Teoman, 2002 yılında Sedef Kabaş'ın "Sedef Kabaş ile Sesli Düşünenler" programında "Çok büyüdüğümü hissetmiyorum ben. Yıllar geçiyor ama ben hâlâ ergenlikteki hislerimi saklıyorum..." demişti. Çok etkilenmiştim. Yanlış anlamayın, etkilendiğim zaman yirmili yaşlarının başındaki o hayalperest çocuk değildim. Birkaç ay önce Youtube'dan izledim ben o programı. Aradan geçen bunca yıldan sonra duygularımın ergenlikteki benden sıyrıldığını söylemem zor. Bir kitap oluyor elimde, içinden birkaç cümlelik bir pasaj okuyorum ya da bir film izliyorum, bir sahnesi alıp götürüyor beni o duygularını dizginleyemediğim(ve aslında çok da dizginlemek istemediğim) o çocuğa. Tutunamayanlar'ı okuyorum bu aralar, üçüncü kez. Eğer ben Tutunamayanlar'ı okuyorsam kendimi iyi hissettiğim yerdeyimdir ama her şey olması gerektiği gibi değildir.
21. yüzyılda yaşıyorum ben. Herkesin yaşadığı dönem kendine göre zordur. Çok şey gördük biz de çok şey yaşadık ama şu an dünyada sağ olan belki de kimsenin daha önce yaşamadığı bir şey var hayatımızda: pandemi! Sokağa çıkma yasakları, kapalı dükkânlar, insansız caddeler, ölümler ve hepimizin son bir yılda öğrendiği daha bir sürü şey! Neredeyse bir sene oldu ve bir yıldır evdeyiz. Hayatımızdan nicelik olarak kaybolup gitmiş koca bir yıl var. Hepimiz acı çektik, herkes çok yoruldu, tükendik artık. Peki elimde ne var diye düşünürsem kendi iç dünyama dönmeyi hiç bu kadar başaramamıştım. Aileme döndüm, evime döndüm, kitaplarıma ve filmlerime döndüm. Etrafımızı tanıdık, doğayı anladık, tüketimi azalttık ama bunlar dışarı bakınca gördüklerimiz. Aynaya baktığımda ise kendimi yeniden tanıdım, kendimi anladım ve aslında kitaplar ve filmlere yeteri kadar sarılırsam insanlara daha az ihtiyacım olabileceğini öğrendim.
Bugün bir film izledim ben: Je Vais Bien, ne T'en Fais Pas. İngilizceye "Don't Worry, I'm Fine", Türkçeye de "Benim için Üzülme" diye çevrilmiş bir Fransız filmi. Her iki çevirinin de çok başarılı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İki sene sonra neden mi buradayım? Çünkü kalbim, ciğerim paramparça oldu. Ben bir duvara böyle en son çarptığımda Malina'yı okumuştum ve yine elimi, ayağımı, aciz varlığımı dünyaya sığdıramayıp soluğu burada almıştım. Çok acı çekiyorum. O kadar derinlerde hissettim ki bu filmi şu an o senaryonun içine girip Lili'ye sarılmak için çok fazla şey yapardım.
-spoiler-
Yo yo sevgili dostum, tahmin ettiğin gibi değil, aklıma kardeşlerim falan gelmedi. Ben sadece Lili'ye üzüldüm. Lili'den de daha çok annesine ve babasına üzüldüm. Lili'nin hastanede yatarken ailesinin kaldığı o çaresiz durum, babanın her mektupta kendine giydirmesi, annesinin mektupları babasının yanında okumamasını çünkü çok üzüldüğünü tembihlemesi, babasıyla konuştuktan sonra yine babasının durumu annesine anlatmasını istemesi, Lili'nin annesine mektupların Loïc'ten gelmediğini söylediğinde üçünün birbirine sarılması, annesinin yemeğin yanmasını bahane ederek ağlaması, yemek için dışarı çıkmaya karar verdiklerinde üç maymunu oynamaları...
Yüzlerce film izledim ben, yüzlerce. Ve bir şarkının bir filme bu kadar yakıştığını hiç görmedim. Yakınından geçebilecek kadar bile beni etkilemiş olan bir film müziği gelmiyor aklıma. Nasıl bir filmdin sen Je Vais Bien, Ne T'en Fais Pas ve bir filme nasıl bu kadar yakışırsın AaRON - U Turn (Lili). Tanrım lütfen bu filmin etkisinden bir an önce kurtulup hayatıma dönmem için bana yardım et!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder