25 Mart 2016 Cuma

Kısa kısa

Kısa da olsa bir ses vereyim.
 
Tam bir hafta önce bugün hafif kırgınlıkla başlayan hastalık beni yerle yeksan etti, perişan etti sayın okuyucu. Hala da tam olarak iyileşmiş değilim. Üç gün rapor, serumlar, ilaçlar biraz kendimi toparlayabildim. Bu yıl ikinci oldu bu. Bu senenin mikropları pek bir cevval, iyice süründürmeden bırakmıyorlar. Evde Zeynebe de geçmesin diye kaç gün uzak durdum çocuktan. En son biraz iyileştiğimde "yaşasın anneme artık sarılabileceğim" diyordu kuzucum.
 
Geçtiğimiz haftalarda İnsan Kaynakları gelip ilkyardım eğitimi almak ister misin dediğinde balıklama atlamıştım, eğitimine de keyifle katılmıştım. Yarın onun sınavı var. Eğitime katıldıktan sonra anladım ki herkesin bu konuda bilgi sahibi olması gerek, çok önemli bir konu. Minicik bir müdahale hayat kurtarabilir. Keşke okullarda ders olarak okutulsa da herkes öğrense. Ha ben çok mu iyi öğrendim, Allah kimseyi bana mecbur bırakmasın diyorum :)
 
İşler her zamanki gibi çok yoğun. Gelmediğim günlerin acısı da gayet güzel çıkıyor sonradan. Hasta yatağımdan bile mail cevaplıyordum en son.
 
İnsana insan gerek azizim. Bu konuda şanslıyım ki annem ve ablalarım yakınımda. Hastayken bunu çok daha iyi anladım.
 
Ülke olarak korkunç günler geçiriyoruz, her gün şehit haberleri, patlayan bombalar ölen masum insanlar. Ne kadar kolay bir insanı hayattan koparmak. Hainler. Oysa ne zor yetişiyor bir evlat. Annelerin yürekleri cayır cayır yakılıyor. Allah kahretsin bu hainleri, öyle ki düşündükleri her fitne kendilerine dönsün inşallah.
 
Kalın sağlıcakla.







24 Şubat 2016 Çarşamba

Yıllık izin..


Geçen hafta üç gün izin kullandım. o kadar iyi geldi ki anlatamam. Üç günün üçünde de evde durmadım. Bir gün çok uzun zamandır gitmediğim meşhur Salı pazarına gittim.  Demiş miydim bilmem ben pazar gezmeyi severim, taa öğrencilikten kalma bir alışkanlık. Bizim kampüsümüz Göztepe'deydi bilenler bilir Kadıköy'e çok yakındır, okul çıkışı da hep Kadıköy'e yürürdük arkadaşlarla, işte bu pazar da bizim tam yolumuzun üzerindeydi ve içinden geze geze geçerdik. Şimdi gerçi yerini değiştirdiler. Neyse annemin de gezesi varmış ki dedi gidelim, gittik. Hava da bir güzel ki sıcaktan bunaldım o derece. 1. günüm böyle geçti. 2. günümde Zeynep'le beraber geçirme planımız vardı, sinemaya gidecektik. Ben hafif hasta olduğundan okula gitmeyen yeğenimi de aldım yanımıza hep beraber gittik 'İyi bir Dinazor' filmine. Film fena değildi ama Zeynep sıkıldı, yarısında çıktık. Gezdik alışveriş yaptık, yemek yedik. Üçüncü gün Zeynep hanım okuluna ben de göz doktoruna gittim. Muayene diye gittim ama gözümde ameliyatlık bir problem olduğu tespit edildi. Değer çok da kötü olmadığından ve ilerlemesi kırklı yaşlarda duracak bir rahatsızlık olduğundan ve kırka da şunun şurasında ne kaldığından ve dahi bende tırsak bir kişi olduğumdan, doktorun da onayıyla ameliyat işini askıya aldım. 3 ayda bir takip yapacağız. Paşa paşa gözlüklerimi yazdırdım ve çıktım. Numarası artmış yeni gözlüklerimle bu yazımı yazıyorum :)
 
Bu hafta yoğun başladı, yoğun geçiyor. Böyleyken böyle işte..


15 Şubat 2016 Pazartesi

Dünden kalanlar.

Günaydınlar,
Mutlu haftalar.
 
Bu sabah yataktan zor bela çıkmış olsam da dışarı çıktığımda havanın güzelliği içime enerji ve pozitiflik getirdi. Havalar benim ruh halimi doğrudan etkiliyor gerçekten :) Şubatın ortasında olmamıza rağmen dışarıda hava şu an 17 derece ve günlük güneşlik, öğlen de 21 derece görünüyor. Bütün hafta boyunca böyle gidecek ve ben bu günlerde yıllık izin kullanacağım, yuppi. Aslında geçen hafta kullanacaktım ama yurtdışından gelen misafirlerimiz ve toplantılarımız olduğu için çıkamadım ama şimdi iyi ki de öyle olmuş diyorum. Üç gün izin kullanacağım ve niyetim bir günümü kızımla anne-kız günü yapıp başbaşa geçirmek, diğer bir gün doktor işlerini halletmek (göz muayanesi ve gözlük yenilemece) bir diğer günü de kendime ayırmak inşallah.
 
Cumartesi gecesi kitabıma dalınca Pazar sabah 11'de kalktım, ilginçtir Zeyno'da uyudu o saate kadar. sonra kahvaltı faslı, balkon yıkama ve çamaşır asma, sonra camları kirli, havayı güzel görüp camları silme, yemek yapıp evi toparlama derken günün yarısı gitti. Hava güzel, Zeynep dışarı çıkmak ister, baba malum eğitimde, ben de ablamla program yaptım. Yakınlardaki bir avm de buluştuk. Biz biraz erken gittik ve avmde konser etkinliğine denk geldik. 70'lerin şarkılarını dönem kıyafetleri giymiş gençler canlı söylüyorlardı. Zeyno'yla bir süre onları izledik. Eski şarkılar ne de güzelmiş ve şaşırtıcı olan da bir çoğu ezberimdeydi. Güzeldi velhasıl. Sonra yeni bebeği olmuş arkadaşımızın bebeğine hediyeler aldık. Zeynep kendi seçtiği hediyesini ayrı paketletti, kendi ayrı verecekmiş. Sonra oturduk yemek yedik. Sonra da kalkıp eve geldik. Bir Pazar günü daha böylece bitiverdi.
 

 
Dün dışarı çıktığımızda baktım Zeynep gözüme güneş geliyor deyip çantasından gözlüğünü çıkarıp taktı. Ben kaldım böyle, benim gözlüğümü almak aklıma bile gelmedi oysa. Hatun kesinlikle süs püs konusunda bana benzemiyor..
 
 

8 Şubat 2016 Pazartesi

Son zamanlarda..

İnsan ara verince yazmaya bu ara uzadıkça uzuyor. Hergün bugün yazarım deyip, bloğumu açıp arkadaşlarımı okuyup birşeyler yazmadan geri çıkıyorum. Bu ataletimi kıracağım artık.
 
Uzun zamandır yorgunluk, halsizlik, çabuk sinirlenme, çok üşüme şikayetlerim vardı. Ben bunu ev-iş yoğunluğuma versem de bir tuhaflık olduğu belliydi. Annem zaten beni her gördüğünde vitaminsiz falan kaldığımı söylüyordu. Ben de Cuma günü Zeynep'i doktora götürmüştüm. Gözü mikrop kapmış okulda. Neyse gitmişken bir tahlil yaptırayım da ne var ne yok bir bakılsın dedim. Sonuçlar fena, bir çok değer alt sınıra yakın, demir değeri de alt sınırın baya altında. Yani kansızlık. Tüm bu hallerimin müsebbibi oymuş meğer. Çok ihmalkarım çok. Bakalım ne kadar sürede toparlayacağım.
 
Geçen ay babaannemiz geldi 10 günlüğüne, tabi Zeynep'ten mutlusu yok. Senede sadece 2 kez ve kısa zaman dilimlerinde görmesine rağmen Zeynep babaannesini daha çok seviyor. Evde beraber tatilin keyfini çıkardılar ve gittiği için çok üzüldü. Anneannesi onun için kendini paralıyor ama hatun babaanne hastası, nankör kedi :)
 
Eşimin son iki aydır gecesi gündüzüne karışmış durumda. bir sınava hazırlanıyor ve hafta içi hafta sonu derslere gidiyor, eve geldiğinde Zeynep ya uyumuş oluyor yada uyumaya hazırlanıyor. Çok az vakit geçiriyorlar. Dün sabah (pazar) babacım seninle beraber kahvaltı yapmak istiyorum, gitme dedi.
Babanın yüreğine çok dokundu bu. Beraber kahvaltı yapıp biraz vakit geçirip öyle çıktı. Bu ay sonunda bitecek bu yoğunluk inşallah. Zeynep babanın yokluğunda bana iyice düştü. Öyle ki otururken bile hep kucağımda ya da tepemde.. Biz de bol bol keyfini çıkartıyoruz, beraber anne-kız gezmelere alışverişlere gidiyoruz, anne-kız günü yapıyoruz (babanın olmadığı günler bizim özel anne-kız günümüz).
 
Bizden havadisler böyle.


31 Aralık 2015 Perşembe

2016

Her şey çok ama çoook güzel olsun inşallah!

18 Aralık 2015 Cuma

Selam

Uzun bir aradan sonra merhaba.

Yazamadım, bir ara hiç içimden gelmedi, ondan sonra da sene sonu iş yoğunluğundan yazamadım. İşler toparlandı nihayet ve ben de boşluğa düşmüş gibi oldum.. O kadar yoğun tempolu bir dönemden sonra şimdi kalan boş vakitlerimde ne yapacağımı bilemez durumdayım sanki.

Soğuk ve karanlık havaya inat içimi açan bir resimle tekrar merhaba diyeyim.


24 Ekim 2015 Cumartesi

Babaannem

Küçücük bir çocukken daha başlamış hayatla mücadelesi. Üvey anne elinde hor görülmeler, itilip kakılmalar.. Sonra büyümüş çok güzel bir genç kız olmuş, babasının uygun gördüğü biriyle evlendirilmiş. Ama koca evinde de yüzü hiç gülmemiş. Gittiği kalabalık evde her işe koşar olmuş, koca da kah evde kah gurbet ellerde. Zaman geçmiş evlatları olmuş ama üç evladından sadece bir oğlu hayata devam etmiş. Gencecik yaşında evlat acıları tatmış. Üzerine koca terk etmiş, başka bir kadınla başka bir şehre gitmiş. Meğersem taa eskilerden beri severlermiş.  Gencecik kadın oğluyla kayın-evinde hayata devam etmeye çalışmış. Oğlu için sabretmiş, hep çalışmış çok çalışmış. Ama çook da eziyetler görmüş. Gün gelmiş oğlu yeni delikanlı olmuş, annemi, evimi ayıracağım demiş. Dağbaşında eski köhne bir ev ve onun verimsiz çorak arazileri reva görülmüş bu anne oğula, ha bir de ahırdaki en verimsiz ve çelimsiz inek. Kap-kacak, eşya hak getire. Olsun demiş kadın, hiç sesini çıkarmamış yeter ki huzurum olsun demiş ayırmış evini. İşte bu günden sonra babaannem için huzurlu mutlu günler başlamış. Çok ama çok çalışkan, bir o kadar da akıllı bir tam bir Karadeniz kadınıydı. Çok geçmeden o bakımsız arazileri verimli tarlalara, o çelimsiz ineği de besili bakımlı hale getirmiş ve ahırını başka ineklerle doldurmuş. O köhne ev de oğlunun sayesinde evrim geçirmiş, her şeyleri tam tekmil var olmuş. Keyifli ve huzurlu bir hayatları olmuş artık. Allah’ın adaleti şaşmaz, öyle ki onu oraya gönderenler çok geçmeden ondan ister hale gelmişler..
Zaman geçmiş oğlu büyümüş genç bir adam olmuş, büyükşehirlerde yaşamış, çalışmış ve artık evlenme zamanı da gelmiş. Anneleri babaanneme kızlarını gösterirlermiş oğluna alsın diye. O ise kendi uygun gördüğü en itibarlı kızı seçip gelin almış. Zaman geçmiş torunlarla ev şenlenmiş. Üç kız bir erkek torunla babaannem çok mutlu olmuş. 80’lerin ortalarında evin gelini çok ciddi bir hastalık yaşamış, tedavi için uzun aylar boyunca evinden, çocuklarından uzak kalmış. Bu sırada babaannem bizlere kol kanat germiş, atmaca gibi başımızdan hiç ayrılmamış anne yokluğunu hiç hissettirmemeye çalışmış. Çok emeği vardır üstümüzde çok..
Sonrası büyükşehire gelmişler ailecek. Orada da mahallelinin Oflu nene’si olmuş. Herkesi tanırmış, herkes gelir ona akıl danışırmış. Mahalleli turşu kurmayı bile ondan öğrenmiş en basiti. Rahatını soranlara hep “çok iyiyim” dermiş bir de “bendeki keyif kimsede yok”. Oğluna, gelinine, torunlarına hep dua edermiş, elinden tespihini düşürmezmiş. Asla gereksiz konuşmaz, sözleri hep akıl dolu olurmuş. Hatırı o kadar sayılırmış ki ev misafirlerle dolup taşarmış her zaman. Uzun yıllar memleketine geri gitmemiş ama son birkaç yıldır gitmek istermiş. Yazın başında gidip sonbaharda gelir olmuşlar annem babam ve babaannem. Bu yılda bize dua ederek, helalleşerek gittiler memlekete. Bu da benim babaannemi son görüşüm oldu. Bizim 88 yaşındaki koca çınarımız, kıymetlimiz 15 Ekim Perşembe akşamı Hakk’a yürüdü. Tam da dua ettiği gibi “ üç gün yatak, dördüncü gün toprak”.  Başında dualarla, Kur’anlarla..
Babaannemin güzel bir adeti vardı; her Cuma günü kuşluk ile Cuma vakti arasında sevap diye yıkanırdı, ebedi istirahatgahına giderken de aynı günde aynı saatte yıkandı ve uğurlandı. Bir anektod daha; hep annesinin mezarına atıfta bulunarak ben de onun yanına gideceğim derdi. Ama mezarlıkta annesinin yakınında hiç boş bir alan yoktu, ta ki altı ay öncesine kadar. Altı ay önce mezarlığın duvarları yenilenmiş ve tam annesinin yanındaki alan genişletilmiş.  O’nu bekler gibi.. O’na nasip olmuş, mezarlığın en güzel yerinde ve anneciğiyle yanyana.. Rabbim gani gani rahmet eylesin, kabri cennet bahçesi olsun inşallah.
Çok isterdim onunla tekrar yüzyüze konuşmayı, ona sarılmayı ama herşey o kadar hızlı gelişti ki nasip olmadı. Çarşamba günü, ertesi gün için sabahtan gideceğim dedim sonra kardeşimle konuştum abla Cuma günü beraber gideriz deyince Cuma günü gittik. Nasip olmadı..
Canım babaannem nurlar içinde uyu. Seni çok seviyoruz.