Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2010 Pazar

.emzik bırakma günlüğü.

benim oğluma...
.
aşkım, bayramın ikinci gününden beri emzik vermiyoruz sana. her sorduğunda "emzik tekirdağ' da kalmış" diyoruz, "emzik verim mi sana?" diye soruyorsun, "didip alalım" diyorsun, hatta bir sefer "aağlaaay didip alalım" dedin. ilk birkaç gün her saat başı emziğini sordun, eve gelince, uykudan uyanınca, arabaya binince, banyodan çıkınca, yatağa yatınca, sabah uyanınca, her olay öncesi ve sonrası sordun. şimdilerde ise sanki biraz daha azaldı gibi ama belli olmuyor her an aklına gelebiliyor. emziğinin yokluğunda batti' ye iyice düşkünleştin, bari onu kurtarayım der gibi göremediğinde ya da azıcık geç aldığında ağlıyorsun.
.
aslında baban da bende emzik karşıtı değildik hatta emziğini bizde çok seviyorduk, bizi rahatsız etmiyordu. ama dişlerinin şekli bozulmaya başladı annecim, doktorun çok daha önce söylemişti bıraktırmamızı ama biz kıyamıyorduk çünkü emziğini çok sevdiğinin farkındaydık. tatilde durumun artık çok ilerlediğini kabul ettik ve anlık aldığımız bir kararla emziğini vermemeye karar verdik. evdeki, çantalardaki bütün emzikleri dolabının üstündeki sepetin içine kaldırdık annecim, orda olduğunu biliyormuşcasına durup durup "bakalım oyaya" diyorsun. bazen o kadar ağlamaklı o kadar içten istiyorsun ki emziğini vermemek için gerçekten kendimi zor tutuyorum. suçluluk duygusuyla karışık üzüntü duyuyorum, tek dileğim bu durumun çok uzun sürmemesi...
.
annesinin kuzusu, son döneme ait emzikli fotoğrafını aradım ama bulamadım. ararken fark ettim ki annen hep emziksiz çekmiş senin fotoğraflarını. bir daha emzikli fotoğrafını istesemde çekemeyeceğim aklıma gelince üzüldüm biraz. yazdan kalma beraber bu fotoğrafımızı buldum, beğendim, özür dilerim ama mecburum aşkım emziğini veremem çünkü seni çok çok çok seviyorum...

13 Mart 2010 Cumartesi

mr. parmak...

dün akşam tam 10. gündü, minik adamın ananesi "hadi tamam, çıkaralım artık" dedi,
ofisten çıktığımdan beri aynı şeyi düşünüyordum bende, eve gider gitmez ateli çıkarmayı...
ilk başta biraz huysuzlandı, çıkartmak istemedi, acıyacağını düşündü herhalde bilmiyorum,
çıkartıp elini yıkadıktan sonra sakinleşti ve parmağını göstemeye başladı hem de sürekli, bir süre elini kullanmadı hatta.
parmak gayet iyi, şişme veya kızarıklık yok sadece tırnağında hafif bir morarma var,
doktoru ile konuştuk, herşeyin iyi olduğunu, endişelenmemizi söylediğinden beri rahatız...
.
ateli taktığından beri resim çalışmalarına ara vermiştik, kaldığımız yerden tam gaz tekrar başladık.
geçen haftalarda çok severek takip ettiğim bir blogun mail grubundaki kitap tavsiyesini dikkate alıp,
Susan Striker'ın "Çocuklarda Sanat Eğitimi" kitabını almıştım, ne zamandır bahsetmek istiyordum zaten.
henüz kitabın tamamını okuyamadım ama okuduğum kısımların bol bol altını çizip notlar aldım.
yazara göre: "nasıl çocuğun sağlığı konusunda sorumluluk almak için doktor olmak gerekmiyorsa,
onun sanatsal etkinliklerini denetlemek, yönlendirmek için de iyi resim yapmak veya sanatçı olmak gerekmez."
benim gibi resimin r' sinden anlamayan bir anne için kitap daha ilk sayfadan gönlümü çeldi anlayacağınız:)
içinde çizime, boyamaya, baskıya, kağıta, heykele, renklere, şekillere ayrı ayrı yer verilmiş.

okuyunca hoşuma gidip altını çizdiğim birkaç cümle:
- yaratıcılık, bir yetenekten çok bir davranış biçimidir.
- çocuk iki yaşının altındaysa ve siz duvarları çizmesinden şikayetciyseniz pastel boyaları görebileceği ama ulaşamayacağı biryerde muhafaza etmelisiniz. Bu şekilde sizden kalemleri istemesini sağlayabilir, çalışmasını denetleme şansı yakalayabilirsiniz.
- çocuğunuza boyama kitapları, numaralı boyama gibi yaratıcılığını engelleyen malzemeler sunmayın.
-çocuğunuza pozitif örnek olun ve resimlerini çerçeveleyip evin en güzel yerine asın.
- yaptığı bir resmi niçin beğendiğinizi ifade edin ve resim üzerine konuşturması için onu yönlendirin.
-büyük bir evrak çantası alın ve resimlerini burda saklayın.
-boş bir defter alıp seyahatlerde bile yanınızda ayırmayın.
kitapta hangi malzeme ile ne tür aktiviteler yapılabaleceğine de yer verilmiş, keyifle okuyorum, tavsiye ederim.
.
yoğun ve kasvetli bir haftadan sonra güneş tüm sıkıntımı, tasamı aldı götürdü sanki,
minik adam uyansın da güneşli cumartesinin keyfini çıkaralım...
iyi hafta sonları herkese :)

6 Mart 2010 Cumartesi

günün replikleri...

cuma sabahının erken saatleri, ortopedi doktorunun odası:

doktor: gayet iyi görünüyor, parmak pembe renkte ve tırnak dibi morarmamış.
anne: kontrol ediyorum sürekli, peki tırnak yine de düşer mi?
doktor: büyük ihtimalle hayır.
anne: harika, peki ne kadar daha kalması gerekiyor atelin, bugün 2.günü.
doktor: 10 gün ile 2 hafta arası kalmasında yarar var.
anne: peki. ağrısı yok sanıyorum, ateli heryere vurup sesini dinliyor.
doktor: aa çok iyi, baya iyileşmiş o zaman. huysuzluk yaparsa bir ölçek ibufen verin.
anne: tamam,teşekkürler....
anne ve baba mutlu mesut hastaneden ayrılırlar...

cuma akşamı uyku öncesi muhabbet:

anne: deniz, elin acıyo mu annecim?
deniz: .... -hayır anlamında başını sallar-
anne: canım beniiim, anneye yanaktan bir öpücük verir misin peki?
deniz: ıııhhh -yanağını uzatır-
anne: deniz, sende anneyi öper misin?
deniz: ııııhhhh -annenin yanağı salya içinde kalır-
anne: seni çok seviyorum ben, biliyomusun?
deniz: ... -evet anlamında başını sallar-
anne: sende beni seviyo musun peki?
deniz: ... -evet anlamında başını sallar-
ikisi bir saniye birbirine bakarlar ve:
deniz: ... -annenin boynuna sıkıca sarılır-
anne: ... -mutluluktan gözleri dolar, tutamaz 2 damla yaş döker-

cumartesi günün öğle saatleri:

eve nerdeyse mutlak bir sessizlik hakimdir, tek ses mutfakta ki ocaktan gelen tencere tıkırtısıdır. anane evden işe gitmek için yeni çıkmış, anne ise klavye başında öğle kahvesini içmektedir. minik adam da odasında boboya sarılmış uyumaktadır...

deniz: ... -ağzında emzik mışıl mışıl uyur-
anne: ... -yüzünde mutlu bir gülümsemeyle kaydı yayınlaya basar-

3 Mart 2010 Çarşamba

çelik kapı mağduru...

...saklambaç oyununun hazin sonu...
...çok ağladı, çok ağladım...
...kendimi suçluyorum hem de nasıl...
...tek tesellim kırık değil sadece doku zedelenmesi...

26 Şubat 2010 Cuma

beni soran olursa işteyim...

hayat sürekli bişeyleri erteleyerek, öteleyerek, öyle ya da böyle devam ediyor.
hızına yetişmek içinse her seferinde daha çabuk hareket etmek gerekiyor...
varolan işlerle uğraşırken bir de yeni gelenleri var, hem de gümbür gümbür.
içine girmeden, hala vakit varken, kenarından kıyısından da olsa bir gün kaçmak istedim.
birgün de olsa eve işteyim, işe de evdeyim dedim ve kaçtım...

ama önce minik adamın gecikmiş aşısını vurdurmak için Alev teyzesine götürmemiz gerekiyordu.
muayene gayet iyi geçti, minik adamın kilosu, boyu, gelişimi gayet normalmiş, wuuhuu;)
aşısını yaptırır yaptırmaz hemen kendimizi dışarı attık...
hava koşulları ne olursa olsun daha evden çıkmadan sahilde vakit geçirip,
denize taş atma kararı vermiştik bile....
yağmursuz, rüzgarsız, çokta soğuk olmayan tertemiz bir cuma sabahını kumsalda geçirdik...

nefes alıp verdim, kendime geldim, nefis deniz havasını içime çektim....
ceplerimi midye kabukları ve taşlarla doldurdum...
bol bol fotoğraf çektim, yaşadığım mutluluğu tekrar tekrar hatırlamak için...
ellerimi, ayakkabılarımı kumladım...

sonrasında minik adamı eve, sevgilimi ofise bırakıp kendimi Kadıköy sokaklarına attım...
antikacıları gezdim, başım ağrıdı çay içtim...
yeni aldığım aynayı süslemek için mini ganimetler aldım...
Juvekız ile buluşup ona tatlıları yedirip, muhabbet edip, bide üstüne ısmarladığı mochayı götürdüm,
minik adama sulu boya, kendime ahşap boyası aldım, bişeyler var yine aklımda...
birkaç yeni sürpriz için malzeme topladım...
...
ben, evet sadece ben, günün büyük bir kısmında kafama göre takılıp, çoook şey yaptım...

11 Şubat 2010 Perşembe

e anne hani ben hani ben demez mi sonra?

sebepsiz bir uykusuzluk dadandı bu aralar, aldığım vitaminlerden mi çözemedim ama geceleri uyku yok...
evde yapacak az işim varmış gibi kendime iş yaratır oldum, perdeleri indirdim, yıkadım, ütüledim,
hepsini değil tabi ama kalanlarla pis pis bakışıyoruz, kendimi Desperate Housewives' taki Lynette gibi hissediyorum.
aklımda bir dolu yeni fikir var, minik adamla ilgili, sevgilim ile ilgili, evimle ilgili.
yazarken fark ettim bak kendimi yine rafa kaldırmışım bu aralar, hayırlısı bakalım inince bir haber ederim...
.
anne yine kaptırmış kendinden bahsediyo dimi, neyse 5 cümlede toparladım ama durumu ;)
minik adama gelince, pirinçleriyle başımız dertte son zamanlarda, öğün atlamalar başladı.
üst damakta her iki taraftaki birinci azıları ve köpek dişleri geçen aylarda çıktı, aslında ayına göre biraz erken bile çıktı denebilir.
alt damakta ise birinci azılar tamam ama köpek dişleri henüz çıkmadı, biran önce gelsede şişliği inip acısı dinse.
atladığı öğünler dışında bir de dişten sebep ara ara tahriş olan poposu ve ağrayan kulağı da huzursuzluk sebebi...
şu iki minik pirinç tanesi çıksın, ara ara sızlayan 20 yaş dişimi çektirmiş kadar mutlu olucam.

incir kabuğunu doldurmuyor misali minik adamı durdurmuyor bu tür engeller.
yine bol bol oyunlar oynadık geçen hafta, onlardan biri de makarna ayırmaca...
ee mısır, fasülye, nohut ayıkladı, makarnayı da seviyor madem birazda onu ayıklasın dimi? ;)
oyun örtüsünü serdikten sonra koşa koşa oturdu üstüne, başladı makarnaları avuçlamaya,
iki farklı kaseye koyacağını anlatmaya çalıştım ama O ayırmaktansa bir çeşiti toplayıp kaseye koymayı tercih etti.
sonrasında kaseler arası makarna taşımacılığı, en sonunda da makarnaları kıtır kıtır mideye indirmeye başladı:)

.
sonunda cuma günü de geldi, mini mini sürprizler hazırlıyorum sahiplerini mutlu edeceğini umduğum.
hava muhalefetine yakalanmazsak keyifli planlarım da var, sevgilimle, bakalım, anlatırım, umutluyum ;)
şimdiden sevgililer gününüz kutlu olsun canlar, tadını çıkarın, cupitler sizinle olsun...

27 Ocak 2010 Çarşamba

organik annenin organik kızı...

çoçukluğumun en güzel günlerini Sinop'ta geçirdim ben...
ordaki yaşantımızı, evimizi, denizi, yazlığın serin havasını, her ayrıntısını ayrı bir severim.
hele ki köydeki evimizin yeri bambaşka...
kendimi bildim bileli bu eve gitmek veya orda olmak inanılmaz bir mutluluk.
gece yaşanan sinek istilası dışında burda geçirdiğim her an mükemmel benim için.
.
şehirden çıkıp köy evimize gitmek 20 dk sürüyor ama çocukken bize 20 saat gibi gelirdi,
sürekli "geldik mi?" diye sorduğumuzu hatırlıyorum, tabelayı görüncede şarkımızı söylerdik.
şarkı dediğime bakmayın avaz avaz "köye geldik" diye bağıran 5 çocuk düşünün, şaka gibi dimi?:)
rahmetli dedemi köy kahvesinden alıp, kalan yolu artık iyice tıkış tıkış giderdik.
evimizi görüncede arabanın durmasıyla bahçeye atlayıp herbir ağızdan "dede salıncaaak" diye bağırırdık:)
bütün günü ağaçlardan meyve yiyerek, saklambaç ve top oynayarak, koşarak geçirirdik.
hatta bir sefer kuzenim otlakta ayakkabısını kaybetmişti de, 2 saat onu aramıştık.
ne kadar güzel günlerdi yahu:)
.
şimdi bu çocuklardan biri yeni evli, ümitle bebiş bekliyoruz onlardan ama hiç oralı değiller.
biri hala o güzel yerde yaşamaya devam ediyor, biri Sydney'de, mutlu ve hayatının tadını çıkarıyor,
çok şükür biri hep yanımda, biri de hiç unutmamak adına bu satırları yazıyor...

mis gibi köy meyvelerine, sebzelerine, ev yapımı reçellere, pekmezlere alışınca insan çok arıyor o lezzetleri.
gerçi teyzoşum sağolsun, hiç hayır demez ama sürekli zor oluyor tabi.
Aysun the sütçünün mis gibi sütünden sonra organik yiyeceklere olan özlemim iyice artmıştı ki annem İpek hanımı buldu...
İpek hanım uzun zaman önce İstanbul' dan kaçıp ailesi ile beraber Aydın'ın Nazilli ilçesinde Ocaklı köyüne yerleşmiş bir çiftçi,
hobi olarak başladığı iş -kendisi hala hobi desede- artık başkalarına da hizmet ediyor.
ilk siparişimiz geçen gün elimize ulaştı, aras kargo ile 24 saatte sorunsuz bir şekilde geldi kolimiz.
mis gibi taze havuç, turp, patates, tatlı kabak -minik adam çok seviyo-, elma, yeşil zeytin, kuru fasülye...
bütün sebzeleri yıkadım, kuruladım, babam kabakları kesti ben buzluğa kaldırdım,
annecim sebzeleri yemek yaptı, sevgilim minik adamla oynadı...
ailece, tam bir imece usulü çalışma sergileyip herşeyi hallettik:)
.
eğer sizde bu lezzetli sebzelerin ve meyvelerin tadına bakmak isterseniz İpek hanımın mail adresi: ipekhanimciftligi@gmail.com
aklıma bişey takıldı, sorucam derseniz telefon numarası: 0533 - 328 26 15
nerde bu çiftlik bir bakayım derseniz de web sayfası: www.ipekhanim.com.

25 Ocak 2010 Pazartesi

bişey sorabilir miyim?

cumadan bu yana bir garip haller içerisinde minik adam, uyku uyumuyor, sürekli huysuzlanıyor.
haftasonunu alışılmışın dışında biraz zor geçirdik, tam anlamıyla bir türlü mutlu edemedik.
ama çok da üzülmedik bu duruma, sonuçta çocuk bu anı anına tutmaz ki dedik!
yinede içim el vermedi ve bu sabah erkenden karlı yollara düşüp dr Alev teyzesini görmeye gittik.
odaya girer girmez delicesine ağlamaya başladı, çok zor zapt ettik, boynuma sarıldı sürekli.
gerçi bu çok sağlıklı bir tepkiymiş, doktordan korkması çok doğalmış, bilmiyordum...
bu ay hem kilo almış 11,5kg olmuş hem de boyu uzamış ve 80cm olmuş.
genel olarak herşeyi yolundaydı sadece hafif bir nezle başlangıcı olduğunu öğrenince rahatladım biraz.
nezlesi ilaç ve birden kabaran poposu içinde kremler yazdı Alev teyzesi:)
.
seviyorum minik adamın doktorunu, bizi iyi anladığını ve ne isteğimizi bildiğini düşünüyorum.
doktor ne derse onu yaparız gibi bir yaklaşımımız yok ama bir bilene de sormak lazım dimi?
muayenede konuştuğumuz konulardan biride televizyondu, her seferinde "kesinlikle iki yaşına kadar televizyon izletmek yok" der.
son bir aya kadar bu kuralda bir sorun yaşamıyorduk ama çok hasta olduğu bir akşam babytv açtık,
Egg Birds çizgifilmini izledi ve o zamandan beri müptelası, onlardan sebep günde yarım saat tv izler oldu.
anlattık durumu dr. Alev' e ama bu kadarı bile zararlıymış...

fotoğraflarda minik adam televizyon seyrediyor, bırak göz kırpmayı nefes bile almıcak nerdeyse...
tvnin önünden geçen olursa da "yarım saatlik iznim var, çekil" diye kızıyor resmen...
korkutuyor beni bu hipnotize olmuş bakışlar ve bu tarz...
olay televizyon olunca bizde böyle, sizde durum nasıl?

6 Aralık 2009 Pazar

iki kişilik pazar...

uzun zamandır başbaşa kalamamıştık minik adamla.
yaşanan rahatsızlıklardan dolayı ya sevgilim yada annem yanımızda.
saat 9 civarında, rekor bir saatle, güne başladık.
fazla uykunun verdiği uyuşukluk paçalarımızdan akıyodu:)
daha önemlisi keyifliydi minik adam.
antibiyotik ve soğuk buhar makinası işe yarıyor diye düşündüm.
harika bir kahvaltıdan sonra biraz oyun oynadık.
sarı mercimekten kendimize kumsal yaptık.
çok şaşırdı, bir süre parmağıyla gösterip "mama" dedi.
deniz kabuklarını öğrendik sonra, bazıları çok ilginç geldi,
üstüste 11 kez sünger dedim:)
kabukları kendi özel kumsalımıza yerleştirdik.
sıkılınca da mercimekleri etrafa saçtı bücür.
kafasında bile mercimek topladım, düşünün.

denemek isteyen olursa çok geniş bir örtü tavsiye ederim.
oyundan çok temizlemesi ile uğraştık çünkü.
şimdi mışıl mışıl uyuyor minik adam...
uyku öncesi tutan bir öksürük krizinde kahvaltısı çıkardı.
sonra da rahatlasın diye verdiğim sütü.
öksürüğü korkutmaya başladı artık.
yarın doktoru ile görüşelim herşey daha iyi olucak.
biliyorum.

2 Aralık 2009 Çarşamba

Bıyıklı kedinin mutlu sonu...

hastane maratonunun bittiğini düşünüyorum artık.
son 6 gündür yaşanan hastalıklardan sonra minik adamın dikişlerini aldırmak için
bugün son giriş-çıkışımızı da yaptık.
tamam, küçük falanlardı ama gördükçe içim acıyordu.
alınınca o kadar mutlu oldum ki!
hele de dikişsiz yüzünü görünce dans edesim geldi.
ize gelince, çok ufak, incecik, görünür görünmez bir çizgi üzerinde de toplu iğne başı kadar iki nokta.
daha güzel haber bunlarda geçebilirmiş.
.
malesef birde ateş ve kulak iltihabı durumu vardı.
hepsi üstüste gelmeli ya...
hadi neyse...
ateş düştü ama antibiyotik sayesinde.
iltihabik bir durum olduğu için ilaç vermek şart olmuş.
bir ilk daha.
.
hepimiz için bu ay baya bi hareketli geçti.
bakalım 16. ay neler getirecek...

30 Kasım 2009 Pazartesi

Bayramın son günü...

sakin bir bayram geçirelim istedik
evde, ailece, başbaşa.
birkaç akraba ziyaretinden, hoş sohbetten ibaret bir bayram
yeterde artardı aslında.
ama günler pek planladığımız gibi geçmedi.
bayramın ilk günü ufak bir kaza geçirdi minik adam,
çok şükür şimdi daha iyi.
dudağının içi iyileşti baya,
dikişleride iyileşiyo,
bir sorun çıkmazsa çarşamba aldırıyoruz.
ben biraz rahatsızlandım bu arada,
süperim dimi, bir ayda iki kez.
yaşadığım üzüntüden mi yoksa yorgunluktan mı bilinmez
tekrar buldu beni hastalık.
bu sefer minik adama da bulaştırdım malesef:(
Burnu akıyo, ateşi var, halsiz,
oyun bile oynamak istemedi bütün gün.
şimdiyse mışıl mışıl uyuyo.
gecenin devamı nasıl geçecek bakalım.
.
sağlık durumu biraz sallantıda ama keyifler iyi.
az önce kaşıkladığım nutella etkisini göstermeye başladı sanırım.
geçmişte olsa tüm blog aleminin kurban bayramını kutluyorum.
.
yarın yeni bir hafta başlıyo.
böyle bir hafta geçirelim derim ben.
Görsel: burdan

28 Kasım 2009 Cumartesi

Bayramın ilk günü...

.yağmur yağmasına alışkın bir bayram sever olarak şaşırtıcı güzellikte bir bayram sabahı başladı.
.minik adam her sabah olduğu gibi uyandırdı bizi.
.sabahları çok mutlu oluyor, bayılıyorum bu haline.
.yatakta aile keyfi yaptık biraz.
.boğuşmaların arasında ilk köpek dişinin sonunda çıktığını farkettik.
.son 1 ay hem azı dişi hemde köpek dişi beraber çıkmaya karar verdikleri için çok zorlu geçiyordu.
.ve sonunda çıkmış olmaları küçük bir bayram provası yaşattı.
.çıkan dişleri sayesinde kahvaltısını daha rahat yedi.
.ve O' nun için yaptığım oyuncağı ile oynamaya başladı.
.
.sonrasında herşey çok hızlı oldu aslında.
.beraber yerde oturmuş oyun oynuyorduk.
.biranda ayağa fırladı ve arabalarını almaya gitti.
.arkasından bakıyordum.
.her zaman yaptığı birşey bu ve benimde O'nunla gitmeme gerek yoktu.
.koşarken önüdeki arabayı fark etmedi ve takıldı.
.biranda dengesini kaybetti ve kafasını vurdu.
.hatta alnını vurdu sandım.
.sevgilime bağırdım çok kötü vurdu diye.
.fırladık, kucağıma alıp yüzüne baktım.
.içimden şimdi şişecek diye geçiriyordum.
.kaptığım gibi banyoya koştum.
.yüzüne su çarpması için sevgilime bırakıp mutfağa buz almaya gittim.
.10 saniye sonra döndüğümde ağzından kanlar akıyodu.
.üstü, yüzü, lavabo, sevgilimin elleri kan içindeydi.
.anlamadım önce, nerden çıktı dedim, kafasını vurmuştu sadece.
.sevgilim yüzünü yıkadıkça dudağının altındaki yarığı fark ettim.
.yeni çıkan dişleri çok derin kesmişti.
.kanamayı durdurabildiğimiz kadar durdurup kendimizi dışarı attık.
.in cin top oynuyodu sokaklarda.
.hastaneye gittiğimizde O sakinleşmiş ama bu sefer ben başlamıştım.
.cerrah "2 dikiş" dedi.
.O' nun dudağına ama benim kalbime 2 küçük dikiş.
.en küçük iğne ve en ince iplik ile 2 küçük dikiş.
.O ağlar, ben ağlar.
.benim paniğimin tersine sevgilim olayın başından beri çok sakindi.
.seviyorum soğukkanlılığını.
.gözüm tentürdiyot şişesinde.
."tamam annecim, bitsin parka gidicez annecim, söz kedi sevicez annecim" ler arasında.
.bitti ızdırap.
.kaza gerçekleşmeden önceki fotoğraflarından biri bu.
.şimdiyse tek tarafı bıyıklı kedi gibi.
.şükrediyorum, daha kötüsü olmadı diye.
.korkuyorum, iz kalır diye.
.bilmiyorum, inşallah kalmaz.
.üzülüyorum, acaba bişeyler yapabilirmiydim diye.
.dualar ediyorum, çabuk iyileşsin diye...

3 Ağustos 2009 Pazartesi

11. Ay...

Bu minik ayaklar 19 numara...
Şaka gibi, 19 :))
Etrafında daha önce bu kadar küçük bebek olmayan biri olarak 19 numara ayak daha önce hiç duymamıştım...
Hatta çocuk ayakkabılarının 18 numaradan başladığını da bilmiyordum...
Bizim ki 19 numara:)
Gün gelecek bu minik ayaklar büyüyecek...
25 olacak, 35 olacak, 45 olacak...
Yazarken bile garip geldi...
Büyüyecek... :)
Ama şimdilik minik ayakları ve küçük kepçe elleriyle benim ana kuzusu oğlum O...
Ve bugün 19 numaralık ayakların sahibi tam 11 aylık oldu...
Ananesi ile beraber oğluşumu-4 gözle beklediğim- tatil öncesi kontrolüne götürdük...
Tatlı kuşum 520gr almış ve 10kg olmuş,
boyu 1,5 uzamış ve 74cm olmuş,
ve baş çevresi 0,5cm büyümüş ve 46cm olmuş...
Alev teyzesi, gelişiminin çok iyi olduğunu, herşeyin yolunda olduğunu söyleyince çok mutlu olduk...
Artık tatile içim rahat gidebiliriz ;)

***
Seni çok seviyorum can oğlum...
Han-neh diyen dillerini yesinler...

21 Temmuz 2009 Salı

Disiplin?

Tatlı kuşum neredeyse 11 aylık oldu...

Emekliyor, yardımla yürüyor -bazende yardımsız ve canı isterse birkaç adım atıyor ;)- yaramazlık yapıyor; digitürk kartını yerinden çıkarıp bize almamız için uzatıyor, prizlere parmağını sokmak istiyor, masanın üzerindekileri deviriyor, dolapları boşaltıyor, buzdolabını açıyor, elindekileri yere atıyor, balkondaki domateslerimi çekiştiriyor, 1 dk yerinde durmuyor:)

Önceden kararlaştırılmamış tamamen doğal akışlı rollerimiz var sevgilimle. Ben kötü polisim sevgilim iyi polis. Ben disiplin yanını besliyorum babası ise özgür yanını, ben hayırı daha çok kullanıyorum, sevgilim ise hadiyi. Mümkün olduğunca dengelemeye çalışıyoruz, keşfederek öğrenmesini engellemeden, kısıtlamadan ve tabi ki bizi de dinlemesini sağlayarak. Yavaş yavaş oğluşumda kime, neyi, ne kadar yaptırabilceğini anlamaya başladı. Ben daha net bir duruş sergiliyebiliyorum, istediğini her zaman yapmasamda yapmadığım zamanlarda dikkatini başka birşeye verdirerek geçiş yapmaya çalışıyorum. Babasıyla her ne istiyorsa oluyo, bu asla bir şikayet değil, seviyorum sevgilimin bu aşırı verici tavrını ama ileride ne olucak bilmiyorum;)

Zor zanaat gerçekten çocuk yetiştirmek, tüm bu koşuşturmanın içinde dengeli olucaksın, daha da önemlisi dengeyi koruyacaksın...

Bunları düşünürken şu yazıyı buldum. Daha öncede bahsetmiştim Gelişim Uzmanı Psikolog Sinem Olcay'ın yazılarını takip ediyorum diye, bu yazıda onlardan biri:

Disiplin Gerçekten Gerekli mi? (Bölüm 1)

Küçük çocuğu olan ailelerin pek çoğu bu soruyu sık sık sorar ve cevap olarak, bu yaş grubu için disiplinin aslında gerekli olmadığını duymak ister. Bu yaklaşımdaki anne babaların inandığı şey: ‘Eğer çocuğumu sever, ona anlayış gösterir ve duyarlı davranırsam disipline ihtiyacı olmaz çünkü böyle davranılan çocuklar doğal olarak sevecendirler ve ebeveynin isteklerine kendiliğinden uyarlar’ düşüncesidir.

Malesef ki çocuk yetiştirmek bu kadar basit değildir. Çocuklarımız, bizim kopyalarımız değildir. Onların da kendi istekleri, ihtiyaçları ve hatta planları vardır ve çoğu zaman bu istekler ailenin genelinin kazanımıyla uyumlu olmaz. Küçük çocukların, belirli bir davranışın kabul edilebilir ya da kabul edilemez olduğunu öğrenebilmesi için ebeveynin tepkisini görmesi gerekir. Çocuğumuz büyüdükçe, sosyal ve duygusal açıdan sağlıklı gelişebilmek için sevecen yanımızla birlikte disiplin veren yanımıza da mutlaka ihtiyaç duyacaktır.

Disiplin, çocuğa içsel kontrolü öğretme yoludur. Doğru disiplin yönteminin ne olduğu ise çocuğun gelişimsel düzeyine göre farklılaşır. Henüz konuşamayan ya da çok az konuşabilen küçük çocuklar için sözlü disiplin yerine ebeveynin duruma müdahale ederek davranışı durdurma ya da başka bir yöne kaydırma şeklinde disiplin vermesi daha faydalıdır. Daha büyük, konuşma becerileri gelişmiş çocuklarda ise içsel kontrol daha fazladır ve onlar için, ne yapıp ne yapamayacaklarının sözlü olarak söylenmesi daha ideal bir disiplin şeklidir. Aslında, 3-4 hatta daha büyük yaşlara gelmiş çocuklar bile bazen sınırları fazlasıyla zorlayabilirler. Ebeveynin direkt ve kararlı müdahalesi bu yaş grubunda bile zaman zaman gerekli olabilir.

Doğru disiplin şeklinin, çocuğun yaşa bağlı gelişimsel ihtiyaçlarına göre nasıl farklılaştığını anlamak için gerçek hayattan örneklere bakabiliriz:

14 Aylık Efe, etraftaki herşeyi keşfetmek isteyen oldukça hareketli bir çocuktur. Salonda duran saksıların içindeki toprakları yemek, elektrik prizine parmağına sokmak, lavabonun altındaki dolabı açmak ve çöp kovasını devirip içinde araştırma yapmak, yerde bulduğu her çöpü merakla incelemek ve ağzına götürmek Efe’nin sıklıkla yaptığı şeylerdir.

Aslında Efe’nin yaptıklarında ahlaki açıdan bir yanlışlık yok ama sonuç olarak bu davranışlar kirli, yıkıcı ve tehlikelidir. Efe’nin ailesi evi güvenli hale getirmek için elinden geleni yapmıştır ama Efe her seferinde karıştıracak yeni bir şey bulmaktadır. Bu süreç pek çok aile için oldukça zorlayıcıdır. Ailenin, çocuğun yanlış davranışıyla her karşılaştığında kararlı şekilde ‘hayır’ demesi ve çocuğu uygun şeylere yönlendirmesi gerekmektedir.

Çoğu zaman çocuk koyulan sınırlardan ve yönlendirmelerden hiçbir şey anlamıyor gibi gözükür ama her bir deneme aslında bir katkı sağlamaktadır. Çok yakında Efe yasaklı hedefe yaklaşırken duraksayacak ve devam etmeden önce ebeveynin yüz ifadesini kontrol etmeye başlayacaktır. Tüm bunlar Efe’nin anne babasının yasaklamalarını ve yönlendirmelerini hatırladığını göstermektedir ve bu hatırladıkları, Efe’nin bir türlü bastıramadığı her istediğini yapma dürtüsüne artık baskın gelmeye başlamıştır.

Bu süreç daha uzun zaman devam edecek olsa da Efe vicdan diye bildiğimiz yanının temellerini atmaya başlamıştır. Çocuklar için doğru davranışları içselleştirme süreci doğrunun ne olduğuna dair dışarıdan gelen komutlara uyarak başlar.

5 Temmuz 2009 Pazar

10. Ay...

Canım oğluşum artık 10 aylık oldu....
Bugün oğluşumu Yasemin teyzesi ile beraber rutin kontrolü için Dr. Alev' e götürdük, her zamanki gibi çok pozitifti oğluşumun doktoru ;)

Tatlı kuşum muayene ederken 1 dk yerinde durmadığı için muayene kısmı biraz zor oldu:) Kuzum, bu ay 480 gr almış ve 9,480 gr olmuş, boyu 2,5cm uzamış ve 72,5 cm olmuş ve baş çevresi 0,5cm büyümüş ve 45,5cm olmuş. Yemek düzenini günde 500-750cc arasında süt ve süt ürünleri almaya devam edecek şekilde düzenledik. Tatlı oğlum yaşına kadar olması gereken aşıları yapıldığı için bu kontrolde aşı vurulmadı, birkaç ay rahatız:D

***

Canım oğluşum artık 10 aylık oldu.... 10 ay...

Zaman çok hızlı geçiyor, gerçekten, eğer hızlı geçtiğini düşünüyorsanız birde çocuk sahibi olun diyorum :)) Aslında
her çocuğun kendini yaşadığına inanan biri olarak bu tarz yaklaşımlarda bulunmak hiç tarzım değildir ama konu zamana gelince sanıyorum bu genelleme doğru olur.

Bu dünyalar güzeli bebek hayatıma girdiğinden beri hayat başka bir zaman kavramını yaşıyorum sanki. 10 ay ne çabuk geçti, sanki daha dün karnımdaydı, tanıştık, koklaştık, sanki daha dün göğsümdeydi, mini mini tulumların içindeydi, sanki daha dün yeni yeni emekliyordu... Şimdiyse el sallıyor, el çırpıyor, ba-ba-ba diyor, pire gibi hızlı emekliyor, tek başına 1 adım atabiliyor, gülüyor, oyunlar oynuyor, şımarıklık yapıyor...

Gerçi hiçbirşey yapmasada sadece nefesini dinlemek bile beni dünyanın en mutlu insanı yapabiliyor....

Tatlı bebeğim hayatıma gireli 10 ay oldu...

30 Mayıs 2009 Cumartesi

9. Ay...

Zaman su gibi geçti ve canım oğluşumu 9. ay kontolü için tatlı doktoru -ya biz gerçekten seviyoruz bu kadını ;)- Alev teyzesine götürdük. Çok şükür bir problem olmadığı için gönül rahatlığıyla gidiyoruz, sadece rutin muayenesini ve aşısını oluyor oğluşum.
Her sabah olduğu gibi bu sabahda çok mutlu kalktı bebeğim, erkenden babasıyla parka gitti. Yürüyüş yapmışlar, kedilere, kuşlara bakmışlar ve sonrasında minik kuşum eve dönerken uyumuş. Aldığı temiz havanında etkisiyle karnı iyice acıkmış olucak kahvaltısını güpür güpür götürdü maşallah.


Kahvaltımızı ettikten sonra güzel güzel giyindik ve üçümüz Dr. Alev' i görmeye gittik...
Eveett muayene sonuçları: 1 dakika yerinde durmamasına rağmen kemikleri et tutmuş -rahmetli ananem çok söylerdi bu lafı, bende yerimde durmazdım da:)- 500gr almış ve kilosu 9,000gr olmuş. Boyu geçen aya göre 1cm uzamış ve 70cm olmuş. Baş çevresi de 1 cm büyümüş ve 45cm olmuş.

Alt dişlerinin çok iyi durumda olduğunu ve üst dişlerinin çıkmasına az kaldığını söyledi. Gerçi geçen ay bekliyorduk ama olsun ne kadar geç çıkarsa o kadar iyi, vücudu dişe giden kalsiyumu kemiklere gönderiyormuş. Sonrasında yemek düzeni ile ilgili biraz konuştuk, sabah kahvaltısında omlet, tuzsuz zeytin, domates ve salatalık -ara ara veriyordum zaten- yiyebilecek, öğle yemeğine de sarımsak -kokuyo biliyorum ama bazı yemeklerde onsuz olmuyo:)- koyabilirmişiz. Ama en önemlisi artık yemeklerini rondodan geçirmek yerine çatalla ezeceğiz, bebişler büyük parçaları çiğnemeyi ve ağızlarında dilleriyle döndürmeyi öğrenirken aslında konuşma egzersizleri yaparmış, ne kadar çabuk böyle yemeye alışırlarsa o kadar çabuk ve rahat konuşurlarmış. Bakalım, inşallah sorunsuz -az sorun diyelim daha gerçekçi olsun;)- geçiş yapabiliriz çünkü üst dişleri özellikle son zamanlarda çok zorluyor. Oyuncaklar ile ilgili de konuştuk biraz, bu aralar zaten almaya ara vermiştim, evdeki eşyalar ile oynamasının yaratıcılığını arttıracağını ve çevresindekilere daha çabuk tanıyacağını belirtti, np:). Yürüteç veya oyunparkına iki tarafta karşı, kısıtlamalara hayır durumu ;)

Babasının kucağında muayenesini tamamladıktan sonra sıra geldi aşısına, bu ay Hepatit B aşısını oldu oğluşum, pek ağlamazdı bebeğim ama uykusu da gelmişti zaten aşıdan sonra bol bol ağladı...

Uyuması ve dilenmesi için eve döndük, ananesi ile yoğurdunu yedi, oynadı oynadı. Akşam üstüne doğru babasının iş çıkış saatinde onu karşılamak için parka gittik...

Can kuşum salıncakta sallanmayı çok seviyor, ne arabasında ne de mama sandalyesinde 1dk durmayan çocuk iş salıncağa gelince kuzu gibi baksanıza ;)

**Canım oğluşum, beraber gezdiğimiz dönemleri saymazsak nerdeyse dokuz aydır birlikteyiz, seninle hayatım, hiç olmadığı kadar mutlu, dolu, hareketli ve paha biçilmez. İyi ki varsın ve benim oğlumsun...**

30 Nisan 2009 Perşembe

8. Ay...

Canım oğluşumu 8. ay kontrolu için doktoru Alev teyzesine götürdük.
Bir önceki kontrolünde 20 gün sonrası için hem idrar hemde kan tahlili istemişti. Önce onları yaptırmak için Kadıköy'de Sonomed Tanı Merkezine gittik. Geçen ay kendime tahlil yaptırmak için gitmiştim ama oğlanla nasıl olur diye endişelenirken pekte düşündüğüm gibi geçmedi. Ortam çok temiz, laboratuar elemanları da dahil çalışanları hızlı, güler yüzlü ve ilgililer. Kan tahlili kısmı biraz zordu, damardan almadılar onun yerine parmakçığının ucunu delip tüpe boşalttılar, içim cız etti, çok ağladı, uzun süre bağırdı. Sonrasında idrar tahlili için poşet yapıştırdılar, bekliyoruz bekliyoruz yok, su içiriyorum, uykusu geldi pışpışlıyorum, neyse azıcıkda olsa yapınca hemen çıktık. Tahlil sonuçlarını bekleyip vakit kaybetmek istemedim nasıl olsa doktorun ofisine fakslatıcaktım, zaten oğluşum da yolda uyuyakaldı...

2 gün sonra Alev teyzesini görmeye gittik, babası gelemedi, Yasemin teyzesi geldi O'unu yerine..
Eveet muayene sonuçları: Emeklemeye başlamasına rağmen -bu konuyu daha sonra detaylandırıcam- 540 gr almış ve kilosu 8,500 gr olmuş. Boyu geçen aya göre 1cm uzamış ve 69cm olmuş -göbüşe ve gıdığa gitmiş yedikler:)-. Baş çevresi de 1 cm büyümüş ve 44cm olmuş. Çıkan 2 dişinin durumunun iyi olduğunu ve üstteki dişlerinin şiştiğini yakında geleceklerinin müjdesini verdi.

Dr. Alev muayeneye kucağımda devam etmek zorunda kaldı çünkü bizim oğlanı etrafta karıştırabileceği o kadar malzeme varken zapt etmek mümkün olmadı. Yemek düzeni ile ilgili bir değişiklik yapmadık, alması gereken besin ve kalsiyumu alıyormuş. Ayrıca kendi kendine koltuğa tutunarak ayağa kalkma, yavaş yavaş sıra gezme gibi yürüme aktiviteleri başladığı için ayakkabı giydirmeye gerek olup olmadığını sorduğumda çorabın yeterli olduğunu söyledi. Araştırdığımda çorapla yürümenin bebeklerin hem işini kolaylaştırdığını hemde ayakları için daha sağlıklı olduğunu öğrenince içim rahatladı.

Sonrasında sıra aşısına geldi. Bu sefer karma aşı oldu oğlum ama çok şükür geçen sefer ki kadar çok ateş yapmadı, ilaç verme taraftarı olmadığım için ateş düşürücü vermeme gerek kalmadı. Canım benim yaa...

Bu arada araştırmalarım sonucunda Anne ve Bebek dergisininden ayakkabı kullanımı ve seçimi ile ilgili süper bir yazı buldum:

Ayakkabı konusunda bilmeniz gerekenler:

Bebeğiniz ilk adımlarını 9-15 ay arasında atmaya başlar. Bu yüzden ona yumuşak ve bileği iyice kavrayan yüksek bileklikli bir ayakkabı almalısınız, bileğinin sağlam bir destek aldığını hisseden bebeğiniz adımlarını daha rahat atar. İlk adım ayakkabılarının özellikle ortopedik olmasına dikkat edin, ortopedik ayakkabılar ileride bebeğinizin yürüme bozuklukları ile karşılaşmasını en az indirecektir. Ayakkabının topuğunun alçak olmasına ve bebeğinizin ayağına tam oturmasına dikkat etmelisiniz ayrıca derisi yumuşak olmalı, şekli ayak ve parmaklarının şekline uyum sağlamalı. Burun kısmı sivri değil yüksek ve köşeli olmalı ve ayakkabının üst kısmı hava alabilmeli, üstü plastik ya da suni deriden yapılmış ayakkabılar ayakların hava almasını engeller ve nem tutmasına neden olur bu yüzden alacağınız ayakkabının gerçek deri veya çadır bezinden yapılmış olmasına dikkat edin. Bebeğinizin ayakkabısı hafif olmalı nasıl adım attığını yeni yeni öğrenen bebeğiniz için ağır bir ayakkabı onun işini daha da zorlaştıracaktır. Ayakkabı çocuğunuzun ayağına uygun olmalıdır,dar gelen ya da gelecek sene de giysin düşüncesi ile büyük alınan ayakkabılar çocuğun ayaklarının su toplamasına, takılıp düşmesine yol açar, büyük ayakkabılar yürümeyi zorlaştıracağından bebeğinizin yürümeyi öğrenmesini de geciktirebilir. Ayakkabının tabanının esnek olmasına dikkat edin. Ucunu zorlanmadan 40 derece bükebilmelisiniz. Ayakkabının tabanları, ne çocuğunuz yürürken onun kaymasına neden olacak kadar kaygan ne de ayağını yerden kaldırmasını zorlaştıracak kadar zemini kavrayan tipte olmalı eğer aldınız ayakkabının tabanı kaygansa zımpara kağıdı ile pürtüklü hale getirebilirsiniz ya da tabana birkaç şerit yapıştırabilirsiniz.

Ayakkabı seçimi nasıl yapılmalı:

Ayakkabının çocuğunuza uygun olup olmadığını parmaklarınızla kontrol edebilirsiniz, bunu en geniş olduğu yerden dış kenarını sıkarak ayağın ayakkabı içindeki durumunu anlayabilirsiniz. Eğer ayakkabıyı iki parmağınızın arasında rahatlıkla kavrayabiliyorsanız ayakkabı çocuğunuz için çok geniştir, hiç kavrayamıyorsanız ya da parmağınızı ayakkabının kenarı boyunca gezdirdiğinizde çocuğunuzun serçe parmağını hissediyorsanız ayakkabı dardır. Ayakkabıyı giydirdiğinizde ayakkabının ön kısmına elinizle bastırın eğer bir parmak boşluk hissediyorsanız ayakkabı çocuğunuz için uygundur. Ayakkabının çocuğa uygun olup olmadığını topuk kısmından da kontrol edebilirsiniz, serçe parmağınızı topuk kısmına soktuğunuzda parmağınız hiç girmiyor ya da zorlanıyorsa ayakkabı küçüktür ve çocuğun topuğuna sürter. Eğer parmağınız çok rahat hareket ederse bu sefer ayakkabı çok bol demektir, ayakkabıyı çocuğunuza mutlaka ayaktayken denetin. Çocuğunuz tek başına yürüyemiyorsa birkaç adım atmasına yardım ederek ayakkabı ile rahat adım atıp atmadığını kontrol edin. Adım atarken ayaklarını yerde sürüklemediğinden, ayakkabıların çocuğa ağır gelmediğinden emin olun. Ayakkabı ile giyeceği çoraba da dikkat edin, çorap ne çok kalın ne de çok ince olmalı. Ayakkabıyı denetirken çocuğunuzun parmaklarını ayakkabı içinde kıvırmadığından emin olun. Ayakkabı giymeye alışık olmayan ya da nazlanan çocuğunuzun baldırını ovalarsanız kasları gevşer ve ayak parmakları açılır. Son olarak bebeğinizin ayakları hızlı büyüdüğü için ayakkabısını belli aralıklarla kontrol etmeyi ihmal etmeyin, ayakkabının dar geldiğini fark ettiğinizde mutlaka değiştirmelisiniz.

25 Nisan 2009 Cumartesi

Masaj zamanı :)

Oğluşum doğdugu günden beri banyo yapmayı çok seviyor. Gerçi ilk banyosunun hastane de yaptığında çok ağlamıştı, hemşire küvet şeklinde bir lavabonun içinde döndüre döndüre yıkarken çığlıklarından içim acımıştı ama bitince kokusu dünyanın en güzel kokusuydu. Sonrasında bizde 40'ı çıkana kadar hatta 2 aya yakın hergün yıkadık ama havalar soğumaya başladıktan ve kaloriferler yanma ile yanmama arası bi duruma gelince biraz daha seyrekleştirdik. Ayrıca üşütmemesi için banyo yaptırdığımız günlerde dışarı bile çıkartmıyorduk, aslında hala öyle. O zamanlar tek başıma yıkayabiliyordum ama şimdi o kadar hareketli ve o kadar yerinde durmuyo ki 2 kişi zor tutuyoruz birde işin içine köpük eklenince balık gibi kayıyo elimizden. Bu sebepten hala kendi küvetinin içinde odasında yıkıyoruz, büyük küvete geçiş yapamadık, birimiz yıkarken diğerimizin eli sürekli üzerinde çünkü elinde yengeç arkadaşı, heran yerinden fırlayacakmış gibi cin cin bakıyor etrafa :) Bir de banyosunu özellikle uyku zamanına yakın ve karnının çok dolu olmadığı sabah saatlerinde yaptırmaya dikkat ediyoruz ki banyo sırasında kusmasın ve sonrasında rahat uyusun.
Banyosunu yaptırdıktan sonra masaj zamanı başlıyor. Odayı öncesinde ısıtıyorum böylece hem banyo
sırasında hem de sonrasında masaj yaparken üşür stresi yaşamıyorum. Yönlendirmeler için Alan Heath' ın Bebek Masajı kitabını kullanıyorum. İlk aldığımda hem takip etmek hem oğlanı zapt etmek hemde masaj yapmak çok zor olacağı için hareketleri biraz çalıştım. Bir nevi ön hazırlık diyelim. Kitapta masajın ne zaman, nasıl bir ortamda nasıl yapılacağı çok detaylı ve güzel bir şekilde anlatılmış. Masaj yağı olarakta çok aromalı yağlar yerine dayısının gönderdiği baby butter' ı kullanıyorum -yoğun koku rahatsız ediyor-. Kıvamlı ama akıcı bir krem, memnunuz:) Başlayana kadar biraz zorlanıyor, dönüp ayağa kalmak istiyor ama yavaş yavaş alıştıktan sonra etrafa gülücükler saçmaya başlıyor.

Webanne sitesinden masaj ile ilgili dikkatimi çeken bir kaç önemli nokta;

Masajın Yararları
Normal doğmuş ve sağlıklı bebeklerde masajın fiziksel ve ruhsal gelişimde olumlu sonuçları olduğu uzun yıllardır kabul edilmekte ve yapılan araştırmalar da sürekli olarak bunu doğrulamaktadır. Problemli bebeklerde masajın etkileri konusunda yapılan araştırmalar oldukça fazladır. Gerek sağlık uzmanları gerekse bebeklerin yakınları, masaj yapılan bebeklerde pek çok olumlu etki gözlediklerini belirtmektedirler.
Bazı araştırmacılara göre bebek ilk dokunma/masaj deneyimini normal doğum esnasında yaşıyor. Dokunma, erken gelişen ve çok önemli bir duyumuzdur. Masaj 'daha iyi dokunma' sanatıdır, vücudun tüm noktalarını rahatlatma amacını taşır. Dokunmanın geliştirilmiş şekli olan masaj ile bebeğinizi daha yakından tanıyabilir ve onu daha iyi anlayabilirsiniz.
Masaj yalnızca bebek ve masaj yapan kişi arasında bir bağ oluşturmakla kalmaz, dokunma uyarısı yoluyla, vücutta bir dizi olayı başlatır. Beta-endorfinlerin salınımı, vagus sinirinin uyarılması, seretonin üretiminin artışı gibi biyokimyasal değişiklikler, pek çok olumlu fiziksel ve klinik sonuç doğurmaktadır. Örneğin, Vagus'un uyarılması insulin salgılanmasını, bu da gıdaların emilimini artırarak gelişmeyi hızlandırır. Masaj dolaşım sistemini de aktive ederek kalbin iş yükünü azaltır, solunum ve sindirim sistemini daha etkin hale getirir.


Dokunma ve Masajın Yararlı Etkileri
Biyokimyasal Etkileri:
Stres hormonlarının düzeyini azaltır, (katekolaminler)
Seretonin miktarını artırır. Seretonin uykuyu başlatan bir maddedir.
Fiziksel ve Klinik Etkileri:

-Bağışıklık sistemini güçlendirir, akyuvarların sayısı artar.
-Beyin dalgalarını olumlu şekilde etkiler.
-Solunum ve dolaşımı iyileştirir.
-Sindirim ve boşaltım sistemlerini uyarır.
-Kilo almayı hızlandırır.
-Depresyonu azaltır.
-Atikliği artırır.
-Motor gelişme ve koordinasyonu geliştirir.
-Kendine güveni artırır.
-Sakin uyku sağlar.
-Ağrıyı azaltır.
-Bebeklerde gaz ve koliği azaltır.
-Anne-Bebek arasındaki bağları güçlendirir.
-Genel sağlığı korur.
-Bebeğin daha sosyal olmasını sağlar.


Dikkat Edilecek Noktalar

-Bebeğiniz bazen yorgun olabilir ve her türlü dış uyarı ona fazla gelebilir. Bu durumda dinlenmeye ihtiyacı vardır. Bırakın biraz dinlensin. Uyandıktan sonra masaj yapmayı tekrar deneyin.
-4-7 aylar civarında, bebek emeklemeye başladığında, daha hareketlidir ve masaja daha az ihtiyacı olabilir.
-Emme ve diş çıkarma dönemlerinde bebeğinizin rahatlaması için onu öpün ve yumuşak hareketlerle okşayın. Alt ve üst çeneye masaj yapın.
-Unutmayın siz bebeğinizin aynasısınız, sizden gördüğü davranışı aynı şekilde yansıtacaktır. Bu yüzden masaja başlamadan önce siz de rahat olmalısınız.
-Bebeğinizin vücudunda ellerinizin rahat hareket etmesini sağlayacak miktarda ellerinize bebe yağı sürünüz. Masaja hafif dokunuşlarla başlayınız, kendinizi güvende hissettikçe ve bebeğiniz masaja alıştıkça, uyguladığınız basıncı yavaşça arttırınız.
-Son olarak ve en önemlisi, masaj her gün yapılması gereken sıradan bir aktivite değildir. Ancak sizin ve bebeğinizin tüm dikkatini gerektiren bir uygulamadır. Bunu da ancak sevgi göstererek, onu bol bol okşayıp öperek sağlayabilirsiniz. Her şeyin ötesinde masaj hem size, hem bebeğinize keyif vermeyi amaçlayan, neşeli ve aynı zamanda onun sağlığına katkısı olacak bir aktivitedir.


Hangi Durumlarda Masaj Yapmamalısınız?

Bebeğinize yalnızca sağlıklı olduğu zamanlar masaj yapmanız çok önemlidir.
-Doğumdan sonraki 6-8 hafta içinde yapılması gereken genel kontrol yapılmamışsa,
-Kemiklerinde herhangi bir kırık ya da eklemlerinde bir hareket sorunu varsa,
-Son bir hafta içerisinde aşı olmuşsa ya da bir aşının yan etkilerinden tam olarak
kurtulamamışsa,
-Tedavi amacıyla ilaç içiyorsa,
-Cildinde bir enfeksiyon, isilik, egzema ya da döküntü varsa,
-Sizin bir cilt enfeksiyonunuz varsa,
bebeğinize asla masaj yapmayın.


17 Nisan 2009 Cuma

Emzik...

Canım oğlum emziğini çok seviyor. İlk defa 3 haftalıkken doktoruna da danışarak vermiştik. Emerken emzikten o kadar çok ses çıkarıyordu ki kendimizi gülmekten alamıyoduk:) Ama itiraf etmeliyim ki başlarda meme emmeyi bırakır yada zorlanmaya başlar diye çok korkmuştum ama ilgisi hiç azalmadı. Hatta ben işe başlayıp, sütümü sağmaya başladıktan sonra gündüzleri biberona geçince bile "emzik emen çocuk biberona daha kolay alışır" kanısını çürütürcesine biberonu uzun süre diliyle itmişti.

Fotoğrafta oğluşumun doğduğundan bu zamana kullandığı emzikleri, atmaya kıyamadım yatak süsü oldular:) Çok fazla emzik denememize de gerek kalmadı Chicco' nun yeni doğan emziğini çok kısa bir süre kullandı ve hemen sonrasında Nuk' un silikon 1 numarasına geçti. Artık 7 aylık olunca da 2 numarasına geçse dedik ama gözümüze de çok büyük görünüyordu. Doktoruda zorlamamızı eğer isterse zaten kullanacağını söylediği içinde bizde alıştıra alıştıra 2 numaraya geçmeye karar verdik. Son 2 haftadır sorunsuz (çok şükür!) bir şekilde 2 numarayı kullanıyor. İyi de oldu 1 numaralı emzikle uyurken ufak olduğu için ağzında çıkarmıyordu ama şimdi 2 numara biraz daha büyük olduğu için biraz emip bırakıyor. Zaten uykusu geldiğinde, uykudan yeni uyandığında yada huysuz olduğunda emzik veriyoruz diğer zamanlarda O' da istemiyor, ağzından çıkartıp oynamaya başlıyor aslında konuşmasını ertelememesi ve çok alışmaması için böylesi çok daha iyi. Ara ara üst dişlerinden sıkıntısı olduğunda büyük bir hırsla emiyo emziğini, bir umut çıkmalarını bekliyoruz ailece.

Emzikle ilgili doktor yorumlarını araştırırken daha önceki bir yazımda da belirttiğim Psikolog Sinem Olcay' ın emzik ile ilgili yazısını okuyunca paylaşmak istedim:

3 yaşına gelmiş hala emzik emen çocuklar gördüğümüzde hepimiz yadırgarız ve belki de bebeklere en baştan hiç emik verilmemeli diye düşünürüz. Çoğu yeni anne emziği gereksiz ve kötü bir alışkanlık olarak değerlendirir ama emziği denemeye başladıklarında bu fikirleri değişebilir. Bazı bebekleri emzirirken ilk 20 dk boyunca iyi beslendiğini ama devam eden zamanda pek süt çekmiyor olsa da memeye yapışık bir şekilde kalıp emme hareketleri yapmaya devam ettiğini görebilirsiniz. Bu durumda bebeğinize bir emzik verirseniz ilk denemede kabul etmese bile zamanla emme ihtiyacını emzikle karşılamaya başlayacağını görebilirsiniz. Bu durum sizin için de rahatlatıcı olacaktır.

Emme refleksi insan yavrusunun beynine güçlü bir şekilde yerleşmiştir. Ayrıca, bebeklerin sakinleşmesini en çok sağlayan aktivitelerden biridir ve bebeklerin üzerindeki gerginliği atma ve sütünü bitirdikten sonra kendi kendine gevşeme yoludur. Bazı bebeklerin emmeye diğerlerinden daha çok ihtiyacı olur. Bu bebekler annenin memesinin daha uzun bir süre boyunca emerler sonra yumruklarını, battaniyelerini ya da ebeveynin parmak eklemlerini emmeye devam ederler. Bir emzik emmek aynı derecede rahatlatıcı, sakinleştirici ve hatta bebeğiniz için gerekli bir aktivite olabilir. Bu davranışın içgüdüsel temelleri vardır.


Ancak ilerleyen aşamada emziğin bebeğin dil gelişimini engellediğinden endişe edilir. Eğer emzik, aşırı kullanılıyorsa yani bir ebeveynin bebeğin çıkardığı sesler karşısındaki ilk tepkisi emzik vermek ise evet önünde sonunda bebeğin cıvıldama ve sesleri keşfetme ihtiyacını zedeleyecektir. Bebeklerin çoğunun emziğe duyduğu ihtiyaç kelimeleri kullanmaya başlamadan çok önce 4 ya da 5 aylıkken azalır. Bu aşamadan itibaren emzik kullanımını kısıtlamaya başlamak gerekir. Örneğin, bebeğiniz büyüdükçe gündüz uyanık olduğu zamanlarda bebeğinize emziğini vermeyip bu vakitleri sizinle ya da çevreyle etkileşim halinde geçirmesini teşvik edebilirsiniz. 4-5 aylık bir bebekte emzik sadece uykuya geçiş zamanlarında kullanılan bir nesne olabilir.

Özetle, yaşamın ilk aylarında bebeğinizle emziği çok rahat kullanabilirsiniz ama sürenin uzadığını ve emziği bırakma zamanı geldiğini düşünüyorsanız emzik bıraktırma sürecini önceden düşünmeli, bunu yumuşak geçişlerle yapmalısınız. Emzik bırakma aşamasında bebeğiniz kısa süreli gerileyebilir, size daha çok ihtiyaç duymaya başlayabilir. Bu dönemde onu biraz şımartmanız gerekebilir. 2-3 yaşındaki ve daha büyük çocuklara emzik bıraktırırken çocuğunuzun hayatından önemli bir şeyi çektiğinizi unutmamalı ve bu dönemde mutlaka bir uzmandan yardım almalısınız.

Birde hekimce sitesinden aklımın bir köşesine koyduğum şu notlar var:

Emziğin Seçiminde ve Kullanımında Dikkat Edilmesi Gerekenler

- Emzik tabanı bebeğin emziği yutmasını engeller. Bu plastik kısım burun deliklerini kapatmayacak şekilde yapılır ve hava geçmesini sağlamak için delikleri içerir. Geceleri yumuşak malzemeden yapılanları tercih etmemelisiniz.

- Emzikler kauçuk ve silikon olmak üzere iki maddeden yapılırlar. Kauçuk doğal bir maddedir, elastik ve dayanıklıdır. Özellikle diş çıkartan bebeklerde kauçuk emzik kullanmak uygun olur. Ancak kauçuk emzikler, suyu içlerine emdikleri için çabuk bozulur. Silikon da silisyumdan üretilir. Silikon emzikler kolay bozulmaz, ancak diş darbelerine karşı dayanıklı değillerdir. Bu yüzden silikon emzikler henüz diş çıkarmamış bebekler için daha uygundur.

- Damaksız emzikler anne memesini andırdığı için bebekler tarafından tercih edilir. Ancak bu tür emzikler özellikle bir yaşından sonra damağa baskı yaparak damak yapısını ve üst ön dişlerin sıralanışını bozabilirler. Bu tür emziklerin bir yaşından sonra kullanılması önerilmiyor. Damaklı emzik ise daha elips ve yukarı doğru kıvrıktır. Bu anatomik şeklinden dolayı 2-3 yaş arasında bile rahatlıkla kullanılabilir. Damağa tamamen adapte olduğundan, herhangi bir bozukluğa neden olmaz.

- Doğrusu bebekleri geceleri emziksiz uyutmak daha zor olur. Bebek emziksiz uykuya dalamıyorsa, damaklı emzik tercih etmelisiniz. Bebek uykuya daldıktan sonra ise onu uyandırmadan emziği ağzından almalısınız.

- Emziği bebeğe vermeden önce şekere veya bala batırmak hatalı bir alışkanlıktır. Bu hareket bebeğin diş minelerini zedeler ve diş çürüklerine neden olur. Ayrıca buna alışan bebek, ağzında sürekli tatlı bir tat almak isteyebilir. Bebeklerin kalıcı olmayan süt dişlerinin de bakımı çok önemlidir. Eğer bunlara iyi bakılmazsa hemen altlarında bulunan kalıcı dişler de zarar görebilir.

- Emziğin temizliği üretildiği malzemeye göre değişir. Kauçuk olanlar özel bir dezenfektan madde yardımı ile soğuk sterilize edilmelidirler. Silikon olanlar ise sıcak yöntemle de steril hale getirilebilirler.

- Yeni doğan bebeğinizin burnunu tıkamaması için, emziğin arkasındaki plastik ağızlık bölümünün küçük olması gerekir. Ama bebeklik dönemini aşmış çocuğunuz için emzik alacaksanız, arkasındaki ağızlık bölümünün, olduğu gibi ağzına sokamayacağı, dolayısıyla da boğulmasına yol açamayacağı kadar büyük olmasına dikkat edin.

- "Ortodontik" diye nitelendirilen emziklerin meme başları yassıdır; buna karşılık daha alışılmış çeşitlerin, başları yuvarlaktır. Ortodontik çeşitlerin dişetleri ve dişler için daha iyi olduğu ileri sürülmekle birlikte, bebeğinizin hangisini seçeceğini görmek için her ikisini de denemeniz daha doğru olur. plastik ağızlığın biçimi, bebeğinizin değil, sizin seçiminize bağlıdır; bununla birlikte, hangisini seçerseniz seçin, havasızlıktan boğulmaya yol açmaması için, üstünde havalandırma delikleri bulunmasına dikkat edin. Emziğin ağızlığında havalandırma delikleri bulunması, bebeğin burnunun tıkalı olması ya da daha büyük bir çocuğun bütünüyle ağzına alması durumunda son derece önemlidir.

- Bütün emzikler onaylanmış güvenlik standartlarına uygun olmalıdır. Etiketinde standartları açıkça belirtilmeyen emzikleri sakın almayın. Emzikleri biraz olsun yıpranmaları durumunda bile, atın.

- Emzikler, çok küçük bebeklerin boyunlarına asılmamalıdır, boğazlarına dolanarak boğulmalarına yol açabilirler.

- Yeni doğmuş bebeğinizin emziğinin, tıpkı biberon memeleri gibi, mikroptan arındırılması gerekir. Biberonların mikroptan arındırılmasında yararlanmış olduğunuz yöntemleri, emziklerde de izleyin.Bebeğiniz parmaklarını ve başka nesneleri sık sık ağzına soktuğu yaşa geldiğinde, artık emzikleri mikroptan arındırmaya gerek kalmaz.

- Ama kuşkusuz, emziği yere düşünce, mutlaka iyice yıkadıktan sonra yeniden verin. Kullanılmayan emzikleri hep aynı kabın içinde tutmak, hem temiz kalmalarını sağlar, hem de bebeğiniz yaygarayı bastığında, "emziğini nereye koymuştum?" diye dört bir yana koşuşturmaktan sizi kurtarır.

8 Nisan 2009 Çarşamba

7. ay

Canım ogluşum 7 aylık oldu...

7 ayı düşününce bişeyler yazsam dedim ama hangi birini seçeceğime karar veremedim. Hızlı hızlı geri sardım oğluşumla birlikteliğimizi ve ilk aklıma gelenler: ameliyathane asansöründeki korkum, titreyen bacaklarım, odaya döndüğümde gördüğüm annemin gülümsemesi ve başımı okşayan sıcak elleri, oğluşumun gelmesi ile etrafa yayılan tatlı heyecan, ilk defa karşılaşmamız, koynumda yatarken hissettiğim mutluluk, mis kokusu, yumusak teni, babasının kollarında yatışı, aşkım eşimin duygusallığı, oğluşumun emme çabası, ertesi sabah yüzüne vuran güneş ışıkları, ilk banyosu, uyurken dudaklarını uzatışı, eve gelişimiz, yatağına ilk yatışı, uyanırken gerinmesi ve çıkardığı garip sesler, yarı 40 uçurtması ve Figen, 40 uçurtması ve Esin teyze, büyük teyzeme ilk gülüşü, meleklerine bakışı, gece uyanışlarım, ağlamalarım, sevincim, aşkım, emzirmem, banyoları, aşıları, 6 aylıkken biten anne sütünden mamaya geçişi, meyvesi, yogurtu, sebzesi...

...

Zaman ne kadar da çabuk geçiyo...

Ara ara dünyaya ilk gözünü açtığı , ilk kucağıma geldiği, babasını ilk gördüğü videoları izliyorum ve ağlıyorum. Ağlıyorum diyorum ama üzüntüden değil aksine mutluluktan ağlıyorum. Sebebini biliyorum da bilmiyorum sanki.

Çok duygusallaştım yine... Hormonlar süper çalışıyo yani:)

Neyse...

Her sabah olduğu gibi erkenden kalktı oğluşum, sağolsun şaşmaz çalar saat gibi saat 7 de hayata gözlerini açıyor.

Ama bugün diğer günlerden biraz farklıydı, oğluşumun 7. ay kontrolü için Alev teyzesi ile randevusu vardı. Eşim ve ben aslında (çok şükür) herşeyin yolunda olduğunun farkıdayız ama Dr. Alev' de onaylayınca içimiz rahat ediyo sanki. Seviyoruz oğluşumun doktorunu, insana huzur veren bir tarzı var.

Muayene sonuçları: oğluşum bu kadar harekete rağmen 550 gr almıs ve kilosu 7,960 gr olmuş. Boyu gecen aya göre 2,5cm uzamış ve 68 cm olmuş. Baş çevresi de 1 cm büyümüş ve 43cm olmuş. Alev teyzesi oğlumun emekleme çabalarını, çıkan 1,5 dişimini, 1 dk yerinde durmayan hareketli halini çok iyi buldu.

Hoppala ve yürüteçi hem yürümesini geciktirebileceği hemde ev kazalarına sebep olabileceği için önermedi, bizde hak verdik. Ayrıca sabahları kahvaltı için yumurta, tuzsuz beyaz peynir ve tam buğday ekmeği , öğle yemeği içinde sebzesi ile birlikte 80 gr buharda pişmiş yağsız etten çekilmiş kıymasını vermeye başlayacağımızın müjdesini verdi. 20 gün sonrası için kontrol amaçlı kan ve idrar tahlili istedi.

Bir de oğluşum 5' li karma aşısını oldu. Diğer aşılarının aksine bu aşı biraz ağır geldi ve akşam ilk defa ateşlendi. Daha fazla yükselmesin diye soyduk ve ateş düşürücü verdik...

Ben küçükken bir çizgifilm vardı Heide diye.. Peter, Clara ve Heide' nin Alp' lerdeki maceralarını anlatıyordu. Çok severdim, ogluşumun kızaran elma yanakları bana onları hatırlattı... (Bu arada elinde de yüz kremi var:))

Canım oğlum benim ya kim bilir sen büyüdüğünde nasıl çizgi filmler olucak? Beraber keyifle izleriz artık:D