dünya edebiyatı-roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dünya edebiyatı-roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2011 Cuma

YANILSAMALAR KİTABI-PAUL AUSTER

Yayınevi/yıl: Can/2011
Orijinal adı:The book of Illusions
Çeviri:İlknur Özdemir
Sayfa sayısı:324 sayfa

"Herkes onu ölü biliyordu" diye başlıyor Paul Auster'ın çarpıcı romanı.
David Zimmer Vermont'ta yaşayan bir edebiyat profesörüdür.Eşi ve çocuklarını bir uçak kazasında kaybettikten sonra yaşamı değişir.Sürekli içmeye ve evden çıkmadan televizyon izlemeye başlar.Hayatla bağları kopmuştur.Televizyonda sessiz film yıldızı Hector Mann'ın filmlerinden birine rastlar ve uzun zaman sonra ilk kez güler.Bu gülüş ona hala içinde yaşamak için bir istek olduğunu hatırlatır.Yaşama tutunması için bir amacı olmalıdır.Böylece uzun zamandır ortalarda olmayan Hector Mann'ın hayat hikayesini yazmaya karar verir. Farklı şehirlerdeki arşivlerde bulunan filmleri ezberleyene kadar izler, sonunda kitabını bitirir ve Hector Mann'ın eşi olduğunu iddia eden bir kadından onun yaşadığına ve kendisini görmek istediğine dair bir mektup alır.Önce inanmak istemez ancak bu mektup da hayatında yeni bir değişiklik yaratacaktır.Mektuba inanmaz ancak ziyaretine gelen Alma adlı kadın onu Hector'un yaşadığına inandırır ve Hector'u görmek üzere beraber yola çıkarlar.Yolda Alma'nın anlattıklarıyla farklı bir Hector Mann hikayesi çıkar karşımıza.Anlatılanlar onun esrarengiz bir şekilde ortadan kayboluşunu da açıklamaktadır.
Her olayla farklı bir kapı açılıyor ve yeni bir hikaye çıkıyor karşımıza.Sanki hikayeler labirenti gibi.Auster hikaye içinde hikaye geleneğini bu kitabında da bozmamış.Ayrıca sessiz filmlerin kahramanın gözünden anlatılması da ilginç olmuş.Sürükleyici ve çarpıcı bir kitap olmuş.
Bir adam hiçkimsenin haberi olmadan bir hayat yaşarsa,bu hayat gerçekten yaşanmış mıdır?
Yaşam,ölüm ve sanat üstüne yazılmış harika bir kitap.

11 Kasım 2011 Cuma

KEHANET GECESİ-PAUL AUSTER



Yayınevi/yıl: Can / 2010
Orijinal adı: Oracle Night
Çeviri:İlknur Özdemir
Sayfa sayısı: 264 sayfa

Paul Auster okumayı seviyorum.Brooklyn Çılgınlıkları, Görünmeyen, Ay Sarayı kitaplarını daha önce zevkle okudum.
Kehanet Gecesi, başından ciddi bir hastalık geçmiş ve bu yüzden yazmaya bir süre ara vermiş Sidney Orr adlı yazarın hikayesi. Kahramanımız yazmaya tekrar başlamak için yeni açılan bir kırtasiye dükkanından Mavi bir Defter alır.Portekiz yapımı az bulunur bir defterdir bu.Orr'un eşinin yakın arkadaşı John da yazardır ve ona bir yazma fikri verir:bir tesadüf sonucu kafasına kalas düşüp ölmesine ramak kalmış bir adamın hikayesi.Böylece romanın içinde başka bir hikaye başlar.Bowen'ın hikayesi.Orr Mavi Defter'e Bowen'ın hikayesini yazdıkça yazar, bir noktadan sonra yazan kendisi değil de defterdir sanki.Bu hikayeye romanın dip notlarında anlatılan Orr'un kendi hikayesi de eklenince.Hikaye içinde hikayeler okursunuz.Auster kitaplarının bana göre değişmez özellikleri bu romanda da görülür:
-tesadüflerin önemi
- romanın yavaş başlayıp daha sonra hızlanması,
Auster sigara gibi bağımlılık yaratan bir yazar.Romanlarını okumak çok keyif veriyor bana.
Bu romanında bir yazarın yazma sürecini,ilham aldığı şeyleri de sorgulamış.Mavi bir defter, arkadaşından duyduğu bir söz
Kitabın sonunda çeviriyi yapan İlknur Özdemir'in yazarla yapmış olduğu bir röportaj da yer alıyor.Yazarın yaşadığı ev, aile yaşantısına ilişkin küçük ayrıntılar var röportajda.
Sırada yazarın okumadığım diğer kitapları var.






 

8 Kasım 2011 Salı

GÜNLERİN GETİRDİĞİ-ISABELLE ALLENDE





Yayınevi/yıl:Can/2011
Özgün adı:La suma de los dias
Çeviri:İnci Kut
Sayfa Sayısı:436 sayfa







Şili'li yazar Isabelle Allende'nin klanım dediği ailesinin hikayesi.Kızı Paula'nın ölümünden sonraki hayatını anlatmış yazar.Kızına mektup yazar gibi.Yazarın ailesinde gerçekten çok ilginç hikayeler var.Ayrıca kurgu yapmasına gerek yok.Hayatı başlı başına ilginç bir roman zaten.
Yazarın okuduğum ilk kitabı.Edebi açıdan güzel olduğunu söyleyemeyeceğim.Daha önceki kitaplarında anlattığı yaşam hikayesinin şimdilik son bölümü.okuması kolay,ilginç ve değişik bir kitap olmuş.Diğer kitaplarına da göz atma isteği uyandırdı bende.

1 Ocak 2011 Cumartesi

KAHİRE ÜÇLEMESİ-NECİP MAHFUZ




Birinci Kitap: Saray Gezisi
İkinci Kitap:Şevk Sarayı
Üçüncü Kitap:Şeker Sokağı
Yayınevi/yıl:Hit Kitap/2010
Özgün adı:Bayn al-quasrayn
Çeviri:Işıl Alatlı
Sayfa sayısı(toplam üçleme):1302 sayfa
Nobel Ödüllü yazar Necip Mahfuz'un en bilindik romanlarından biri Kahire Üçlemesi.Birbirinin devamı olan bu üç kitapta Mısırlı tüccar bir ailenin yaşantısı anlatılıyor.Roman 1900'lü yıllarda geçiyor.O yıllarda sosyal ve siyasal bir değişim içerisinde olan Mısır'ı da anlatıyor yazar.Tutucu bir ailenin kuşaktan kuşağa değişen yaşantısı,acıları,sevinçleri son derece akıcı bir şekilde anlatılmış.
Romanda yer alan tutucu baba Ahmet Bey'in karşılığını toplumumuzda bugün dahi görmek mümkün.Karakterler çok ilginç ve gerçek.

18 Ekim 2010 Pazartesi

GÖRÜNMEYEN-PAUL AUSTER

Yayınevi/yıl:Can/2010
Orijinal adı:Invisible
Çeviri:Seçkin Selvi
Sayfa sayısı:237 sayfa















Dünya eleştirmenleri arasında yılın en iyi kitapları arasına alındı.Ayrıca yazarın en önemli romanı olarak da tanımlandı.
Ben de bir Austersever olarak uzun zamandır kitabı okumayı planlıyordum.
Kitap kırk yıllık bir zaman diliminde anlatılıyor.1967 baharında New York'ta başlıyor.Colombia Üniversitesi'nde öğrenci olan ve şair olmak isteyen Adam Walker aynı üniversitede profesör olan Rudolf Born ve sevgilisi Margot ile tanışır.Adam ve Margot arasında yaşanan ilişki sonrasında Margot gerçek vatanı Paris'e döner.Kitabın ilk bölümü Adam tarafından anlatılıyor.İkinci bölüm Adam'ın çocukluk arkadaşı Jim'e yazdığı mektuplarda devam ediyor .Bu mektuplarda hikaye Paris'e kayıyor.Adam yakalandığı ölümcül hastalık sonrasında ölüyor ve Jim ile karar verdikleri buluşma gerçekleşmiyor.Hikayenin son bölümleri Adam'ın son günlerinde yazıp,Jim'e verilmek üzere üvey kızına verdiği yazılarla anlatılıyor. Hikayeye dahil olan farklı karakterlerle anlatım daha da zenginleşiyor.Hikaye 2007 yılında Karayip Adalarında son buluyor.Son nokta Rudolf Born'un üvey kızı tarafından koyuluyor.
Erotizm dozu yüksek bir kitap olmuş özellikle ensest ilişkinin anlatıldığı bölümlerde.
Vietnam Savaşı'na yapılan göndermelerle siyasal öğeler de kitapta yerini almış.
Hikaye anlatıcıdan anlatıcıya geçer ve mekan değiştirirken zenginleşiyor.Bir anda olayların içine dalıp gidiyorsunuz.
Gerçekten zevkle okunacak bir roman.Paul Auster tarzını seviyorsanız kaçırmayın.

16 Ekim 2010 Cumartesi

SAHİLDE KAFKA-HARUKI MURAKAMI

Yayınevi/yıl:Doğan Kitap/2010
Orijinal adı:Umibe no Kafuka
Çeviri:Hüseyin Can Erkin
Sayfa sayısı:651 sayfa


















Yazarın ortak bir noktada ustalıkla birleştirdiği iki kişinin öyküsü.
Kendisine Kafka Tamura adını veren onbeş yaşında bir çocuk ve altmış yaşlarına gelmiş Nakata'nın hikayesi.Tek sayılı bölümlerde Kafka'nın öyküsü.çift sayılı bölümlerde Nakata'nın öyküsü.
Kafka Tamura onbeş yaşına geldiğinde evden kaçmayı planlamıştır.Bu kaçış bir anlamda babasının kehanetinden kaçmaktır:Babanı öldürecek, annen ve ablanla yatacaksın.
Kafka'nın öyküsü onbeş yaşında evden kaçışıyla başlar.Nereye gideceğini bilmeden yola çıkar ve Takamatsu'ya gelir. Ancak birgün tişörtünde kan lekesiyle uyanmasıyla olaylar onu farklı bir dünyaya sürükler.
Nakata küçük yaşta geçirdiği esrarengiz bir olay sonrasında okumayı unutmuş,kedilerle konuşabilen bir ihtiyardır.Onun da yolu plansız bir şekilde Takamatsu'ya düşer.
Bu iki karakter hiç karşılaşmazlar ancak Kafka'nın babasının öldürülmesi onları ortak bir noktada birleştirir.
Kafka'nın kendi iç sesi Karga adlı delikanlı, sihirli taş,Johnnie Walker,Albay Sanders,gökten yağan balıklar büyülü bir dünyanın kapılarını açıyor.Bir sonraki satırda ne olacağını tahmin edemiyorsunuz.
Hiç bitmesini istemedim kitabın.Büyülü gerçekçiliğin güzel örneklerinden biri.
Bendeniz Aslı kitabı çok beğendim ve herkese okumasını tavsiye ediyorum.

2 Ekim 2010 Cumartesi

LEYLAK ZAMANI-MAEVE BINCHY

Yayınevi/yıl:Doğan Kitap/2008
Orijinal adı:The Lilac Bus
Çeviri: Bilge Erkut
Sayfa sayısı:173 sayfa

Leylak renkli bir minibüs her Cuma yedi yolcusunu Dublin'den taşra kasabası Rathdoon'a götürür.Yakınları bu kasabada yaşayan yolculardan herbirinin bir hikayesi ve sırrı vardır.Yazar bu hikayeleri ve sırları çok güzel anlatmış ancak anlatılanları ortak bir noktada birleştirmemiş.Birbirinden ayrı yedi hikaye anlatılmış.Bu açıdan kitabı bir roman olarak değerlendirmek yanlış bence.Yazarın okuduğum ilk kitabı ancak beğendiğimi söyleyemeyeceğim.Kahramanların tek ortak noktaları aynı kasabada yaşayıp,aynı minibüse binmeleri.Beni çok etkilemedi.

18 Eylül 2010 Cumartesi

KOKU-PATRICK SÜSKIND

Yayınevi/yıl:Can/2008
Orjinal adı: Das Parfüm,Die geschichte eines mörders
Çeviri:Tevfik Turan
Sayfa sayısı:249



Roman 18.yüzyılda Fransa'da geçer.Jean-Baptiste Grenoille bir balıkçı tezgahının yanında dünyaya gelir.Koku alma duyusu çok kuvvetlidir.İnsanları ve eşyaları kokularıyla ayırt etmektedir.Önce derilerin tabaklandığı bir işte çalışmaya başlar.Daha sonra, iflasın eşiğindeki bir parfüm ustasıyla karşılaşır ve bu işin inceliklerini öğretmesi için onu ikna eder.Hayatının işidir bu.Yarattığı parfüm gerçekten çok başarılı olur ancak parfüm ustası onu Paris'i terk etmesi için ikna eder.Böylece yollara düşer.İnsanlardan uzak yollardan seyahat eder ve bir süre ıssız bir mağarada kokularla başbaşa yaşar.Kendi kokusunun olmadığını farketmesiyle yıkılır.Tekrar yollara düşer ve bir soylunun himayesine girer.Kokulara olan duyarlılığı onu bir seri katil yapar.Genç ve bakire kızların kokularına sahip olabilmek için bir dizi cinayet işler.Sonunda yakalanır ancak kendisi için yaptığı insan kokulu bir pargüm sayesinde kurtulur.bu kurtuluş ona daha kötü bir son hazırlamaktadır.Okuyun ve görün diyorum.
Yazarın yaratıcılığına hayran oldum.Sıradışı bir roman.

FLORANSA BÜYÜCÜSÜ-SALMAN RUSHDIE

Yayınevi/yıl:Can/2009
Çeviri:Begüm Kovulmaz
Orjinal adı:The enchantress of Florence
Sayfa sayısı:381 Yazarın "Bu kitabı yazmak için yıllarca okuyup araştırma yapmam gerekti" dediği roman.Babür Sarayı'nda başlıyor.Sarışın çok güzel ve çekici bir adam Ekber Şahı ziyaret eder ve onunla akraba olduğunu iddia ederek hikayesini anlatmaya başlar.Osmanlılardan Rönesans Floransasına kadar uzanan, büyüler,tılsımlarla dolu bir hikayedir bu.Hikayenin baş kahramanı Floransa Büyücüsü ,cinsellik ve erotizmin odağındadır ve herkesi tılsımlı bir şekilde etkisi altına almaktadır.
Büyülü gerçekçiliğin güzel örneklerinden biri olmuş kitap.Bir solukta okunmuyor.Yavaş yavaş zevkini alarak okumak lazım.Açıkcası okuması zor ama zevkli bir kitap

16 Eylül 2010 Perşembe

BRIDA- PAULO COELHO

Yayınevi/yıl:Can/2010
Çeviri:Seçkin Selvi
Sayfa Sayısı:214
Büyü sanatını öğrenmek isteyen Brida'nın bilge bir erkek ve bir kadının yardımıyla içsel yolculuğa çıkması.Bu yolculuk sonunda ruh eşini bulur.Ancak...
Aşk,tutku,gizem, bilgiyi arama çabası temaları etrafında anlatılan hikayeyi okurken kendi içinize dönmenize ve sorular sormanıza da sebep oluyor.Etkileyici ve sürükleyici bir kitap.

9 Eylül 2010 Perşembe

MEYHANE-EMILE ZOLA


YAYINEVİ:İskele Yayıncılık, 2007
Çeviri:Elanur Bahar



Kitap,yayınlandığı yıllarda Fransa'da büyük bir tartışma başlatır.Fransız yazarları ve edebiyat dünyasını ikiye böler.Ama tüm olumsuz eleştirilere rağmen halk kitabı sahiplenir ve bir yıl içinde tam otuz sekiz baskı yapar.
Emile Zola eleştirilere şu şekilde karşılık verir:Gerçekleri yazdım; romanın kahramanları kötü insanlar değil,sadece eğitimsiz ve yaşadıkları ortamın yıprattığı insanlardı.
Jervez'in yokluk ve acılarla dolu yaşamı yalın bir şekilde anlatılıyor. Birlikte olduğu erkeklerle bir türlü mutluluğu yakalayamayan ve yaşam mücadelesi veren Jervez'in hayatını okurken kimi yerlerde boğazınız düğümleniyor,gözleriniz yaşlanıyor.
Klasikleri okumanın tadı bambaşka benim için.Meyhane de onlardan biri.

6 Ağustos 2010 Cuma

FİLİN YOLCULUĞU-JOSE SARAMAGO

Yayınevi:Turkuvaz
Basım yılı:2009
Orijinal adı:A viagem do Elefante
Çeviri:Pınar Savaş
Usta yazar Jose Saramago'nun ölmeden önce yazdığı son roman.Romanın büyük bölümünü hastanedeki yatağında yazmış.En büyük korkusu bu kitabı tamamlayamamak olmuş.
Yazar kitapta noktalama işareti olarak sadece nokta ve virgül kullanmış.Okuyucuyla konuşur gibi yazmış romanı.
Portekiz Kralı Juan filini Avusturya arşidükü Maximilian'a hediye etmeye karar verir.Süleyman adındaki fil,Hintli bakıcısı ve askerkerden oluşan bir kafileyle Viyana'ya doğru yola çıkar.Yolculuk esnasında herşey file göre ayarlanır.
Saramago'nun alıştığımız tarzından biraz farklı ve eğlenceli bir kitap olmuş.Filin bakıcısı Subhro da felsefik bir karakter olarak etkileyci.
Saramagoseverler bu kitabı mutlaka okumalı.

18 Temmuz 2010 Pazar

BARAKA-WILLIAM P. YOUNG

YAYINEVİ:PROFİL YAYINCILIK
BASIM YILI: MAYIS 2009
ORİJİNAL ADI:THE SHACK
ÇEVİREN:HASAN KAYA
SAYFA SAYISI:280

Çok satan kitapları almayı pek tercih etmiyorum,ancak bu kitap ilgimi çekmişti.Yaklaşık bir seneye yakın bir süredir kütüphanemde okunmayı bekliyordu.

Hepimiz hayatta iyi ve kötü şeyler yaşıyoruz.Kötü şeyler yaşadığımızda Tanrı'yı hatırlıyor ve neden böyle oldu diye soruyoruz.Her nedense mutlu zamanlarımızda aklımıza gelmiyor Tanrı.
Kitapta bir babanın kızını kaybetmesiyle uğradığı dönüşüm anlatılıyor.Hepimizin kafasındaki sorular cevaplanıyor.Yazar Tanrı'ya farklı bir bakış açısından bakmış.Okurken umut,sevgi ve güzellikleri içinizde hissediyorsunuz.
Birçok insan bu kitabı sevmeyebilir ancak benim gibi inançlı biriyseniz, mutlaka alıp,okumanızı tavsiye ederim.

25 Mart 2010 Perşembe

BİR KIŞ GECESİ EĞER BİR YOLCU-ITALO CALVINO

YAPI KREDİ YAYINLARI
Orijinal Adı:Se una notte d'inverno un viaggiatore
Çeviri:Eren Yücesan Cendey
Temmuz 2009,3.baskı
249 sayfa


"Italo Calvino'nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu adlı yeni romanını okumaya başlamak üzeresin.Rahatla.Toparlan.Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin.Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içinde yok oluversin." cümlesiyle balşayan kitap ilk andan itibaren sizi içine alıveriyor.Tamamlanmamış on öyküyü okurken bir o yana bir bu yana savruluyor düşünceleriniz.Yazarının deyimiyle okurluk ve yazarlık üzerine bir kitap.Mükemmel bir kurgusu var ve değişik bir tarzda yazılmış.Klasik başlangıç,gelişme ve son bölümleri olmayan roman zevkle okunuyor.
Uzun zamandır bir Italo Calvino kitabı okumayı istiyordum.Sanırım doğru bir başlangıç oldu.

14 Mart 2010 Pazar

ÖLÜM BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ-José Saramago

Merkez Kitaplar,2007
Adı bilinmeyen bir ülkede Ölüm görevini yerine getirmeyi bırakır ve ertesi gün hiç kimse ölmez.Bu durum önce herkesin hoşuna gitse de sonraları bir kaos ortamı oluşur.Hastaneler ve düşkünlerevleri, dolup taşar,cenaze levazımatçıları iflas eder,sigorta şirketleri değişik yöntemlerle ayakta kalmaya çalışır.Ölüm sadece o ülkede öldürmemektedir ve ailelerden biri ölüm döşeğindeki babalarını sınır dışına çıkararak ölmesini sağlarlar.Sonuçta bu çözüm ve oluşan kaos ortamında bir maphia oluşur.Kilise ve etkilenen diğer kuruluşlar farklı çözüm yöntemleriyle çıkarlarını korumaya çalışırlar.
Ölümsüzlüğün çaresini arayan insanoğlunun bu gerçekleştiğinde nasıl bir kaosa sürükleneceğini anlatan düşündürücü bir roman.Kitabın sonu da oldukça hoş.
Mutlaka okunması gereken bir kitap.

10 Ekim 2009 Cumartesi

İMKANSIZIN ŞARKISI-HARUKI MURAKAMI

Doğan Kitap
2008,349 sayfa










Haruki Murakami'nin okuduğum ilk kitabı.Daha doğrusu bir Japon yazarı da ilk okuyuşum oluyor bu.Ancak kitap Japon Kültürü'nden çok fazla izler taşımıyor.
Kitabın orijinal adı Norwegian Wood. Beatles'in bir şarkısı.Zaten kitap boyunca sürekli fonda müzik çalıyor,özellikle Beatles şarkıları.

-Beni hiç unutmayacağın doğru,değil mi?diye kulağıma fısıldadı.
-Seni hiç unutmayacağım.Seni unutmam imkansız.
Kitabın temelini bu diyalog oluşturuyor bence.
Kahramanımız Vatanebe 37 yaşındadır.Uçakta Norwegian Wood adlı şarkının çalınmasıyla geriye döner ve yaşadıklarını hatırlar.Verdiği söze sadık kalmış ve unutmamıştır.Lise yıllarında en yakın arkadaşı Kuzuki ve onun kız arkadaşı Naoko ile uyumlu bir üçlüdürler,sürekli beraber olurlar ancak Kuzuki intihar eder.Onun ölümünden sonra Vatanebe ve Naoko hiç görüşmezler.İkisi de üniversite öğrenimi için Tokyo'ya gelirler ve birgün aynı metroda karşılaşırlar.Tekrar görüşmeye başlarlar.Naoko'nun yirminci yaşgününde sarhoş olup,birlikte olurlar.O geceden sonra Vatanebe Naoko'dan haber alamaz.Uzun bir süre sonra Naoko'nun ruhsal problemleri sebebiyle Dostlar Pansiyonu adlı bir klinikte olduğunu öğrenir,onu ziyaret eder.Klinikte Naoko ve onun arkadaşı Reiko ile üç gün geçirir.Müzik,içki ve güzel sohbetler.Kitabın en güzel bölümleri bu günlerin anlatıldığı sayfalardı benim için.
Naoko çok hastadır ve klinikten ne zaman çıkabileceği de belirsizdir.Vatanebe buna rağmen umutludur ve onunla birlikte yaşama hayalleri kurmaktadır.
Vatanebe için günler kitap okuyarak,derslere girerek,müzik dinleyerek geçerken Midori adlı bir kız girer hayatına.Midori enerji dolu ve sevimli bir kızdır,Vatanebe'den hoşlanmaktadır.Ancak Vatanebe ona karşılık veremez.Naoko'ya mektup yazmakta, onun iyileşmesini beklemektedir.Naoko tam iyileştiğine inanıldığı bir anda intihar eder.Vatanebe acısından yollara düşer.Tam iki ay amaçsız bir şekilde gezip,durur.Döndüğünde Reiko onu ziyarete gelir ve yeni bir hayata başlamasını tavsiye eder.Onu yolcu ettikten sonra Midori'nin varlığını hatırlar ve bu ona mutluluk ve umut verir.Midori'yle mutlu sona ulaştı mı bilemiyoruz,yazar bunu biraz da bizim yaratıcılığımıza bırakmış sanırım
Kitabın magical realism'in güzel bir örneği olduğunu okudum bir yerde.Doğru zannediyorum.
68'li yıllarda geçen; ölüm acısı,aşk,arkadaşlık,seks,müzik,kitaplarla örülmüş sıradışı bir roman.
Romanın kahramanı tam bir kitap kurdu.Sürekli okuyor,müzik dinliyor ve birşeyler içiyor.Viski,sake,kahve,çay
68'li yıllarda geçmesine rağmen kitapta politika ve siyasi görüşlerden çok fazla söz edilmemiş.Kendini halktan biri sayan Midori'nin üniversitedeki sosyalist öğrenciler hakkında söylediği şu sözler dışında:
O koca koca söylevleriyle,sadece ve sadece yeni kız öğrencilerde hayranlık uyandırmak ve ellerini eteklerinden içeri sokmak için böbürlenip duruyorlar.Bundan başka bir şey düşündükleri yok.Sonra da dördüncü yıla geldiklerinde ,Mitsubishi'de,IBM'de veya Fuji Bankası'nda işe alınmak için saçlarını kestiriyorlardı, sonra da Marx'ı hiç okumamış güzel bir genç kadınla evleniyorlar ve çocuklarına olmadık,gülünç adlar veriyorlardı.Bütün bunların içinde,eğitim-endüstri işbirliğinin yok edilmesi,nerede kalıyor?Öylesine gülünç ki insanın ağlayası geliyor.
Bu tür konuların geçtiği sf 217-220 arası özellikle okumaya değer.


Yazar ve kitapları hakkında daha fazla okumak istersenizburaya göz atabilirsiniz.





BİR DİLİM LEZZET
Herkesle aynı şeyleri okuyunca,ister istemez herkes gibi düşüneceksin.Bu da kabalık ve sıradanlık olur.Ciddi biri böyle şeylerle zaman harcamaz.

------------

Kaderinden yakınma bunu aptallar yapar.

------------
Yaşamın bir bisküvi kutusuna benzediğini düşün.Kutunun içinde, her tür bisküvi vardır,sevdiklerin de sevmediklerin de, öyle değil mi? Ve insan sevdiğini önce yerse geriye pek sevmedikleri kalır sadece.Ben kötü günler geçirdiğimde hep böyle düşünürüm işte.Şimdi bunu yaparsam,sonrası daha kolay olur, derim kendi kendime.İnan bana yaşam bir bisküvi kutusu gibidir.


18 Eylül 2009 Cuma

GEORGE ORWELL-1984

CAN YAYINLARI
KASIM 2008,270 SAYFA




Yazarın okuduğum ikinci kitabı ve çok etkilendiğimi söylemeliyim.Kitap 1949 yılında yazılmış ve hala çok popüler.Artık bir klasik olmuş.Kitapta devletin tek otorite olduğu bir düzen anlatılıyor.Sabah sporları dahi devletin kontrolünde yapılıyor.Bu düzene uymayıp isyan edenler ise çeşitli yerlere koyulmuş olan telekulaklarla tespit edilip,buharlaştırılıyorlar.Tarih yaşanan olaylara göre sürekli değiştiriliyor.Her yerde bu düzenin başındaki kişi olan Büyük Birader'in fotoğrafları var.
Winston bu düzeni sevmiyor ama isyan edemiyor.Sevgilisiyle beraber bir eskici dükkanının üst katına saklanıyorlar.Kaçıyorlar çünkü aşık olmak yasak.Ancak yakalanıyorlar.Kitapta yazılan ve yaşananların bir kısmı insanı ürkütüyor.
Yazar totalizm karşıtlığını düşsel bir dünya kurarak anlatmış.Tarih kayıtları değiştirilirken insanların kullandığı dil de deformasyona uğratılarak yeni bir dil yaratılmaya çalışılıyor.
Anti-ütopik bir klasik olarak okunması gereken bir kitap.

11 Temmuz 2009 Cumartesi

JOSE SARAMAGO-KÖRLÜK


CAN YAYINLARI,2009
339 SAYFA


Körlüğün salgın hastalık gibi yayıldığı bir kentte yaşayanların hikayesi anlatılıyor kitapta.Önce bir adam yeşil ışığın yanmasını beklerken arabasında,daha sonra muayeneye gittiği göz doktoru ve kentteki herkes kör olur.Devlet kör olanları önce bir akıl hastanesinde karantinaya alır.Bu salgında kör olmayan tek kişi göz doktorunun eşidir.Akıl hastanesinde tam olarak bir düzen kurulamaz ve ahlaki değerler alt üst olur.İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelirler.Her türlü suç,ahlaksızlık normal görülmektedir.Tek kişinin gözlerinin görmesi de bu durumu değiştirmez,aksine gören kişi çok acı çeker.Sonunda bir yangın neticesinde kaldıkları yerden kaçarlar ancak dış dünyada da durum çok farklı değildir.Herkes kör olduğu için çöpler toplanmamıştır,kimse evini bulamamamaktadır,yiyecek ve su kıtlığı vardır. İnsanlar artık hayvanlaşmıştır.Diş doktorunun eşi, bir grup körle birlikte yaşamını devam ettirmek için evine gelir.Ancak koşullar çok zordur.Sonra herkes tekrar görmeye başlar.

Yazar liberal demokrasi'nin eleştirisini büyük bir ustalıkla yapmış bu kitapta.İronilere de çok fazla yer verilmiş.

Nobel Ödüllü yazarın bu olağanüstü kitabını okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum.


KİTAPTAN:

Dünyadan o kadar uzağız ki zaman gelecek artık kim olduğumuzu unutacağız,birbirimizin adını bile söylemek aklımıza gelmeyecek,zaten bu neye yarar ki,adlarımızın bize ne yararı olur ki,köpekler birbirini bizim yaptığımız gibi tanımazlar ya da tanısalar bile kendilerine verilmiş olan adla değil,onun kokusunu öteki köpeklerden ayırt ederek tanırlar,...


Yalnızca vadesi dolan ölür,ölüm bizi bize haber vermeden seçer.


Verilen sözler her zaman tutulmaz,bunu kimi zaman zayıflığımızdan,kimi zaman da bizi aşan,hesaba katmadığımız bir gücün zorlamasıyla yaparız.



27 Haziran 2009 Cumartesi

ALTIN BALIK-J.M.G Le Clézio







İLETİŞİM,2008
210 sayfa
"Ey balık,küçük balık,kendine dikkat et!Dünyada seni yakalamak üzere atılmış o kadar çok olta ve ağ var ki"



Le Clézio,Nobel ödüllü Fransız bir yazar. bu kitabında altı yaşındayken kaçırılarak Kuzey Afrika'ya getirilen ve burada yaşlı bir kadına satılan Leyla'nın ilginç yaşam öyküsünü anlatıyor.Roman Leyla'nın kendi topraklarına dönmesiyle bitiyor.Hayata meydan okuyan ve cesur bir kızın yılmadan süren mücadelesi.Berduş bir hayat yaşar Leyla.Kitabın genelinde en çok beni etkileyen şeylerden biri Leyla'nın her şekil ve şartta dahil kitap okuması(çöpten topladıkları da dahil)

Yazarın da göçebe bir hayat tarzı varmış ve bunun yansımlarını kitapta görebilirsiniz.Kitabı okurken sürekli kendimi Leyla'nın yerine koydum ve cesaretine hayran kaldım.Etkileyici ve güzel bir roman.Fransız bir yazarın kaleminden zenci bir genç kızın sıradışı hikayesini okumak ilginç.

Ayrıca romandan bulduğum bir kitabın izini sürüyorum bu aralar:Italo Svevo-Zeno'nun Bilinci.Kahramanımıza bu kitabı okuması tavsiye ediliyor ve deniyorki:"bu kitabı okumayan hiçbir şey okumamış sayılır."Merakımı uyandırdığı için okumak istiyorum bu kitabı da.





21 Haziran 2009 Pazar

AY SARAYI-PAUL AUSTER

CAN YAYINLARI,MART 2008
312 SAYFA
Paul Auster en sevdiğim yazarlardan biri. Bu kitabı ise gerçekten olağanüstü.
Marco Stanley Fogg birlikte yaşadığı dayısının ölümünden sonra parasız kalır ve dayısından miras kalan kitapları birer birer satarak hayatını bir süre zor da olsa devam ettirir. Kitaplar bitince bir işe girip çalışmaz ve parkta yaşamaya başlar.Arkadaşı Zimmer ve tesadüfen tanıştığı ( kitapta tesadüfler çok fazla rol oynuyor)Kitty Wu onu kurtarır ve tekrar yaşama döndürürler.Gazete ilanında tekerlekli sandalyeye mahkum bir ihtiyara bakma işini bulur ve işe kabul edilir.Bu ihtiyar onun dedesidir.Onun da hayat hikayesi çok ilginçtir.Burada ikinci bir hikaye çıkar karşımıza.Sonunda Fogg yıllardır hiç görmediği babasını da bulur ve onunla yakınlaşır.
Yazar birbirinden hayatların son demlerinde haberdar olan üç kuşağın ilginç öyküsünü anlatıyor.Herbirinin hikayesi çılgın ve olağanüstü.Bazen hüzünleniyor,bazen de gülümsüyorsunuz okurken.

KİTAPTAN:
"Uçurumdan atlamıştım ve son anda bir şey uzandı,beni havada yakaladı.O bir şeyin adına sevgi diyorum.İnsanı düşünmekten alıkoyacak tek şey yerçekimi yasalarını yok edecek kadar güçlü tek şey sevgidir."

"Yaşamını rüzgarın esintisine bıraktığın zaman,daha önce hiç bilmediğin ,başka koşullarda öğrenilemeyecek şeyleri keşfediyorsun."