katil babaanne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
katil babaanne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ekim 2011

Ağlasanıza Be

Başbakanın annesi ölmüştü malumunuz. Ağzımı açıp tek laf etmedim, çünkü beni ilgilendiren bir şey değildi. Ne üzüldüm ne sevindim. Ölüme sevinecek kadar taşlaşmamış kalbim çok şükür. Neler söylendi nelere benzemez, ayıp günah. Öyle ya da böyle bir insan ölüyor ve birileri ölmüş biri için üstelik sorunlarla hiç mi hiç ilgisi olmayan biri için abuk sabuk laflar ediyor. Yazık..
Bu konuyla ilgili birkaç cümlem de var ama dillendirmek yakışık almaz. Biraz gözlem kafidir bu düşüncelere erişime.

Babaannem gizli Tayyipsevici idi. RTE'nin annesi vefat edince babaannemdeki gizli sevicilik açığa çıktı. Başbakan ağlayınca babaannem de başladı ağlamaya. O da yetmedi, "Siz niye ağlamıyorsunuz, siz ne biçim insanlarsınız, sizin de anneniz ölür, ağlasanıza beee" diye azarladı hepimizi. Ben konuşmuyorum geçenki olaydan dolayı, annem cevap verdi kendince. İçinden ağlamak gelmemiş annemin ne yapsın şimdi kadın durup dururken ağlasın mı? "Yasçı mı tuttu beni neden ağlayayım aaa?" diye isyan etti sonunda. Babaannem inatla ağla demeye de devam etti tabii.

6 Eylül 2011

Bok mu Var Erken Kalkıyorsunuz Çocuklar

Birçok kötü bayram geçirdim ama hiçbiri bu seferki kadar korkunç olmamıştı. Birkaç gündür anlatmakla anlatmamak arasında kaldığım olaylar yaşadım.

Nereden başlayacağımı da bilmiyorum ama halamın oğlundan başlayayım. Daha önce bahsetmiştim biraz ama daha ayrıntılı anlatma gereği doğdu. Bu insan, el bebek gül çiçek büyütülüp iki yıllık okumuş, okurken de çok güzel bir dairede tek başına oturmuş bir insan. 3 senede bitirdi okulu. Daha sonra büyükbabasının yanına gitti. Orada büyükbabasının ısrarları ile dükkan açtırdı ailesine. Ailesi de tam o dönemde konaklarını sattı. 15 sene evvelden bahsediyoruz bu arada. Konağın parasıyla buna dükkan açıldı, ama öyle bir dükkan ki bugün için bile lüks bir görüntüsü var. Büyükbabasının komşuları "Hadi sana kız bulalım." demiş, bunu bir kızla tanışmışlar Şapşi hemen aşık oldu. İlla bu kız olacak diye tutturdu. Kız ilkokul mezunu, garip bir ailesi var, görgü yoksunu.. Davul bile dengi dengine derler ya, ben buna katılıyorum arkadaş.. Evlilik başka türlü bir şey çünkü, çeşit çeşit ortamda birbirini temsil ediyor insanlar. Olmuyor olmuyor.. Yengem sorunlu bir insan, her şeyi sorun her şeyi.. Alınıyor, kırılıyor, küsüyor, bağırıyor, sesli konuşuyor, nerede ne yapması gerektiğini bilmiyor. (Son bir iki senede biraz daha düzeldi.) Bunlar evlendi iki ayrı düğünle, bugün nereden baksan iki düğünün masrafı 100 bin'i geçer. Eniştem bunların iğnesine ipliğine kadar her şeyini aldı, evi bir güzel döşedi, mutfak masraflarını bile karşıladı, arabayı da bırakıp evine döndü. Kuzenim orada gayet güzel geçinmeliydi değil mi? Ama nerdeee... Karısının derdine düştü, varsa yoksa karısı.. İşleri savsakladı, kazandığı paraları çarçur etti. Boğazına kadar borca battı. Ellerindeki her şeyi kaybetti. Araba, dükkan, paralar.. Üstüne de bir sürü kredi kartı borcu. Halamlar bir emekli maaşıyla kaldı, ki o emekli maaşından da kuzenin borçları için para kesiliyordu. Bu sene tam götlerini doğrultmuşlardı ki, büyükbabası ölen kuzenim "Ben artık burada yapamıyorum." deyip bizim buralara yani ailesinin evine döndü. 

Bu arada eklemem gereken de önemli bir şey var. İşin babamla ilgili kısmı.. Babam bir dönem araba alıp satıyordu. Güzel de paralar kazanıyordu, bahçemizde lüks araçlar da dahil 5-6 arabanın olduğunu hatırlıyorum. Günlerden bir gün kuzen babamı aradı, illa şu arabayı alalım diye. Orada dolandırıcı olduğu belli bir adamdan araba aldılar. Sonra babam bu arabayı normal olarak sattı. Satıldıktan sonra öğrenildi ki arabanın evrakla ilgili sıkıntıları varmış. Karşı taraf bize dava açtı. Dünyanın parası gitti, araba alacak paramız kalmadığı için araba alıp satma işini de bırakmak zorunda kaldı babam. Kuzen, hiç suçu yokmuş gibi davrandı. Benim saf babam da hiçbir şey olmamış gibi tek laf etmeden akrabalık ilişkilerine devam etti. 
Yine gelelim bugüne, kuzen geçen sene babamın iki tane kredi kartını istemiş. Saf babam da vermiş. Kredi kartlarında şu an bildiğim kadarıyla 15bin borç var ve babamı sürekli arıyor bankalar. Ödemeye de pek niyeti yok. Bizde bile yok LCD televizyon ama onda var, üstelik daha yeni araba aldı kendine.

Yengem kısmına gelirsek, annemi sevmiyor, sürekli laf sokuyor. Kendi çok akıllı olduğu için annemi ikide bir küçümsüyor. Bunlar ne zaman bize gelseler günlerce kalıyorlar, hatta bir keresinde kışın bir aydan fazla kaldılar ve annem hizmet etti bunlara. Bir işin ucundan da tutma gibi alışkanlığı yok. Kıçını diker televizyon izler, kızı da aynen böyle. Annem bir kere bile onlara gitmedi, davet etmediler çünkü. Çok zaman önce babam tek başına gitmişti, yengem surat asıp laf sokmuştu. Ben gittiğimde de benzer şeyler oldu. 

Şimdi bunlar bizim buralara yerleştiler, her şey iyice karıştı. Kardeşim yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı bunları sevmiyor. Ben de bayılmıyorum ama kardeşim kadar katı olamıyorum. 

Babaannem arefe günden beri bizimle uğraşıyordu, gülsek suç ağlasak suç hesabı her şeyi suç saydı burnumuzdan getirdi. Birinci günün akşamı bahsettiğim aile yani halamlar bize geldi. Yengem içeri girer girmez babaanneme sarıldı "Sadece sizin için geldim" dedi. Birbirlerinden de nefret ederler normalde ama nasıl olduysa böyle sarmaş dolaş oldular. Neymiş efendim yengem hastanede yattığında babam ziyaretine gelmemiş. Aradı, aradık, uyuyor dedirtti. Hatta ben refakatçi kaldım 2 gece ama benim ondan daha çok hasta olduğumu anlayıp eve döndüm. Bayram ziyaretinde sitem edecek kadar izansız olduğu için kardeşim de ben de surat astık tabii. Daha fazla numara yapamadık. 

Ertesi gün yine bayrama uyandık güya ama ne bayram.. Babaannemin bağırışları evi inletiyor. Kardeşime saldırıyor, babama saldırıyor. Kimse de bağırıp çağırmıyor, sakin sakin cevap veriyor. Annem bahçedeydi sanırım, babam da namazda (evet hem içer hem namaz kılar böyle bir insandır babam). Baktım babaannem, kardeşimin canını çok yakıyor. Gittim yanına, tane tane anlatayım dedim ama ne mümkün. Biz onları istemiyormuşuz, her şeyi anlatacakmış onlara, her işimizde onlardan yardım istiyormuşuz ama onları istemiyormuşuz.. Bağırdı bağırdı bağırdı. "Siz aramayın ben arayayım" dedim açtım telefonu. Heyheylerim geldi çünkü.. "Konuşmayacağım ben, sana kalmadım kendim ararım" diye bağırdı. Dayanamadım odadan çıkayım dedim ama kapıya geldiğimde yere yığıldım. Sinir krizi geçirdim. Sesleri duyan annem geldi, babam namazdan geldi. İkisi de korkudan ağladılar, kardeşim de ağlıyordu. Yarım saat kendime gelemedim, beni diğer odaya taşıdılar ama gözlerimi açamadım hiç, hangi odaya gittiğimi bile bilmiyordum. Biz o haldeyken babaannem hala bağırıyordu bize. Düşünün nasıl kararmış kalbi.

Babam tane tane laf anlatmaya çalıştı saatlerce ama ne çare.. Saygılı olmanın kötü tarafı işte, benim hesabımı bile soramadı. 

Babaannem akşam konuştu sabah konuştu hep bağırdı çağırdı. 
Kardeşim zaten iki üç ayda bir geliyor, babam alkol bağımlısı. Kardeşim gidince, özledim diye ağlayan babaannem, kız gelir gelmez kızın burnundan getiriyor. Babamın eve gelmemesiyle ilgili hep şikayetçi ama babamı evden uzaklaştıran tek şey babaannemin çenesi..

Cumartesi gecesi kardeşim evine döndü. Gitmeden önce de küs olduğu halde babaannemin elini öpmek istedi. Elini vermedi, "Git, ölüme gelirsin inşallah" dedi. Duyan da dövdü sövdü sanır, ağzını açmadı halbuki. 
Babam bunu daha da çok taktı kafaya. 

Durum şu an şöyle:
Kardeşim evine döndü. 
Babam gece yarısı geliyor eve, sarhoş halde. 
Babaannemle küs olduğum için oturma odasına inemiyorum. 
Annem her şeye rağmen babaanneme hizmet etmeye devam ediyor.
Cumartesi günü kardeşimi uğurlamaya gidişimizi fırsat bilen babaannem halamı arayıp doldurmuş doldurmuş, şimdi bize mesafeli duruyorlar. 
Babama bir daha aramayın işte, onlar arayana kadar. İstemiyorlar sizi kabul edin şunu dedim. Tamam dedi ama bakalım ne olacak..

Özetin de özeti:
Bok mu var da erken kalkıyorsunuz çocuklar?

21 Temmuz 2011

Gül Döktüm Yollarına

Buralarda "hırsı azmak" diye bir deyim vardır. Hırsı azdı, başına bir gelecek var denir ve hep de çıkar arkadaş. Geçen günlerde yazmıştım olayı. Babaannemin de hırsı azmıştı malum, birkaç gün önce balkondan içeri gelirken düz yolda takla atmayı başarıp düştü. Dizi, eli bir de kaşının üstü morardı. Üzüldüm tabii, başına bir şey gelmesini isteyecek kadar kötü biri değilim çünkü.

Az önce Leyla ile Mecnun'u izledim, keyfim yerindeydi. İki gündür masanın üstünde duran hafif pörsümüş bir gül vardı. Nasılsa yarına bozulur diye değerlendireyim, babaannemin başından aşağı dökeyim de keyfi yerine gelsin dedim. Demez olaydım. Bu malca eylemimin başıma bir iş açacağı belliydi. 
Neymiş efendim, bana hiç yakıştıramamışmış. Solmuş gülü mü layık görmüşüm ona.. Abartmıyorum iki saat söylendi bunun için. 

Ayt.. Ne yapsam suç arkadaş, yaranamıyorum. 
Babaanneme şu güzide eseri armağan ediyorum:

9 Temmuz 2011

Katil Oluyorum Eyvah Yerimde Duramıyorum


Yazarsam sıkıntım azalıyor ondan yazıyorum. Yoksa kimseyi cinayete özendireceğim yoktu esasında.
Katil Babaanne etiketine ne zamandır yazmıyor oluşum, babaannemin sorun çıkarmadığından değil sadece ilaçlarımdan dolayı biraz daha tahammüllü oluşumdandı ama gel gör ki artık ilaçlarım bile kâr etmiyor. Ben de içimdeki potansiyel caniyi çıkarmak üzereyim.

Hayır bir de şimdi bir sürü hakaret edeceğim ya ben, sakin olun, gazıma gelmeyin. Babaannem ölse yine en çok ben üzülürüm, kendi kızlarının bile benim kadar üzüleceğini sanmıyorum. Gerizekalı işkenceci halam evlenip bizim evden ayrıldığında da anası bile ağlamadı ama bok var gibi ben ağladım. Aptal melek diye boşuna demiyorum işte. Sadece yazıp rahatlayacağım yoksa bir sinir krizine neden olacak bugün ve öncesinde olanlar. 

İyi olan büyük halamın oğlu, gelini ve torunu onlara taşındığı için bize sık gelemiyor. Babaannem de sanki biz neden olmuşuz bu duruma gibi son zamanlarda iyice coştu.
Babamla beni, annemle beni, annemle baba, üçümüzü aman işte ne kadar kombinasyon varsa yan yana getirmiyor. Hani bir de sevimli olsa, hayır ama olur mu hiç.. Misal bugün, babam çayını balkonda içiyor genelde. Annem ona çay götürmüş, azıcık oturmuş yanına laflıyorlarmış. Ben de odada Şirinler'i izliyordum. Sonra şeytan dürttü, babamın geçen aldığı kazak tüylerini yolmaya yarayan aletle hırkamın tüylerini temizledim. Sonra çıkan tüyleri babama göstereyim de aldığı şeyin ne kadar işe yaradığı görüp sevinsin diye (böyle bir adam babam, buna sevinir) balkona gittim. Babam gaza geldi, sırtını temizleyememişsindir ben temizleyeyim dedi. O sırada babaannem balkonun kapısını açtı. "Hıggıırrr" dedi şaaaak diye bir kapattı. Bir de eski kapı olduğu için yeminle başıma direkt ağrı saplandı, o derece hızlı çarptı. O da yetmedi, içeride söylenmeye başladı. Biz hanımefendiyi iş görüyor sanıyoruz o kocasıyla sohbette.. Saatlerce bunun için bağırdı. 

Dün de yaptı zaten bunu. Babamla annem camdan dışarıyı seyrediyorlardı çay içerek. Geldi babaannem, Hııııh hanıma bak, kocayla keyifte.. 

Bugün akşam yemek yiyeceğiz, sofra hazır. Babaannem yedi kalktı, annem de odaya yanıma gelmişti bir şey için, sonra oturdum ona pizza tarifi verdim. İçeri geldi babaannem. Hıııh dedi yine. Annem korktu gitti, ben de çiş için dışarı çıktım. Bir gürültü koptu evde. Babaannemin çığlıkları.. O ne zaman gelse ben gidiyormuşum, istenmeyen kişiymiş, bu evde babaanne olamamış, babamı o büyütmüşmüş, o olmasa babam da olmazmış, neyse ki ev dededen kalmaymış yoksa biz onu evden atarmışız.. Duysanız sesini sanki boğazlanıyor zannedersiniz, yırtılacak bir tarafı o kadar. Bir de çok tiz, inişli çıkışlı bir ses yani tahammül etmek için deli olması lazım insanın ya da eli mahkum. 

Bu olaylar bir değil iki değil. Her gün her gün her gün aynı şeyler.. Babam yıllar önce ev alacaktı, babaannem aldırmadı, ayrılmak mı istiyormuşuz, o yüzden mi ev alacakmışız.. Ev almamıza izin vermeyen kadın şimdi çıkıyor bu ev benim diyor. 
Babam da o kadar sabırlı o kadar sabırlı bir adam ki.. Bir kere bile bağırdığını, sesini yükselttiğini duymadım büyüklerine. Ama keşke böyle olmasaydı, çünkü benim anladığım o ki azıcık bağırıp çağırma istiyor babaannem. İyice elinde her şey. Ona sormadan biblonun yeri bile değişemez evde. 
Ha bir de şöyle bir örnek vereyim: Bir gün salonda annemin dizine yatmıştım, saçımı okşuyordu annem. Sonra diğer odanın kapısı açıldı annem babaannemin korkusundan bir kalktı, benim kafa aynen küt kanepeye düştü. Annem de koşarak mutfağa kaçtı. Ömrümün şimdiye kadarki kısmı böyle geçti işte. 

Bunların soyunda bir bokluk var ama.. Babaannemin kardeşi de böyleydi. Bu kadar huysuzluğunu biz göremedik ama o da başka türlü can sıkıyordu. Sürekli eş değiştir, saçma sapan evlilikler yap, eşlerini aldat. Çocukları sevme. Kimseyi sevme. Dünyanın malını mülkünü eğlencelerde çar çur et. Onun sattığı tek yerin şimdiki aylık geliri 80-90 bin. 
Anneleri de böyleydi. Hala oğlu-dayı kızı evliliği var da. Eniştem, babaannemin yeğeni ve damadı. Halam, babaannemin annesine baktı, o da yetmedi onun hizmetçisine baktı, onun bilmem nereden akrabasına baktı. İyi olan halamdan bahsediyorum tabii. Bütün sülaleyi yıktılar kadının üstüne. Babaannemin annesi de dahil işte. Aynılarını halam da çekti anneannesinden. Şimdi hepsi öldü bu sefer de kocasından yani babaannemin yeğeninden çekiyor. Adam, babam başta olmak üzere hepimize kin tutmaya başladı nedensiz. Gitmemizi kalmamızı istemiyor. Tedavimin ilk başlarında orada kalıyordum ama yapamadım eve döndüm mecburen. Salata yapıyorum, o tırnaklarla salata yapamazsın diyor. Tırnaklarımı kestim olmamış dibinden kes dedi. Onu da yaptım, iyi idare eder dedi. Yok onu böyle yapma, bunu şöyle yapma. En son  anneme gerizekalı dedi. Beni iyi eğitememişmiş. Şimdi söyleyemiyorum ama o kadar alakasız bir şey ki, hani birisinin çatalını kullanamamak gibi bir şey diyeyim anlayın siz. 

Velhasılı kelam, sülalerinde bir bokluk olduğundan babaannemde de var. Biliyorum ki yaşlandığımda ben de aynı babaannem gibi olacağım. Bu yüzden huzur evine yerleşmeyi düşünüyorum erkenden. Yazık günah insanların huzurunu kaçırmaya mı yaşayacağım ben?

Hayır bir de gitmiyor bir yere, bizi de göndermiyor. Senelerdir eve hapsolduk. Tatile gidelim deriz gitmez, biz gidemiyoruz çünkü kızlarına bile gitmiyor kalmak için, evde de yalnız bırakamayız tabii. Tatilden geçtim, düğüne bile gidemiyoruz. Gidin siz gidin beni yalnız bırakın diyor, gelin diyoruz gelmiyor. Artık insanlar bizi düğünlerine bile davet etmiyorlar zaten, gitmiyoruz nasılsa diye.

Kendimi de düşünmüyorum ama biz daha yeni aile oluyoruz. Babam yıllarca evden kaçmak için sarhoş gezdi, ayık geldiği akşam yok gibiydi. Daha yeni yeni azalttı, babamın yüzünü görmeye başladık, yine babaannem idare edeyim, hoş tutayım demeden verip veriştiyor. Babam da çocuk gibidir, içine atar, attıkça da içer.. Aha bu sabah olanları yine taktı kafaya ve şu saat oldu daha gelmedi eve. 

Ramazanda kardeşim gelecek, ona da aynılarını yapıyor. Kızcağız bir hafta diye gelip iki gün kalıp gidiyor, katlanamıyor bu saçmalıklara. Herkesi evden kaçırttı herkesi.. 

Bir de sorsan sütten çıkmış ak kaşık. Bütün evi o idare ediyor, o olmasa ev dağılır.. 
Ailemle geçirdiğim en güzel günler, kardeşim annem babam ve ben dördümüz halam oğlunu ziyaret ettiğinde onun evine gidip bir gece orada kalmıştık, kardeşimin üniversite sınavı zamanında, oydu işte. Bir gece..!
Varın siz anlayın çilemi..
Yani ne olurdu, uyumlu bir insan olaydı.. Sorun çıkarmasın demiyorum.. Yaşlılık tabii bilmediğimiz bir durum ama sessizce olsun, kalp kırmadan olsun. Zaten ona danışmadan bir şey yapmıyoruz biz, elindekilerin kıymetini bilse..

Aha, bahçedeki duvarı yapmaya yaşlı bir amca geliyor her gün. Babaannem için anneme "Senin kaynanan hayın olarak bilinir zaten" demiş. Hayın, huysuz düşmanca davranan anlamında bir kelime, hain gibi ama tam karşılığı o olmuyor. Bir de babaannemle atışıyorlardı bir şey için babaanneme dedi ki, "Sen gelinin oğlanın iyisine düşmüşsün daha söyleniyorsun." Tanıdık herkes her şeyi biliyor, babaannem hariç.
Ne diyeyim, Allah bize sabır babaanneme de izan falan ne bileyim bir şeyler versin işte.

26 Mayıs 2010

Katil Babaannem ve Kıskançlıkları


Katil babaannemle ilgili yazılar daha da gelecek bu ilk olacak sanırım burada hadi hayırlısı..

Aslında kendisine bir cinayet işlediği için takmamıştım bu lakabı -gerçi ona böyle dediğimden haberi yok, sadece internette olsun bu şekilde tanınsın istiyorum- Ama zaman ilerledi ve sonunda onun bencillikleri, saçmalıkları bir cana mal oldu. Babaannem, sigara alkol gibi kötü alışkanlıklardan daha beter kanserojen içerir. Nitekim dedemi kanserden kaybetmemize neden oldu, dolaylı yollardan.

Bizim de sonumuz odur. 
Severim ben babaannemi, bütün insanları sevdiğim gibi.. Ölürse deliler gibi ağlarım da ama insan sevgimden, yılları aynı evde geçirmiş olmanın etkisiyle.. Yoksa gerçekten sevilecek tarafı yok.. Ben hayatımda onun kadar dengesiz, kıskanç, bencil, rahatına düşkün, tembel, cimri ve çok konuşan birini görmedim. Hayatı bize zindan ediyor.. Ama annem ona el bebek gül çiçek bakıyor yıllardır. Ben hastalanayım ölüyorum diye bağırayım annem benimle ilgilenmek yerine babaanneme ayran yetiştirmekle uğraşır. Bu hep böyle oldu. Dedem hasta yatağındayken bile "Hanım, bir eksiğin var mı?" diye soruyordu. O yüzden bütün kadınlara tavsiyemdir, ne kadar çekilmez bir insan olursanız o kadar el üstünde tutulursunuz.

Böbreklerim ağrıyor sabahtan beri. Dün de rastlantı bu ya, evde bir sıcak su torbası buldum. Hem deneyeyim hem de böbreklerime iyi gelir belki diyerekten onu sıcak suyla doldurup elimde su torbası odaya girdim. Babaannem astı yüzünü.. Bak yine karıştırmış bir yerleri, bak ya bak gerizekalı haşmet.. Baban onu bana aldı, git koy onu yerine dedi.. 
Mecbur kaldım tırın tırın gidip sıcak su torbasını eskiden de yeni görünecek şekilde aldığım yere koydum..
İşte babaannem böyle biri.. Geldim odama, açtım müziğimi.. "Kimseye etmem şikayet..." dedi Müzeyyen Ablam.. Ha ondan ha ondan deyip sigaramdan çektim de çektim..

Bir de babaannem kıskanç.. Annemi onun yanında sevemem.. Hemen asar yüzünü, mırıldanır. Benden şikayet eder ev halkına. Onu severim, bu sefer de sen kilo mu aldın, kilo mu verdin, çok zayıfsın, yüzündeki şu şey sivilce mi diyerek selam verdiğine pişman eder. Zaten bu selam vermenin sonu öyle de böyle de hüsrandır. Haşmet, bana ayran yap, haşmet bana havlumu getir, haşmet şu bardağı mutfağa götür, almazsın ama neyse yine de söyleyeyim bana mendil al. Araştırsınlar, Türkiye'deki mendil stoğu babaannemden sorulur. Bir de naneli şeker bir de ıslak mendil, bir de o bir de bu.. Hiçbirini kullanmaz, kullandırmaz.. Islak mendiller otura otura sıkılıp kururlar, naneli şekerler sıcaktan hal değiştirir ama babaannem saklamaya devam eder. Hatta millet cayır cayır marklarınızı getirin değiştirelim derken babaannem marklarının varlığını bile unuttuğu için aradan bir iki sene geçtikten sonra bulmuştu markları. Az da değilmiş.

Babamdan annemi, beni annemden, annemden beni, annemi babamdan, beni babamdan, kardeşimi recep bülbülses'ten, recep bülbülses'i derya baykal'dan diye devam eden bir kıskançlık zinciri var babaannemin. Müslüm'ün eve gelişiyle babaannemin bu zincirine eklenen son halka da Müslüm oldu.. 
Başta sevdi, ben seviyorum diye seviyormuş gibi yaptı yani. Sonra sonra ben müslüm'ü ummadıkları şekilde çok sevince babaannem müslüm'e düşman oldu. Mini havuzu sallıyor, içine bir şeyler dökmekle tehdit ediyor. Durduk yerde müslüm'e hakaret ediyor. Havalar düzelse yanıma alacağım müslüm'ü ama benim oda soğuk, garibim hasta olur ölür valla..

Öyle işte. İçimden atıp kurtuldum yine.
Seni seviyoruz babaanne!! :)


21 Kasım 2008

Aman Tanrım Göremiyorum

Bugün 3 derece miyop bir insanın başına gelebilecek en kötü şey geldi başıma.
Gözlüğüm bilmem kaçıncı defa kırıldı.
Allahımm hiçbir şey göremiyorum. En kötüsü tuvalete gidememek. Sabaha kadar tutmak zorunda kalacağım eğer gelirse.
Geçenlerde bir kez daha gözlüksüz kalmıştım. Gece tuvalete ineyim dedim. Zaten tırsıyorum karanlıktan üstüne bir de görmüyorum.
Alt kata indim inmez olaydım.
Resmen bir yaratık durmuş bana bakıyor. Bir dudağı yerde bir dudağı gökte.
Ben de kaldım o da öylece kaldı. O bana bakıyor ben ona bakıyorum. Ne yapcağımı şaşırdım.
Sonra birden hafif buğulu bir ses adımı söyledi.
O an öldüğümü sandım. Her yer karardı.
Sonra tekrar adımı söyledi.
Gözlerim de görmüyor ama bu sefer ses işe yaradı.
Babaannemmiş meğer..
Ödüm şeyime şeytti.
O yüzden şimdi görmeye görmeye ne yapacağımı bilmiyorum. Allahtan sokağa çıkan biri değilim. Yolda birilerine rastlıyorum tanımıyorum. Tabelaları göremiyorum. Tüpçü yerine gidip iç çamaşırı satan dükkanın kapısına dayanabiliyorum. Durum vahim valla.
Dilerim hayatımın erkeği beni şu sıralar görmez zira ben onu göremeyeceğim.