Nehir boyunca yelkenliler. Kimi yelkenlerine rüzgarı doldurmuş nazlı nazlı yol alıyor, kimisi ise nehir kenarında yelken açacağı zamanı bekliyor. Nehir cezir durumunda dolayısıyla kıyıya yakın tekneler salmalarının üzerinde kumlara saplanmış. Kıyıda minik bir açık hava kilisesi. Meryem Ana cam arkasında inançlılara güç veriyor. Merdivenlerden çıkıp bakıyorum. Dilekleri için bazıları mum yakmış, çiçek bırakmışlar.
Hisse kıyısındaki ecluse hep ilgimi çekmiştir. İlk ecluse'u Mısır'da Nil Nehri'nde görmüştüm. Baraj ile ilintili olarak Nehrin seviyesini ayarlayarak tekneleri bir havuza alıyorlar. Havuzun kapılarını kapatıp su seviyesini nehrin diğer tarafına göre ayarlayıp diğer kapıyı açıp teknelere geçiş veriyorlar. Geçiş için bekleyen tekneler var. Biz de nehrin üstündeki köprüde onların geçişini fotoğraflamayı bekliyoruz. İleride kıyıda balıkçı kulübeleri gözüme ilişiyor. Su öyle çekilmiş ki kulübeler ahşap direkler üzerinde kuma saplı duruyorlar. Buraya bir de sular yükseldiğinde gelmeli. Her 6 saatte bir sular ya tamamen çekiliyor ya da en yüksek halini alıyor. Her gün bu işlem yaklaşık 5 dakika öteleniyor. Burada herkesin evinde bir med-cezir takvimi var. Balığa çıkarken, teknenizi denize ya da nehre indirecekseniz ya da plaja gidecekseniz mutlaka bu takvime bakmalısınız. Suların 11 metre kadar çekildiğini düşünecek olursak bazı yerlerde yüzlerce metre, bazı yerlerde de kilometrelerce yürümeniz gerekebilir denize girebilmek için.
Brötanya'daki birçok Ortaçağ şehrinden biri, benim favorim Dinan'a nehir boyundan ulaşıyoruz. Minik köprüsü, köprü ayağında romantik restoranı, ahşap pervazlı 13.,14. yüzyıla tarihlenen evleri, eski şehri çepeçevre çevreleyen sur, sanatçıların atölyeleri, nehir boyunca birbirine dipdibe yelkenlileriyle ihtişamlı Dinan manzarası nehir boyu sağlı sollu ağaçlardan sıyrılır sıyrılmaz karşımızda beliriyor. Bu ilk değil, belki 10cu, belki 15inci gelişim Dinan'a ama bu manzarayı her gördüğümde nefesimi tutuyorum, herşeyi bir anda görebilmek, hiçbir şeyi kaçırmamak adına gözlerimi dört açıyorum. Dinard'dan sadece 20 kilometre uzaklıktaki Dinan Côtes-d'Armor Departmanı sınırları içinde. 2006 senesi Ekim ayında ailemle Dinan'ı gezmiştik. Şansımıza o dönemde afişin bir sanat olarak değer kazanmasını sağlamış sanatçı Toulouse Lautrec'in sergisi vardı. Köklü bir Fransız aileye mensup olmasına rağmen yaşamını aristokratların arasında değil, aristokratların hor gördüğü kenar mahallelerdeki eğlence hayatının içinde yaşayan Lautrec'in Moulin Rouge pavyonunu anlatan resimleri ve afişleriyle Dinan'da karşılaşmak beni inanılmaz mutlu etmişti. 2000 yılında Tokyo'ya yaptığım seyehat sırasında Picasso'nun dünya genelindeki özel kolleksiyon tablolarından oluşan sergisini görünce de sevinçten çıldırmıştım.. Van Gogh gibi ressamlarla birlikte Art izlenimcilik akımının en tanınmış ressamlarından birisi olan Lautrec'in sergisine dönersek eğer, evet bu sergiyle karşılaşmak bizim için büyük şanstı.
Normandiya ile Brötanya arasında stratejik noktada olan Dinan çevresi surlarla çevrilerek koruma altına alınmış. Hangi seneydi hatırlamıyorum, Dinan'da her yaz düzenlenen Ortaçağ festivaline rastgelmiştik. Surların içine o güne ait dekorlar yerleştirilmiş, adeta Ortaçağ bizler için canlandırılmıştı. Ortaçağ'a ait kıyafetli insanlar ve o dönemde yenen ekmek, et ve tabi ki olmazsa olmaz, kırmızı şarap bizi aldı o yüzyıla götürdü.
Birazcık o dönemlere dönecek olursak;
Dinan'ın eteklerine ilk 9. yüzyılda keşişler yerleşiyor. Onların ardından gelen lordlar ahşap kale inşa etmişler. İki yüzyıl sonra Benedictine Manastırı kurulmuş. 12. yüzyılda, ertafına inşa edilen taş surlarla korunmuş şehir. Şehir gelişimine 1341 ile 1364 yılları arasında Fransa ile İngiltere arasında 23 sene süren savaşlar sırasında ara veriliyor. 1357 yılında kuşatılan şehir etrafına kurulu 2650 metre uzunluğundaki surların da yardımıyla Bertrand Du Guesclin tarafından Thomas Canterbury'e karşı başarıyla savunuluyor. 1364'de IV. Jean şehri kuşatıyor ve bir ay sonunda şehre girmeyi başarıyor. Brötanya'nın kraliçesi Anne'ın Fransa kralı 7. Charles ve ardından 12. Louis ile evliliği ile Brötanya artık Fransa sınırlarına dahil oluyor.
Geçen sene de Robert Doisneau'un "Le temps retrouve" adlı fotoğraf sergisinin ilanını bir yerlerde görüp düştük yollara. 120 fotoğraflık bir arşivin içinde Doisneau'nun gözünden 1900'lü yılların başlarında Fransa'yı keşfediyoruz. O dönemin teknolojisiyle çekilmiş, o dönemi capcanlı yaşatan harika fotoğraflar.
Haklıyım Dinan'ı sevmekte, beni asla utandırmıyor.
Minik köprüden geçip yokuş yukarı Dinan merkeze doğru tırmanmaya başlıyoruz. Yolun sağı solu ahşaplı taş evlerin pencerelerinden rengarenk çiçekler sarkıyor. Bu eski taş ahşap karışımı evlerdeki atölyeleri ziyaret ediyoruz. Burada yaşıyor olsaydık benim de burada mutlaka bir atölyem olurdu, canım çekiyor ama şu anda imkansız. Hayli acıkmışız. Yolumuzun üstündeki minik restoranda soluklanıyoruz. Ben "moules frites/midye, patates kızartma" yiyorum. Yves ise buralara özgü "gallette" krepin bir değişik şeklini yiyor içinde yine buralar özgü bir sosisle. Yanında da yine buralara özgü, elmadan yapılma, düşük alkollü cidre içiyoruz. Hım pek leziz.
Yola devam. Dinan'ın göbeğinde bir sanat merkezi var her yaz ziyaret etmezsem olmazsa olmazlardan. Her sene aynı sanatçılar, aynı tablolar bıkmadın mı diyor Yves. Yok bıkmadım. Minik galerilerden birinden çıkıp ötekine giriyorum. Yves haklı hep aynı sanatçılar, hep aynı tarz ve aynı tablolar. Sanırım bıktım. Söz seneye buraya uğramayacağım.
Saat kulesinin dibinde yine taş ve ahşap karışımı bir binanın dibinde canlı müzik yapan gençleri dinliyoruz.
Artık dönüş vakti. Dinan'ın üst kımından geçen viyadük yoluyla yüzümüzde güzel geçirilmiş bir günün tebessümü Dinard'daki evimize dönüyoruz.