Burdaki İK' cı ben oluyorum a dostlar, hezeyan kısmı da dahil.
29 yaşına gelmiş ve hala çocuk gibi görünen bir zat olarak, görüşmenin İK kısmında bulunan taraf olduğumda; "canım, ordan bana bir kalem uzatsana" dan tutun da, "ayyy ne şeker şey" e kadar uzanan taciz listemi bir başka yazıya bırakarak, bu yazı dizimizde benim aday olduğum kısımları anlatmak istedim.
Bu yazı görüşmeye gittiğim İK cılara ithaf edilmiştir :)
1-) Tüm motivasyonumun bittiği an:
- Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
İç ses: Karnım aç değil, sadece stres kaynaklı çıkıyor o gurultular. Tamam, bence de pek bir gürültülü ama napim.
2-) Evet heyecanlıyım, napim tipim öyle, heyecanlanıyorum.
3-) Ellerime bakınca noluyor alla'sen? Karakter analizi mi yaptın yani ellerimden?
4-) Bir başarı öykünüzü anlatır mısınız?
Allah' ım avukat mıyım ben, şirketi büyük bir davadan mı kurtardım; muhasebede miyim, vergi borcundan mı kurtardım, planladığım eğitimler ya da organizasyonlar bir başarı öyküsü değil ki, görevim.
Aman klasik soruları sormaya devam edin haa!
5-) Kariyer hedefiniz nedir?
Hah! İşte tam bu noktada kaybettim ben sanırım. Çünkü cevabım, "müdür olmak" değildi.
Cevabım tam olarak şuydu; "mutlu ve verimli çalışmak".
Aynen sorusu geldi, mutlu ve verimli çalışmaktan neyi kast ediyorsunuz?
Yeterince açık değil mi? demedim tabi :)
6-) Liderlik vasfınız var mı?
Baş balerindim ben:)
demedim tabi :)
Halay başı da olmuşluğum var :)
demedim demedim :)
7-) Sizin için risk nedir?
Bu en ileri safha vertigo halimle roller coastera binmişliğim var, pişman değilim :)
8-) Hayatınızın yönünü değiştiren bir olay yaşadınız mı?
Hı?ne diyosun alla'sen?
Hey dostum! Diyelim ki sen beni beğendin, sor bakalım ben seni beğendim mi acaba? Klasik soruları sordun da tanıdın mı şimdi sen beni?Ya da ben sana yalan söylemedim, sorduğun klasik sorulara, klasik cevaplar vermedim diye mi eledin beni?
Şu anda gözüne far gelmiş tavşan gibi olduğumu fark etmiyor musun yoksa o moskof suratınla bundan zevk aldığını mı gösteriyorsun?
Öf pöf! Dur bak sana ne anlatıcam?
Bir köpek, yolda yürürken gözüne bir iş ilanı takılır. adresi alır ve koşarak başvurmaya gider.
ofisten içeri girer, sekretere bakar, iş başvurusu için geldiğini anlatmaya çalışır. Sekreter gülerek yöneticiyi arar ve durumu anlatır.
"Seni işe alamam. Bana daktilo yazabilecek biri gerekiyor" der.
Köpek sandalyeden aşağı atlar, daktilonun başına geçer ve hatasız bir yazı yazar. sayfayı alır ve yöneticiye uzatır.
Yöneticinin ağzı açık kalır ; "ama bu yetmez, ben iyi bir bilgisayar kullanıcısı arıyorum .."
Köpek bu kez bilgisayarın başına oturur. beş dakikalık mükemmel gösteriden sonra ilk oturduğu sandalyeye döner.
Yönetici aklını kaçırmak üzeredir.köpeği tepeden tırnağa inceler.. "Anlıyorum birçok özelliğin var ve gerçekten çok akıllı bir köpeksin. Ama sorun şu ki; ben sana bu işi veremem."
Köpek fırlar ve patisini ilanın üzerine koyar. İlanda "her başvuranın eşit şansı vardır" yazılıdır.
Yönetici;"evet ama ilanda başvuranın yabancı dil bilmesi gerektiği de yazılı." der.
Köpek sakince yöneticiye bakar ve cevap verir..
"miyav!"
:)
"Bütün iş görüşmeleri böyle mi, mutlu iş yok mu yoksa hayat sadece bana mı gıcık?” diye düşünmeye başladıysan, şunu bil ki, yalnız değilsin!
Bende sendenim...
Haydi çak o zaman!
22 Mart 2011 Salı
21 Mart 2011 Pazartesi
Anne ben erkek oldum!
Bu aralar çalışmalarım, erkek aklına sahip olmakla ilgili. Ama iyi huylu erkek olmakla, eşim gibi mesela. Yoksa şu kıllı, sürekli burnunu ve pipisini karıştıran tipli kafalardan değil.Kast ettiğim, duygusal düşünmemek kısmı.
Onlar, olaylar karşısında nasıl tepki gösteriyorsa, bende onu uygulamaya çalışıyorum. Sanırım böyle daha az yorucu oluyor hayat.
Mesela, hani şu her gün mail kutumuza düşen kampanyalı yemek organizasyonları var ya; arkadaşlarımızla konuştuk, ettik beraber gidicez diye, bir öğreniyoruz ki arkadaşlarımız haber verme gereği bile duymadan o fırsatı satın almıyorlar, biz aldığımızla kalıyoruz ve haber dahi verilmiyoruz.
İşte ben buna pek bir bozuluyor, pek bir üzülüyorum; eşimse en güler yüzlü haliyle, "boşver, bizde baş başa gideriz karıcımla" diyor. Bende o öyle söyleyince, ağlamayı unutup, başka bir oyuncağa kanan çocuklar gibi gülümsüyor ve "tamam" diyorum.
Ama işte üzülmeden evvel, benimde yapmam gereken, "amaaaan" diyebilmek.
Bir fıkra vardı, tam olarak hislerimi açıklayacak yazmayı başarabilirsem; du bakim hatırladım sanırım:
Güzin Abla Erkek Olursa...
Geçen gece işe giderken kocamı her zamanki gibi evde TV seyrederken bıraktım.
Arabamla daha 500 metre gitmedim ki motor stop etti.
Hayli uğraşıp çalıştıramayınca kocamdan yardım almak için eve geri döndüm.Eve girince gözlerime inanamadım.. Kocam komşunun kızı ile yatağımızda..
Ben 32, kocam 34 yaşında komşunun kızı ise 22..
Biz 10 yıldır evliyiz..Yakalanınca resmen çöktü ve itiraf etmek zorunda kaldı..
6 aydır birliktelermiş.. Ne yapmalıyım lütfen bana yardım eder misiniz?..
Sevgilerimle
Ayşe..
Cevap:
Sevgili Ayşe;
Hava soğuksa, hele bu tip kısa mesafelerde motor ısınmadan bastıysan
arabalar genelde bunu yapar..
Kaputu aç yakıt borularına şöyle bir bak, ezilme, çöküntü gibi bir şey varmı..
Manifolt bağlantılarını ve karbüratörü gözden geçirt.
Eğer bunlar sorunu çözemezler ise sorun yakıt pompasında olabilir.
Bujilere yeterli benzin gelmiyordur.
(Araban tüplü mü benzinli mi dizel mi yazmamışsın)
Sanırım yardımcı oldum..
Bir fıkra anlatmak istediğimi ancak bu kadar güzel özetleyebilirdi :)
İşte hayat onlar için bu kadar kolay, ortada sorun olan şey varsa, o da arabanın bozulması :)
Birde şöyle bir şey okumuştum, o da farklılıklarımızın en küçük yaşta bile ne kadar belirgin bir şekilde olduğuydu.
6-7 yaşlarındaki erkek çocuğu annesiyle konuşuyor.
-Anne, bugün Ayşe bana "seni seviyorum" dedi.
-Sen ne dedin oğlum?
-Şu anda top oynuyorum, dedim.
-Oğlum neden öyle dedin, Ayşe üzülmüştür.
-Ama o anda top oynuyordum.
:)
Çok açık değil mi?
İşte bende şimdi erkek kafasıyla hayata bakışlar atma peşindeyim.
Bir erkek, başka bir erkek arkadaşına;
-Çok mutsuzum, kendimi çok kötü hissediyorum, mutlu günler gelecek mi acaba?
gibi cümleler sarf ettiğini duydunuz mu?Böyle bir cümle karşısında, diğeri ona eminim şöyle cevap verir:
-İbne misin lan?
:)
Ama şunu da biliyorum ki, kafanda yarıklar yoksa, asla bir erkek kafasına da sahip olamazsın dostum!
Öperim,
Nihan
Onlar, olaylar karşısında nasıl tepki gösteriyorsa, bende onu uygulamaya çalışıyorum. Sanırım böyle daha az yorucu oluyor hayat.
Mesela, hani şu her gün mail kutumuza düşen kampanyalı yemek organizasyonları var ya; arkadaşlarımızla konuştuk, ettik beraber gidicez diye, bir öğreniyoruz ki arkadaşlarımız haber verme gereği bile duymadan o fırsatı satın almıyorlar, biz aldığımızla kalıyoruz ve haber dahi verilmiyoruz.
İşte ben buna pek bir bozuluyor, pek bir üzülüyorum; eşimse en güler yüzlü haliyle, "boşver, bizde baş başa gideriz karıcımla" diyor. Bende o öyle söyleyince, ağlamayı unutup, başka bir oyuncağa kanan çocuklar gibi gülümsüyor ve "tamam" diyorum.
Ama işte üzülmeden evvel, benimde yapmam gereken, "amaaaan" diyebilmek.
Bir fıkra vardı, tam olarak hislerimi açıklayacak yazmayı başarabilirsem; du bakim hatırladım sanırım:
Güzin Abla Erkek Olursa...
Geçen gece işe giderken kocamı her zamanki gibi evde TV seyrederken bıraktım.
Arabamla daha 500 metre gitmedim ki motor stop etti.
Hayli uğraşıp çalıştıramayınca kocamdan yardım almak için eve geri döndüm.Eve girince gözlerime inanamadım.. Kocam komşunun kızı ile yatağımızda..
Ben 32, kocam 34 yaşında komşunun kızı ise 22..
Biz 10 yıldır evliyiz..Yakalanınca resmen çöktü ve itiraf etmek zorunda kaldı..
6 aydır birliktelermiş.. Ne yapmalıyım lütfen bana yardım eder misiniz?..
Sevgilerimle
Ayşe..
Cevap:
Sevgili Ayşe;
Hava soğuksa, hele bu tip kısa mesafelerde motor ısınmadan bastıysan
arabalar genelde bunu yapar..
Kaputu aç yakıt borularına şöyle bir bak, ezilme, çöküntü gibi bir şey varmı..
Manifolt bağlantılarını ve karbüratörü gözden geçirt.
Eğer bunlar sorunu çözemezler ise sorun yakıt pompasında olabilir.
Bujilere yeterli benzin gelmiyordur.
(Araban tüplü mü benzinli mi dizel mi yazmamışsın)
Sanırım yardımcı oldum..
Bir fıkra anlatmak istediğimi ancak bu kadar güzel özetleyebilirdi :)
İşte hayat onlar için bu kadar kolay, ortada sorun olan şey varsa, o da arabanın bozulması :)
Birde şöyle bir şey okumuştum, o da farklılıklarımızın en küçük yaşta bile ne kadar belirgin bir şekilde olduğuydu.
6-7 yaşlarındaki erkek çocuğu annesiyle konuşuyor.
-Anne, bugün Ayşe bana "seni seviyorum" dedi.
-Sen ne dedin oğlum?
-Şu anda top oynuyorum, dedim.
-Oğlum neden öyle dedin, Ayşe üzülmüştür.
-Ama o anda top oynuyordum.
:)
Çok açık değil mi?
İşte bende şimdi erkek kafasıyla hayata bakışlar atma peşindeyim.
Bir erkek, başka bir erkek arkadaşına;
-Çok mutsuzum, kendimi çok kötü hissediyorum, mutlu günler gelecek mi acaba?
gibi cümleler sarf ettiğini duydunuz mu?Böyle bir cümle karşısında, diğeri ona eminim şöyle cevap verir:
-İbne misin lan?
:)
Ama şunu da biliyorum ki, kafanda yarıklar yoksa, asla bir erkek kafasına da sahip olamazsın dostum!
Öperim,
Nihan
15 Mart 2011 Salı
Kim gelmiş? Bahar mı?
Gri renkli ve her daim yağmurlu, güneş görmeyen ülkelerde yaşayan insanların asık suratlı olduğuna şaşmamalı.
Şu güzel kızı gören bünyem, pek bir pır pır etti bu sabah.
Hadi bu güzelliğin hatrına birde güzel haber patlasa bana, ohh desem, boşuna telaş etmişim desem...
İşyerimde camdan bakınca denizi görebilen şanslı insanlardanım ben.
Canım mutlu olmak istedi galiba, uzun uzun seyrettim sahilde dolaşan insanları, gitsem de mıncırsam dediğim köpekleri, bebekli anneleri ve tatlı bebekleri...
Hadi itiraf ediyorum, ahh ne güzel dolaşabiliyorlar özgür özgür, ne şans dediğimi kabul etmeliyim.
Yani mutlu olmaya hazırlanmışken yine bir yamuk yaptım kendime.
Azıcık güneş görünce askılılıları geçirenlere bakınca, yahu ben niye bu kadar çok üşüyorum arkadaş, geyikleri de yapmadım değil.Soracak olanlara: kansız değilim, üşürüm ama...
Güneş ve deniz her şeyi daha güzel yapıyor kanımca...Yani beklediğim o haber var ya, hayırlısı olsuna bırakıyor kendini. Bünyeye de güneş doğuyor.
Bahar bana fena alerji getirse de, vertigomu tavan da yaptırsa, kırmızı göz ve burunla da dolaşsam; ben her bahar aşık olurum...
Şu güzel kızı gören bünyem, pek bir pır pır etti bu sabah.
Hadi bu güzelliğin hatrına birde güzel haber patlasa bana, ohh desem, boşuna telaş etmişim desem...
İşyerimde camdan bakınca denizi görebilen şanslı insanlardanım ben.
Canım mutlu olmak istedi galiba, uzun uzun seyrettim sahilde dolaşan insanları, gitsem de mıncırsam dediğim köpekleri, bebekli anneleri ve tatlı bebekleri...
Hadi itiraf ediyorum, ahh ne güzel dolaşabiliyorlar özgür özgür, ne şans dediğimi kabul etmeliyim.
Yani mutlu olmaya hazırlanmışken yine bir yamuk yaptım kendime.
Azıcık güneş görünce askılılıları geçirenlere bakınca, yahu ben niye bu kadar çok üşüyorum arkadaş, geyikleri de yapmadım değil.Soracak olanlara: kansız değilim, üşürüm ama...
Güneş ve deniz her şeyi daha güzel yapıyor kanımca...Yani beklediğim o haber var ya, hayırlısı olsuna bırakıyor kendini. Bünyeye de güneş doğuyor.
Bahar bana fena alerji getirse de, vertigomu tavan da yaptırsa, kırmızı göz ve burunla da dolaşsam; ben her bahar aşık olurum...
14 Mart 2011 Pazartesi
Lafladım...
Merhaba,
Tam kendime yeni bir biog açmayı, bilinirliliğimi kaldırmayı hedeflerken, bloglar kapatıldı.
Bir sabah Defne Joy Foster’ in ölümüyle, bir sabah gazetecilere uygulanan yaptırımlarla, bir sabah Japonya depremiyle, diğer bir sabah da İbrahim Tatlıses’ in vurulmasıyla ilgili haberlere ve her gün gelen benzin zammı haberlerine uyandım.
Japonya’ da 5 yaşındaki çocukların, nasıl da tatbikatı disiplin içinde uyguladıklarını seyrettim.
İzlediğim tsunami görüntülerinin bilgisayar oyunu olmadığını idrak etmeye çalıştım.
Bir tarafta çevremde yaşanılanlar, bir tarafta kendi yaşadıklarım, yapmaya çalıştıklarım, planlarımın asla gerçekleşmemesi, ölümler, mucizevi bir şekilde doğumunu beklediğim, onu düşünürken bile gözlerimin dolduğu canım yeğenim, bir tarafta gözyaşları, bir tarafta umut…
Bu memleket beni yoruyor azizim…
Şimdi Yalova’ da otobanlara gereken taş ve hafriyata ulaşmak için binlerce ağacın kesileceğini de öğrendim ya…Birer birer her kuralsızlık nasıl da kılıfına uyduruluyor, resmen çığlık atasım var…
Saygısızlık diz boyu, haksızlıklar, kural, yasa tanımamazlıklar…
Memleketim dibe vuruyor.
Her Allah’ ın günü bişileri protesto eder haldeyim…
Yine burnumun ucunu dahi göremediğim bir dönemdeyim…
Olasılıklar sonsuz, belirsizlikler en sevmediğim hal…
Tüm bu hallerimin sonunda her şeyin güzel olduğunun ortaya çıktığı ve kader ne getirirse getirsin, gelen şeylerin güzel olacağına inanılması gerektiğini bilsem de, uygulamak zor oluyor.
Hasret kaldık iyi şeyler duymaya…
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki; tevazu, sabır, hoşgörü, cömertlik, huzur ancak birer kelime olarak var insanlar için.
Bu günlerimizi aramayalım da inşallah…
Yeniden buralardayım,
Beklerim…
Sevgiler!
Tam kendime yeni bir biog açmayı, bilinirliliğimi kaldırmayı hedeflerken, bloglar kapatıldı.
Bir sabah Defne Joy Foster’ in ölümüyle, bir sabah gazetecilere uygulanan yaptırımlarla, bir sabah Japonya depremiyle, diğer bir sabah da İbrahim Tatlıses’ in vurulmasıyla ilgili haberlere ve her gün gelen benzin zammı haberlerine uyandım.
Japonya’ da 5 yaşındaki çocukların, nasıl da tatbikatı disiplin içinde uyguladıklarını seyrettim.
İzlediğim tsunami görüntülerinin bilgisayar oyunu olmadığını idrak etmeye çalıştım.
Bir tarafta çevremde yaşanılanlar, bir tarafta kendi yaşadıklarım, yapmaya çalıştıklarım, planlarımın asla gerçekleşmemesi, ölümler, mucizevi bir şekilde doğumunu beklediğim, onu düşünürken bile gözlerimin dolduğu canım yeğenim, bir tarafta gözyaşları, bir tarafta umut…
Bu memleket beni yoruyor azizim…
Şimdi Yalova’ da otobanlara gereken taş ve hafriyata ulaşmak için binlerce ağacın kesileceğini de öğrendim ya…Birer birer her kuralsızlık nasıl da kılıfına uyduruluyor, resmen çığlık atasım var…
Saygısızlık diz boyu, haksızlıklar, kural, yasa tanımamazlıklar…
Memleketim dibe vuruyor.
Her Allah’ ın günü bişileri protesto eder haldeyim…
Yine burnumun ucunu dahi göremediğim bir dönemdeyim…
Olasılıklar sonsuz, belirsizlikler en sevmediğim hal…
Tüm bu hallerimin sonunda her şeyin güzel olduğunun ortaya çıktığı ve kader ne getirirse getirsin, gelen şeylerin güzel olacağına inanılması gerektiğini bilsem de, uygulamak zor oluyor.
Hasret kaldık iyi şeyler duymaya…
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki; tevazu, sabır, hoşgörü, cömertlik, huzur ancak birer kelime olarak var insanlar için.
Bu günlerimizi aramayalım da inşallah…
Yeniden buralardayım,
Beklerim…
Sevgiler!
4 Şubat 2011 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)