Doğan Cüceloğlu (26.06.2011)
KAFAYI OLMASI GEREKEN'E TAKINCA SOHBET EDEMEZSINIZ
Akatlar’da yürüyordum; kadın beni tanıdı ve selamlaştıktan sonra, sorusunu sordu: “Oğlum dersleri tamamen bıraktı; ne söylesem hiç fayda etmiyor. Ya arkadaşlarıyla buluşuyor, ya telefonda mesajlaşıyor ya da bilgisayarın başında oyun oynuyor. Ne yapacağımı şaşırdım, Hocam ne yapalım?”
“Sohbet ediyor musunuz?”
“Valla, konuşuyorum, ama hiçbir faydası yok.”
“Kaç yaşında?”
“On yedi yaşında.”
“Mesela ne diyorsunuz?”
“Sınavların yaklaştığını söylüyorum; derslerine çalışması gerektiğini söylüyorum; böyle giderse sınıfta kalacağını, arkadaşlarından geri kalacağını, ilerde çok pişman olacağını, ama o zamanda duyulan pişmanlığın işe yaramayacağını
anlatıyorum.”
“Siz konuşup, nasihat ediyorsunuz.”
“Evet.”
“Ama, onunla sohbet etmiyorsunuz.”
“Valla bilmem; biz bildiğimiz kadarıyla elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz, konuşuyoruz, anlatıyoruz.”
“Doğru, bildiğiniz kadarıyla elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz. Ama konuşmak, nasihat etmek, sohbet etmek değildir. Siz sohbet etmesini bilmiyorsunuz.”
Kadın haklı olarak “neden bahsediyorsunuz,” diyen bir yüz ifadesiyle bana baktı.
İçim burkuldu. Anne acı çekiyordu ve çocuğuna yardım etmek istiyordu, ama kendini çaresiz hissediyordu.
***
Öğrencileri ve anababaları birlikte çağırdım. Danışmalığını yaptığım okulun küçük tiyatro salonunda buluştuk, öğrencilerle birlikte anababalar da oturdu.
Ufacık sahneye çıktım, bir sandalye attım oturdum, yanı başıma bir boş sandalye koydum.
“Buradaki öğrencilerden kim benimle sohbet etmek istiyor?” diye sordum. Kalkan ellerden birini gelişigüzel seçtim. Selim adıyla anacağım bir öğrenci yanımdaki sandalyeye geldi oturdu.
“Adın ne?”
“Selim.”
“Kaç yaşındasın?”
“On iki.”
“Bugün ayın kaçı?”
“24 Aralık 2008.” (Gerçek tarihtir; bu uygulamayı o gün yaptım.)
“Selim, gözünü kapa, beni iyi dinle. Gözünü açtığın zaman aradan yirmi yıl geçmiş olacak. 24 Aralık 2028 tarihinde gözünü açmış olacaksın. Tamam mı?”
Anladığını belirtmek için başını salladı.
“Lütfen gözünü aç.”
Selim, gözünü açtı.
“Bugünün tarihini söyler misin?”
“24 Aralık 2028.”
“Kaç yaşındasın?”
“Otuz iki.”
“Ne iş yapıyorsun?”
“İç mimarlık.”
Göz ucuyla anneye babaya bakıyorum; yüzlerinde hayret belirten hafif bir tebessümü var. Belli ki, onlar da Selim’in söylediklerini benimle birlikte ilk defa duyuyorlar.
“Nerede çalışıyorsun?”
“New York, Manhattan’da.”
Anne, babanın yüzünde saklayamadıkları büyük bir şaşkınlık ifadesi.
“Evli misin?”
“Hayır.”
“Arkadaşlarından evlenenler oldu mu?”
“Kızların hepsi evlendi.”
Gülüşmeler..
“Çalıştığın yere beni götürür müsün?”
“Ofisim, Manhattan’da 86 katlı bir binanın 42. Katında.”
Gülüşmeler devam ederken hayalen o binaya yürüdük, asansöre bindik, 42. Katta indik.
“Burası ‘home office,’” dedi.
İçeri girdikten sonra açıkladı:
“Dubleks daire: aşağıda salon ve mutfak var. Yukarda yatak odası ve ofis odam.”
“Selim, salonda neler var?”
“Salonda masa var, koltuklar var, sandalyeler var; komodin var, sehpalar var.”
“Duvarlarda ne var?”
“Resimler var, fotoğraflar. Ailemin fotoğrafı da var.”
“Ailenin fotoğrafına bakınca neler görüyorsun? Beraber bakabilir miyiz?”
“Annem var, babam var. Ailece çektirdiğimiz bir fotoğraf. Abim var, ablam var, ben varım.”
“En küçük sen misin?”
“Evet.”
“Selim, bu fotğrafa baktığında, içinde ‘keşke!” duygusu beliriyor mu? İçindeki herhangi bir ‘keşke’nin sesini duyuyor musun?”
Hiç beklemeden “Evet,” dedi.
“Haydi, anlat bize,” dedim.
“Ben, babamla birlikte futbol maçına gitmeyi çok istedim. Bir de hafta sonları onunla top oynamak, kırlara gitmek istedim. Güreşmek istedim. Ama babam çok yoğundu; çalışmak zorundaydı, olmadı, zaman bulamadı. Ne yapalım, böyle oldu.”
Baba’ya baktım; gözlerinin yaşını tutmaya çalışıyor, ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu.
Selim’e teşekkür ettim. Ve sordum:
“Selim, bu konuşmamızda, sana büyüklük tasladığımı, sana nasihat etmeye çalıştığımı hissettin mi?”
“Hayır!”
“Olanla ilgili olarak mı konuştuk, olması gereken üzerine mi?”
“Olanla ilgili olarak konuştuk.”
“Selim, seninle yeniden böyle sohbet etmek istesem, benimle konuşmak ister misin? Konuşmamızdan zevk aldın mı?”
“Yeniden konuşmak isterim; sohbetimizden zevk aldım.”
***
Sohbet özel türden bir konuşma, kendine özgü özellikleri olan bir söyleşidir.
Sohbet içinde olan iki insan o an için güç, onur ve değer yönünden eşittir ve olanı paylaşırlar; olması gereken üzerinde konuşmazlar.
Korku kültürünün olduğu yerde sohbete izin verilmez.
Türkiye’nin aydınlık geleceğinde anababaların çocuklarıyla sohbet içinde olmasını diliyorum.
Doğan Cüceloğlu
19 Şubat 2012 Pazar
15 Şubat 2012 Çarşamba
Kardeşimin Kitabı ve Röportajımız - İsmin Marka Hali
Duygu Phillips, Türkiye’nin ilk Marka İsimlendirme Rehberi olarak tanımlanan kitabı İsmin Marka Hali’nin yazarı, aynı zamanda benim de sevgili kardeşim.
Duygu ile kitabını ve kendini anlattığı bir röportaj yaptık.
Bu kitapta Duygu, marka isminin önemini, marka isimlendirme konusunda yapılmış olan hatalardan örnekleri, yeni isim tasarlarken kullanılan teknikleri paylaşıyor.
Yazım dili, uslubu ve güncel örnekleri ile elinize aldığınızda merakla devam edeceğiniz bir kitap. Tüm samimiyetimle tavsiye ediyorum okumanızı...
"Markalar aslında hepimizin hayatında. Hepimiz markaları kullanıyoruz, satın alıyoruz, birbirimize tavsiye ediyoruz, bahsediyoruz, televizyonda görüyoruz, radyoda duyuyoruz. Ama isimlerine hiç dikkat etmiyoruz. Bu isimler nereden geliyor, ne anlam ifade ediyor bilmiyoruz. Aslında çok eğlenceli ve ilginç bir konu." diyor Duygu...
Röportajın tamamı burada http://www.ajandadergi.com/index.php/2012/02/ismin-marka-hali-duygu-phillips-ile-roportaj/
Ayrıca röportajın altına yorum bırakanlardan bir kişiye bu kitabı armağan ediyoruz.
8 Şubat 2012 Çarşamba
Bu yazı Bir Parti Davetiyesidir:)
Ajanda Ekibi olarak bir partiye davetliyiz ve bizimle beraber katılmak isteyen 10 kişiyi de davet etmek istiyoruz.
Nili Silver'ın sahibi Elif Barut bizi takı atölyesinde ağırlayacak.
Sıcacık kahveler eşliğinde sürprizlerle dolu bir gün olacak.
Sohbeti ve eğlencesi bol bugünde Moda'da deniz manzarası karşısında harika birkaç saat geçirmek istiyorsanız iletisim@ajandadergi.com a mail atmanız yeterli.
Tarih: 18 Şubat cumartesi, saat 14:00 - 17:00
Detaylar: www.ajandadergi.com da
Nili Silver'ın sahibi Elif Barut bizi takı atölyesinde ağırlayacak.
Sıcacık kahveler eşliğinde sürprizlerle dolu bir gün olacak.
Sohbeti ve eğlencesi bol bugünde Moda'da deniz manzarası karşısında harika birkaç saat geçirmek istiyorsanız iletisim@ajandadergi.com a mail atmanız yeterli.
Tarih: 18 Şubat cumartesi, saat 14:00 - 17:00
Detaylar: www.ajandadergi.com da
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)