Evlerin bahceli, televizyonsuz ve mahallelerin yazlik sinemali, komsulugun teklifsiz oldugu cocukluk gunlerimde buyuk anne gibi sevip saydigim bir komsumuz vardi. Ahter Hanim Teyze.!
1914 dogumlu; oz anne ve babasini bilmez ama yaninda buyutulup yetistirildigi aile ile ilgili anilarini yasli gozlerle anlatirdi. Tehcir sirasinda ortada kalmis bir Ermeni ailesinin bebegi. Vicdan sahibi bir Turk tarafindan kurtarilarak sonradan ailesi olacak baska bir Turk aileye verilmis bir Ermeni bebegi.
Bana Izmir Marsini o ogretmisti.
Hatice halam, ki aslinda oz halam olmadigini lise yillarinda ogrenmistim, annemlerle birlikte mubadele sirasinda Kavala’dan goc etmis bir ailenin 1 yasindaki kizlari. Istanbula geldiklerinde babaannemlerin bitisigindeki eve tasiniyorlar. O sirada babam alti aylik bir bebek.
Hatice Halamin babasi Halil Efendi, devrin Selanik Muftusu. Uzun yillar cocuk sahibi olamamislar ve karisi Gul Nene ile tam kaderlerine razi olmuslar iken, bir gun, Halil Efendi’yi acilen bir camiye doldurulup kursuna dizilen muslumanlarin kimlik tespiti ve defin isleri icin cagiriyorlar. Halil Efendi eve dondugunde yasli gozlerle kucagindaki bebegi Gul Nene’ye Allahin bir armagani olarak veriyor.
Evladini o mezalimden cani pahasina kurtarabilmis olan zavalli oz anne’nin hikayesi Ahter Hanim Teyze’nin annesinin hikayesinden farkli midir?
Gul Nine yeni bebegini odunc sut anneler bularak besliyor butun bir yolculuk boyunca. Son sut annesi de babaannem. O nedenle Hala diyormusum.