Pages

korona günleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
korona günleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Oca 2022

Frida Blanket 1. Motif Açıklması

 


Eveeeeeettttt, geldi büyük gün. İlk hafta ve birinci motifimiz. Battaniyeyi orjinalinde ki gibi bir diz battaniyesi ölçüsünde yapacaksak bu motiften 5 tane örmemiz gerekiyor. Katılan canlar bu hafta 5 motifi bitirirse birlikte gitmiş oluruz. 
Elimden geldiği kadar çok fotoğraf çektim. Dilim döndüğünce anlattım. Anlaşılmayan noktalar varsa bana buradan ve instagramdan ulaşabilirsiniz. 
Haydi Bismillah......


1)  1) Öncelikle 5 zincir çekip, halka yapıyoruz. İçine 12 tane sık iğne yapıyoruz. İlk sık iğneye kaydırma işlemi yapıp sırayı tamamlıyoruz.

2Yeşil iple devam edeceğiz. 2 zincir çekip, bir ilmek atlayıp, ikinci ilmeğe bir sık iğne yapıyoruz. Bu işlemi 6 defa tekrarlıyoruz. 


3) Krem rengine geçtik. Alt sırada oluşturduğumuz zemine papatyanın yapraklarını yapacağız. 2 zincirle geçtiğimiz yerlerden birine sık iğne ile giriş yapıyoruz. Aynı yere 3 tane ikili trabzan yapalım. Aynı yere bir tane sık iğne yapalım. İşlem tamam. Şimdi diğer bölüme geçebiliriz. Yani 2 zincirle geçtiğimiz her yere, sık iğne 3 tane ikili trabzan sık iğne yapacağız.



 
4)
   Mavi ipe geçiyoruz. Motifin arkasından tığı geçirip, yeşil iple ördüğümüz son sırada sık iğne yaptığımız ilmeklerin etrafından geçip, sık iğne yapacağız. Yaprakların zemini oluşuyor burada, tığ işi yaptıysanız daha önce, fotoğraflar açıklayıcı olacaktır. Motifin önden ve arkadan görünüşünü fotoğrafladım.



1)     5) Mavi iple devam edeceğiz. 3 zincirle geçtiğimiz ilk bölüme giriyoruz. Yan yana iki tane sık iğne yapıyoruz. 6 tane zincir çekiyoruz. Bundan sonra zincirin üstüne işlem yapılacak. İlk zinciri atlayıp, ikinciye bir sık iğne, yanındakine tekli trabzan, onun yanındakine bir tane daha tekli trabzan, yanındaki zincire ikili tarbzan, onun yanındaki zincire bir tane daha ikili trabzan ve zincir bitti. 3 zincirle geçilen yuvaya bir tane daha sık iğne yapıp yandaki yuvaya geçiyoruz. Kısaca 3 zincirle geçilen yuvaya 2 tane sık iğneyapıp 6 zincir çekiyoruz. Zincirin üsütüne sırasıyla 1 sık iğne 2 tekli trabzan 2 ikili trabzan yapıp, yuvaya bir kere daha sık iğne yapıyoruz ve diğer yuvaya geçiyoruz.



1)      6) Yeşil ipe geçiyoruz. Ortada sık iğne ile geçtiğimiz kısılmadan başlayacağız. Zincir üstüne işlem yaptığımız yerin dibindeki sık iğneye girip birinci sık iğneyi yapıyoruz. Şimdi zincir üstüne ördüğümüz yaprağın üstüne devam edeceğiz. Birinciye tekli trabzan, ikinciye ve üçüncüye ikili trabzan, dördüncüye tekli trabzan, beşinciye sık iğne yaptık, şimdi tam tepe noktadayız. Buraya bir tane sık iğne yapıyoruz, 5 zincir çekip aynı yere bir daha sık iğne yapıyoruz. Şimdi mavi yaprağın diğer tarafına sık iğne yaparak aşağıya iniyoruz. Aradaki 3 tane sık iğneyi de yapıp, diğer mavi yaprağa geliyoruz. İşlemler tekrar edilecek. 




1)    7)  Mor ipimize geçiyoruz. Yeşil sırada yaprakların arasında sık iğne ile geçtiğimiz kısımların tam ortasındaki sık iğneye aynı yere 3 defa ikili trabzan yapıyoruz. 5 zincir çekip, diğer kısma geçiyoruz. Yine fotoğraflardan takip ederseniz önden ve arkadan nasıl göründüğünü  çektim 




1)     8)  Kırmızı ipe geçiyoruz. Az önce 5 zincirle geçtiğimiz kısmın ortasına bir sık iğne yapıyoruz. 2 zincir çekip trabzanların ilkine bir tane trabzan yanına aynı yere 3 tane ikili trabzan, yanına 1 tane ikili trabzan yapıyoruz, 2 zincir çekip mor zincirlerin ortasına bir sık iğne yapıyoruz. Sırasıyla işlemi tekrar ediyoruz. 




1)      9) Pembe ipe geçiyoruz. Kırmızı iple zincirlerin ortasına sık iğne yaptığım kısma bir tane daha sık iğne yapıyoruz. 2 zincir çekip trabzanlı kısma geçiyoruz. Her trabzana bir sık iğne yapıyoruz ve arlarına birer zincir çekiyoruz. 



1)      10) Sarı ipe geçiyoruz. Yaprakların tepesinde 5 zincirle geçtiğimiz kısımlara sarı iple 12 tane trabzan yapıyoruz. 5 zincirle diğer yaprağa geçiyoruz. 




1)     11)  Krem rengi ipe geçiyoruz. Sarı trabzanlardan ilkine girip ikili trabzan yapıyoruz ama ikili trabzanı tamamlamadan bir yana geçiyoruz, onu da tamamlamadan yanına geçiyoruz. Üç trabzanın bitirişini birlikte yapıyoruz.  Yani fıstık gibi yapılıyor. Fotoğraftan daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum. Sıkıntı olursa yine resimlerim. Arada 3 zincir var ve trabzanları hiç atlamadan üçerli fıstıklar yapıyoruz. Arlarda 3 zincir var. İlk sarı kısım bitince bu defa 4 zincirle diğer kısma geçip işlemi tekrar ediyoruz. 


12) Siyah ipe geçiyoruz. Fotoğrafta gördüğümüz gibi krem rengiyle geçtiğimiz kısımların tam ortasına gelen zincirli kısma işlem yapacağız. Buraya 5 tane yarım trabzan yapıyoruz. 


13) Krem rengiyle geçtiğimiz kısımda tepe noktasına herhangi bir işlem yapmadan diğer zincirli kısma geçiyoruz. buraya 4 tane yarım trabzan. 


14) Kren renkli sırada 4 zincirle geçtiğimiz kısıma geldik. Burada zincirin içine önce 2 tane yarım trabzan yapıyoruz. Sonra alt sıralardan pembe iple ördüğümüz sıraya gelip tam ortada kalan sık iğnenin içine girip, krem rengi sırada yaptığımız gibi fıstıklar yapıyoruz. Yalnız burada ilmeği biraz uzun tutalım, motifimiz kasmasın. Fotoğraf açıklayıcı olur diye düşünüyorum. 


15) Fıstık bittikten sonra aynı zincirin üstüne 2 tane daha yarım trabzan yapıyoruz. 


16) İşlemleri tekrar ederek bu sırayı tamamlayalım. 


17) Geldik son sıraya. Burada 5 tane yarım tarabzan yaptığımız kısımda, ortada ki yarım tarbzanın üstüne 3 tane ikili trabzan yapılacak. Köşe oluşturmak için Diğer ilmekleri sırasıyla ikili trabzan örerek tamamlayacağız. iki tepe noktası arasında 17 tane ikili trabzan var. 

Ve bu motif için final. Örecek herkese kolay gelsin. Selametle....

1 Eki 2021

01.10.2021

 


Sevgili Yüreğimin İklimi, ekim ayı boyunca sürecek bir yazma planı çıkardı bize. Bismillah deyip başlayalım. 

1) Karakterini tanımlar mısın? 

En zor soru bu sanırım. Allah'ın Zeynep kulu nasıl biri? İste resimdeki deyip, yazıyı bitirsem mi dedim, bir ara. hahahahahah O kadar gıcık olmaya gerek yok deyip, vazgeçtim :)))) 

Beni tanımak için biraz yaklaşmak gerekiyor. Yengeç burcuyum. Kabuğum serttir benim. Beni tanımanın formülü o kabuğu aşmaktan geçer. İnsanlara olabildiğince kibar davranırım ama herkesi özelime almam. Kolay değil o halkaya girmek. Yaş geçtikçe, halka da değil artık, daha köşeli bir koruma kalkanım oldu sanki. Kabuk sertleşti yani. Fakat bunu derken, asla ama asla insanlara bed bir tavır takınmam. Bana kendini açan herkesi dinler, anlamaya çalışırım ama kendimi herkese açamam. Hatta tam anlamıyla içimi açtığım biri var mı acaba diye soruyorum kendime, yok gibi. Peki mutlu musun bu halle diye soracak olursanız, değilim. Derdimi, kederimi, isteklerimi daha açık ortaya koyabilsem, keşke. İnsan anlaşılmak istiyor çünkü ama mizaç işte, değiştirmek kolay olmuyor. 

İşimi seviyorum. gençlerle irtibatta olmak bana çok iyi geliyor. Onların yaşam enerjisi insanı cezbediyor. Fakat son yıllarda daha karamsar bir ruh halinde çocuklarım. Çok bunaltıyoruz çocukları. Rehberlik yapmamız gereken yerde, hiçbir desteğimiz yok. Hiç bulaşmamız gereken yerlerde müdahalemiz çok. Neyse neyse konu benim karakterim, bu dert sonraya kalsın . 

Hobilerim var, malum. onlarla uğraşmayı seviyorum. 24 yıllık öğretmenliğin karakterime kattığı özellik, sanırım sistematik olmak. Eğer bir plan yapmadıysam, günüm haftam, hobilerim, okuma düzenimle ilgili; kendim, boşlukta sallanıyor gibi hissediyorum. Eskiden küçük not kağıtlarında yazılı planlarım olurdu, bir süredir ajanda tutuyorum. daha işlevsel oluyor. 

Öyle maceracı bir tip değilimdir. Klasik gelenekçi bir yengeç burcuyum. İlk tanışanlar için kolay bir insan değilim. Çünkü, baştan anlatmaktan çok dinlemeyi seviyorum. sonrada çenem durmuyor :)) Mesleki dezenformasyon sanırım. Her konuda kuracak cümlem var. Ukala olarak algılanmak en büyük korkum o nedenle. 

Huysuz olabiliyorum. Dinleniyor olmak benim için yaşamsal ihtiyaç. Hiç bir şeyi, laf olsun diye yapamam, yaptığım her işe tutkuyla sarılırım. Bu nedenle bazen sıkıcı olduğumu düşünenler çıkıyor. 

Her olay ya da durumda şükredilecek bir yan bulurum. Hayatın bana getirdikleri ile didişmek yerine onları anlamaya çalışırım. baktım olmuyor, kabullenirim. Mutluluk benim için elzem çünkü. beni ayakta tutan, pozitif düşünceler. Bazı insanlar gerilimden beslenir, enerji yüklenir gerilim yüksekken. Ben tam tersi, mutsuzsam çekilmez olurum, Üretkenliğim düşer. Öğrenemem. Kısaca depresyona girerim. Bu da hiç bana göre bir şey değil. En büyük korkum, depresyon. Çünkü girersem çıkamam, oralarda kalırım. Benim gücüm, her olayı zihnimde olumlayabilmem. Aksi beni tüketir. 

Bu kadar çok kendimden bahsettiğim bir an olmamıştı. İyi geldi. Özlemciğim, teşekkür ederim.

Düzenli yazmaya çalışacağım. Umarım başarılı olabilirim. şimdilik Selametle... 


30 Eyl 2021

Etkinlik Yazısıdır ( Eylül Ayı)


Selamlar
Eylül de geldi, geçti. Şaka gibi, yılın bitmesine topu topu üç ay kaldı. Bir buçuk yılı aşkın bir zaman diliminde, evladın evde olma haline alışan anne baba olarak, bugün bizim için zor bir gün efendim. Duygusal olarak, bloga yazı yazmaktan çok, köşeme çekilip, usul usul ağlama modundayım. Bir yanım, kızım okuluna gidebildiği için mutlu, öteki yanım, "bana yine  hasret var, yine bana esmer günler düştü" modunda. Üzgün anne yüreğim, kendi annemin bir sözüyle teselli buluyor." Sağlıklı olsun da, karlı dağ ardında olsun", derdi annem. Gurbeti en çok bilen, her yaştan sevdiklerinin acısı ile yoğrulmuş yüreği, hep "önemli olan sağlıklı ve mutlu olması, varsın hasret olsun" der. 

Neyse, ne ben dağılayım, ne konu. Biz etkinlik yazısına doğru gelelim. Bahadır Yenişehirlioğlu; tarzını, duruşunu, hayata bakışını beğendiğim, beyefendi bir kişilik. Daha önce, Kara güneş ve Hanne isimli kitaplarını okumuştum. Etkinliğe dahil ettiğime hiç pişman olmadım. 

Yazarın okuduğum kitapları içinde en güzel olanı Antikacı oldu. Kitap, antikacı Cemil Bey'in hikayesi. Tam babası gibi kaybedecekken, tutunduğu bir düş ya da Rabb katından gönderilen merhamet eli, hayatına değen Cemil Beyin hikayesi. Gençliği, ilk aşkı, anne babasının arızalı ilişkisi. Büyük aşkla bağlı olduğu kadınla, kendinden sebep yaşadığı mutsuzluk  ve yaptıklarından dolayı büyük pişmanlığı, oğluyla kuramadığı bağ. pek çok açıdan dikkat çekiciydi. 

İnsan, sever, aşık olur, evladına merhamet duyar. bunlar hislerle alakalıdır. Bunları hissetmekle ilgili hiçbir sorunu olmayan insanlar, bu hissettiklerini, sevdiklerine yansıtmak için, kendi kişisel dünyasında tecrübe etmesi şarttır. Yani evladına  merhamet duyan bir yürek, eğer merhametle başı okşanmadıysa, bu hissi çocuğuna nasıl geçireceğini bilemeyip, hatalar yapabiliyor. Ya da anne babasının ilişki dili, -vaktinde nefret bile etse o dilden- kendi ile sevdiği insan arasına girebiliyor. Evlatlarımıza sadece maddi ya da genetik miras bırakmıyoruz aslında, diğer insanlarla kurduğumuz ilişkinin dili de kalıyor onlara. 

Peki, ailemizin ilişki dili problemli ise, bizimde ilişki dilimiz problemli mi olacak. Kurtuluş yok mu, bu kötü mirastan. Elbette var. Önce yaptığımız hataları görebilecek, irfana sahip olmamız gerekir. Ardından pes etmeden, hoşlanmadığımız huyumuzu değiştirip, olmak istediğimiz hali takınmalı ve buna özellikle dikkat etmeliyiz. Yani odağımızda kalmalı o hata. Alışkanlık olduğu için hataya dönmemeye özellikle dikkat etmek gerekir. 
Yunus Emre pir, Taptuk Emre'nin kapısına gelince, mürşidi ona "bilmem" virdi çektirmiş. Günde beş bin kere "bilmem" diyeceksin, senin dersin bu demiş. Çünkü mübareğin, törpülenmesi gereken huyu, bu üstenci tavrıymış. Hatta yazık, bir gün sohbet meclisinde. Yunus, bir konuda fikir beyan edecek olmuş, üstadı dönüp, "Yunus, sen hala biliyor musun " demiş. 
Cemil Bey, şükür ki, kendine miras kalan, kötü ilişki dilini oğluna bırakmaktan son anda kurutuluyor. :)) 


Helen Mirren, filmlerinden, Türkçeye Öğretmen diye çevrilmiş, bir filme baktım. Öğretmen olunca dikkatimi çekti. O nasıl bir kadındı Yarabbim. :)) 
Filmi beğendim mi, pek sayılmaz ama tam bir durum komedisiydi. Tabi ki abartılmış ama malesef bu duyguda öğretmenler var. Bazen gençleri o kadar anlamıyoruz ki, onlara hata yapmaktan başka çare kalmayabiliyor 😒


Vanila Hanım büyümekte. Bana göre dünyanın en tatlı kedisi. Tabi bu, tamamen evlat sevgisinden farkındayım :) Ne kadar tatlı o konuda fikrim pek güvenilir sayılmaz ama emin olun dünyanın en meraklı kedisi olabilir. :)) Her an her şeyin içinde olmazsa içi rahat etmiyor kuzunun :)) 

Son olarak, sevgili Yüreğimin İklimi, ekim ayı için yazı planı çıkardı. Heyecanlı olacak serüven. İçeriği merak ettiyseniz tık tık :)) 
Görüşmek üzere, selametle....





 

14 Eyl 2021

Emanet Runneri


 Selamlar !!
Postun birinde kendime not bırakmıştım, "runnerin hikayesini anlat", diye. 
Sıra ona geldi. Aslında niyetim, bu hikayeyi size dün anlatmaktı. Çünkü runnerın, sebebi hikmeti olan dizinin, yeni sezonunun ilk bölümüydü. Malesef hayat her zaman dilediğimiz gibi akmıyor. Dün, runner örmeye de, diziyi izlemeye de beraber karar verdiğimiz, cânım arkadaşım Sevgi'nin babası vefat etti. Osman amcanın ciddi sağlık sorunları vardı. Ne kadar "bekliyoruz", deseniz de, ölüm hep bir şaşkınlık yaratıyor, beraberinde acı bir tat....
Sevgi'nin, dün söylediği tek şey, "hazırım zannediyordum, asla değil mişim" oldu.
 Damdan düşenin halinden damdan düşen bilir, derler. Babamı kaybettiğimde, Sevgi'den çok daha küçüktüm. Ne hissettiğini çok çok iyi anlıyorum. Rabbim sabrını artırsın, metanet güç versin. Söyleyecek her şeyin bittiği yerdeyiz, yazık ki. 😔


Konuyu biraz başa alayım dedim. Galerime baktım, bir de ne göreyim, "dünya bir gaz ve toz bulutuydu" diyecek kadar, geriye gidebilirim 😁 Dükkandan çıkıp, arabanın koltuğuna gelen iplerin bile resmi varmış :) 
 Şaka bir yana, ben yıllar önce, Nazmiye Yılmaz'ın yapımcılığını üstlendiği Adını Sen Koy isimli ,günlük bir dizi seyretmiştim. Gerçi günlük dizi seyretme alışkanlığı bizde anneden kalma :) Annemle, Ferhunde Hanım ve Kızlarını seyrettiğimiz günler dün gibi. Sonra iş güç telaşı derken, çocuk küçük falan yani evde de mesai son sürat. Ben haftada dizi seyredemez oldum, kalmış günlük dizi. 5 sene falan oldu sanırım, Adını Sen Koy, bir şekilde dikkatimi çekti. Nazmiye Hanım'ın, dünyayı algılayışı, kadın erkek ilişkisine bakışı, dikkatimi çekti. Çiftleri ruhen bütünleşmeden, bedenen asla kavuşturmuyordu. Konuya çok farklı bir pencere açmıştı. 
Malesef medya sektöründe ki, ilkesiz tavırlar, hikayenin yarım kalmasına neden oldu. Özellikle sosyal medyada büyük bir kitle edinen çift, popüler kültürün yarattığı büyüye kapıldı ve diziden ayrıldı. Biz delikanlının hikayesinde bir sona ulaştık ama kızımızın hikayesi yarım kaldı. 

Bu durum, zaten ekranla arası iyi olmayan bana, "bir daha bulaşmam, böyle bir şeye" dedirtti.
 Büyük konuşmuşum. Bir gün yutupta :) müzik dinlerken, emanet çifti için yapılmış bir klibe denk geldim. Şarkı ve sahnelerin uyumu mu iyiydi, yoksa çiftin arasındaki enerji mi beni etkiledi bilmem ama -neymiş ki bu- dedim ve macera başladı :)) 


Dizi kanal 7 nin günlük dizisiydi. Nazmiye Hanım yine yapımcısıydı. Fark ettiğimde 65 bölüm yayınlanmıştı. Okula gidemiyor, evlerde kapalı kalıyor olmanın da etkisi de var sanırım. Hiç fark etmeden, baktım ki diziyi için zaman ayırmaya başlamışım bile :) Fakat 65 bölüm eksik. 
Bir gün dizi saatinde Sevgi beni aradı. Dizi seyrediyorum deyince, kız çok şaşırdı. 😃 Normalde pek işim olmaz. Merak etti garibim. Ve işte o merak, Sevgi'yi de, Emanet seyircisi haline getirdi:) Tabi onun da ilk bölümler eksik. 
Hadi dedik hem akşamları sohbet edelim, hem eksik bölümlere bakarız, neler olmuş. Biz kah kızarak, kah severek hikayeye kaptırdık gidiyorduk, bir aydınlanma anında Sevgi'nin dikkatini mutfak masasındaki runner çekti. 


Sevgi'de, bende, eli tığ tutan hatunlardık. Hadi dedik, bu akşamların bir hatırası kalsın bizde. Aldık ipleri, birbirimize ayırdığımız emanet saatlerinde, motif örmeye başladık.  Ortaya ilk resimde ki güzellik çıktı. Adı, Emanet Runneri. Evin renkleri ile de uyumlu olunca, bu ara hep bizimle :) 


Madem o kadar bahsettik, yeni sezon afişini de paylaşayım bari. Yaman, Seher ve emanetleri Yusuf'un hikayesi. Tabi günlük dizi olmaın yarattığı handikaplar var ama tam bir seyrü sefer yani kamil insan olma yolculuğu. Ciddi nefis problemleri olan Yaman karakterini olgunlaştırıyoruz. Siyahla beyaz, gece ile gündüz kadar farklı olan iki karakter, Yaman ve Seher. Mevlana'nın dediği gibi "aşka düştüler" hem de tepe taklak. Bu kadar farklı iki karakterin, bu kadar büyük bir aşkla imtihanları kolay olmuyor tabi. Bir Haluk Levent şarkısı gibi "en güzel aşk zor olandır" tadında gidiyor dizi. Sakın başlamayın :)))) 
Selametle....







11 Eyl 2021

Artık Paşabahçe Düşünsün :))


Selamlar
Paşabahçe, su bardaklarına patik giydirmeye karar vermiş. İnternette fiyatlarını görmüşsünüzdür. Çok şükür, elimiz tığ tutuyor. Paşabahçeye o kadar para verecek halimiz yoktu değil mi :)) 

Başta eğlencesine bir tane öreyim, dedim. Aaaa o da nesi, tahmin ettiğimden çok daha işlevsel. Bardakların sehpalarda bıraktığı iz, hep can sıkıcı malum. Bardak altlığı kullanmazsak, sehpalar, değişik boyutlarda dairelerin istilasına uğruyor. :) Patikli bardaklar, bu sorunu kökünden çözüyor. Ayrıca, ben sabahları limonlu sıcak su içerim. Elim hiç yanmadı, Baktım, hem renkli hem işlevsel bir detay, eğlenmeye devam o zaman dedim. Ortaya bu sevimli bardaklar çıktı. 


Bu patikleri yapmak için ölçüt, elinizdeki bardak. 4 zincir çekip, 12 tane ikili trabzan yapıyoruz. ikinci sırada, her trabzana iki defa, üçüncü sırada bir tek, bir çift trabzan yaparak devam ediyoruz. Dediğim gibi elinizdeki bardağın tabanı, ölçümüz. Benim bardak biraz büyük, 400 ml su alabilen altı geniş, üste doğru daralan bir şekli vardı. 5 sıra artırma sırası yaptım. 


Bir sıra, hiç artırmadan sık iğne yapıyoruz. 


Taban rengine geçip, yine hiç artırmadan, bir sıra ikili trabzan yapıyoruz. Yalnız bu sırayı yaparken, alttaki sık iğne sırasının arkasındaki ilmeğe batarak yapıyoruz. Aşağıdaki resimde daha net anlaşılıyor, söylemek istediğim. 


İkinci sırada, bir ilmek normal, ikili trabzan, bir ilmek, alttaki trabzanı önden alıp, üçlü trabzan yapıyoruz. 


Diğer sırada normal ikili trabzan yaptığımız ilmeğe, önden aldığımız üçlü trabzan yapılır, Üçlü trabzan yaptığımız ilmeğe, normal ikili trabzan yapılır. yani çaprazlıyoruz. Renkli sık iğne sırasından sonra 4 sıra, bu şekilde örüyoruz. 


Son olarak, renkli sık iğne sırası geliyor. Burada da benim bardağım yukarı doğru daralan bir şekle sahip olduğu için daraltmalar yaptım. 10 ilmekte bir defa daraltma yaptım, ilk sırada. Diğer sıralarda daraltma yok. 4 sıra renkli sık iğne sırası yaptım. bardağımızın patiği hazır. :))) 
Dediğim gibi zannettiğimden çok daha işlevsel bir ürünmüş. iyi ki yaptım diyorum. Hayata renk katmak adına, sevimli ve çabuk biten bir iş oldu. çok keyif aldım. Artık Paşabahçe düşünsün :))) 
Selametle....



 

6 Eyl 2021

Okullu Olduk !!


 Selamlar

Bugünü tarihe not düşmek istedim. Bugün bir buçuk yıl önce kapattığımız okullarımızın yeniden açıldığı gün. İçimde inanılmaz bir çoşku. Haftaya nöbetle başladım ama nöbet yorgunluğu bile bu çoşkuyu söndüremedi. Sınıfları havalandırıyoruz sıklıkla, Maskeye dikkat ediyoruz ama mesafeye pek dikkat edebildiğimiz söylenemez. :)) İnşallah sağlığımızı koruyabilir, devamlılık sağlayabiliriz. 

Bahadır Yenişehirlioğlu okumaya başladım. Daha önce iki kitabını okumuştum. Kalemi giderek olgunlaşan bir yazar. okumayı seviyorum. Antikacı güzel gidiyor. 


Okulun açılma heyecanını paylaşmak isteyince, oturdum bilgisayarın başına. Aslında size Paşabahçeye rakip olma hikayemi yazacaktım :)) Ama o süreci, hem fotoğraf hem de yazı anlamında henüz düzenlemedim..  O zaman elimde bitmiş işlerin fotoğraflarını sizinle paylaşabilirim değil mi :)) 

Dantel perdelere düşkün bir mavi laleyim. Mutfak camından sonra, ikinci dantel perde köşesi evimin. Üç yıl önce Ayvalık'tan almıştım iplerini. Nasıl güzel bir ip anlatamam. Örümü zevkli, aynı zamanda kullanışlı ve dayanıklı bir ip. Emeğinize değiyor. Evladiyelik bir perde çıkıyor ortaya. Vanilya Hanım, oturma odasındaki perdelere asılıyor. Yere kadar uzun olunca dikkatini çekiyor. Sanırım oraya da böyle kısa bir dantel perde örerim zaman içinde :)) Gerçi Ayvalık'tan aldığım ipler bitti ama sevgili blog dostum Derya'nın katkılarıyla Ankara'da keşfettiğim dükkan, sayesinde biraz daha bu iplerden var elimde. Bakalım onlarla neler çıkacak ortaya. 


Sofi karesi örmeyi sevdiğimi artık sağır sultan bile biliyor. İşlerimden kalan pamuk iplerle, hemen bir sofi karesi örmeye başlamak alışkanlık oldu. Her rengi başka bir enerji veriyor insana. Bu şekilde hem kalan ipler can buluyor hem de sevdiklerim için zevkli hediyelere dönüşüyor. Mesela bu yastıklar, sevgili elti canıma gitti bile. 



Geçen hafta yoğun ve yorucu geçti benim için. Bir yandan okuldaki, seminer programına katıldım, bir yandan evde yatılı misafir vardı. Kayınvalidemler ve eltimler ziyarete geldiler. Bir haftalık enerji iki günde tükettim. çok konsantre bir ziyaretti :)) Misafirleri yolcu edince, kendimi balkona attım. Vanilya Hanım gibi uyuyamadım ama yine de elmalık kek ve elma çayı enerjimi tazeledi. Tazelemiş olmalı ki hafta sonu 50 şişe domates konservesi yapacak gücü buldum kendimde :)) 


Oy dünya güzelim benim. Nasıl şımarık, nasıl yaramaz anlatamam. Hep derlerdi, ev kedinin oluyor, artık onun kuralları ve beklentileri işler, diye. Nasıl haklılarmış. Tembelliği ile meşhur koca kişisini bile etrafında pervane etti :) 


Paşabahçe firması, böyle cam bardaklar piyasaya sürdü. Patikli bardaklar adı altında. Aramızdaki rekabeti başlattı, bu şekilde :)) Bu defa söz, en kısa zamanda, fotoğrafları ve açıklamayı düzenleyip geleceğim. Selametle...

1 May 2021

Nisan Ayı Etkinlik Yazısıdır.

Selamlar 

Bahar gelmiş neyime modundayım malesef. Hafta içi canlı dersler, hafta sonu kısıtlamalar derken. nisanda geldi geçti a dostlar. Bugün diyetisyen kontrolüne giderken, bu güzelliği görünce bari bu baharın bir anısı kalsın dedim, alacele çektim bir foto. 



 Nisan ayında Azra Kohen, okumaya karar vermiştim malum. Daha önce hiç okumadığım bir yazardı. Benim için farklı bir deneyim oldu. İyi bir aşk hikayesi kurgulamıştı. Keşle sadece o şekilde kalsaydı. O zaman çok beğendim diyebilirdim. Çünkü kalemi gerçekten iyi. Fakat malesef, ideolojik taasublarından kurtulamamış bir ruh. Uzun yıllar tesettürle eğitim görebilmek, mesleğini icra edebilmekle ilgili sıkıntılar yaşamış biri olarak, örtüsünden kurtulan bir kadının yaşadığını özgürlük olarak tanımlaması bana bağnazca geldi. Bunu bir tercih olarak aktarsa hiçbir sorun yok ama özgürlük olarak adlandırması açıkcası rahatsız ediciydi. Ayrıca, "dini daha iyi anlamak için ezanı bile Türkçeye çevirdiler" deyip, bunu olumlayan bir cümle okuduğumda, gözlerime inanamadım. Yanlış anlaşılmasın, yazarın İslamla bir sorunu var diyemem. Çok belli böyle bir derdi aslında yok. Ama geri kalmışlığı, müslümanca tercihleri olan insanlar üzerinden anlatmak, bunların dini doğru yorumlamadığını iddia edip, toptancı bir bakış açısıyla, her türlü dini yapıyı yargılaması insafsızcaydı açıkcası. İyi niyetine inanmak istiyorum, güzel bir kalem, umarım karşısına tıpkı Ayşe Şasa'ya olduğu gibi onu taasublarından kurtaracak birileri çıkar. 

Ben kitap okurken, cümle avına çıkarım. Kitapta altını çizdiğim yerler oldu tabi. Şimdi birini paylaşacağım sizinle ama tamamen spontane. Yani şu an sayfayı açtım ve karşıma çıkan altı çizili ilk cümleyi yazıyorum, alıntı vermek adına. :)) 

......bu çıktığı yolculuktan hiçbir şeyi öğrenmediyse bile hayat ona, kalbini duymayı öğretmişti. Dinleyip dinlememek sadece bir seçimdi. Kalbini duymayan, kalbinin bir sesi olduğunu bile bilmeyen milyonlarcasının arasında kalple konuşabilmek ne büyük bir ayrıcalıktı. Kendini bilmek kalbini duyabilmekle başlardı. 

Bu ay oyuncumuz Tilda Swinton. Ayın başında Ramazan'ın başlaması ve Ramazan'ın kendine has ritmi olması nedeniyle bu ay sadece tek film seyredebildim. Kevin hakkında konuşmalıyız. Uzun zamandır beni böyle sarsan bir film seyretmemiştim. Lohusa depresyonuna giren bir anne, oğluyla ilk andan itibaren sağlıklı bir iletişim kuramamıştır. Bebeklik döneminde, anne ile sağlıklı bir şekilde kurulamayan güvenli bağlanma duygusunun yarattığı yıkıcı etki Kevin ve annesi arasında uçurumu her geçen gün daha da artırmıştır. Belli bir zaman sonra durumun farkın varan anne, babayla bu durumu sağlıklı bir şekilde asla değerlendirememektedir. Çünkü Kevin babasıyla ilişkisinde hiçbir sorun yaşamamaktadır ama tabiki görünüşte. Sonuç Kevin'in neden olduğu çok ağır bir trajedi. 
Bütün ebeveynler mutlaka seyretmeli derim. Film boyunca anne ve baba arasında bir kere bile dile gelemeyen cümlenin filme isim olması da iyi bir ironi. 

Mayıs ayı yazarımız, Jose Saramago
oyuncumuz, Julia Roberts 

Selametle....





1 Nis 2021

Etkinlik Yazısıdır: Mart Ayı

 


Selamlar
Normalde ayın son günü, etkinlik yazımı yazardım ama dün biraz stres yüklendim sanırım. Gözlerimde yanma ve boğazımda ağrı vardı. Yüz yüze eğitim başladı, okula gidiyoruz. Acaba covid miyim endişesi bende stres yaptı sanırım. Bugün çok şükür daha iyiyim. Henüz test yaptırmadım boğazımda hafif bir ağrı hala var ama öksürmüyorum. Tat ve koku kaybım yok. Bunlar bana moral oluyor. Dışarı çıkmamı gerektiren bir durum da yok pazartesiye kadar, süreci takip edip, ona göre test yaptırmaya karar verdim. Malum hastane ortamı da çok steril sayılmaz. son tahlilde hafif baş ağrılarım olsa da ayaktayım, iyiyim, en önemlisi nefes alışımla ilgili bir sıkıntı yok yani toparlanıp, mart ayının yazsını yazmak lazım :)

Bu ay yazarımız, Ayşe Saşa. Pek çok insan hiç duymadığından bahsetti. Bende kendisi ile ilgili bir farkındalığa neden olmaktan mutlu oldum. Okuduğum kitabı, kendi yaşam hikayesi. Son derece etkileyici, insanı sarsan bir hayat. Pek çok kalıbı yıkan, farklı bakış açıları sunan ibretlik bir yaşam onun ki. 
1941 yılında İstanbul'da dönemin sayılı zenginlerinden birinin kızı olarak dünyaya geliyor. Yabancı mürebbiyeler tarafından büyütülüyor. kolejlere gidiyor. şimdi böyle yazınca nasıl imrenilesi bir yaşam. Kulağa Yeşilçam filmi gibi geliyor. Fakat gerçek tam bir Alfred Hitchcook filmi. Yabancı mürebbiyelerin zalimliğe varan uygulamaları, ebeveynin duruma tamamen kayıtsız kalışı, Ayşe Hanım'ın kendi kişisel özellikleri de eklenince, yetişkin hayatının büyük bir kısmında mücadele etmesi gereken hallüsinasyonlar ve paronaya baş gösteriyor. Yani tipik bir şizofreni hastası. Daha önce Delilik ülkesinden notlar kitabını okumuştum. Orada hallüsinasyonlarından bahsediyordu. Bu kitabı okuyunca zihnimde bazı parçalar daha net yerine oturdu o kitapla ilgili de.
İşin aslı yazmak istediğim çok şey var, kitapla ilgili. Ama toplum olarak kalıp yargılarla düşünmeye meyyaliz. Hiç kimsede önyargı gelişsin istemiyorum. Bu nedenle bir kaç alıntı verip. ısrarla tavsiye etmekle yetineceğim. Kitap biteli bir hafta oluyor, hala ciddi anlamda etkisindeyim. Sorgulamam devam ediyor, diyeyim son olarak. 

"Zavallı ebeveynim o kadar basiretsiz ki her şeyi yanlış yapıyor; insanların gelenekle bağları kopunca her şey kopuyor, dünya ile bağı kopuyor, olup biteni anlayamıyor."

"Türkçeden evvel Almanca öğreniyorsunuz. adı üstünde anadil..... Ben anadilden önce dadıdil öğrendim" 

"O koz helvacı amcanın yolunu bekliyorum, sadece onun geçişini izlemek için gidiyorum, o kapıya. Oradan geçen niye bize benzemiyor. Veya biz neden onlara benzemiyoruz."

"Bizim burjuvazimiz Batılı burjuvazi gibi değil. Ne kültürden ne fikirden nasibini almış bir garabet"

"Yoğun çalışma, ev işi ve senaryolara verdiğim mesai birdenbire çok iyimser yapıyor, hayatımdaki nevrotik sıkıntılardan, geçmişe ait birikimlerden uzaklaştırıyor, beni kendimden kurtarıyor."


Oyuncumuz Charlize Theron; üç filmini seyrettim bu ay. İtalyan işi ilki. Nitelikli bir hırsız ekibiz var. Yaptığım tanıma kendimde gülüyorum şu an. Ama öyle yani Bu ekip içlerinden birinin ihanetine uğruyor. Ekibin en yaşlısı hatta beyni olan, aynı zamanda kızımızın babası, hain tarafından öldürülüyor. Süreç ekibin bu haine dersini vermesi şeklinde işliyor. Tabi ki kızımızda haklı gerekçelerle ekibin bir parçası oluyor. Sevdin mi derseniz eh işte. derim. Bu tarz kaçmalı kovalamalı filmleri seviyorsanız, sizi mutlu edebilir, o kadar. 


Diğer filmimiz Pamuk prenses ve avcı. 
Bildiğimiz hikaye ama bilmediğimiz şekilde anlatılmış. Şeker ponçik prensin onu öpmesini bekleyen, prenses gitmiş, ailesi ve ülkesi adına mücadele eden bir prenses gelmişti. Ayrıca cadının prensin suretine bürünmüş olması da epey ibretlikti. Pek çok açıdan yorumlanabilecek bir hikaye olmuş. seyretmediyseniz tavsiye ederim. 


Kaç kere seyrettim sayısını unuttum :) fırsat bu fırsat dedim yeniden seyrettim. Beni çok etkiler. Eski ama güzel bir film. 

Nisan ayı için yazar Azra Kohen, oyuncu, Tilda Swinton

Selametle......