alkollü yazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
alkollü yazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

en çok ta.. sonu güzeldi..

sarışın..
kumral..
esmer..
mavi gözlü..
yeşil gözlü..
zeytin gözlü..
uzun boylu..
kısa boylu..
güzel..
ruhu güzel..
içi güzel..

kadınlar..

kim olduysa hayatımda..
en çok ta sonunu sevdim..

bitişini..

en çok ta,

o benzersiz sevişmelerin
sonuna benziyordu hepsinin bitişi..

bir rahatlama, boşalma hali..

bir sevişme sonrası sigara içimi mutluluğu gibi..

kimsenin peşinde koşamadım..
yalvaramadım..
günlerce ağlayamadım..

ama sımsıkı gömdüm bazılarını içime..

iyi, kötü kim varsa,

en çok ta sonu güzeldi..

çünkü bir sonraki,
bir öncekinden hep ama hep

daha iyiydi!

bana kalbin kadar beyaz bu sayfayı..

evet belki,
"bana kalbin kadar beyaz bu sayfayı.."
diye başlıyordu çocukluğum da,
lise yıllarımda arkadaşlarımın tuttuğu
hatıra defterlerine düştüğüm yazılarımda..

zaten bu bir moda'ydı..

kim yazsa mutlaka böyle başlıyordu..

ben sonra kalp rengini hep beyaz..
bembeyaz
sanmıştım yıllarca..

ama sonraları öğrendim,
beyaz sandığım çoğu kalbin

aslında
kirli beyaz olduğunu..

hatta gri'den

siyah'a çalan..

çatışma..

az önce..
"iyi ki"lerimle "keşke"lerim catıştı..

"keşke"lerim şehit,

"iyi ki"lerim yine kazandi..

kürtaj..

bu resmi dün akşam güneş batarken çektim..
tam da bu güneşin batış anı'nı izlerken aklımda o soru vardı çünkü..

ben bu kürtajı ne zaman yaptırmıştım?
hislerimi kim aldı?
neden duygularımdan mahrum kaldım ki?

aslına bakarsanız oyle yakışıklı felan bir erkek olmamama karşın,
şeytan tüyü işte..
çevremde kadınlar çokça olmuştur ve oluyorlar da..

benim için bu yıla kadar herşey yoluna gidiyordu..
yani heyecan, duygu, ruh..
hepsine sahiptim..
hatta gayette romantik olduğum rivayet edilirdi..
mutfakta ve yatakta da iyi odluğumu düşünüyordum..
zaten bir kadın daha ne isterdi ki..

şimdi bunların hepsinden yoksun hissediyorum kendimi..

baksana..
bugün meral aradı..
muhtemelen yanına geleyim diyecekti..
defalarca aradı..
ben sadece baktım..
telefonu bile açamadım..
meşgulmuydum?
hayır..
bir mazeretim de yoktu..

meral..
yaklaşık 3 yıl önce resmen aşık olduğum dünya güzeli..
dünya iyisi kadın..
o zaman aşık olmuştum..
ama peşinden hiç koşmadım..
o'na ben aşıktım..
ama hep o arar sorardı..

2 yıl hiç görüşmedik..
sonra bir kaç kez görüştük..
en son geçen hafta yanımdaydı..

denize girdik..
sere serpe uzanıp güneşlenirken ondan gizli gizli ona baktım..
ah be meral..
"ben sana aşıktım ama şu an neyim var bilmiyorum" dedim içimden..
yaklaşamıyordum ona..
ya da yaklaşmak istemiyordum..
ya da ne bileyim ben..

bugün yine aradı defalarca..
bilmem belki bir daha aramaz..
ama ben o aşık olduğum kadının telefonunu bile açmadım..
açamadım..

çünkü 1 yıldır kendimi yorgun hissediyorum..
yorgunum evet..
hatta duygularımı aldırmış gibi dolaşıyorum ortalıkta..

ah salak kafa..

bütün bunlar bir çok kadını bir yıl içinde çok yakınen tanımaktan da oldu aslında..

geneli sosyal paylaşım ağlarında takılan ,
gününü ona buna çıplak, sertleşmiş göğüsuçlu fotoğraflarını göndererek geçiren kadınlar..
gününü günde 50 erkeğe kur yaparak geçiren kadınlar..
önce "çok karizmatiksin" le başlayıp ardından "beni sik!" diye smsler atan kadınlar..
gecenin kör saati, "kocam yok, bana gelsene" diyen kadınlar..
sanal sex yapmak isteyen kadınlar..
sesimle boşalan, sesimle telefonda inleyen kadınlar..
bir gece beraber olmak isteyip gecenin yarısı taksiye atlayıp 2 saat yoldan gelen kadınlar..
hasta ziyareti için masumane olarak elime çiçek alarak gittiğimde 40 derece ateşle sex yapmak isteyen kadınlar..
yalancı kadınlar..
düzenbaz kadınlar..
ihanet kokan kadınlar..
hayatı sanal'laşmış ve sanallaşmamış bir hayatı reddeden kadınlar..

liste uzayıp gider de.. sığmaz belki buralara..
ama ben galiba 1 yıl boyunca hep yanlış kadınlar tanıdım..

onlarda suç bulmuyorum bazen..
belkide çivisi çıkmış bir dünyada çivisi çıkmamış insan bulma umudu taşıdığım için
hep ama hep kendimi suçlu hissedeceğim ama..

sonunda..
ben ruhsuz biri olarak kaldım..
içimdeki tüm heyecan..
aşk..
sevgi..
heves..
hepsi kayboldu işte..

sahi ben bu kürtajı nasıl yaptırdım?
nasıl izin verdim duygularımın tek tek alınmasına..
bilmiyorum ama..

galiba ben kaybettiğim herşeyi..
ama herşeyi..

belki geç oldu ama..

geri istiyorum..

ama sanırım kolay değil..

çünkü neden cazalandırılıyorum bilmiyorum ama..

ben galiba,
cezamı çekiyorum..

karmakarışık..

sadece bedenim değil şimdi,
ruhum karmakarışık..

sanki uzaktan bakıyorsun,
sanki yine nefesin ensemde..
üflüyorsun..

bakamıyorum bile kimsin diye..

karmakarışığım..

bedenim değil sadece,
aklımı alıyor bu karışıklık,
ve beni ben eden bu karmakarışıklık..

bir bedende karışmak kolay,
bir bedende karmakırışık olmak..

oysaki aklım,
fkrim,
ruhum karışınca..
bedenimin karmakarışık olması gibi
olmuyor,

ve
bundan,
hiç zevk
almıyorum..

çünkü bedenim,
her karmakarışıklıktan sonra
boşalsa da,

ruhum,
aklım,
vicdanım

hiç
ama
hiç

boşalmıyor..

arındım..

01:14..
izmir'de bir sahil kasabası..

şimşek çaktı önce,
gürledi gök..

sonra yağdı işte..
halen öyle güzel yağıyor ki..

hemen pılımı pırtımı toplayıp bahçeye çıktım..
sırılsıklam oldum..
alabildiğince ıslandım..
gökyüzüne baktım..
güldüm,
kapkaranlıktı gökyüzü
ama o su damlaları,
öyle güzeldiler ki..

güç verir,
belkide bir insanın kendisiyle en başbaşa kalıp,
yine kendisiyle yüzleşeceği,
en güzel anlardan biridir bu..

zevk verir,
belki birçok sevişme bile veremez bu tadı..
dudaklarına çarpan yağmur damlaları,
sevgilinin sertleşmiş göğüsuçlarıdır bazen..

yağmur..
öyle güzeldi ki..

temizlendim,
arındım,
içimdeki pislikten..

ama çok geçmez..
gün çabuk gelir,
nasıl olsa,

yine kirlenirim..

istiyorum..

http://whi.s3.prod.lg1x8.simplecdn.net/images/3985785/DSC00162_large.jpg?1285011309
şimdi çıkıp boş sokaklarda öylece yürümek istiyorum..
yolun nereye ve kime çıktığına bile bakmadan..
ışığına veya karanlığına aldanmadan..

şimdi içmeye devam etmek istiyorum,
ağzımın buram buram içki kokmasına aldırmadan..

şimdi delice, nefessiz ve yine soluksuz sevişmek istiyorum,
parmak uçlarımla dokunduğum her hücreyi yakmak,
geceden başlayıp sabahın doğmasına aldırmadan..

şimdi kendimi denize atıp yüzmek istiyorum,
ürperten karanlığına ve derinlerdeki gece serinliğine aldırmadan..

şimdi bir omuza dayanmak,
bir omuzda ağlamak istiyorum,
kim olduğuna bile bakmadan..

düştüğümde kalkmak istiyorum,
yağmur yağsın sonra,
ıslana ıslana yürümek istiyorum..
doya doya..
kana kana..

aşk desen,
tamam tamam kalsın..
istemiyorum..

galiba bu sıralar "sevilmek" değil,
"sevmek" de değil hatta,
sevişmek bolca, aşksız, duygusuz,
belki hayvanca..

birazda,
"umursanmak" istiyorum..
hatta kimseyi umursamadan
ve umarsızca..

tanrım..

çok
şey
mi

istiyorum?

alışkanlık ve yalnızlık..

bu yol, bir yazlık beldenin yazın karşıdan karşıya geçmesi güç derecede,
kalabalık,
yoğun yollarından biri.

şimdi sanki,
birazda hatta,
yok yok daha fazla,
şu yol gibiyim..

yalnız..

şu anda serin bir havada, bahçede, esen rüzgarda müzik dinleyip,
ve ara sıra şöyle bir uzanıp gökyüzüne bakıyorum,
yıldızlara..

şimdi sanki,
birazda hatta,
yok yok daha fazla,
şu yıldız gibiyim..

yalnız..

plaj desen tam benlik, yani herkes çekilmiş şehrine,
ortalık sadece huzur arayana kalmış,
bana yani..

şimdi sanki o plaj, o deniz gibiyim de aslında,

yalnız..

bayramın son günüydü belkide,
kırıldı sandığım ayağım kırılmamış..
halen fazlasıyla bilekten şişkin, incinmiş..
ki bilirim incinmişlik duygusunu,
bende yaşadım çokça insanlara karşı bunu..

üzerine basılmayacak durumda..
yürüyemiyorum kaç gündür,
bu nedenle oy'umu da kullanamadım..

ama geçiyor..
geçecek elbet, diğer tüm ağrılar, sancılar ve acılar gibi,
o da geçecek bir haftaya..

önce ailem, annem, ablam, teyzem, geleyim bakalım öyle olmaz dediler..
"hayır gelmeyin, istemiyorum kimseyi" dedim..
ya da beni izmir'e götürmek istediler,
onu da istemedim..

şimdi boyle de olsam,
kendi başıma mücadele etmesem,
mücadelenin, savaşmanın ne anlamı kalacak?

tamam işte taksiyle de olsa hergün doktor kontrolüne gidiyorum,
küçük sahil beldesinin, küçük sağlık ocağına..

bugün, üç günden sonra sızlaya sızlaya da olsa yürümeye başladım..

ama çok güzeldi..
yürümenin bile değeri var'dı çünkü,
ve bunu anlamak için illa bir yerimizi incitmemiz gerekiyordu.

hayat ta boyle değilmidir zaten..
alışkanlıklarımıza o kadar alışırız ki,
ancak yokluklarında anlarız onlara nasıl da alıştığımızı..

şimdi yaşadığım anların tadını "sekerek" te olsa çıkarıyorum..
mücadele ediyorum,
"savaşıyorum" kendimce..

bir kaç güne kadar yine umarsız adımlarla yürüyeceğim,
yine alışacağım yürümeye..

bir de yalnızlığa..

zira,

şu sıralar fazlasıyla,
üstünden araç geçmez bir yol,
oylece oracıkta uzakta parlayan bir yıldız,
herkesin elini eteğini çektiği bir deniz,
bir plaj gibi olan yalnızlığım..

iki yüzlü kalabalıklar yerine şu sıralar tercih ettiğim,
yalnızlığım..

alıştım sana da..

sarsana beni kollarına..

gıyabında güzeldi..

denizle konuştum az önce gıyabında,
sustuklarımı anlattım,
anlattıklarımı sustum.

kumlara uzandım ay ışığında,
gıyabında seviştim,
seninle.

içki içtim, nefesim alkol koktu gıyabında,
sonra güldüm kendime.

verdiğim ferman ölüme dair değil,
daha içten,
daha yalansız,
olsun diye yaşadıklarım.

sahi,
aşk'ı cemal süreyya şiirlerinden ibaret sananlar
ne anlarki
aşkın gerçekliğinden.

dillerde, yazılarda sadece şiirlerden alıntı hayaller,
ve ucu bucağı bitmeyen temenniler.

keşke cemal sürayya kadar yürekli olabilseydi kadınıyla erkeğiyle herkes.

ve seni uğurlamak gönlümden
sonsuz yıldızlara,
güzeldi,
gıyabında.

yine de,

seni düşünürken,
alabildiğinde küfretmek bile,

güzeldi.


gıyabında.

ben aslında seninle..

03:34 de gelen o uzun e-postanın
sonuna,
"Hayat; mutluluga geç kalan bizi affetmeyecek...
Ben seni, ve bana yaşattıgın günleri unutmayacağım.
Senden de tek isteğim; Yıllar sonra hatırlarsan bu günleri ve beni...
Ben olmasam bile, hayat gülsün sana
Gülümse..."

ithafen..



şimdi oturmuş sabahın en körüne uzanan saatlerde..
ben aslında seninle..

mesela fotoğrafını çektiğim o denizin üstündeki güzelim ay yansımasını izlemek isterdim,
senin bana yazacaklarını düşündüğün saatlerde..

ben aslında seninle o iskelede bacaklarımı denize isterdim,
sustuklarını dinleye dinleye..

seninle uyanmak güne,
veya uyumak seninle geceye..

ben aslında seninle, uyurken o sırtıma yaslandığın teninle, göğüslerinle uyumak isterdim,
az sonra yalnız başıma sağa sola dönüp uyumaya çalışmak yerine..

evet aşk'a aşığım ben,
yazdığın gibi..
hiç de gocunmadım bundan,
sonra aşk'ı koydum senin yerine, ismine, gözlerine..
ben aslında seninle kana kana aşk'laşmak istedim belkide..
kimseye hesap vermeden ve özgürce..

ben aslında seninle,
sadece bir etin bir etin içinde olmasından ibaret olmayan sevişmeleri sevdim,
birde o gözlerindeki güzelim ışıltıyı..

bir bebek çığlığı yakışırdı belki bir dört duvara,
bir bebek yakışırdı belkide gece aramızda yatıp bize hayat katan,
bir bebek yakışırdı belkide kolarına alıp sımsıkı saracağın, öpüp koklayacağın,
hatta saçlarına rengarenk tokalar takacağın..
hatta sana benzeyen,
hatta senin gibi güzel,
hatta senin gibi, herşeye rağmen iyi kalmayı başarabilen..
ben aslında seninle,
o bebeğe sahip olmayı da istedim..

çiçekleri seninle koklayabilmeyi,
gözlerinin mavisindeki gökyüzüne beraber bakabilmeyi,
yine en az iki bira ile kafayı bulmanı,
yağmurda seninle yürüyebilmeyi,
sevdiğin müzikleri dinleyebilmeyi,
facebook'da paylaştığın videolara "like" vermeyi..
ben aslında seninle saçma sapan, hesapsız ve kitapsız,
gelişine yaşamak istedim..

günlerin getirdikleri nasılda götürüyor herşeyi un ufak edipte baksana,
oysa ki sevgilim,
ben aslında seninle un ufak olup yaşlanıp ölmeyi bile istedim..

bir gün yine döneceğim o şehre, bugün yarın belki başka bir gün,
yine o kaldırımlarda yürüyeceksin,
ben diğerinde..
oysaki ben çokça da aynı kaldırımlarda beraber yürüyebilmeyi çok istedim.

sonra küçük kıskançlıklarımda olmayacak artık,
sen belki bir restaurantın ikinci katında yerken yemeğini bir başkasıyla,
ben bir başka katında, bahçesinde belki ve bir başkasıyla..
oysaki ben aslında seninle kıskançlıklarımızı yaşamak isterdim..

hani sen uzun konuşamıyordun da artık benimle uzun uzun cümleler kurmaya başlamıştın ya,
ben aslında seninle uzun uzun susmayı da istedim.
sadece bakışarak konuşabilmeyi..
bakışarak sevişebilmeyi,
bakışarak sevebilmeyi..

yazıyı da burada kesiyorum sevgilim,
asla okuyamayacağını bilerek,
aslında ben seninle bol bol yazı yazmayı da istedim,
ömür boyu sürecek mektuplaşmalarda..

gözlerim uykuya yeniliyor,
ve kafam güzel sevgilim,
ben aslında seninle ayılmak isterdim..

ayrıca bil ki,

ben aslında seni hatırlarken hep gülümseyeceğim..

tatlı ruyalar,

ben,
aslında,
seninle..

isterim ki senden


isterim ki senden,
isterim ki..

inancıma aşık,
zindanıma ışık
olasın..

yürüyesin gönlümün
yollarına,

sarasın beni
sarasın..

uykusuz kalırmısın
kitaplarıma?

yazılmış ama söylenmemiş

ben dağda bir pusu kurdum,
ben yolu kazdım, mayın koydum,
işaret parmağım çekti tetiği ve,
ben aslında kendimi vurdum..

bağrıma saplanır bir ağrı sonra,
içim dolar öfkeyle,

seslenirim bazen öylesine anneme..
"anne ben doluyum"..
"anadolu'yum"..

peki ya sen,
yani üzerine kimsesizlik, yoksulluk giymiş sevgilim..
daha adını bilmediğim, teninde parmaklarımı gezdiremediğim sevgilim..
var ile yokluk arasına sıkışmış sevgilim..
gelirmisin benimle?

truva'da kılıç sallasam senin için ölümüne,
izlermisin beni en olmadık şekilde ben ölürken?
ölsem de öpermisin beni sevgilim?

sahi,
çay toplasak ya rize'de..
demi'ne aldanmak istedim çayın..
sen ellerinde demlenmişken..

urfa'da atsak ya balıklara sevgi kokan ellerimizle yemler,
balıklı göl'de..

ya da,
kaş'ta buluşsak sonra,
gecenin bir yarısı serin akdeniz suyunda
sevişsene benimle.

ürgüp'te çekelim kafaları kışın en soğugunda
ve şarabın en güzeliyle..

nemrut'ta doğuralım güneşi,
van'da yapalım mesela kahvaltımızı..

sana güzel sözcükler fısıldayan ağzıma kars'ta bal sürsen,
diyarbakır da bombalar patlasın biz yine sevişirken..

assos'ta platon'u anlamaya çalışalım mı?
sonra meis'de gelsin gitsin sakızlı rakılar,
kulağımızda rebetiko..

haydi, durma,
gel ankaranın buram buram bürokrasi kokan yollarında yürüyelim,
tunalı hilmi'den geçelim..

mardinin dar ve ucu bucağı çıkmayan sokaklarında kaybedelim birbirimizi,
buluşalım bir süryani kilisesi önünde mesela,
sarılayım sana bırak,
doya doya orada..

pamuk toplayalım çukurova'da,
beynimize geçsin güneş,
sarhoş olalım sonra yine şirince'de, şarabın en meyvelisiyle..

izmirin sokaklarında çok adım attımsa da,
hadi gel seninle de çıkalım bir sokaktan kordona,
çimlerde dizlerimi yastık yap güneş batarken..

gözleme yiyelim mesela fethiye'de,
ama peynirin tadı dilimize erzurum'dan kalsa ya..

istanbul'da batıralım bir günü,
plazalarından evlerine dağılan insanların
kalabalığına aldırmadan,
belki de eminönü'nde.

trabzon'da bir düğüne gidelim,
kayseri'de gülelim,
antep'te mideler bayram..
okşayıp saçlarını uyutsam sonra seni tunceli'de..

her kim olursak olalım bizi çağırsın mevlana,
gidelim konya'ya..
"seni seviyorum" desem sana bolu'da?

sonra yine batsın güneş giresun'da..
hiç uyumadan ve yine tüm gece sevişerek açalım
gözlerimizi kütahya'da..

ben şimdi,
anadoluda yazılmış,
ama hiç söylenmemiş bir şarkı olsam sevgilim..

sahi
söylermisin beni


hiç durmadan?..

çıplak

şimdi aklımı alıyor gecenin bir karanlığında iskeleden ayaklarımı sarkıtarak,
sesini dinlediğim dalgalar.

seni çırılçıplak sevdim,
göğüs uçlarının en sertleşmiş haliyle,
dudaklarının en ateşli haliyle
ve parmakuçlarımın dokunduğu anlarda
titreyen nefesin ve bedeninle.

ki sen çıplaktın,
ben gibi,
biz gibi.

en çok o halini sevmiştim.

hani üzerinde hiç bir bez parçası olmayan,
ve
o hiç bir makyaj maskesiyle süslenmiş olmayan.

her giyindiğinde korkuyordum,
ve yüzüne sürdüğün her boya daha bir uzaklaştırıyordu seni benden.

çünkü ben seni en çok, çırılçıplak,
yani sen gibi seviyordum.

sen bir kadındın,
ve ben seni kadınlığınla sevdim.
daha ucuz ayak oyunlarında sahne almazken hemde sen.

sen bir kadındın,
ve ben seni sevmeyi sevdim,
seninle uzun ve soluksuz sevişebilmeyi.

sen bir kadındın,
ve ben seni koruyabilmeyi sevdim
gözleri dönmüş her kötülükten.

kadındın sen,
gözleri ve yüreği aşk bürümüş,

ama ben seni,

daha giyinmeden,
öyle sarılası,
öyle sevişilesi,
öyle okşanılası bir halde sevdim..

hemde şu andaki gibi,
hayatımda kimseler yokken bile,

sırf kadınsın diye,
ve sırf maskeni çıkarıp, çırılç-ıplaksın diye,

bak,
kadın!
ben seni sevdim.

tüm yalnızlığımla bile.

ve sen sadece,
halen hiç tanımadığım, ve şu an nerede olduğunu bilmediğim,
daha tanımadığım, tanışmadığım,
sevmediğim ve sevişmediğim,
çıplak bir kadınsın diye.

aynı sokağın çocukları..


ben bu sokağa düşeli ne kadar oldu veya nasıl düştüm,
onu bile unuttum..

ama şimdi dönüp baktığımda bu sokağa bende bir çok kez ses vermişim.
bazen günde bir kaç tane yazıyla, yorumla, duyguyla.

biz bir sokağın çocuklarıyız evet,

kimimiz sırça köşkünden,
kimimiz gecekondusundan,
kimimiz makarasına,
kimimiz duygusuyla,
kimimiz şiiriyle,
kimimiz yorumlarıyla,
kimimiz yemeklerinin güzel kokusuyla,
kimimiz modanın renkleri ve görselleriyle,

bazen yazılarla sevişiyoruz,
bazen yazılarla ağlıyor gülüyoruz.
bazen yazılarla efkarlanıyor,
bazen yazılarla rakı soframızdan parmak uçlarımıza düşenleri aktarıyoruz..

kimi yeşil gözlü,
kimi esmer,
kimi kısa boylu,
kimi bedensel engelli,
kimi şımarık,
kimi karnı aç,
kimi umutsuz,
kimi aşk'a aşık,
kimi öğretmen,
kimi hayata kırgın,
kimi dalga geçen,
kimi yalancı,
kimi samimi,
kimi kumral,
kimi çıplak,
kimi yalnız,
kimi evli,
kimi çocuklu,
kimi tatilde,
kimi işsiz,
kimi eşşek gibi çalışan,
kimi şehvetli..

ve biz aslında ne olursak, kim olursak olalım,

aynı sokağın çocuklarıyız.

ben bu sokağı çok seviyorum,
hiç bir zaman bu sokaktan isteyerek ayrılmayacağım.

bazen kızıyorum kendime, twitter falan filan derken çok ihmal etsemde komşularımı,

ben bu sokağı hep seviyorum,
hep seveceğim..

sizi yani,
sizi!

şu an bu heceyi okuyan gözlerinizi..

sizi!
seviyorum..

Şimdi yaz...

şimdi yaz.. dedin ama,
yazmak sevişmek gibidir bilirsin, ve
sevişmek için sevişilmiyor, yazmak için yazılmıyordu kör ve alkollü gecelerin
o tuhaf ve,
huzur veren karanlığında..
bak sevişmeye hazırlanır gibi hazırlandım yazmaya..
yazıyorum işte, kalemim, klavyem şehvetli ve kelimelerim şimdi senin göğüs uçlarında..

şimdi yaz.. dedin ama,
havalara aldanma buralarda veya oralarda..
yaz gibi gözükse de, daha bahara doymadık, yaz'a halen ulaşamadık.
hem ne demiştik?
baharda çiçek olan meyvaydı ya yaz'a..
işte şimdi meyva değil, çiçek olma zamanıdır hayata..

artık yaz.. dedin ya,
yazıyorum bak inadına..
sanma ki suskunluğumun ardında bir sitem var.
benimki sadece ve sadece huzuru aramanın telaşıydı.
kirli insanları uzaktan seyretmenin heyecanıydı..
sustum, telaşlandım, heyecanlandım..
seviştim belki ama,
evet yazamadım bu arada..

aslında bende özledim, o günde ikişer kez yazdığım günleri..

şimdi yaz, artık yaz, yaz..
dedin ya.

yazdım işte..

zaten bilirsin ki, sevişmek gibidir yazmak..
sevişmek gibi yazmayı da,
yazmak gibi sevişmeyide,
çok ama çok özlemişim..

yaz'a varamadık sen "yaz" dediysen de..
ama biliyormusun, şimdi çok daha temizim geçen bahar'a nazaran..
tertemizim..
arındım sinsi pas ve kirlerden..
kendimi, bahar yağmurlarına bıraktım,
tenimi o yağmurlarda yıkadım..

sahi,
şimdi yaz.. dedin ama,

yaz değildi mevsimlerden,
ama ben,
yaz
dım
yine de.

akıp gidiyor zaman..


gitmek..
uzaklaşıp kaybolmaktır belkide ufuk çizgisinde..
önce bir nokta olmak..
sonra nokta bile olamamaktır belki de..

gitmek..
aşklaşılan gecelerde,
sevgilinin bacaklarının arasındaki sıcaklıktan vazgeçmek gibidir belki de,
öylece dokunmadan yanında sadece uyuyakalmak..

zaman..
gitmesi gereken tek şey..
gitmesini istemesen bile gidecektir umarsızca..

gitmek öyle birşeydir işte..
geriye sadece gidilmiş bir yoldur bize kalan.

hiç kimse "kal" demesin diye,
hiç "gidiyorum" dememişimdir kimseye..
belki de arkamdan sallanan elleri sevmediğimdendir..

sanki "kal" dense, kalacakmışım gibi gelirdi hep.
Kalmamak için "gidiyorum" dememişimdir hiç.
ve kimse "kal" demesin diye..

zaman.. akıp gidiyor..
sevgilinin teninde akıp giden parmak uçlarım gibi..

en son, bir kaç gün önce,
13 yıl kadar önceki bir nişan töreninin video çekiminde gördüm kendimi.
tanıyamadım..
aynaya baktım.. yine tanıyamadım..

sonra yine aynı heceler, kelimeler..
"akıp gidiyor zaman"..

her gün biraz daha yaşlanıyor,
hatta daha iyimser tabirle,
hergün biraz daha büyüyoruz..

ama büyümeyi seviyorum..
kaliteli bir şarap kıvamında, yıllandıkça oturduğum yeri seviyorum..

zaten zaman akıp gidiyor diye dert etmemek lazım.

bize daha,
aşklaşılacak,
yazılar yazacak,
gülecek, ağlayacak,
çığlık çığlık sevişecek,
özleyecek,
rest çekecek,
posta koyacak,
ve her yeni güne "merhaba" diyecek
çok vakit var.

"zaman akıp gidiyor.."
hemde, parmaklarımın ucundan süzüle süzüle..
hâlâ biraz da olsa kıyıda köşede kalmış,
umutlarımızı yeşertmeye..

ve ne olursa olsun,
açmak lazım pencereyi..

bırakalım, zaman akıp gitse de,
bize halen umut lazım..

aç pencereyi,
bırak..
güneş,
içeri girsin..

herşeyden çok..


izmir'in ıslak ve sessiz,
bir o kadar geceden kalma karanlık kaldırımlarında yürürken,
adımlarımı sayarken,
kötüleri süzerken..

herşeyden çok sevdiğimi farkettim bu şehri..

sadece bu şehri'mi..

yok yok..
"ben herşeyden çok" sevmeyi sevdim..

o klasik "seviyorum" sözcüklerinden daha çok sevmeyi sevdim..

tutkuyu, heyecanı, istemeyi,
aruzlarımla yanmayı,
beklemeyi sevdim..
herşeyden çok sevdim..

kaldırımlar,
neler neler döktürüyor beynimden..

sahi, kötülerin gözleri..
nasılda parlıyor geceleri..

oysa dudağımda sadece küçük bir tebessüm..

ben korkmaktan yıllar önce vazgeçtim..

yılan'ların içinde öğrendim yürüyebilmeyi,
ve vazgeçmiştim kafama namlular dayandığında, korkmaktan..

şimdi yürüyorum işte,
kaldırımların en ıslak haliyle..

adımlarımı sayarak,
içimde tutku, heyecan,
ve arzularımla yanarak..

ben korkmaktan çoktan vazgeçtim..
sadece, "herşeyden çok sevmeyi" sevdim..
ve hep bunu seçtim..

herşeyden çok..

bence artık.. bende..


ne zaman hayatın kıyısında otursam,
"herkes gibisin" dedim..

sonra birikti
yağmur.
kar, kış, kasırga hatta...

ve artık kimseye
"herkes gibisin"
demez oldum..

ve sonunda baktım kendime...
"herkes"leşmiş herkes arasında..
yani onlar sayesinde

"herkes gibisin" dediklerim yüzünden..

"bence artık, bende..
herkes gibiydim.."

herkes gibiyim..

tıpkı,
herkes gibi..

ölümle sevişmek..




ölmek, sevişmek gibiydi..
ya da,
sevişmek..
ölmek gibiydi sanki..

ikisini de ortak kılan,
o derin ve uzun nefessizlik haliydi belki..

oysa,
sevişmek için iki kişi gerekiyordu..
ve insan..
yalnız da ölebiliyordu..

sevişmek,
zaten birazda,
ölmek gibiydi.

uzun
ve..

nefessiz..

3-5 kuruş..


hayatımda,
belki pek aldatılmadım ama,
çok, "satıldığım" zamanlar oldu..

öyle boyle değil,
3-5 kuruşa..

sonra o kuruşları
biriktirip zengin oldum..

şimdi gönlüm öyle zengin ki,
kimseyi satmıyorum 3-5 kuruş için..

elimde ve gönlümde,
satılmaktan mütevvellit,
kaç kuruş biriktirdiysem..

onlarla,
kurşun alıyorum..

hepsine birer birer,
sıkmak için..

onlara borcumu,
mutlaka
ödeyeceğim..

nede olsa,
bir kurşun,
bir kuruş'a..

bazen de,
"bireysel silahlanmaya hayır" diyorum,
ve
unutarak kurtuluyorum..