Küçücük bir çocukken daha başlamış hayatla mücadelesi. Üvey
anne elinde hor görülmeler, itilip kakılmalar.. Sonra büyümüş çok güzel bir
genç kız olmuş, babasının uygun gördüğü biriyle evlendirilmiş. Ama koca evinde
de yüzü hiç gülmemiş. Gittiği kalabalık evde her işe koşar olmuş, koca da kah
evde kah gurbet ellerde. Zaman geçmiş evlatları olmuş ama üç evladından sadece
bir oğlu hayata devam etmiş. Gencecik yaşında evlat acıları tatmış. Üzerine koca
terk etmiş, başka bir kadınla başka bir şehre gitmiş. Meğersem taa eskilerden beri
severlermiş. Gencecik kadın oğluyla
kayın-evinde hayata devam etmeye çalışmış. Oğlu için sabretmiş, hep çalışmış
çok çalışmış. Ama çook da eziyetler görmüş. Gün gelmiş oğlu yeni delikanlı
olmuş, annemi, evimi ayıracağım demiş. Dağbaşında eski köhne bir ev ve onun
verimsiz çorak arazileri reva görülmüş bu anne oğula, ha bir de ahırdaki en
verimsiz ve çelimsiz inek. Kap-kacak, eşya hak getire. Olsun demiş kadın, hiç
sesini çıkarmamış yeter ki huzurum olsun demiş ayırmış evini. İşte bu günden
sonra babaannem için huzurlu mutlu günler başlamış. Çok ama çok çalışkan, bir o
kadar da akıllı bir tam bir Karadeniz kadınıydı. Çok geçmeden o bakımsız
arazileri verimli tarlalara, o çelimsiz ineği de besili bakımlı hale getirmiş
ve ahırını başka ineklerle doldurmuş. O köhne ev de oğlunun sayesinde evrim
geçirmiş, her şeyleri tam tekmil var olmuş. Keyifli ve huzurlu bir hayatları
olmuş artık. Allah’ın adaleti şaşmaz, öyle ki onu oraya gönderenler çok
geçmeden ondan ister hale gelmişler..
Zaman geçmiş oğlu büyümüş genç bir adam olmuş, büyükşehirlerde
yaşamış, çalışmış ve artık evlenme zamanı da gelmiş. Anneleri babaanneme
kızlarını gösterirlermiş oğluna alsın diye. O ise kendi uygun gördüğü en
itibarlı kızı seçip gelin almış. Zaman geçmiş torunlarla ev şenlenmiş. Üç kız
bir erkek torunla babaannem çok mutlu olmuş. 80’lerin ortalarında evin gelini
çok ciddi bir hastalık yaşamış, tedavi için uzun aylar boyunca evinden,
çocuklarından uzak kalmış. Bu sırada babaannem bizlere kol kanat germiş, atmaca
gibi başımızdan hiç ayrılmamış anne yokluğunu hiç hissettirmemeye çalışmış. Çok
emeği vardır üstümüzde çok..
Sonrası büyükşehire gelmişler ailecek. Orada da mahallelinin
Oflu nene’si olmuş. Herkesi tanırmış, herkes gelir ona akıl danışırmış.
Mahalleli turşu kurmayı bile ondan öğrenmiş en basiti. Rahatını soranlara hep “çok
iyiyim” dermiş bir de “bendeki keyif kimsede yok”. Oğluna, gelinine,
torunlarına hep dua edermiş, elinden tespihini düşürmezmiş. Asla gereksiz
konuşmaz, sözleri hep akıl dolu olurmuş. Hatırı o kadar sayılırmış ki ev
misafirlerle dolup taşarmış her zaman. Uzun yıllar memleketine geri gitmemiş
ama son birkaç yıldır gitmek istermiş. Yazın başında gidip sonbaharda gelir
olmuşlar annem babam ve babaannem. Bu yılda bize dua ederek, helalleşerek gittiler
memlekete. Bu da benim babaannemi son görüşüm oldu. Bizim 88 yaşındaki koca
çınarımız, kıymetlimiz 15 Ekim Perşembe akşamı Hakk’a yürüdü. Tam da dua ettiği
gibi “ üç gün yatak, dördüncü gün toprak”.
Başında dualarla, Kur’anlarla..
Babaannemin güzel bir adeti vardı; her Cuma günü kuşluk ile Cuma
vakti arasında sevap diye yıkanırdı, ebedi istirahatgahına giderken de aynı günde
aynı saatte yıkandı ve uğurlandı. Bir anektod daha; hep annesinin mezarına
atıfta bulunarak ben de onun yanına gideceğim derdi. Ama mezarlıkta annesinin
yakınında hiç boş bir alan yoktu, ta ki altı ay öncesine kadar. Altı ay önce mezarlığın
duvarları yenilenmiş ve tam annesinin yanındaki alan genişletilmiş. O’nu bekler gibi.. O’na nasip olmuş,
mezarlığın en güzel yerinde ve anneciğiyle yanyana.. Rabbim gani gani rahmet
eylesin, kabri cennet bahçesi olsun inşallah.
Çok isterdim onunla tekrar yüzyüze konuşmayı, ona sarılmayı
ama herşey o kadar hızlı gelişti ki nasip olmadı. Çarşamba günü, ertesi gün
için sabahtan gideceğim dedim sonra kardeşimle konuştum abla Cuma günü beraber
gideriz deyince Cuma günü gittik. Nasip olmadı..
Canım babaannem nurlar içinde uyu. Seni çok seviyoruz.