda bir kez ziyaret ettiğimiz doktoru pınar dayanıklı'nın görüşüne de yer verilmiş, bir kısmını alıntıladım. (tamamı için yazının sonunda link var)

ABD'li firma Mattel'in güvenli olmadığı için Türkiye'de de geri çekme kararı aldığı iki oyuncağın iadesi için mağazalar hazır ancak dün gün boyu başvuran olmadı. Halen oyuncağıyla oynayan 4 bin 550 çocuk aranıyor!

...

'Bir kez yalamak zarar vermez'

'Sarge' isimli oyuncak arabanın boyasında bulunan aşırı dozda kurşunun insan sağlığına etkileri konusunda, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Pediatri Departman Direktörü Dr. Pınar Dayanıklı şunları söylüyor: "Aslında, hiçbirimizin vücudunda kurşun olmaması gerekir. Ne yazık ki, soluduğumuz havadan içtiklerimize kadar her şeyde var. Boyaların içindeki kurşun çocuğa zarar verir, o boyaları yiyen çocuklarda kurşun zehirlenmesi yaşanabilir. Fakat bir kere yalanmasıyla da zehirlenme meydana gelmez. Çocuğun boyayı devamlı ağzına alması veya oyuncağı sürekli yalamasıyla oluşabilir.
Kurşun zehirlenmesi etkileri uzun sürede görülür. Açıklanamayan karın ağrıları, demir tedavisine rağmen düzelmeyen kansızlık, kusma, havale, göz hareketlerinde anormallik durumunda zehirlenmeden şüphelenilebilir. Bu belirtileri görürseniz çocuğunuzun kanındaki kurşun seviyesine baktırmanız gerekir. Kurşun, dikkat bozukluğu ve hiperaktiviteye de neden olabilir.


http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=230017&tarih=16/08/2007

Friday, August 17, 2007

zehirli oyuncak alarmı

Tüm dünyada toplatılan Sarge, ünlü Cars filminin kahramanlarından biri. Oyuncak devi Mattel'in Çin'de ürettirdiği arabanın boyası, aşırı derecede kurşunlu. Mattel Türkiye yetkilileri ürün kodlarını verdikleri oyuncakların çocuklara kullandırılmaması uyarısında bulunurken, tüketicilerin ürünleri değiştirmek için '0 212 337 65 50' numaralı telefonu aramaları istendi. Bu arada tüm oyuncak firmalarında da ürünlerin satışları durduruldu.

Mattel, 18 milyon 200 bin oyuncağını 'tehlikeli mıktanısları ve zehirli boyaları' gerekçesiyle geri çekiyor. Oyuncaklardan 2 bin 'Sarge' ile 2 bin 550 'Barbie ve Tanner', Türk çocukların elinde... haberin devamı için tıkla

bu 2000 sarge'den biri de bizim evde, 4-5 ay oluyor alalı. bu cars pek matah bi film değil, onur almış getirmiş. biraz izleyince o da pişman oldu aldığına. sarge denilen arabayı çocukluğumdan beri gerçeğine sahip olmak istediğim minibüs fillmore ile birlikte satıldığı için mecburen almıştım. fillmore bu filmde oynamasaydı ve alelade bir minibüs olarak dursaydı da onu görür görmez alırdım. güya markalı vs. bi oyuncak, orda burda şubeleri olan bir oyuncakçıdan aldık. kimbilir daha bilmediğimiz neler var. gazetede yazılanlar doğruysa oyuncakların çinli imalatçısı intihar etmiş boyanın içinde aşırı derecede kurşun çıkınca, bir de kurşunlu boyayı en yakın arkadaşından satın almış. yok yaa bu oyuncakların hiçbirine güvenilmez, en iyisi tahta oyuncak demiştim hala da aynı şeyi diyorum. http://cemuyurken.blogspot.com/2006/04/montessori-yntemi-ahap-oyuncaklar.html

e peki şimdi sarge kurşunlu da onunla aynı paket içinde satılan fillmore kurşunsuz mu ve daha da önemlisi bu kurşunlu arabalarla oynamak cem'e zarar verdi mi?





fillmore

Thursday, August 9, 2007

oyuncak müzesi


temmuz'da bir haftasonu cem'in amcasıyla yengesi geldiler ankara'dan. cem'i özlemişler, üçüncü yaşını kutlamak istemişler. onları oyuncak müzesi'ne götürelim dedik ve burnumuzun dibindeki yere böylece biz de ilk kez gitmiş olduk.



burası 4 katlı bir müze.

şu pembe panterden hala bir tane alamadım. her zaman da çıkmıyor insanın karşısına. hemşire bebek korku filmlerinde rahatlıkla oynayabilir. cem içerdeki minik dükkandan tahta bir gemi aldırdı zorla ve ona bakıp durdu, zaten uykusu gelmişti ve belki de yaşı burası için biraz küçüktü. sonuçta eğer vitrindeki oyuncaklar alınamıyorsa hatta onlara dokunulamıyorsa bile, ne anlamı var ki camın ardından bakmanın? gemi işte elinde. oyuncağa oyuncak denmez oyuncak onun olmadıkça.


bakın bu fotodakilerin hepsinden vardı bende. nopperleri hatırlıyor musunuz? alüminyum tencereler... heidi bebek, çok oynamıştım seninle. şu tencerelerde çorba yapıp içerdik, di mi. akordeon gibi açılıp kapanan bardaklar ilkokul önlüğümün cebinde dururdu. cin aliler cem'in kitaplığında da var, sahaflardan bulup aldım birkaç sene önce, baya sağlamlar. cem'e okumayı ordan öğretiriz artıkın.


nostalji fotosu: eski zamanları hatırlatan bazı simgeler. o meysu'dan kasayla alınırdı bazen. çileklisine bayılırdım, ondan tek tük çıkardı ama vişnelisi de güzeldi. ilk litrelik kola şişesi böyle değil miydi? bakışan zencilere bazı evlerin duvarlarında rastlardım, bizde yoktu. ayşegül'ün en sevdiğim sayfalarından birini çerçeveleyip asmışlar duvara. tipitip. omo. puro ve mehtap sabunları. esema bebeğinizin modern süt annesi. demode olmak istemiyorsanız emzirmeyin demişler bi nevi, şimdiyse (tıklayın) anne sütüne en yakın falan yazıyorlar kutuların üzerine.
http://www.smaturkiye.com/tr/dogumdanitibaren.htm



mirkelam'ın şarkısı yine çalsın: geçip giden uuuu zamanları uuuuuuuh bir yerlerde bulsam sonra üzülseem üzüldüğüme üzülseem



http://www.istanbuloyuncakmuzesi.com/tr/default.asp

Monday, July 2, 2007

oh be şu polis arabasını aldırdım sonunda

eskiden elinde bu tip bi oyuncak gördüğüm çocuğa kendi çapımda acırdım heralde alacak daha doğru düzgün bi oyuncak bulamamışlar falan diye geçirirdim içimden. bilmezdim çocuğun bizim çok güzel oyuncak diye saldırıp aldığımız bi şeyin yüzüne bile bakmayabileceğini ama ben bunu asla almam diyeceğim bi şeyi aldırana kadar elinden geleni ardına koymayacağını.

bu gördüğünüz araba pilli ve bildiğiniz siren sesinin yanısıra, "155 polis imdat her zaman hizmetinizdedir tamam", "sayın sürücüler lütfen emniyet şeridini kullanmayınız", "lütfen emniyet kemerinizi takınız" türü anonslara sahip. anonsları yapan abinin kendine has bi aksanı da var. kendimi boşverdim komşular ne durumda onu merak ediyorum. şimdilik kapıya gelen olmadı.

cem emniyet kemerinden nefret ettiği için emniyet şeridi ile ilgili anonsu yanlış anlamak işine geldi ve "anne bak polis emniyet kemerinizi kullanmayınız" dedi diyerek dikkatimi bu konuya çekmeye çalıştı. hal böyle olunca ona emniyet şeridi ile emniyet kemeri arasındaki farkı anlatmaya uğraştım ama farkı ben de o kadar iyi bilmediğim için sanırım pek başarılı olamadım.

pilli arabayı, yuvaya, parka, markete, kısacası her yere giderken önünden geçtiğimiz steyşın arabanın arkasında çin malı oyuncaklar, tokalar, vesaireler satan adamdan aldık, daha doğrusu almak zorunda kaldım. cem'le konuşurken adamdan (gün içinde aramızda defalarca konusu geçen bir kişilik kendisi) çocukken okuduğum bir kemalettin tuğcu romanının adı olan oyuncakçı dede diye bahsediyordum, cem de şimdi her sabah "oyuncakçı dede bugün gelmemiş" diyor. kendisi sanırız tatilde, bir süre daha dinlenir ve dönmezse buna en çok ben sevineceğim herhalde.