1 Mart 2006 Çarşamba

Eğlenelim!




Gel dostum, bu güzel akşamı birlikte yürüyüp dolaşarak, muhabbet edip gülüşerek geçirelim.

Ne güzel, ay yükselmiş, hafif bir esinti var. Meltemi yüzümde hissetmeyi çok severim, ya sen? Böyle güzel akşamlarda rüzgâra karşı yürür, denizin sesini dinlerim. Yorulursam sahilde kumlara uzanır, yıldızları elimle tutmaya çalışırım. Yakaladığımı hissedersem avuçlarım ısınır; onları sıkar, sıkarım. Sonra şöyle bir “püf” dersem, avucumda toz olup uçup giderler. Oyun işte.. Sonra da neşeyle kendi kendime gülerim.

Sahilde yalnızsam, yani ortalıkta kimseler yoksa -ama kimsecikler-, kalkar kendi kendime dans ederim. Kollarımı kaldırarak, ağır ağır, sarhoş gibi. Ayak oyunlarında hünerimi gösterir, kimi an dizimi kuma vurur, ellerimi açıp iki yana salınırım. Meltem gömleğimin kolundan içime girer. En sevdiğim şarkılar kulağıma çalınır; onları kulağımla işitir, gönlümle hissederim. O an o melodilerin her yerde çalındığına yemin edebilirim. Bazan eğlenir, bazan hüzünlenirim, hattâ belki birkaç damla gözyaşı dökerim.

Dedim ya, gerçekten yalnızsam. Yoksa görenler ne der?.. Sen ne dersin?

Dostum.. Hayatta her şeyin tadına vardım. Bütün acıların... Bütün mutlulukların... Her şeyin. Keyfin de, efkârın da âlâsını bilirim. Söylesene, tanıdığın kaç kişi bildiklerinin bu kadar rahat ayırdına varabilir?.. Veya kaçı bildiğini bu kadar rahat söyleyebilir? Ama ben söylüyorum işte. Bu, Hayat’ın bilgisidir... ve de Ölüm’ün. Ve ikisi arasındakiler hakkında fikir yürütemem. Ben ağlamayı bilirim... ve de gülmeyi. Zaten ikisinin ortasını beceremem. Sen de bilirsin, ya sıkı dostlarım vardır, ya da düşmanlarım. Benim dengem budur. Ya büyük oynadım ve çok zengin oldum, ya da derin bir sefalet çektim. Ortadirek olmak bana göre değildi. Âşık oldum veya nefret ettim... Sevildim veya terkedildim. Gördüm veya farketmedim... Ama asla görmezlikten gelmedim. İşte ben böyle yaşadım, öğrendim ve bütün bunları, ancak ve sadece bunları biliyorum.

Buralara daha sık gelmelisin dostum. Sen de benim gibi her gün gelmelisin. Buralar her mevsim ayrı güzeldir. Her mevsimin rengi, kokusu, ışıkları başka. Fânî olan her şeyin en güzeli burada bulunur. Gerçi tadına varmayı bilene her yer güzeldir ya. Ama burası gerçekten güzeldir. Kuşların ötüşünün dalga sesleriyle nasıl ahenkli olduğunu düşünürsün, eğer dikkatle kulak kabartırsan. Ve buralı kuşların ne kadar zeki olduğunu anlarsın. Dikkatlice bakarsan rüzgârın havada çizdiği şekilleri görebilirsin. Derin bir soluk alırsan, her solukta farklı güzellikte kokunun genzine dolduğunu hissedersin. Her bitkinin bir başka güzel olduğunu farkedersin.

Bura halkı eğlenmesini pek bilmez ama, eğer keyfin yerindeyse kendine eğlenecek pekçok şey bulabilirsin. İki kadeh de yuvarladın mı -ki sarhoş olmak demek değildir bu-, gündüzün ve gecenin bütün güzel renkleri daha bir seçilir olur. Burada İNSANLAR – EĞLENMESİNİ – BİLMİYOR. Oysa yaşamak eğlenmektir, çalışmak eğlenmek. Üretmek, paylaşmak, koşuşturmak, gülmek, koklamak, düşünmek, yardım etmek, yaratmak eğlenmektir. Ama öyle görünüyor ki burada bu gizli yasayı pek bilen yok. Şimdi anlıyor musun neden kendi başıma dans ederken kimse görmemeli?.. O zaman sarhoş derler, deli derler, ne isterlerse derler. Boş mu vereyim? Fakat normal olan benim... ve onları dışlayamam. Onlar olsa dışlarlardı, değil mi? Aramızdaki fark da bu zaten. Sen de benim gibi düşünmüyor musun?

Düşünsene, bir düşünsene! Bizim gibilere neler demiyorlar!

En iyisi dostum, sen de kaldır kollarını, şöyle birlikte, karşılıklı şakır şakır oynayalım. Ağır ağır, bazan hızlanarak, omuzlarımızı birbirine vurarak, diz vurup doğrularak, sevdiğimiz şarkıları mırıldanıp kendimizden geçerek dans edelim. Görsünler, boşverelim; eğlenmenin ne demek olduğunu herkese gösterelim!

Bugünlerde senin gibisini bulmak pek kolay olmuyor.



Alp Çetiner

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder