Showing posts with label fotoğraf. Show all posts
Showing posts with label fotoğraf. Show all posts

Sunday, December 04, 2011

guzel pazar / Rumelifeneri, gunes, balik


Bugun hava guzel olacak deniyordu her yerde; oldu da.. Biz de guzel Istanbul'da guzel havanin tadini cikardik.





Sabah erkenden kalktik, sandviclerimizi alip sekiz civarinda yola ciktik. Istikamet Rumeli Feneri. Rumeli Feneri, hafta ici trafiginde dunyanin bir ucu kadar uzak gorunen bir yer, pazar sabahi ise yol yarim saat bile surmedi. Piril piril gunes denize vuruyordu, gozlerimiz kamasti yolda. Sabah erken olmasaydi, Sariyer'i gectikten sonra Anadolu Feneri'ne dogru bakan balikci restoranlarindan birinde nasil guzel oturulurdu! Restoranlari da gectikten sonra, orman yolundan ilerlemeye devam ediyorsunuz. Manzara ve agaclar inanilmaz. Sizi giderek Istanbul hayatinizdan kopariyor. Koc Universitesi'nin onunden devam edip Rumeli Feneri'ne variyorsunuz. Resmi adi Turkeli Feneri imis, ama tutmamis bir isim olarak kalmis.





Fener, Kirim Savasi sirasinda konaklayan Fransiz ve Ingiliz gemilerinin korunmasi icin 1850'li yillarda insa edilmis. Istanbul'un en kuzey sinirini temsil ediyor. Fransizlarin feneri kullanim hakki icin 100 yillik bir anlasma da imzalanmis, ama 1933'te sozlesme feshedilmis ve bolge tumuyle Turk kontrolune girmis. Kucuk, sessiz bir balikci koyu ayni zamanda. Donunce Eksi Sozluk'te okudum, 1830'lu yillarda Rize'den gocup yakindaki bir koya gelen bir kaptanin sonra hemserilerini de tasiyarak kalabaliklasmalarindan Rumlarin gocunden sonra da fener cevresine yerleserek koye simdiki halini vermelerinden bahsediyordu bir maddede. Yasayanlarin neredeyse tumu Rizeliymis.





Koye girince once saga donup balikci barinagina indik. Sabah erken saatte, bazi balikcilar denizden donmus ve teknelerini bosaltiyorlardi. Martilar, kediler, gunes; superdi!




Sonra tekrar arabaya binip kale tarafina gittik. Insana durup oylece seyretme hissi veren engin bir denize bakan ruzgarli bir tepede yalniz bir kale dusunun. Cevresi dikenli telle cevrili kalenin kapisinda askeri bolge oldugu ve izinsiz cekim yapilamayacagi yaziyor, ama biz, ve gezmeye gelmis uc dort kisi daha, kendimizi cekim konusunda rahat hissettik.




Kaleden cikip saga dogru devam ederseniz, Istanblue villalarinin onunden gecip Golden Beach Club'e variyorsunuz. Konaklamak icin bungalovlar, restoran, atv, cocuklarin kosup yuvarlanacagi genis bir bahce; biz oturmayip donduk.

Yazin piknikcilerle ve denize girenlerle cok kalabalik, mangal ve is kokulu bir yer oluyormus. Bizim bugun gordugumuz haliyle Rumeli Feneri, cok kisa bir sure icinde Istanbul'dan uzaklasip nefes alabileceginiz, kafanizdakileri ruzgarli Karadenize atip rahatlayabileceginiz guzel, kucuk bir koydu. Fotograflar Ertug'dan.

***

Donuste yol ustundeki balikcilardan cinekop ve salata malzemesi aldik. Cinekoplar cingoz cingoz tazecik bize bakiyorlardi ve kilosu on liraydi! Salata malzemesi ise alti lira. Eve gelip bir guzel hazirladim onlari, yedik, ustune cay ve iste simdi de yazarak keyfi devam ettiriyorum.

Tuesday, September 21, 2010

bozcaada / tenedos

Kısa ama çoook güzel bir tatil yaptık. Nerede diye sorun? A, başlıkta söylemiştim, değil mi?

Bozcaada'ya hep gitmek istiyordum, bir türlü fırsat olmamıştı. Yıllık iznimizin ortasında ikimizin de katılması gereken birer toplantı çıkıp tatil planımızı ikiye bölünce, kısa parçada Bozcaada'ya gidelim diye düşündük. İyi ki öyle yapmışız. Herodot demiş ki, "tanrılar Tenedos'u (Bozcaada'yı) insanların ömrünü uzatmak için yaratmış." Bizim de ömrümüz uzadı.
Bozcaada'ya Tekirdağ, Keşan, Çanakkale üzerinden ya da hızlı feribotu da kullanarak Bandırma, Lapseki, Çanakkale üzerinden gidebilirsiniz. Biz giderken Tekirdağ dönüşte Bandırma yolunu kullandık. Tekirdağ yolunu daha çok beğendiğimize karar verdik. Her iki seçenekte de Geyikli iskelesinden feribotla adaya ulaşıyorsunuz.
Kaldığımız otel çok güzeldi. Kendileri de ada çocuğu olan mimar bir çift, ada tarihinden topladıkları antikaları da kullanarak pek güzel bir yer yaratmışlar. Harika bir kale ve deniz manzarası, son derece iyi düzenlenmiş odalar ve mükemmel kahvaltılar..

Ada yazın çok kalabalık oluyormuş. Hem feribotta hem de kalacak yerde mutlaka rezervasyon yaptırmak gerekiyormuş. Ama bizim Bozcaada deneyimimiz, son derece sakin, kalabalıktan uzak, kafa dinlemeye uygun ve harikaydı.

Adada neler yapılıyor?

1. Çınaraltı Kahvesi'nde damlasakızlı muhallebi, damlasakızlı türk kahvesi, acıbadem likörü ve ince sigar (son üçlüye full kahve diyorlar) eşliğinde gelen geçen seyrediliyor, tavla oynanıp sohbet ediliyor.

2. Herbiri birbirinden güzel buz gibi sulu plajlarında yüzülüyor. Denizin bu kadar güzel olmasını beklemiyorduk. Kumlar açık renkli ve incecik, deniz çok temiz, serin, bir göl gibi sakindi. Akvaryum ve Habbele plajlarında balıklar çevremizde yüzüyordu, elimizi uzattığımızda tutacak gibiydik. Serin suyun izin verdiği kadar suda kalıp balıklarla oynadık. Yukarıdaki plaj, en kalabalık plaj olan Ayazma Plajı.

3. Akşamüstü Rüzgargüllerinin ve Polente Feneri'nin bulunduğu yerden gün batımı seyrediliyor. (2000'lerin başında adada rüzgar enerjisinden elektrik üretimi başlamış. Adanın tüketiminin 36 katı elektrik üretiliyormuş ve üretilen fazla anakaraya gönderiliyormuş. Biz limonata gibi bir hava gördük ama bu rakam adanın rüzgar kapasitesini anlatmaya yeterli. Adanın rüzgarı meşhurmuş. Örneğin otelimizin adı çok esen kuzeybatı rüzgarından geliyormuş. ) İlk akşam biz de Polente fenerine gittik. Şaraplarını, sandalyelerini, fotoğraf makinelerini alanlar gelmiş manzaranın tadını çıkarıyorlardı.


4. Güzel yemekler yeniyor. İlk akşam zamanında Yolüstü Lezzet Durakları'nda izlediğim Lodos'ta, ikinci akşam da Ada Cafe'de yedik. İkisi de adanın özel yerlerinden. Gidilesi, yemek yenilesi ve hatırlanası. Uzunca süredir böylesini görmemiştim. Otlar, mezeler, zeytinler, Ada Cafe'deki gelincik şurubu, balıklar; nefisti.
5. Güzel şaraplar içiliyor. Dönüşte de bolca şarap getiriliyor. Pek çok yerli marka var. En büyükleri Corvus, Talay ve Çamlıbağ. Bizim Talay ve Çamlıbağ şaraplarını deneme fırsatımız oldu. Çamlıbağ Cabernet Sauvignon şarabını pek beğendik.
6. Yemek sonrası Çınaraltı Kahvesi'nde damlasakızlı türkkahvesi, acıbadem likörü içilip gelen geçen seyrediliyor, tavla oynanıyor.
7. Göztepe'den, yani adanın en yüksek noktasından, günbatımı izleniyor. Göztepe'den baktığınızda, bir adada olduğunuzu daha iyi anlıyorsunuz. Bütün ada, bağlar, koylar, deniz ayağınızın altında. Tepeye kadar çıkan yol son derece bozuk, taşlık ve biraz ürkütücü. Ama çıktığınıza değiyor.

8. Gelincik, domates, incir reçeli; kekik balı; çavuş veya kınalı yapıncak üzümü alınıyor. Hediyelikçilere bakınılıyor. Özellikle Rum mahallesinde sokaklarda geziliyor; evlere, heryerdeki çiçeklere bakılıyor, deniz heryerde karşınıza çıkıyor; bir de sürekli aynı insanlarla karşılaşıyor ve ikinci günde "çevre" ediniyorsunuz. Plajda şezlong kiralayan adam ertesi gün kahve içerken sizi görüp "bugün denize gitmemişsiniz?" diyor örneğin.

9. Alışveriş sonrası Çınaraltı Kahvesi'nde (ya da sık değişiklikten hoşlanıyorsanız pek çok diğer kahveden birinde) oturulup türk kahvesi içiliyor ve gelen geçene bakılıyor, tavla oynanıyor.
10. Blackberry'ye de bakılıyor, ama uzak dünyalardan gelmiş epostalar sonuna kadar okunamadan kahve içmeye ya da sizi ufak ufak ısıran, suda sizi takip eden balıklarla oynaşmaya devam ediliyor.
Gördüğünüz gibi adada yapacak çok şey var. Ağır ağır yaşayıp günün her anını doldurabileceğiniz, kendinizi dinleyeceğiniz, bütün kızgınlıklarınızdan arınıp ağız dolusu gülebileceğiniz, benim gibi Ege'de büyüdüyseniz çocukluğunuzu hatırlayacağınız bambaşka bir yer.
Fotoğrafların tümü Ertuğ'un objektifinden. Çok güzeller..

Sunday, August 10, 2008

istanbul'da bir cumartesi


Kanaat Lokantası, Üsküdar, motor, deniz, insanlar, Beşiktaş, fotoğraf, hayat..
Nefes alınıyor..

Monday, February 04, 2008

belgrad ormanı

Haftasonu gidiecek bir başka köşe: Belgrad Ormanı. Belgrad Ormanı bana hep gazete üçüncü sayfalarını hatırlatır. Cahil kız kendisini eve bırakmayı teklif eden kötü adamın teklifini kabul eder ya da gözden uzak bir köşe arayan genç sevgililer ormanda bir grupla karşılaşırlar! Oysa, Belgrad Ormanı Levent, Maslak, Bahçeköy üzerinden gidebileceğiniz güzel mi güzel bir yolun sonunda sizi beklemektedir.
Yazın, ya da daha güzel havalarda çok kalabalık olan orman, bu mevsimde yine kalabalık olmakla birlikte sessizliği ve güzel manzarasıyla karşıladı bizi. Koşanlar, yürüyenler, çocuklarını gezdirenler, kalabalık aileler; herkes oradaydı. Sıkı bir havada biz de sakin bir yürüyüş yaptık, fotoğraf çektik, hava aldık. Güzeldi..



Yürüyüş parkurunun girişindeki kafeteryada veya Çiçek Kır Lokantası'nda soluklanabilir ya da piknik yapabilirsiniz. Biz oturmadık.

Wednesday, January 30, 2008

gülsem mi yoksa ciddi mi olsam (bir fotoğraftan öykü yazma denemesi)


Kahveci o akşamüstü kahvesinin alışılmadık misafirlerine bakıyor. Üç genç kadın gelmişler. Gülmekten katılıyorlar. Neşeleri öyle taşkın ki kahveci içinde yaşadığı o karanlık günlerde bu taşkınlıklarının nedenini sorgulamadan edemiyor. Kıyafetleri abartılı, kırmızı triko ve sarı etek giymiş biri, diğeri uçuk mavi bir elbise, diğeri -her açıdan- mevsime yakışır siyah dik yakalı bir kostüm; ama hepsinin dudakları kıpkırmızı. Bu kadar büyük dudak olabilir mi? Yoksa ruj çok mu yardım etmiş?

Kahveci söylediklerini anlamaya çalışıyor ama Fransızca konuşmuyorlar. Zaten barıştan bu yana, amerikan askerlerinin yüzünden de bir yandan, herkes ingilizce konuşur oldu. İşte kendisinin arkasındaki reklam bile ingilizce ve hiç de sevmediği kolanın reklamı.

Genç kadınlar gülmeye devam ediyor. Tombik teyzeler ve iş çıkışı uğrayanlar da onları seyrediyor.
Buna bir dur demek lazım, ama gülmeye de öyle ihtiyacı var ki herkesin!
Bak bardaklarından birini devirdiler! Neyse ki boşalmıştı.. Tombik teyze müşterilerinden biri şapkasını düzeltiyor ve cık cıklıyor bir yandan, şimdiye kadar burada böyle bir şey görmemişti.
Kahveci kararsız, gidip birinin koluna girmek, bal rengi saçlarını okşamak ve ağız dolusu kahkaha atmak istiyor.. Ehh bu kızlar da kola reklamında dediği gibi bir "tazelenme" oldu. Akşam eve gittiğinde hüzünlü karısına anlatamaz, karısı kıskanır yoksa. En iyisi tadını çıkarmak ve seyretmek kıyıdan kıyıdan..

Henri Cartier Bresson'un Galata'daki merdiven fotoğrafı ya da ışıkla ve yansımalarla oynadığı diğer fotoğrafları daha çok tanınırsa da, bu fotoğrafı benim en sevdiklerimden birisidir.

Fotoğrafı ne zaman kopyalamıştım ve nereden, hatırlamıyorum, o yüzden adresini veremeyeceğim; Bresson fotoğraflarıyla ilgili
bir sayfa verebilirim ama..

Tuesday, December 11, 2007

toplantı keyfi

Uzun toplantılardan birinin ortasında bir "klik" sesi duysanız ne yaparsınız? Benim nazik toplantı arkadaşlarım bir şey yapmadılar ama ben cep telefonundan güzel bir fotoğraf kazandım :)