Allah inancı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Allah inancı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ADAM ÇIPLAK KALINCA


Sonra......................................


Korktum! İlk kez korktum. Kendimi gördüm! Soyun diye haykırdığım her an kendimle karşı karşıya kaldım. Seni aslına döndürmeye kalkarken kendimle yüzleştim.. Korkum daha da arttı. Korkum artınca öfkemde arttı. Çünkü korkularımın altında öfkelerim; öfkelerimin altında korkularım vardı. Avaz avaz bağırırken, odayı kaplayan sessim en zayıf olan yerimi gözüme gözüme sokmaktaydı: Ben!

Sana ne yaptığımı fark ettim. Seni çırılçıplak görebilmek adına sana ne yapıyorum ben. Seni çıplak düşünmek artık yetmiyor. Sırf bu nedenle peşine düştüm ben. Seni soymak için! Çırılçıplak bırakmak için. Karşıdan sana bakmak için. Uzun uzun. Bir ben. Sadece ben. Yalnızca sana bakmak için. Neden bu kadar çabalıyordum ki ben. Sana ayna olacak başka bedenler yok muydu? Sen kendini görünce ne olacaktı? Kendini bilince, beni de bilecek miydin? Evet. Bana gelen yol senden geçtiği için, önce kendine gelmen gerekiyordu.

Söylemiştim ben sana insan kendine en uzak canlı diye. Hangi coğrafyaya gidersen git, ne kadar uzağa gidersen git onu bulamazsın. Kokunu tarif et bana. Sesini anlat. Dokunuşunu betimle. Sadece hissettiklerini yazıya dökebilirsin, resmedebilirsin belki bir müzik yaşadıkların. Ama kendindeki seni, başkasındaki seni ancak " öteki " den öğrenebilirsin. Adına hoşlanma, aşk, sevgi, sevişme, seks vs, vs, vs, ne dersen de… Ötekinin sana hissettirdiği kadarsın! İtirazım buna. Sen insansın. Aynan kim senin? Ötekinden öte aynan kim? Söyletme artık beni. Kendini algıladığın, hissettiğin, yaşadığın kadarsın. Ateşkes günlerindeyiz şimdi bağırmıyorum. Fısıldıyorum kulağına. Aynanı bul geç karşısına sor:
Ayna ayna söyle bana ötekinden öte bana beni anlatacak var mı dünyada...

Cevabı buldun mu?

Sen insansın. Adamsın! Baktıkça bakası gelir insanın sana. Sevap kazanmak için değil doymadığından. Gözlerin başkadır senin. Bakışındaki nazenin duruştan öte bir şey bu. Yıllar geçse de gözlerin yaşlanmaz. Hep aynı çocuktur. O bildik, tanıdık çocuk. Yarı Akdeniz, yarı Beyrut’tur gözlerin. Çocukluğumun en güzel yazları gibi gözlerin. Yeniden Beyrut’ta çekirge avı çıkmış gibiyim. Gözlerinle her buluştuğunda gözlerim, bombalar patlar yüreğimde; taş üzerinde taş kalmaz bende. Şiddetle saldırır gözlerin dayanamaz bende ki kendisine. Gözünden damlayan yaş gibiyim değil mi? İşte bu nedenle içinden ağlamayı öğrendin sen. Sendeki beni düşürmemek için.

Herkes sana hayranken ne kadar az kendinin farkındasın. Yanında ne söylenir, söylenmez herkes bilir. Sana nasıl bakılır, nasıl hitap edilir. En fazla yanında ne kadar kalınır. Hangi konular konuşulur. Şiirler fahişe edilir ağızlara, şarkılar zenne. Bedenler zaten oyuncak. Herkes mahallenin itilen, kakılan çocuğu yanında. Biraz daha senden alabilmek için tüm sermayeleri ortada. Daha çok sev onları. Biraz daha! Oyun saati bitince kendinden oyuncaklar bırakarak git. Kokun oyalasın onlarını, sözlerinle dans etsinler.
Ama sakın hayalini bırakma. Sakın! İnsana yapacağın en büyük kötülük bu. Mitleşen sevgiliyle yaşamak diri diri toprağın koynunda nefes almak gibidir.

An gelir her şey bi anda biter. Bedenin dar gelir insan yükü çekmeye. Gitmeye yeltenirsin. Uzaktan bakarım ben. Kızarsın bana. Sadece bakarken bile kızarsın. Çünkü sessizliğim, sonra uzaklara gidişim haykırır sana:
SEN KİMSİN?

Senin vurguladığın özel yanların dışındaki kimse seni bilmiyor Gerçekte seni kimse bilmiyor. Sen sadece aşkı kendine kalkan yapmış bi adam mısın? Aykırı insan duruşları bir oyun mu? Var oluş şemsiyesi altında ıslak kedi duruşları palavra. Yaşama ait tüm aldanışlar ve aldatılmışlıklar sende. Ey insan yalancı bahar gibisin. Bu kadar korkak, kendine güvensiz ve savunmasız olmak insanı böyle güçlü kılabilir mi? Bu nedenledir ki ne zor şartların adamı olduğunu vurgular ve insanların saygısını kazanırsın. Kaçmak gerçekten "erk " eklik mi? Gizem "erk " eklik mi? Sen çoktan soyunmuşsun! Ben giyinik kalmışım yanında.. Doğru! Görmeyen göze bir şey gösterilir mi?

Karanlık! Zifiri karanlık!

Artık konuşabilirsin. Bazı şeyler sadece geceleri söylenirdi değil mi? Bazı şeylerse bi ömür boyu zihinde misafir edilirdi; gecenin kuytusunda bile söylenmezdi. Sevişme anında, en savunmasız zamanda bile sözlerin ardına gizlenenler konuşsun şimdi. Sen giyin! Zaten çıplak mısın? Elinde Alaaddin’in Cini dile bakalım ne dilersen. Sana nasıl bir elbise getirsin şimdi.

Giyin!


Fotoğraf: Özgür Çakır

SENİ ÇIPLAK GÖRMEK İSTİYORUM

Senin tek bir sözün üzerine yazmaya başladım. Öyle bir söz söyledin ki yüreğimi kanattın. Kelimelerin, satır oldu üzerime yürüdüler. Sen dediler: Bizim özümüzü çaldın. Kimliksiz bıraktın. Düşünce yoksa, kelimeler apansız bir odada kıstırılan beden gibidir. Sen, bizi çıplak bıraktın.

Kimseyi çıplak bırakmadım ben. Hele gün ortasında. Apansız. Çırılçıplak koymadım kimseyi ben. Son bir kez seni görmeye geldim. Kelimelerini çek üzerimden. Kelimelerin kudurmuş köpek gibi. Üzerime bulaşan kelimelerin içimi kanatıyor. Ben sana geldim, edilen yeminlere değil. Ben, seni görmek istiyorum. Çıplak, çırılçıplak! Fonda hiçbir şey olmadan. Sadece sen. Sadece ben. Sadece seni görmek istiyorum. Sendeki benimi almaya geldim. Ben sende neredeyim bulmaya geldim. Sana çok uzak bir yerden, senden geldim. Senden kendimi almaya geldim. Kabuğu kırılmamış fıstığı kırmaya geldim. Dokundum sana. En az senin bana dokunduğun kadar dokundum sana.

Şimdi soyun. Daha öncekilere yaptığın gibi soyun. Ser de erkeklik var de m? İşte seni harekete geçiren düşünce bu. Soyun diyorum, giyindiklerine bak. Erkekliğine bak. İnsanlığına bak. Yakın temastan ödün kopuyor. Biri seni gözleriyle okşamayalı ne kadar oldu? Ya da hiç konuşmadan saatlerce yanında oturduğun, dönüp bakınca kendi varlığını hissettiğin, seni özleyen ve arzulayan biri olmayalı ne kadar oldu? Ederi olmadan, bedeli olmadan en son ne zaman soyundun. Unuttun mu güneştim ben. Hesap sorduğun güneş. Her sabah bi tek sana doğan. Her akşam ardına bile bakmadan seni gecenin kollarına koyan. Döndüğünde bir tek sual bile sormadan saran. Şimdi hakkımı almaya geldim. Kendimi almaya geldim. SOYUN! Senden düşen kendimi toplamaya geldim. Dağılmış parçalardan bir ben eder mi bilmiyorum. Değerinden eksiğine bozdurulmuş bir düğün takısı değilim ben. Miras yedi gibi davrandığın, yağmaladığın benim bedenim. Ruhunu yüzdüm etinden. Canını almaya geldim. Soyun! Soyun beni. Soyun..

Üç küçük domuz hikâyesini bilir misin efendi? Tilki domuzları yiyebilmek için olmadık numaralar çevirir. Domuzcuklar çekirge misali bir, iki canlarını kurtarır. Üçüncüde domuzların saklandığı ev betondur ve tilki bildiği tüm numaraları çekse de içeri giremez. Şimdi burada kim domuz, kim tilki diye düşünmeye. Çünkü bu hikâyedeki her şey sensin. Domuzu gören senin gözlerin. Onu anlamlandıran senin beynin. Domuzcukların peşine düşen tilki de sensin. Yani hikâyede ki her şey sensin. Kendini hem harekete geçiren, hem de durduran. İşte ben bu halini görmek istiyorum. Yani çıplak. Söz bağırmayacağım: Kral çıplak diye! Sadece göreyim yeter. Seni bir kez çıplak görebileyim yeter. Sonra ardımı dönüp gideceğim. Parçalarımı bile toplamayacağım. Geriye kalan beni değil, senden evvelli kendimi verebilecek misin bana? Yok, yeni bir istemiyorum. Senin ırzına geçtiğin benimi istiyorum. Soyun!

Korkma! Beş duyun bir olunca senin olacağım demiştim. Bunu bekleyemedin. Arzularına yenildin. Senin beş duyun hiçbir oldu mu ki? Bu hali hiç yaşadın mı ki? Aşk denilen çeşmeden su içebildin mi ki? Ah bunlar seni kışkırtmak değil. Seni kendinle yüzleştirmek benim ne haddime. Soyun şimdi soyun. Senin çıplaklığını giyinmeye geldim. Seni sensiz bırakmaya geldim. Senden bir kıl kopartmaya geldim. Kar saydığım benimi almaya geldim.

Senin derdin ne biliyor musun? Hep bütünlük peşindesin. Peki, benim derdim ne biliyor musun? Sadece bütünlüğü olmayan insanlarla birlikte olabiliyorum. Çünkü ya kendimi ya da onları, ancak bir araya geldiğimizde tamamlayabiliyorum. Seni çıplak görmeyi hayal edip, senin çıplaklığınla kendim giyiniyorum. Dünyan gerçek olsaydı seni çıplak görmeyi hayal etmezdim. Sen zaten çıplak olurdun. Tıpkı ben gibi. Kendi hükmümü verdim seninle örtünmek istiyorum.

Seni çıplak görmek istiyorum. Ama az da korkuyorum. Sen soyunursan ne olur biliyor musun? Canın yanar. Yansın! Kendini gör. Bendeki seni gör. Vurdumduymazlık maskesi altında insanları nasıl uzak tutabilirim diye yakarışın bitsin. Bu yüzden bir varsın bir de yoksun. "Ya kal, ya git. Her şeyi konuşalım yataklara bir şey kalmasın." Canın yansın! Soyun!
Daha önce soyunduklarından öte soyun.
Seni çıplak görmek istiyorum.
Sendeki insanı görmek istiyorum.
Urbalarını at da gel buraya…


Fotograflar: Özgür Çakır



SİNA


Kaç tane SEN var ADAM ?
Söyle!
Kırılgan çocuk
Hınzır aşık
Eğimine yandığımın dünyası hüznünden eğilmiş
Kaldır başını
Gözlerin kamaştırsın dünyamı
*
Kendine güven zırhının altındaki çocuğa bi dokunsam
Tam yüreğime çerçeveledim seni diyorum
Ardıma dönüyorum yoksun
Tutsaklık değil ki sevda
Bunu neden bilmiyorsun?
*
Musa'nın yüreğine, Yaratıcının dokunduğu yerdeyim
SİNA'daYIM!
SEN'deyim..
Bildin mi ben kimim?
*
Yarı çocuk, yarı KADIN bir gülümseme yüzümde
Yalın ayak sana geliyorum
Yalın yürek bir tek sana geliyorum
Işığa doğru yol alıyorum
Sana geliyorum
Bekle..
*
Sakın başını öne eğme
Sendeki beni sakın düşürme..
Bensiz gitme!


Fotoğraf: Özgür Çakır
http://www.fotokritik.com/kullanici/ozgurcakir/portfolyo