annelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
annelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ocak 2013 Pazartesi

Çocuğum Bende, Ben Çocuğumda


Çocuklu hayat çok kolay değil ama iki çocuklu hayat hiç kolay değil. Oyun olsa, mızıkçı yaftasını yiyeceğimi bile bile, sıkıldım der çıkardım çoktan ama bu bir oyun da değil.
Bir kadın anne olduktan sonra, hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmaz. Olamaz. İşte bu hiçbir zaman eskisi gibi olamama halini öyle bir hissediyor ki insan, bazen içinde bulunduğu şeyin aslında içinde değilmiş gibi oluyor. Sanki birileri onu olduğu yerden almışta, bir filmin herhangi bir sahnesine pat diye oturtmuş gibi bir his kaplıyor insanı. Böyle anlarım çok oluyor ve içinden çıkamadığım oyundan o kadar sıkılıyorum ki, ruh halime aksediyor hemen.

Devamı

7 Kasım 2012 Çarşamba

Zor Olan Ne?

Çocuklarımı çok seviyorum, her şeyden ve herkesten çok. Kalbimde hep bir şükür şükür şükür şükür… sözcüğüyle yaşıyorum ve varlıklarının değerini çok iyi biliyorum buna da çok şükür.

İki çocuk gerçekten kolay değil hele ki aralarında 22 ay olan iki çocuksa bu hiç kolay değil. Belki ikiz annesi olmak bundan daha zordur, üçüz annesi olmaksa kesin daha zordur ya da üç veya üstü sayıda çocuk annesi olmak. Kısaca, her zorun daha zoru vardır ve belki bir başka gözden bakılınca benim işim daha kolaydır. Objektif olarak kendi durumumu değerlendirince de durumun benim için o kadar da iç karartıcı olmadığını görüyorum. Oğlumun 7 aylık olmasına az kalan şu günlerde her şey düne göre daha kolay ve dışardan alabildiğim desteklerle de bu iki çocuklu anne olma durumunu da epey rayına oturttum aslında.
Her şeye rağmen, öyle ya da böyle bu annelik hiç kolay değil. Bazen çok bunaldığım anlarda karşıma çıkan ilk kişiye çok zor çok diye dert yanarken buluyorum kendimi. Peki çok zor çok derken neyi mi kastediyorum? Birkaç örnekle açıklamak isterim.

19 Ekim 2012 Cuma

Saldım Çayıra Ekolü

Çocuk eğitimi, gelişimi, beslenmesi, uyuması gibi konularda okuyup araştırmayı, ekoller peşinde koşmayı çoktan bıraktım, bizdeki ekolün şu sıralar başlığı; Saldım Çayıra. Nasıl bir yöntem bu saldım çayıra derseniz hemen bir özet geçeyim, keza geçenlerde blog yazmaya yeni başladığım zamanlara gidip kızım bebekken uyguladığım uyutma, besleme, eğitme vs. yöntemlerini içeren yazılarımı mizah niyetine okuyup bolca kahkaha attım. Onca şeyi yazıp uygulayan ben miymişim dedim kendime inanamadım. İnanamadım evet çünkü çoğunu hatırlayamıyorum bile. Her hamilelik ve doğumla beraber IQ’mda bir düşüş olduğuna ve aynı zamanda hafızamda bazı şeylerin silindiğine inanıyorum aslında. Anne olmanın bana bir hediyesi unutkanlığımın artmasıdır çok şükür ki Alzheimer derecesinde değil şimdilik, onun için birkaç kez daha hamile kalıp çocuk doğurmam gerekiyor sanırım.

Saldım çayıra metodu harika bir yöntem aslında. Şöyle ki, siz hiçbir şeyi hesaplayıp planlamıyorsunuz her şey kendiliğinden gelişiyor.

1 Ekim 2012 Pazartesi

12+7

Oğlumun bir hayat felsefesi var. Bebek deyip geçmiyorum ve olduğuna inanıyorum. Yalnız bu felsefeden zaman içinde vazgeçip değiştireceği yönünde umudum var. Şöyle ki; hayat ya anneyi emerken ya da pozitif elektrik aldıklarımın kucağında güzel. İşte bu felsefeden olacak, “koyduğum yerde 5 dakika durmuyor bu bebek” diyengillerdenim. Böyle bebeklere kucakçı da diyorlar ama nedense o sıfat bana itici geliyor. Kucağı seven, insan sıcaklığının düşkünü diyorum ben ona.

Kızımsa tam tersi hiç kucak düşkünü olmadı yani çok şükür olmadı, yoksa nasıl geçerdi hamilelik düşünemiyorum bile. Yalnız son zamanlarda kardeşini sürekli kucakta gördüğünden olacak, "anne beni kucağına av" diyerek o da kucağıma gelmek istiyor. İyi güzel hoş da, bunu özellikle kardeşi kucağımdayken yapıyor oluşu zor çünkü bir tarafımda kardeş, bir tarafımda o olunca, hele bir de hanımefendinin belirlediği koordinatları tek tek gezerken belim ağrımaya başlıyor. Hele ikisinin toplamda 19 kilo civarı olduğunu düşünürsek.

13 Eylül 2012 Perşembe

Gelgitlerim


Çocuklarımı seviyorum hem de canımdan çok. Varlıklarından da en ufak bir şikayetim olamaz elbette ama bu iki çocuklu olma durumu benim dengelerimi gerçekten bozdu. İki çocuğumun da bu kadar yakın yaşta olması çok istediğim bir durumdu oysa ama değişen hayatım, artan sorumluluklarım beni zaman zaman bunalıma sevkediyor. Önüm, arkam, sağım, solum, dört bir yanım çocuk. Sadece iki çocukla kendimi kreşte gibi hissediyorum.
Bu durumu algılama biçimi, kabullenme, duygu dalgalanmaları kişiden kişiye çok değişir eminim. Herkesin farklı yaşam biçimleri, sosyal hayatları var ve işte tam da bu noktada düğümleniyor her şey benim için.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Aynı Anda Gülen İki Melek


Bu sıra her anımdan hüzün fışkırıyormuş gibi bir havaya büründüm ama yok canım o kadar da değil. Tamam moralim bozuluyor bazen, malum yeni doğum yapmış anne sendromu da üzerimde, kıyıdan köşeden armudun sapıyla üzümün çöpüne de takıyorum, bir de yaşadığım gerçek üzüntülerle bir araya gelince oturup sıkıntılı sıkıntılı yazıyorum.
Bir de bu sıra iyi ve güzel olan şeylerden bahsetmeye korkuyorum. Sanki dokunsam büyü bozulacak aman nazar değmesin misali;) Sonuç itibariyle iki çocuklu bir anneyim. Eşimi de yanıma çekip dörtlü fotoğraflar çekmek en büyük hobim. Gerçi eşim bu dörtlünün bir arada poz vermesinden fena halde rahatsız çünkü amacın geleceğe bırakılan değerli bir anı olması dışında benim kendimi tutamayıp fotoğrafları internet aleminde paylaşmamdan muzdarip. Bende bir de internet bağımlısı anne sendromu var ki geçeceğini hiç sanmıyorum.

11 Nisan 2012 Çarşamba

Derdim İki Çocuk Annesi Olmak

Sevgili blogum, okuyanlarım, şöyle bir bakanlarım; bu sıra halet-i ruhiyem pek bir vahim durumda aslında. Hani ben bir ara, yaşama dair falan yazılar yazardım. Kendimce felsefe yapardım, insanlara takardım, olayları süzerdim ve hatta arada depresif takılırdım falan. İşte artık benim bunlara hiç vaktim yok çünkü daha önemli meselelerim var.

Bu blogun adından da anlaşılacağı gibi kızıma deli bir anneyim ben ve şimdi bir de oğlum olacak nasipse. Bu blogun kızına deli, oğlunu dışlamış isim haline bir çözüm buldum ve çok yakında açıklayacağım da şuan mevzu bu değil. Ben iki çocuklu, iki küçük çocuklu, iki bebekli bir anne olmanın eşiğindeyim. Vakit daraldı, zaman yaklaştı ve her nasıl olduysa eteklerim tutuştu. Hani o pozitif, çıtı pıtı hallerim var ya onların yanına endişeler eklendi.

29 Mart 2012 Perşembe

Annelik Tarzım-4

Bahsedeceğim konunun özel bir başlığı olsaydı, disiplinle ilgili de olabilirdi özgürlükle ilgili de.

Geçenlerde 5 yaşında kızı olan bir misafir geldi evime. Bir süre vakit geçtikten sonra bana; sen çok sabırlı bir annesin ben senin kadar tahammül göstermezdim kızıma dedi. O ana kadar sabırlı olup olmadığımla ilgili bir düşüncem olmamıştı ama düşününce o gün onun sabır olarak değerlendirdiği şeyler benim için ekstra bir sabır gerektiren ya da gerçekten sabır olarak gördüğüm şeyler değildi. Kızımın sabrımın sınırlarını zorladığıyla ilgili cümlelerim olmadı benim ama son zamanlarda gece uykusuna yatırdıktan sonra uyumadan bir iki kere su istemesi, iki üç kere tuvalete gitmek istemesi ve bana sanki bunların uyumamak için bahane olarak gelişi arada bir uyuttuktan sonra eşime; bu kız benim sabrımı tüketiyor cümlesini kurmama sebep olmuştur.

22 Mart 2012 Perşembe

Bana Kızıp, Kırılıp, Küsenlere

Şimdi ben hem şirinlikte tavan yapmış bir kız çocuğunun hem de içimde kıpır kıpır hareketleriyle beni mest edip heyecanlandıran bir bebeğin annesiyim ya hani, işte tam da bu yüzden içim dışım coşmuş ve hatta fazla annelik duygusu yüklenmekten error vermek üzereyim. Geçenlerde bir yazı yazdım ama yazının amacı tamamen kişiseldi. Ne kimseyi eleştirmek, ne birilerine kötü anne yaftası yapıştırmak, ne de kendi doğrumu birilerine empoze etmekti.

Yalnız anladım ki bu konu sezeryan ve normal doğum konusundan çok daha hassas bir konuymuş ve ben bu hassasiyetin farkında olmadan biraz fazla sert görünen bir yazı yazmışım. Herkesin hayat şartları, tercihleri, yaşamı algılayış biçimi farklı. Herkesin anneliği bile birbirinden farklı. Ben en az 3 yaşından önce çocuklarımı kreşe vermem derim, kreş ortamı “bence” küçücük yaşta bebekler için uygun değil derim, bebeğime başka eller değmesin, yedirmesin, içirmesin, tuvalet ihtiyacını karşılamasın çünkü ben çok kıskanç bir anneyim derim hatta bana kalsa şu sıralar annelikte tavan yapmış duygusallığımla çocuklarım yıllarca hiç dizimin dibinden ayrılmasın da diyebilirim. Kısaca bu konuda dediklerim ya da diyeceklerim beni kapsar ve bunun aksini düşünen, uygulayan ve memnun olan anneler ne benden kötü annelerdir ne de ben onlardan çok daha iyi bir anneyimdir.

10 Mart 2012 Cumartesi

Hamile Annenin Hastalıkla Sınavı

Uzun zamandır hiç olmadığım kadar hasta oldum ve hamileyken ilaç almam ben dediğim halde kendi özgür irademle ilaçları bile isteye yuttum.

Ara sıra nezle gibi oluyordum ama bu son hastalığımda ateşim de çıkınca epey korktum. Ateşim 38.5 oldu ve doğru hastaneye koştum. Şükür ki, yine iyi bir doktora denk geldim ve bana Minoset dışında bir şey vermek istemedi ama yakalar yakalamaz da vitaminli ve ateş düşürücülü serumu taktırdı.
Hastalığım öyle bir döneme denk geldi ki, tam tezle ilgili her şey yoluna girmeye başlamış ve bu dönem bitirme ihtimalim doğmuştu. Hastayım diye bir gün ihmal etsem geldiğim noktayı yeniden kaybedebilirdim çünkü bu iş öyle bir şey ki deney aşaması günler sürüyor ve bir gün ihmal etsen başa geri dönmek zorunda kalıyorsun. Üstelik şu master hayatımda öğrendiğim en önemli şeylerden biri de hiç kimseye güvenilmemesi gerektiği. Yapabilecek olan olsa bile sütten yanan ağzım bu riski göze alamadı ve hamilelikte ilaç kullanmamak için direnen ben, Minoset’i yuttum işime devam ettim. Minoset'ten bu kadar performans beklemiyordum aslında, öyle ki yuttuktan yarım saat sonra beni hiç de hasta değilmişim gibi yüksek bir enerji kaplıyordu.

2 Mart 2012 Cuma

Gidişime Hüzünlensen mi?

Bu konuda daha önce de bir yazı yazmıştım ama yine yeniden aynı dertten muzdaribim. Kızımla harika bir ilişkimiz var, beraber çok güzel vakit geçiyoruz. Artık anne diye diye peşimde de dolaşmaya başladı. Bu yaş çocuğunun genel durumundan biri olarak sürekli aynı ortamda bulunma isteği ön planda. Yani genelde ev içinde birlikteyiz, pek ayrıldığımız söylenemez.

Uyurken de yatağının yanını gösterir eliyle ve oraya yatmamı işaret eder. Elele tutuşuruz ve öyle dalar uykuya. İşte böyle mutluyken, benden ev içinde birkaç metre bile uzağa gitmezken, tüm bunların aksine ben dışarı giderken hiç mi hüzünlenmez bir çocuk.

27 Şubat 2012 Pazartesi

"Anne Buuu"

Bazı şeylerin değeri geç elde edilince daha iyi anlaşılır ama bu az sonra anlatacağım konu için geçerli midir emin değilim. Anne dediğin erken de olsa geç de olsa bunun değerini çok iyi bilir herhalde.

Kızım daha 1 yaşına girmeden baba demeye başlamıştı. Bir dönem hayatındaki tek kullandığı kelime eğer mamayı saymazsak babaydı. Öyle ki, günde yüzlerce kez baba deme potansiyeline sahip olmakla birlikte bunu gayet bilinçli söylüyordu. Tabi bu durumdan dolayı babası tabiri caizse sevinçten dört köşeydi. Bir gün anne de diyecekti biliyordum ama baktım hiç niyeti yok ümidi kesmiştim.

24 Şubat 2012 Cuma

Masumiyetine Aşkım

Şu anda evinde her gün değişen, her gün biraz daha büyüyen küçücük bir bebeği, ufacık bir çocuğu olup da hala mutluluğu arayan ya da mutluluğun ne olduğunu bilmediğini söyleyen varsa şaşırırım.

Gerçek mutluluk ne ulaşılması beklenen hayallerde, ne para pulda, ne de tek tek tırmanılan başarı basamaklarında oysa. Gerçek mutluluk ufacık gözlerden fışkıran o sevgi dolu bakışın masumiyetinde. O gözler öyle gözler ki bıraksalar sonsuza dek o gözlere bakabilirim. Bir sevgilinin gözlerine bakmak gibi değil sadece ya da sevgiliye duyulan aşkın heyecanı gibi değil... O gözlerde kaybolmayı dilemek ruhunu temizlemek gibi, tüm günahlarından arınmak gibi, o masumiyetin içine hapsolup mecburen masum olmak gibi... Bu masumiyete hapsolmak dünyanın en güzel tutukluluğu gibi.

23 Şubat 2012 Perşembe

Kariyer Uğruna

Son zamanlarda kendimi neden hep ağlarken buluyorum. Bu duygusallık bana ağır gelmeye başladı. Ağladığım şeyler öyle ciddi şeyler olsa gam yemeyeceğim ama bazen o kadar ipe sapa gelmez, saçma sapan şeyler oluyor ki gözyaşlarım akarken bir yandan kendime inanamıyorum.

Bugünkü ağlama sebebim de yine ağlamasam iyiydi türünden ama tutamıyorum kendimi. Sanki benim elimde olmadan otomatik olarak açılıp kapanan çeşme gibi gözyaşlarım. Ağlamaya başlayışımdan saniyeler önce az sonra ağlayacağımı ön göremiyorum. Şu benim tez meselesi iyice yılan hikayesine döndü ve moralim inanılmaz bozuldu. Moralimi bu kadar bozan tez değil aslında, normal şartlarda olsam kafama takmazdım bile. Uzatmak, yüksek lisansın şanındandır der avuturdum kendimi lakin ben hamileyim. Yakında bir bebeğim daha olacak inşallah ve ben bir elimde bebek, bir elimde 2 yaşındaki kızım yüksek lisans için koştururken inanılmaz zorlanacağım. Hem ikisini birden nasıl bırakırım, ikisini birden nasıl yüklerim kayınvalideme. Hem daha yeni doğan bebeğimi en azından birkaç ay bırakamam ki.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Kitap Okumak Aşkına

Henüz anne karnındayken bir bebeğin hem fiziksel hem de ruhsal gelişiminin başladığı artık biliniyor. Öyle ki, daha anne karnında çocuğun psikolojik, ruhsal ve davranışsal karakterinin oluştuğu söyleniyor. Annenin hamileyken içinde bulunduğu şartlar, stresten uzak durması, huzurlu bir hayat yaşamasının önemi ve anne psikolojisinin bebeği daha anne karnında etkileyeceği belirtiliyor.

Amacım burada bilimsel bilgi vermek değil elbette çünkü benim tüm paylaşımlarımın odak noktası kendim ve tecrübelerim üzerine kurulu yani tamamen kişisel bir şey. İşte bende tüm bunlara inanıyorum hatta bazı kaynaklarda annenin okuduğunun, dinlediğinin ve düşündüğünün bile önemi vurgulanıyor. Bilimsel kaynakların yanında okuduğum dini kaynaklarda da hamile bir bayanın yanında son derece sakin davranıp konuşulması gerektiği, güzel şeylerden bahsedilmesi gerektiği ve olumsuz davranışlardan kaçınılması gerektiği yazıyordu.


17 Şubat 2012 Cuma

Tahammülüm Yok

Cehalete tahammülüm yok. Bir kere söyleneni değil kırk kere söyleneni bile anlamamakta direnen, anladığı halde anlamazlıktan gelen kör kütük cahil olmasın etrafımda ne olur... Çok şey istemiyorum ama ben dimi?
Çocuğuna yapmayacağı şeyi yapacakmış gibi söyleyen, yalan vaatlerle istediğini yaptıran sonra da vaatlerini yerine getirmeyen ve çocuğuna aptal muamelesi yapan annelere de tahammülüm yok.
Çocuğa yemek yedirmek için bu yemeği ye sana pamuk şeker alacağım deyip sonra da almamak nasıl bir mantıktır ben çözemedim. Yemek yedirmek için vaatlerde bulunmak zaten ne kadar doğru tartışılır, hadi 3 yaşındaki çocuğa pamuk şeker yedirme düşüncesini de geçtim ama ya yalan söylemek. “Yalancı bir insan nasıl yetiştirilir?”in en somut örneklerinden biri olsa gerek bu, demek ki neymiş her söylenen yapılmak zorunda değilmişin en bariz öğretim şekli.

11 Şubat 2012 Cumartesi

Nasıl Bir Şeysin Sen Annelik?

Günler öncesinde görmüştüm onun yazısını. Her satırında hıçkırıklara boğulmuştum. Beni böylesi etkileyişinin ve hala da etkisinden çıkamayışımın sebebi sadece benim de bir anne oluşum, benim de onun evladı yaşlarında küçük bir çocuğa sahip oluşum değildi. Beni bu kadar etkileyen, yaşadıklarımdı.

Hani o sadece ama sadece evladını düşünen hali var ya, beni anneliğimden değil evlatlığımdan vurdu. Rahmetli annemin hastalıkla savaştığı günlerde bana gözyaşları içinde, " Ben ölmekten korkmuyorum, korkum sizi dünyada annesiz bırakmak, ben sizinle yaşamak istiyorum" deyişi çınladı kulaklarımda.

Hiç bu kadar sarsılmamıştım ve yaşadıklarımı sanki bir ayna gibi yansıtan, beni böylesi etkileyen birine de rastlamamıştım. Nüks eden bir kanser hastalığının sonucunda o hastanın ve çevresindekilerin etrafında hızla dönen dünyanın nasıl büyük bir sarsıntıyla durduğunu, bunun hem o kişi hem de ailesi için nasıl derin bir acı olduğunu yaşamayan bilemez.

Ah o acil kapısına gidiş yok mu o... Annemin çaresiz bakışlarını ve aslında oradan kurtulmak hatta yok olmak isteyişini gözlerinde okuyuşumu silemem ki hafızamdan. O hastane var ya hani, İstanbul'a Türkiye'nin dört bir yanından akın akın insanların tedavi için geldiği, kimi şanslının yer bulup kiminin aylarca sırada beklemek zorunda kaldığı ünlü üniversite hastanesi... Benim en büyük kâbusum orası oldu annemden sonra. O hastanenin önünden sayılı kez arabayla geçişimde kalbimin hızla çarpışını hiç durduramadım, bir gün yaya olarak kaldırımlarına bassam ki bunu asla yapamam baygınlık geçirmekten korkarım.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Kreş Meselesinin Devamı

Geçenlerde yazmış olduğum buradaki yazı oldukça tepki aldı. Sadece kişisel olan fikirlerimi ve hissettiklerimi paylaştığımdan ötürü bazı anneler tarafından haksızca eleştirildim ama ses etmedim. Çünkü bende bir anneyim ve annelik işin içine girince özellikle bazı konuların ne kadar hassaslaştığını biliyorum. Emzirme, doğum, bakıcı, kreş, çalışma hayatı gibi konular annelerin en hassas konuları ve bu konular konuşulurken birileri ister istemez kırılabiliyor, tepki verebiliyor.

Yazımı okuyan tüm annelerin çocuklarını çok seven ve onları en ince ayrıntısına kadar düşünen anneler olduğundan şüphem yok zaten bir anne için aksi düşünülemez. Yalnız ısrarla gelen, kreşin ismini açıklamam yönünde, eğer bende çocuğumu o kreşe gönderiyorsam korkusuyla başlayan ve hatta beni gaza getirmeye çalışan iletiler de aldım.

30 Ocak 2012 Pazartesi

Anne Dediğin Böyle de Dinlenir

Bu satırları bir AVM’nin restoran bölümünde oturmuş, keyifle bir şeyler yiyen ki bu şeyler de bugüne özel olarak epey sağlıksız şeyler, aynı zamanda bilgisayarını açmış bloga bir şeyler yazmanın tadını çıkaran, kendiyle baş başa, çokça özgür hisseden bir anne yazıyor. Bu arada ben yazı yazarım bir de onu bloga gönderirim düşüncesiyle danışmadan internet şifresini isterken bu işten aldığı keyif hat safhaya çıkmış bir anne.
Bugün okula gitmem gerekiyordu hatta gitmem elzem bir durumdu. Kayınvalidem dün geceden gelmişti bize sırf bu yüzden. Sabah uyandığımda ortalığı kaplayan beyaz örtüyü görünce şaşırmadım çünkü bu havanın geleceğini haberlerden olmasa da etrafımdakilerden duyuyordum. Eşimle önce arabayla çıkmayı denedik ama daha sitenin içinde bu fikrin pek de iyi bir fikir olmadığını düşünüp vazgeçtik. Eşim daha sonra biraz vakit geçirip gitti ama ben cesaret edemedim. Özellikle üniversitenin olduğu bölgeden hiç iyi haberler gelmiyordu, bu hamile halimle oralarda mahsur kalmaktan, bir de bir yerlerde düşüp kalkmaktan korktum.

17 Ocak 2012 Salı

Karışığım(!)

Bu sıra final dönemimde olduğum için biraz yoğundum ve bugün son sınavımı da verdim. Evet yüksek lisans hayatımın son sınavıydı bugün ve ders sorumluluğum bitmiş oldu. Şimdi tamamlamam gereken bir tez ve hazırlamam gereken savunma var. Onu da ikinci bebiş gelmeden halledebilirsem haklı bir gurur yaşayacağım.  
Zaman zaman bunalıp keşke hiç kalkışmasaydım ben bu işe dedimse de, şimdi iyi ki başlamışım diyorum. İçimde çelişkiler yumağı var ve beni bu hale getiren ben miyim yoksa anneliğim mi anlayamıyorum.
Ev hayatı hiçbir zaman bana göre olmadı mesela. Hiç sevmem ev işi yapmayı, evdeki tüm işler benim için gerçekten iştir ve pratik olarak halledebilmenin yollarını ararım hep. O yüzden düzenli silinen camlarım, her gün tozunu aldığım vitrinlerim olamadı. Mutfak temizlemek ve evi süpürmek en rutin ev işimdir ve gerisi hep teferruat olmuştur benim için.