Efendim Bozcaada'dan çıkıp Assos'a yola koyulduğumuzda internetteki "otobandan gitmeyin köy yollarına girin çok güzel" tavsiyelerini dinleyelim demiştik. Ama hem navigasyonun azizliği, hem de yol üstündeki köylerde bir cevher görmediğimiz için büyük bir C harfi çizip yolu uzattıkça uzatıp otobandan yani Ezine üzerinden Assos'a geldik. Daha doğrusu Kadırga Koyu'na geldik.
Çadırlı otelli konaklama araştırması yaparken Club Beyaz'a denk gelmiştik ve oradaki kare çadırlara hayran olmuştuk. Zar zor ikinci denemem,zde yer olduğunu öğrendik ve hemen tuttuk. Vardığımızda kaldığım en güzel çadırla karşılaştım.
Burada bizim kaldığımız kare çadırdan başka yer yatağının olduğu üçgen çadır ve bungalow evler var. Tesisin içi çok güzel, her bir detayı ,nce düşünülerek hazırlanmış. Banyosu lavabosu ortak kullanım (bungalowlarda öyle bir şey yok banyosu tuvaleti içinde) olmasına rağmen tertemiz ve güzeldi. Hemen denizin karşısında olduğu için yerleşir yerleşmez denize koştuk.
Dizimde oluşan motor dizliği yanığını görmezden gelirseniz sevinirim heheh.
Deniz muazzamdı. Tertemiz ve ısısı ideal. Bu denize girince Uzi'ye " galiba girilebilecek en güzel denizlere giriyoruz" dedim. O kadar beğendim. Su diğerlerine göre biraz daha soğuk ama benim için Akçay'ın kıç donduran denizi soğuk kelimesinin görsel karşılığıdır . Orada denize giren anlar ne demek istediğimi.
Ertesi gün kahvaltımızı edip bu sefer Assos'un başka bir koyunu denemek için Sokakağzı bölgesine doğru yola çıktık. Ama yol üstündeki Behram'a ve antik kente uğramadan elbette olmazdı.
Evet fotoğraf çekmek yasak tabelasını çektikten sonra farkettim.
Antik tavuk :P
Antik kentle ilgili bilgi verirdim ama üşeniyorum merak eden internetten girsin baksın.
Behram'da mutlaka teyzelerden sabun, kekik ve şile bezi elbise alın.
Bize motorla uzun yol zor olmuyor mu diyorlar . Aslında olmuyor. Şöyle ki bu yolculukta 1000 km'yi geçmişiz. Ama benim başta gözümde büyümesine rağmen nasıl geçti hiç anlamadım. Kendi oturduğum yerde ve sırtımda şişme yastığım var. Dilediğimiz anda mola veriyoruz yani öyle haydi bindik motora bir sonraki durağa kadar durmak yok yapmıyoruz. Yol boyu kaskımıza takılı interkomdan sohbet ediyoruz, kavga ediyoruz müzik dinliyoruz .
Motorumuzun 3 adet büyük çantası var biri arkada ikisi yanda. Eşyalarımız için her birimize bir çanta. Çadır eşyaları için de arka çanta işimizi görüyor.
Behram'dan sonra biraz zor yollardan da olsa Sokakağzı mevkine ulaşıyoruz.
Biz burada Son Gemi Kamp'ta kaldık. Çadırlar için çok geniş bir alanı vardı. Bir zeytin ağacı bulup altına kurulduk.
Çadırda zor olmuyor mu diyenler için söylüyorum hayır olmuyor. Bizim şişme yatağımız var ve üstüne kendi pikelerimizi seriyoruz. Çadırda en uzun üst üste 2 gece kaldım ve zorlanmadım. Çadırda çadır şartlarından ziyade etraftakiler rahatsız edebilir. Yani düşüncesizce gürültü yapan insanlar varsa uyuyamazsınız. Hatta bir ekresinde Karaburun'da kamp yaparken gecenin ikisinde bir minibüs dolusu adam kamp alanına gelip harala gürele mangal yapmış, sabaha kadar uyutmamışlardı ayılar.
Ama çadırımızı değiştirdik dönünce. Bu çadır klasik fiks bir çadır. Yani bir özelliği yok. O yüzden son sabahımızda sıcaktan içinde duramamıştık.
Biz de dönünce Husky'nin Burton modeli bir çadır aldık. Yeni çadırı da bu haftasonu İznik'te deneyeceğiz hadi bakalım.
Buranın denizi de güzeldi. Karşında Midilli adası yüzerek gidilebilecek kadar yakın görünürken ben Dan Brown'ın kitabını bitirdim.
Burayı 3 gece kalırız diye planlamıştık ama açıkçası sıkıldık. Yani burası Olimpos gibi. Yapacak şey kısıtlı. Tüm gün bakkaldan abur cubur alıp sahilde uzandık. O bozuk yolu göze alıp Ayvacık merkeze bile gitmedik.
Uzi'nin motor grubunun da Assos'a gelmek üzere yola koyulduğunu öğrenince Uzi beni Akçay'a bıraktı. Ben de son gün annemlerle geçirdim. Uzi de motorcu grubuyla akşamını geçirdi.
Bu tatilin beklediğimden de iyi çıkması üzerine belki seneye de motorla daha aşağılara ineriz dedik ama seneye nedüşünürüm bilemem.
Sırada Ekim'de İtalya tatili var. Çok heyecanlıyız. 3 Hafta kaldı.