Seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Eylül 2010 Salı

buda - tuna - peşte.

hergün bu kalenin surlarına baktım ve hergün merdivenlerden balo elbisesi giyen bir prenses inse ne güzel olur diye düşündüm. düşündüm çünkü inse hiç şaşırmazdım, manzaranın eksik parçası tamamlanmış olurdu kendimce. peri masalında çıkmış gibi bir yer burası eski çok eski zamanlardan kalma, yıkılmış ama tekrar yapılmış ama hala çok güzel. gerçi Budapeşte' nin tamamı öyle, tepe de Buda ve düzlükte Peşte arada da heybetli Tuna...
kalenin surları ile çevrilmiş çok kalabalık bir meydan burası, herkesin mutlaka ziyaret ettiği bir yer. evden uzak olmanın verdiği sıkıntı ile ilk gece doğru dürüst hiç uyku uyumadan sabahın erken saatinde kendimi dışarı attım, tertemiz bir hava vardı dışarda...
koskoca kale benimmişcesine tek başıma takıldım, başlamak üzere olan uzun haftayı düşünmeden, aklımda sadece evde habersiz uyuyan sevgililerim vardı...
bölge çok güzel korunmuş, kalenin etrafındaki binalarda gayet iyi durumda bazılarında tadilatlar devam ediyor. hatta bazı eski binalarda yaşanlar var ama çoğu süper lezzetli yemekler yapan geleneksel lokantalar ve cafelere dönüştürülmüş. onların dışında içerde ufak bir park, market, postane, hediyelik eşya dükkanlar var. ama en çok hoşuma giden bölgenin müthiş Peşte ve Tuna manzarası...
toplantılardan gündüz gezmeye hiç vakit olmadı ancak akşam gün batımına doğru kendimizi dışarı atabildik o da her akşam değil. soğuk bir şehir denebilir ama sevgilim yanıma olsaydı eminim çok beğenirdi burayı. serin ve her an yağmur yağabilecek havasıyla, mimarisiyle ve tarihiyle burası onun çok keyif alarak gezebileceği bir yer aslında...
tuna da tekne turu hem ucuz, hem keyifli hemde fotoğraf çekmek için süper bir fırsat dolu. biraz donduk ama manzara görülmeye değerdi, denizin üzerindeki yansıma bana Vangogh resimlerini hatırlattı...
bu şarabı kesinlikle ve siddetle tavsiye ediyorum; 2007 Raspi Magus Cuvee, yerli macar şarabı ve inanılmaz lezzetli. meraklısına, gitmeyi düşünenine duyurulur.
bu çorba da ünlü Goloush çorbası ama bence bildiğin etli, havuçlu, patatesli kış çorbası ya da sulu taskebap. benim tavsiyem bu çorba yerine ördek eti denemeniz bence süperdi...
5 gün boyunca inanılmaz yoruldum ama en önemlisi sevgilimi ve minik kuşumu çok özledim. ilk defa evden bu kadar uzak kalmak zor geldi, minik adamın terli atleti ve sevgilimin sesi ile idare etmek zorunda kaldım. şimdiden söyleyeyim bir dahaki sefere nilo ya gitmez ya da uçak bileti üç kişilik alınır valla o kadar...

3 Ekim 2009 Cumartesi

Alıpta başını gitmek istersin...

biraz hava alsak, biraz soluklansak.
kendimizi, kafamızı dinlesek,
baktığımız şeyleri gerçekten görmeye zaman ayırsak.
hayatın karmaşasından çıkıp, bol bol anı yaşasak,
en önemlisi tadını çıkarsak.
yollara düşsek gene.
tek derdimiz valiz toplama, boşaltma olsa.
sıyrılsak tüm kimliklerimizden,
eski günlerdeki gibi sen sadece sen olsan, ben de ben.
tekrar keşfetsek hayatı.
haritayı çantamızın dibine atsak,
yine girilmemiş yollara girsek,
kaybolduk derken iyi ki kaybolmuşuz dedirten bişeyler bulsak.
yeni tatlar denesek orda burda.
kimsenin ne dediğini anlamasak,
kimsede bizim ne dediğimizi anlamasa.
gelip geçen ama kalıcı hatıralar arayan turistler olsak.

sevgilim, istersen yine bu sokaklarda
istersen yepyenilerinde,
bu aralar bi yürüsek mi?
Ne dersin?

18 Haziran 2009 Perşembe

Gitsek de görsek...

Luna'nın gönderdiği şu sitede ki birbirinden güzel fotoğraflara bakarken uzaklara gidesim geldi yine...

Ben ve sevgilim gezmeyi çok sevdiğimiz için turistik veya değil bir çok yeri görme fırsatımız oldu. Ama içimde yer eden, beni gerçekten meraklandıran, kendine çeken, ölmeden önce görmek istediğim asıl yer TİBET...

Toprağını karış karış gezmek, havasını solumak, rahiplerin yolunda yürümek, okuduğum, izlediğim o huzurlu, çalışkan yaşam tarzını yerinde görmek, yaşamak istiyorum...

Planım hazır bile diyebilirim, 4 yıl içinde gidiyoruz...

Tibet beni çağırıyor, ben Tibet'i...






Free Tibet...