anane evi, benim huzur bulduğum yermiş meğersem. bir kelimeye manyaklar gibi takılan ailemin, günlük sarf ettiği kelime sayısını nerdeyse bire indirip, her cümlede aynı kelimeyi kullanmasıyla kendime gelicekmişim. ev terlikleriyle dışarı çıkınca teyzeden azar işitmek yüzümü güldürücekmiş böyle, izmirin her daim yazlık havasını ciğerlerime çekince, küçük park civarında.
şimdi.
evde baba ve enişte olmayınca ben kendimi sıcacık bi ortamdaymışım gibi hissediyorum gerçekten, böyle bi rahatlık, bi özgürlük ortamı, erkek dediğin şey bizim ailede özgürlüğü kısıtlayan bişey değil, erkek kuzenlerimi saymadım zaten hani-cinsiyetçilik değil- ama baba ve enişte bize bi miktar yabancılar sanki. sadece kadın, 8-9 kadın anlamsız muhabbetler çevirmeyi seviyorum, terapi gibi geliyor her biri bana. Hiç bi zaman müthiş bi çekirdek ailem olmadı da, şanslı saydığım bi konu var ki kendimi; ben ananeme ve ananemin doğurduğu kadınlara tapınıyorum. ananeme çok çok ayrı tapınıyorum gerçi. canım. hayatta iyi becerebildiğim bi konu varsa şayet, o kendimi cezalandırmamdır. ben ilk yılımda össyi kazanamadım ya hani, işte dershane başlayana kadar geçen o 3 ay hiç evden çıkmadım, yazlığa gitmedim, denize girmedim, bunları geçiyorum markete bile gitmedim. telefonları açmadım. bıçak gibi kestim insanları hayatımdan, sizinle bi süre görüşmek istemiyorum bile demeden. böylesine soyutladım kendimi 90 küsür gün. yaşamamayı hakettiğimi düşünüyodum sadece. gel gör ki o zaman dahi görmeyi istediğim ve gördüğüm yegane kadın ananeydi. sonra geçti. şimdi istiyorum ki ne zaman yapayalnız hissetsem, bi sürü maskelerini kuşanmış insanı çevremde görmekten yorulsam, korksam; sevim sultan ulaşabiliceğim mesafede olsun. beni sarsın, sarmalasın, konuştursun. dinlendirsin.
güzel kadın, güzelliğini bir bir üzerimizde çoğaltmış kadın, sen iyi ki varsın.