Kars
seyahatleri son zamanlarda çok popüler. Özellikle kış aylarında Doğu ekspresi
ile yapılan uzun tren yolculuklarında bahsi geçiyor. Serde gezginlik olsa da iş
güç nedeniyle bu tür seyahatleri, hafta sonları ile birleştirip az zamana çok
yer sığdırmayı planlıyorum. Bu nedenle maalesef Kars’a trenle değil uçakla
gittim ve araç kiralayarak dolaştım. Aşağıda harita üzerinde gösterdiğim
şekilde 2,5 günde hem Kars ve çevresinde gezilecek yerleri hem de komşu Ağrı
ilinin İran sınırındaki gezilecek yerlerini görmek mümkün.
|
Toplam 950 kilometrelik Kars, Ağrı rotamız
|
Öğretmen
arkadaşım Mustafa ile İstanbul’dan Kars’a sabah 8:20 uçuşuyla hareket ettik.
Tam zamanında bir inişle 10:15 de Kars Harakani havaalanındaydık. Uçuşun sabah saatlerinde
olması bize 1 gün kazandırmış oldu. Araç kiralama işini Kars’ın yerel
firmalarından birisiyle hallettik ve gayet memnun kaldık. Tek sıkıntı şehirde
ekonomi sınıfı en ucuz kiralık araçların genellikle benzinli olması. Bu durum
seyahat maliyetini biraz arttırıyor ama havaalanından araç kiralamanın
rahatlığını ve avantajlarını bilen birisi olarak olsun o kadar dedik. Bu arada
Kars havaalanı şehre çok yakın.
|
Ani antik kentinden bir kesit |
|
Menücehr cami Ani antik kentinin içinde |
|
Arpaçay'ın diğer tarafı Ermenistan toprakları |
|
Ani'de zamana direnen bir diğer yapı Ani katedrali |
İlk
durağımız olan Ani harabelerine gitmek için şehir merkezine girmeden Ardahan
yönüne döndük. Birkaç kilometre gittikten sonra da Ani harabeleri tabelasından
Ocaklı yönüne saptık. Ocaklı köyü ve devamında yer alan Ani, Kars’a 50
kilometre mesafede. Kentin surlarla örülü ana girişini geçtikten sonra büyük
bir alanda yürümeye başladık. Ani antik kentinin geçmişi 6. yüzyıla dayanıyor.
6. yüzyıldan, 11. yüzyıla kadar Ermeni krallıklarının yönetiminde bulunan kent,
1064 yılında Selçuklular tarafından alındıktan sonra Şeddadi adındaki Kürt
beyliği tarafından kullanılmış. Günümüzde bu uygarlıklardan kalma 8 adet kilise
ve bir cami kısmen de olsa halen ayakta. Arpaçay’ın üzerine kurulmuş olan
köprünün sadece iki yakada bulunan ayakları kalmış. Antik kent maalesef
fazlasıyla bakımsız. Girişten sonra herhangi bir yönlendirme olmadığından
dağınık halde bulunan yapılara doğru rasgele yürümek gerekiyor. Yapıların
bazılarının önünde yıkık yada paslanmış bilgilendirme tabelaları var. Ani’ye
giriş 5 lira, müze kartı olanlara ücretsiz.
Bir sonraki
hedefimiz olan Çıldır’a gidebilmek için geldiğimiz yoldan yeniden Kars’a doğru
devam ederek Ardahan yönüne döndük. Akçakale ayrımından girdikten bir müddet
sonra üzeri buz tutmuş Çıldır gölü ile karşılaştık. Çıldır’da göl haricinde
görmek istediğimiz yerlerin başında Şeytan Kalesi geliyordu.
|
Şeytan kalesi sarp dağların arasında bir tepenin üstüne kurulu. |
Şeytan
kalesi Çıldır’a 15 kilometre kadar uzaklıkta, dağların arasında kalmış, nefis
bir manzaraya sahip bir kale. Urartular zamanında yapılmış. Günümüze ulaşan
bölümleri oldukça fazla. Anadolu’da kaleleri hep yukarılarda görmeye alışık
olduğumuzdan bu şekilde dağların arasında kalmış bir kale görmek “insan buraya
neden kale yapar ki” diye düşündürdü. Yol ayrımındaki tabeladan dönüp Yıldırımtepe
isimli köyün içinden geçildikten sonra arabamızı park ederek parke döşenmiş
karla kaplı yoldan yürüdük. Parke taşların bittiği yerden itibaren yol da
bitiyor ve kaleye doğru inişli çıkışlı yaklaşılıyor. Yağan karlar baharın
gelmesiyle her ne kadar erimeye yüz tutmuş olsa da etrafın dağlarla kaplı
olması nedeniyle güneş görmeyen yerlerde diz boyu kar vardı. Dolayısıyla buraya
kışın ortasında gitmeye çalışmayın, gidemezsiniz.
Baktık
güneşin batmasına daha bir saatten fazla var, harita üzerinde bulunduğumuz yere
17 kilometre mesafede bulunan Aktaş gölünü de bir görelim dedik. Bu gölün
ilginç bir şekilde yarısı Türkiye’ye yarısı Gürcistan’a ait. Zaten gölün az
ilerisinde de Gürcistan’a açılan sınır kapılarımızdan biri olan Aktaş sınır
kapısı bulunuyor. Tıpkı Çıldır gibi Aktaş gölü de tamamen buzla kaplıydı. Bir
müddet gölün kenarında durup çevrenin dinginliğini, sessizliğini dinledik.
Maalesef gölün çevresinde herhangi bir oturacak yer yok.
|
Aktaş gölünün yarısı Türkiye, yarısı Gürcistan'a ait. |
Güneşin
batışı yaklaşırken yeniden Çıldır gölünün yanındaydık. Göl kenarında bulunan
balık lokantasının girişine aracımızı park edip buz tutan gölün üzerinde
yürümeye başladık. Kızakla kayma, at arabasıyla göl üzerinde dolaşma gibi
turistik etkinliklerin yapıldığı yer burası. Zaten Çıldır gölü kenarında sadece
2 tane balık lokantası var. Gölün üzerinde bizim gibi yürüyen birisini görünce
selam verip bilgi aldık. Çıldır gölü her yıl kasımdan mart sonuna kadar böyle
buzla kaplanıyor ve buzun kalınlığı yer yer 50-60 santimetreye kadar
çıkıyormuş. Gölde yetişen sazanların boyları da sayıları da azalmış. Buzda
delik açarak sazan avlama geleneği hafta sonları gelen turistler için yapılan
bir gösteriye dönüşmüş. Öyle ki bazen önceden balık ağa yerleştirilip, o anda
avlanmış gibi yapılıyormuş.
Gölün
üzerinde güneşi batırıp tekrar karaya adım attık. Bu noktadan itibaren Kars 90
kilometre ve yaklaşık 1 buçuk saat uzaklıkta.
|
Yürüyerek gölün karşı kıyısına geçmek bile mümkün |
|
Sazan beklerken ıstakoz çıktı gölden. |
|
Beyaz sonsuzluk |
Geceyi
öğretmenevinde geçirip ertesi sabah güneşli bir güne uyandık. Kars’a 55
kilometre uzaklıktaki Sarıkamış ilçesi bugün ilk durağımızdı. I.Dünya savaşı
sırasında bölgedeki Rus işgalini engellemek için yapılan Sarıkamış harekatı
sırasında şehit düşen 70.000 askerimiz anısına yapılmış Sarıkamış şehitliğini
ziyaret ettik. Ardından Katherina'nın av köşkü olarak bilinen 130 yıllık tarihi
yapıya gittik. Burayı 2.çar Nikola bilinenin aksine karısı Katherina için değil
hasta oğlu Alex için yaptırmış ve ev yekpare ağaçtan hiç çivi kullanılmadan inşa
edilmiş. Köşkün bugünkü hali maalesef içler acısı. Doğal yollardan belki bir
130 yıl daha ayakta kalabilecek bir yapı insan eliyle adeta can çekişir hale
getirilmiş.
|
Çar Nikola evinin bugünkü halini görse ağlardı. |
|
Seni hiç unutmayacağım Digor. |
Sarıkamış'tan
hareket ederek Ağrı ilinin Doğubayazıt ilçesine doğru yola çıktık. Google bu
mesafeyi 2 saat 50 dakikada kat edeceğimizi belirtse de, yolda karşımıza
çıkacak olan sürprizlere açık olduğumuzdan sürenin daha da uzayacağından
emindik. Tekrar Kars’ın içinden geçip Digor yoluna döndük. Bu ilçeyle ilgili
dikkat edilmesi gereken bir şey benzincilerde benzin satışının yapılmadığı.
Yolculuğumuzda planladığımızdan fazla yol yapıp, dönüş yolunda benzinimiz düşündüğümüzden
erken tükenip benzin ışığı yanıp sönmeye başlayınca Digor’dan biraz benzin
alalım dedik. Dedik ama ne mümkün. Kimse benzin almaz olmuş, bu nedenle
satmıyorlarmış. Bu radikal cevap bize Digor Kars arasını gecenin ayazında yolda
kalma ihtimaliyle ecel terleri döktürerek aldırdı. O nedenle Kars’tan benzinli
araç kiralayıp bizim rotada giderseniz bu anekdot aklınızda olsun.
|
Karşı kıyı Ermenistan toprağı, tepedeki kilise ise Saint Shushan kilisesi. |
|
Kilittaşı köyü kilisesi |
|
Iğdır'dan Ağrı dağı güzel görünüyor. |
Digor’u
geçtikten sonra hava yumuşamaya başladı ve bir müddet sonra kar manzaraları
tamamen bitti. Iğdır’ın Tuzluca ilçesine yaklaşırken yolun solunda “kilittaşı
köyü kilisesi” tabelasını görüp hemen saptık. Toprak yoldan 6 kilometre gittikten
sonra Ermenistan’a sıfır noktasında bulunan Kilittaşı köyüne ulaşılıyor.
Çocuklara kilisenin yerini sorduk, yukarıda dediler. Biz de köyün camisinin yanına
park edip araçtan indik. Arpaçay’ın diğer tarafında yani Ermenistan
topraklarında bir kilise görülüyor. Burada iki ülkeyi birbirinden ayıran
Arpaçay çok sığ ve Ermenistan bize o kadar yakın ki paçayı sıvayıp karşıya
geçmek sadece 10 saniye sürer. Kilittaşı kilisesine ise araçla gidilemiyor. Sağ olsun,
bir arkadaş Kilittaşı kilisesinin yerini gösterdi. Köyün içinden geçerek 10
dakika kadar yürüdük. Kilise bir tepenin üstünde. Biraz tırmanmak gerekiyor. Dışarıdan
sağlam gibi görünen kilisenin içi toprakla dolmuş, çatısı da çökmüş. Ancak manzara
güzel. Boylu boyunca akan Arpaçay’ın diğer tarafındaki Ermenistan toprakları ve
uzaklarda Ağrı dağı bile görünüyor.
Tekrar ana
yola dönüp Iğdır yönüne devam ettik. Tuzluca ilçesinde Tuz mağaraları
bulunuyor. Bu mağaralarda bulunan tuz miktarı, Türkiye’nin 100 yıllık tuz
ihtiyacını karşılayacak kadar çokmuş.
Tuzluca’yı
geçip Iğdır’a doğru yaklaştıkça Ağrı dağı’da tüm heybetiyle belirmeye başladı.
Iğdır şehrinde yemek molası verdik. Şehir büyük ve canlı. Iğdır’dan Doğubayazıt’a
50 kilometrelik yol boyunca Ağrı dağı harika manzaralar sunuyor. Ülkemizde ne
güzel yerler var dedik durduk.
|
Restorasyon başarılı ama çatıdaki tente işi biraz bozmuş. |
|
Harem bölümü |
|
Sarayın birinci avlusunda |
Doğubayazıt’a
ulaştığımızda ilk önce İshak Paşa sarayına gidelim dedik. Uzun süren
restorasyon çalışmalarının sonunda ziyarete açılan İshak Paşa sarayı, Ağrı'nın
Doğubayazıt ilçesi yakınlarında bir tepe üzerinde kurulu. İçerisinde bir çok
odası, harem bölümü, camii ve hatta zindan bulunuyor. Dünyada ilk defa
kalorifer tesisatının döşendiği saray olma unvanına sahip olan eser, İstanbul
Topkapı Sarayı'ndan sonra Osmanlı’da yapılmış sarayların en ünlüsü. Sarayın
girişinden biraz daha yukarıda Çaldıran savaşından sonra Doğubayazıt’ı Osmanlı
topraklarına katan I.Selim'ine yaptırdığı Selim camii ve kale kalıntıları var.
Sarayın fotoğrafını çekmek için en iyi yer burası.
İshak
Paşa Sarayı’ndan sonra bu ilçede görev yapan bir öğretmen arkadaşımı da alıp
Nuhun gemisi diye adlandırılan yer şeklini görmeye gittik. İnanışa göre Nuh
tufanı sırasında karaya oturan gemi burada kalmış. Bir geminin tabanını andıran
oval yer oluşumunu izlemek için tabelaları izleyerek teras benzeri bir yere
ulaştık. Yer yer erimemiş olan karlardan dolayı zor da olsa sanki bir geminin
izini andıran oval yer şeklini gördük. Buraya gitmek için İran sınırına doğru
giderken Telçeker köyü tabelasından dönmek gerekiyor. Giriş ücreti 5 lira, müzekart ile ücretsiz.
|
Kadraja sığdıramadım; kocaman bir çukur ve arka planda Ağrı dağı. |
|
Nuhun gemisi inanışa göre burada karaya oturmuş. |
Doğubayazıt’ta
görülmesi gereken bir diğer yer şekli Meteor çukuru. Çukur, askeri bölgenin
içinde kaldığından kimlik kontrolü yapılarak çukurun olduğu yere ulaşılıyor. 1913
yılında düşen bir göktaşı sonucunda oluşan devasa çukur dünyanın en büyük
ikinci meteor çukuruymuş. Birincisi de Alaska’daymış. Meteor çukurunu
görebilmek için Gürbulak sınır kapısından Türkiye yönüne doğru girdikten hemen
sonra içeriye doğru dönmek gerekiyor.
Dönüş
günümüzü Kars’ın içine ayırdık. Şehir içinde gezilecek yerler birbirine çok
yakın. İlk olarak Kars kalesini görmek istedik. Kaleye araba ile çıkmak mümkün
olduğu gibi kestirme bir yürüyüş yolu da var. Bir müddet kaleden şehri
seyrettik. Bu bölgede metruk yapılaşma tarihi örtüye çok zarar vermiş.
Kalenin
alt tarafında kubbesiyle dikkat çeken havariler kilisesi veya kümbet cami
isimli tarihi yapı bulunuyor. Bina 930 yılında inşa edildikten sonra, 1064’de
camiye, 1878’de Rus işgali sırasında tekrar kiliseye, 1969’da müzeye ve son
olarak 1994’de camiye çevrilmiş. Kubbede 12 havariyi simgeleyen rölyefler var. Kümbet
camisinin hemen karşısında Evliya Cami, arka tarafında ise Ulu cami var. Ulu
cami de Kars’ın işgal yıllarında kullanılamaz hale gelmiş.
Kars çayı
boyunca yürümeye başladık. 1579 yılında yapıldıktan sonra yıkılan ve 1719 da
tekrar yapılan tarihi taş köprüyü gördük. Köprünün hemen yanında yine tarihi
Muradiye hamamı, karşısında da Cuma hamamı bulunuyor.
Kars’ta
Rus işgali sırasında Baltık mimarisi ile yapılmış bir çok bina var. Bu tek veya
iki katlı yapılar sayesinde şehrin ana caddelerinde fazla çok katlı yapılaşma olmamış.
Bazıları bakımsızlıktan yıkılmak üzere olsa da halen ayakta kalan ve
kullanılanları görülmeye değer. Kars anlaşmasının imzalandığı yer olarak tarihe
geçen eski vali konağı, Defterdarlık binası, Hekimevi ve İsmet Paşa İlkokulu
bunlardan bazıları. Yine Rus zamanından kalma başka bir özellik birbirini kesen
düz caddeler ve geniş kaldırımlar.
Kars’ın
kaşar peyniri meşhur. Zaten dolaşırken ne kadar çok peynirci olduğunu
fark edeceksiniz. Peynirciler sadece kaşar, gravyer peynirleri değil, bal,
tereyağı gibi diğer kahvaltılıklardan da satıyor. Bir diğer Kars ile özdeşleşmiş
lezzet de kaz yemeği. Biraz pahalı olsa da bir kere denemeye değer.