kars blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kars blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Nisan 2017 Pazartesi

Kars, Çıldır gölü ve Doğubayazıt

Kars seyahatleri son zamanlarda çok popüler. Özellikle kış aylarında Doğu ekspresi ile yapılan uzun tren yolculuklarında bahsi geçiyor. Serde gezginlik olsa da iş güç nedeniyle bu tür seyahatleri, hafta sonları ile birleştirip az zamana çok yer sığdırmayı planlıyorum. Bu nedenle maalesef Kars’a trenle değil uçakla gittim ve araç kiralayarak dolaştım. Aşağıda harita üzerinde gösterdiğim şekilde 2,5 günde hem Kars ve çevresinde gezilecek yerleri hem de komşu Ağrı ilinin İran sınırındaki gezilecek yerlerini görmek mümkün.
Toplam 950 kilometrelik Kars, Ağrı rotamız
Öğretmen arkadaşım Mustafa ile İstanbul’dan Kars’a sabah 8:20 uçuşuyla hareket ettik. Tam zamanında bir inişle 10:15 de Kars Harakani havaalanındaydık. Uçuşun sabah saatlerinde olması bize 1 gün kazandırmış oldu. Araç kiralama işini Kars’ın yerel firmalarından birisiyle hallettik ve gayet memnun kaldık. Tek sıkıntı şehirde ekonomi sınıfı en ucuz kiralık araçların genellikle benzinli olması. Bu durum seyahat maliyetini biraz arttırıyor ama havaalanından araç kiralamanın rahatlığını ve avantajlarını bilen birisi olarak olsun o kadar dedik. Bu arada Kars havaalanı şehre çok yakın.
Ani antik kentinden bir kesit


Menücehr cami Ani antik kentinin içinde


Arpaçay'ın diğer tarafı Ermenistan toprakları


Ani'de zamana direnen bir diğer yapı Ani katedrali

İlk durağımız olan Ani harabelerine gitmek için şehir merkezine girmeden Ardahan yönüne döndük. Birkaç kilometre gittikten sonra da Ani harabeleri tabelasından Ocaklı yönüne saptık. Ocaklı köyü ve devamında yer alan Ani, Kars’a 50 kilometre mesafede. Kentin surlarla örülü ana girişini geçtikten sonra büyük bir alanda yürümeye başladık. Ani antik kentinin geçmişi 6. yüzyıla dayanıyor. 6. yüzyıldan, 11. yüzyıla kadar Ermeni krallıklarının yönetiminde bulunan kent, 1064 yılında Selçuklular tarafından alındıktan sonra Şeddadi adındaki Kürt beyliği tarafından kullanılmış. Günümüzde bu uygarlıklardan kalma 8 adet kilise ve bir cami kısmen de olsa halen ayakta. Arpaçay’ın üzerine kurulmuş olan köprünün sadece iki yakada bulunan ayakları kalmış. Antik kent maalesef fazlasıyla bakımsız. Girişten sonra herhangi bir yönlendirme olmadığından dağınık halde bulunan yapılara doğru rasgele yürümek gerekiyor. Yapıların bazılarının önünde yıkık yada paslanmış bilgilendirme tabelaları var. Ani’ye giriş 5 lira, müze kartı olanlara ücretsiz.
Bir sonraki hedefimiz olan Çıldır’a gidebilmek için geldiğimiz yoldan yeniden Kars’a doğru devam ederek Ardahan yönüne döndük. Akçakale ayrımından girdikten bir müddet sonra üzeri buz tutmuş Çıldır gölü ile karşılaştık. Çıldır’da göl haricinde görmek istediğimiz yerlerin başında Şeytan Kalesi geliyordu.
Şeytan kalesi sarp dağların arasında bir tepenin üstüne kurulu.
Şeytan kalesi Çıldır’a 15 kilometre kadar uzaklıkta, dağların arasında kalmış, nefis bir manzaraya sahip bir kale. Urartular zamanında yapılmış. Günümüze ulaşan bölümleri oldukça fazla. Anadolu’da kaleleri hep yukarılarda görmeye alışık olduğumuzdan bu şekilde dağların arasında kalmış bir kale görmek “insan buraya neden kale yapar ki” diye düşündürdü. Yol ayrımındaki tabeladan dönüp Yıldırımtepe isimli köyün içinden geçildikten sonra arabamızı park ederek parke döşenmiş karla kaplı yoldan yürüdük. Parke taşların bittiği yerden itibaren yol da bitiyor ve kaleye doğru inişli çıkışlı yaklaşılıyor. Yağan karlar baharın gelmesiyle her ne kadar erimeye yüz tutmuş olsa da etrafın dağlarla kaplı olması nedeniyle güneş görmeyen yerlerde diz boyu kar vardı. Dolayısıyla buraya kışın ortasında gitmeye çalışmayın, gidemezsiniz.
Baktık güneşin batmasına daha bir saatten fazla var, harita üzerinde bulunduğumuz yere 17 kilometre mesafede bulunan Aktaş gölünü de bir görelim dedik. Bu gölün ilginç bir şekilde yarısı Türkiye’ye yarısı Gürcistan’a ait. Zaten gölün az ilerisinde de Gürcistan’a açılan sınır kapılarımızdan biri olan Aktaş sınır kapısı bulunuyor. Tıpkı Çıldır gibi Aktaş gölü de tamamen buzla kaplıydı. Bir müddet gölün kenarında durup çevrenin dinginliğini, sessizliğini dinledik. Maalesef gölün çevresinde herhangi bir oturacak yer yok.





Aktaş gölünün yarısı Türkiye, yarısı Gürcistan'a ait.
Güneşin batışı yaklaşırken yeniden Çıldır gölünün yanındaydık. Göl kenarında bulunan balık lokantasının girişine aracımızı park edip buz tutan gölün üzerinde yürümeye başladık. Kızakla kayma, at arabasıyla göl üzerinde dolaşma gibi turistik etkinliklerin yapıldığı yer burası. Zaten Çıldır gölü kenarında sadece 2 tane balık lokantası var. Gölün üzerinde bizim gibi yürüyen birisini görünce selam verip bilgi aldık. Çıldır gölü her yıl kasımdan mart sonuna kadar böyle buzla kaplanıyor ve buzun kalınlığı yer yer 50-60 santimetreye kadar çıkıyormuş. Gölde yetişen sazanların boyları da sayıları da azalmış. Buzda delik açarak sazan avlama geleneği hafta sonları gelen turistler için yapılan bir gösteriye dönüşmüş. Öyle ki bazen önceden balık ağa yerleştirilip, o anda avlanmış gibi yapılıyormuş.

Gölün üzerinde güneşi batırıp tekrar karaya adım attık. Bu noktadan itibaren Kars 90 kilometre ve yaklaşık 1 buçuk saat uzaklıkta.

Yürüyerek gölün karşı kıyısına geçmek bile mümkün


Sazan beklerken ıstakoz çıktı gölden.

Beyaz sonsuzluk


Geceyi öğretmenevinde geçirip ertesi sabah güneşli bir güne uyandık. Kars’a 55 kilometre uzaklıktaki Sarıkamış ilçesi bugün ilk durağımızdı. I.Dünya savaşı sırasında bölgedeki Rus işgalini engellemek için yapılan Sarıkamış harekatı sırasında şehit düşen 70.000 askerimiz anısına yapılmış Sarıkamış şehitliğini ziyaret ettik. Ardından Katherina'nın av köşkü olarak bilinen 130 yıllık tarihi yapıya gittik. Burayı 2.çar Nikola bilinenin aksine karısı Katherina için değil hasta oğlu Alex için yaptırmış ve ev yekpare ağaçtan hiç çivi kullanılmadan inşa edilmiş. Köşkün bugünkü hali maalesef içler acısı. Doğal yollardan belki bir 130 yıl daha ayakta kalabilecek bir yapı insan eliyle adeta can çekişir hale getirilmiş.
Çar Nikola evinin bugünkü halini görse ağlardı.

Seni hiç unutmayacağım Digor.

Sarıkamış'tan hareket ederek Ağrı ilinin Doğubayazıt ilçesine doğru yola çıktık. Google bu mesafeyi 2 saat 50 dakikada kat edeceğimizi belirtse de, yolda karşımıza çıkacak olan sürprizlere açık olduğumuzdan sürenin daha da uzayacağından emindik. Tekrar Kars’ın içinden geçip Digor yoluna döndük. Bu ilçeyle ilgili dikkat edilmesi gereken bir şey benzincilerde benzin satışının yapılmadığı. Yolculuğumuzda planladığımızdan fazla yol yapıp, dönüş yolunda benzinimiz düşündüğümüzden erken tükenip benzin ışığı yanıp sönmeye başlayınca Digor’dan biraz benzin alalım dedik. Dedik ama ne mümkün. Kimse benzin almaz olmuş, bu nedenle satmıyorlarmış. Bu radikal cevap bize Digor Kars arasını gecenin ayazında yolda kalma ihtimaliyle ecel terleri döktürerek aldırdı. O nedenle Kars’tan benzinli araç kiralayıp bizim rotada giderseniz bu anekdot aklınızda olsun.

Karşı kıyı Ermenistan toprağı, tepedeki kilise ise Saint Shushan kilisesi.

Kilittaşı köyü kilisesi

Iğdır'dan Ağrı dağı güzel görünüyor.

Digor’u geçtikten sonra hava yumuşamaya başladı ve bir müddet sonra kar manzaraları tamamen bitti. Iğdır’ın Tuzluca ilçesine yaklaşırken yolun solunda “kilittaşı köyü kilisesi” tabelasını görüp hemen saptık. Toprak yoldan 6 kilometre gittikten sonra Ermenistan’a sıfır noktasında bulunan Kilittaşı köyüne ulaşılıyor. Çocuklara kilisenin yerini sorduk, yukarıda dediler. Biz de köyün camisinin yanına park edip araçtan indik. Arpaçay’ın diğer tarafında yani Ermenistan topraklarında bir kilise görülüyor. Burada iki ülkeyi birbirinden ayıran Arpaçay çok sığ ve Ermenistan bize o kadar yakın ki paçayı sıvayıp karşıya geçmek sadece 10 saniye sürer. Kilittaşı kilisesine ise araçla gidilemiyor. Sağ olsun, bir arkadaş Kilittaşı kilisesinin yerini gösterdi. Köyün içinden geçerek 10 dakika kadar yürüdük. Kilise bir tepenin üstünde. Biraz tırmanmak gerekiyor. Dışarıdan sağlam gibi görünen kilisenin içi toprakla dolmuş, çatısı da çökmüş. Ancak manzara güzel. Boylu boyunca akan Arpaçay’ın diğer tarafındaki Ermenistan toprakları ve uzaklarda Ağrı dağı bile görünüyor.

Tekrar ana yola dönüp Iğdır yönüne devam ettik. Tuzluca ilçesinde Tuz mağaraları bulunuyor. Bu mağaralarda bulunan tuz miktarı, Türkiye’nin 100 yıllık tuz ihtiyacını karşılayacak kadar çokmuş.

Tuzluca’yı geçip Iğdır’a doğru yaklaştıkça Ağrı dağı’da tüm heybetiyle belirmeye başladı. Iğdır şehrinde yemek molası verdik. Şehir büyük ve canlı. Iğdır’dan Doğubayazıt’a 50 kilometrelik yol boyunca Ağrı dağı harika manzaralar sunuyor. Ülkemizde ne güzel yerler var dedik durduk.


Restorasyon başarılı ama çatıdaki tente işi biraz bozmuş.

Harem bölümü


Sarayın birinci avlusunda
Doğubayazıt’a ulaştığımızda ilk önce İshak Paşa sarayına gidelim dedik. Uzun süren restorasyon çalışmalarının sonunda ziyarete açılan İshak Paşa sarayı, Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesi yakınlarında bir tepe üzerinde kurulu. İçerisinde bir çok odası, harem bölümü, camii ve hatta zindan bulunuyor. Dünyada ilk defa kalorifer tesisatının döşendiği saray olma unvanına sahip olan eser, İstanbul Topkapı Sarayı'ndan sonra Osmanlı’da yapılmış sarayların en ünlüsü. Sarayın girişinden biraz daha yukarıda Çaldıran savaşından sonra Doğubayazıt’ı Osmanlı topraklarına katan I.Selim'ine yaptırdığı Selim camii ve kale kalıntıları var. Sarayın fotoğrafını çekmek için en iyi yer burası.
İshak Paşa Sarayı’ndan sonra bu ilçede görev yapan bir öğretmen arkadaşımı da alıp Nuhun gemisi diye adlandırılan yer şeklini görmeye gittik. İnanışa göre Nuh tufanı sırasında karaya oturan gemi burada kalmış. Bir geminin tabanını andıran oval yer oluşumunu izlemek için tabelaları izleyerek teras benzeri bir yere ulaştık. Yer yer erimemiş olan karlardan dolayı zor da olsa sanki bir geminin izini andıran oval yer şeklini gördük. Buraya gitmek için İran sınırına doğru giderken Telçeker köyü tabelasından dönmek gerekiyor. Giriş ücreti 5 lira, müzekart ile ücretsiz.
Kadraja sığdıramadım; kocaman bir çukur ve arka planda Ağrı dağı.


Nuhun gemisi inanışa göre burada karaya oturmuş.
Doğubayazıt’ta görülmesi gereken bir diğer yer şekli Meteor çukuru. Çukur, askeri bölgenin içinde kaldığından kimlik kontrolü yapılarak çukurun olduğu yere ulaşılıyor. 1913 yılında düşen bir göktaşı sonucunda oluşan devasa çukur dünyanın en büyük ikinci meteor çukuruymuş. Birincisi de Alaska’daymış. Meteor çukurunu görebilmek için Gürbulak sınır kapısından Türkiye yönüne doğru girdikten hemen sonra içeriye doğru dönmek gerekiyor.

Dönüş günümüzü Kars’ın içine ayırdık. Şehir içinde gezilecek yerler birbirine çok yakın. İlk olarak Kars kalesini görmek istedik. Kaleye araba ile çıkmak mümkün olduğu gibi kestirme bir yürüyüş yolu da var. Bir müddet kaleden şehri seyrettik. Bu bölgede metruk yapılaşma tarihi örtüye çok zarar vermiş.

Kalenin alt tarafında kubbesiyle dikkat çeken havariler kilisesi veya kümbet cami isimli tarihi yapı bulunuyor. Bina 930 yılında inşa edildikten sonra, 1064’de camiye, 1878’de Rus işgali sırasında tekrar kiliseye, 1969’da müzeye ve son olarak 1994’de camiye çevrilmiş. Kubbede 12 havariyi simgeleyen rölyefler var. Kümbet camisinin hemen karşısında Evliya Cami, arka tarafında ise Ulu cami var. Ulu cami de Kars’ın işgal yıllarında kullanılamaz hale gelmiş.

Kars çayı boyunca yürümeye başladık. 1579 yılında yapıldıktan sonra yıkılan ve 1719 da tekrar yapılan tarihi taş köprüyü gördük. Köprünün hemen yanında yine tarihi Muradiye hamamı, karşısında da Cuma hamamı bulunuyor.






Kars’ta Rus işgali sırasında Baltık mimarisi ile yapılmış bir çok bina var. Bu tek veya iki katlı yapılar sayesinde şehrin ana caddelerinde fazla çok katlı yapılaşma olmamış. Bazıları bakımsızlıktan yıkılmak üzere olsa da halen ayakta kalan ve kullanılanları görülmeye değer. Kars anlaşmasının imzalandığı yer olarak tarihe geçen eski vali konağı, Defterdarlık binası, Hekimevi ve İsmet Paşa İlkokulu bunlardan bazıları. Yine Rus zamanından kalma başka bir özellik birbirini kesen düz caddeler ve geniş kaldırımlar.
Kars’ın kaşar peyniri meşhur. Zaten dolaşırken ne kadar çok peynirci olduğunu fark edeceksiniz. Peynirciler sadece kaşar, gravyer peynirleri değil, bal, tereyağı gibi diğer kahvaltılıklardan da satıyor. Bir diğer Kars ile özdeşleşmiş lezzet de kaz yemeği. Biraz pahalı olsa da bir kere denemeye değer.