kalenin surları ile çevrilmiş çok kalabalık bir meydan burası, herkesin mutlaka ziyaret ettiği bir yer. evden uzak olmanın verdiği sıkıntı ile ilk gece doğru dürüst hiç uyku uyumadan sabahın erken saatinde kendimi dışarı attım, tertemiz bir hava vardı dışarda...
bölge çok güzel korunmuş, kalenin etrafındaki binalarda gayet iyi durumda bazılarında tadilatlar devam ediyor. hatta bazı eski binalarda yaşanlar var ama çoğu süper lezzetli yemekler yapan geleneksel lokantalar ve cafelere dönüştürülmüş. onların dışında içerde ufak bir park, market, postane, hediyelik eşya dükkanlar var. ama en çok hoşuma giden bölgenin müthiş Peşte ve Tuna manzarası...
toplantılardan gündüz gezmeye hiç vakit olmadı ancak akşam gün batımına doğru kendimizi dışarı atabildik o da her akşam değil. soğuk bir şehir denebilir ama sevgilim yanıma olsaydı eminim çok beğenirdi burayı. serin ve her an yağmur yağabilecek havasıyla, mimarisiyle ve tarihiyle burası onun çok keyif alarak gezebileceği bir yer aslında...
tuna da tekne turu hem ucuz, hem keyifli hemde fotoğraf çekmek için süper bir fırsat dolu. biraz donduk ama manzara görülmeye değerdi, denizin üzerindeki yansıma bana Vangogh resimlerini hatırlattı...
bu çorba da ünlü Goloush çorbası ama bence bildiğin etli, havuçlu, patatesli kış çorbası ya da sulu taskebap. benim tavsiyem bu çorba yerine ördek eti denemeniz bence süperdi...
5 gün boyunca inanılmaz yoruldum ama en önemlisi sevgilimi ve minik kuşumu çok özledim. ilk defa evden bu kadar uzak kalmak zor geldi, minik adamın terli atleti ve sevgilimin sesi ile idare etmek zorunda kaldım. şimdiden söyleyeyim bir dahaki sefere nilo ya gitmez ya da uçak bileti üç kişilik alınır valla o kadar...