Küçük kurbağa kafasını kaldırıp gökyüzüne baktığında gördüğü vakit bir daha asla dönemeyeceği bir vakit. Ancak küçük kurbağa henüz bunu bilmiyor. Hunharca harcıyor enerjisini, çılgınca yoruyor hiç yorulmaz bildiği/sandığı bacaklarını.
-O taşa da zıplarım, bu taşa da hoplarım,
- Derenin en güneyine de giderim
-Çok hızlıyım; altımdaki balıkların bazılarını göremem bile.
Küçük kurbağa böyle giderken ya da bazen dururken, diğer kurbağaya ilişiyor gözü.
Diğer kurbağa, bir taşın üstünde ellerini bacaklarının arasına koymuş derin derin düşünüyor.
-Ne düşünüyor?
-Diğer taşa zıplamanın ve orada durmanın hayatında nasıl bir değişime neden olacağını, kendini nasıl hissettireceğini, neler kaybettirip neler kazandıracağını… Ve elbette ki; oraya atlama isteğinin aslında hayatında nereye temas ettiğini…
- Ha ha ha, ne salak hayvansın sen, diyor küçük kurbağa.
- Sen de ne edepsizsin!
Su samuru geçiyor önlerinden. Ne hızlı, ne yavaş…Gözlerinin içine baka baka…
-Ne güzel kürkü var…
-O kürk benim olmalı, su samuru benim olmalı, istiyorum, hayatımda hiçbir şeyi bu kadar istememiştim.
- Ne güzel kürkü var…
- O kürk benim olsa, o kürke dokunsam, üzerime sarsam, acaba nasıl hissederim, acaba bu kayadan insem ve onun yanına gitsem, bu kayadan indiğim için pişmanlık duyar mıyım?
-Aptal, deyip suya atlıyor küçük kurbağa ve bu gözü kayanın altında yüzen altın renkli balığa takılmadan tam 3 saniye önce oluyor.
-Ah, ne güzel balık, benim olsun!
Ve bu kuyruğunun olmadığını fark etmesinden yaklaşık 8 saniye önce oluyor.
Ve bu diğer kurbağanın da, kuyruğunun olmadığını fark etmesinden belki 10 saniye sonra oluyor.
Birinin kuyruğu dururken düşmüş, birininki giderken.
Samurun kürkü çok güzel…
Geçiyor; ne hızlı ne yavaş…
-O taşa da zıplarım, bu taşa da hoplarım,
- Derenin en güneyine de giderim
-Çok hızlıyım; altımdaki balıkların bazılarını göremem bile.
Küçük kurbağa böyle giderken ya da bazen dururken, diğer kurbağaya ilişiyor gözü.
Diğer kurbağa, bir taşın üstünde ellerini bacaklarının arasına koymuş derin derin düşünüyor.
-Ne düşünüyor?
-Diğer taşa zıplamanın ve orada durmanın hayatında nasıl bir değişime neden olacağını, kendini nasıl hissettireceğini, neler kaybettirip neler kazandıracağını… Ve elbette ki; oraya atlama isteğinin aslında hayatında nereye temas ettiğini…
- Ha ha ha, ne salak hayvansın sen, diyor küçük kurbağa.
- Sen de ne edepsizsin!
Su samuru geçiyor önlerinden. Ne hızlı, ne yavaş…Gözlerinin içine baka baka…
-Ne güzel kürkü var…
-O kürk benim olmalı, su samuru benim olmalı, istiyorum, hayatımda hiçbir şeyi bu kadar istememiştim.
- Ne güzel kürkü var…
- O kürk benim olsa, o kürke dokunsam, üzerime sarsam, acaba nasıl hissederim, acaba bu kayadan insem ve onun yanına gitsem, bu kayadan indiğim için pişmanlık duyar mıyım?
-Aptal, deyip suya atlıyor küçük kurbağa ve bu gözü kayanın altında yüzen altın renkli balığa takılmadan tam 3 saniye önce oluyor.
-Ah, ne güzel balık, benim olsun!
Ve bu kuyruğunun olmadığını fark etmesinden yaklaşık 8 saniye önce oluyor.
Ve bu diğer kurbağanın da, kuyruğunun olmadığını fark etmesinden belki 10 saniye sonra oluyor.
Birinin kuyruğu dururken düşmüş, birininki giderken.
Samurun kürkü çok güzel…
Geçiyor; ne hızlı ne yavaş…
2 yorum:
Aslicim ne guzel yazmissin. Ve de bizi surekli didip duran bir durumu pek guzel anlatmissin. Ama simdi tastan tasa ziplasak da tasta put gibi dursak da kuyrugu kaybediyoruz, oyle mi? O zaman hangisi daha iyi???
Şimdi yavrum,
Sen bu noktada olsan olsan su samuru olursun; sen kuyruğu kaybetmeden samur mertebesine ulaşmış bir insansın zira...
Yorum Gönder