Uzun zamandır yazmıyor ya da yazamıyorum. Belki şehir dışında olmanın verdiği rehavet, belki kendini ifade etme isteksizliği, belki zaman darlığı ya da hepsi birden.
Ama tabi nereye kadar değil mi? Bu lüzumsuz ataleti yıkmak gerek, yazmak gerek. Neler oldu bitti, kendinle konuşur gibi not etmek gerek diye diye bloga düşüverdim yeniden ;)
Ve ayağımın tozuyla çıktığım macerayı size raporlamaya karar verdim;
Hemen hemen 25 yaşımdan itibaren benimle yaşamaya başlayan bir problemim var benim. Hani pek çoğunuzun yakından tanıdığı çağımızın populer problemi olan kilo probleminden bahsediyorum. Doğum yapana kadar kendilerini kontrol altında tutmayı daima başaran ben malesef aynı başarıyı doğumdan sonra devam ettiremeyerek bilenlerin bildiği üzere epeyce enine boyuna bir kadına dönüştüm. Kapı gibi hatun derler ya hah işte tam da ondan oldum:))
Bunda sadece boğazımı tutamamın payı yoktu tabi. Bundan 3 sene evvel hamile kalmaya karar verdiğimde bir aksilik var mı yok mu diye öncelikle rutin testlerimi yaptırmıştım. İyi ki de yaptırmışım çünkü bu sırada troit hastası olduğum anlaşıldı. Hemen iyi bir endokrinci arayışına girilerek hastalığımın çeşitini, ne yapmam gerektiğini öğrendim ve artık hipotroitli bir kadın olduğumun bilinciyle kabak gibi başbaşa kaldım.
Neyse efendim, önceleri bozuldum zira bu hastalık insan da kısırlıktan tutun türlü çeşit şeye sebep olabiliyordu. Malesef en kötü etkilerinden biri de metabolizmayı yavaşlatmasıydı:(
Yani ben sizin yediğiniz kadar yesem de sizin yaktığınız kadar yakamıyordum ve bu gerçekle yaşamaya alışmalıydım. Ha tabi bir de her gün vücudum artık üretemediği için dışardan almam gereken troit hormonu haplarımda hastalığın bonusuydu (!);)0
Neyse allah beterinden saklasın deyip kabul ettik hastalığımızı ve cebimize attık ilacımızı. Sonrasında "ulan ben 6 senedir çocuk istemiyorum. Bırak ya kendim çocuğum deyip şişim şişim şişinip geziyorum" şimdi bir de çocuk doğurmadıkça " yok canım kesin kısırdır atıyo" diyenlerin dediği doğru çıkmasın mı ? diye paniklemedim de değil doğrusu :)
Neyse ki hemencecik hamile kaldım da kendimi çok daha fazla üzmeden bu süreci atlatmayı başardım. Bu işte en sevindirici nokta hamileliğimden önce bu durumu farketmem zamanında ilaç kullanımına başlayıp değerleri normale çekmeyi başarmam ve hamileliğim sürecinde doğru oranda troit ilacı içerek bebeğimin bu durumdan etkilenmesinin önüne geçebilmeyi başarmış olmamdı. Ki bu noktada HAMİLE KALMAYI PLANLAYAN TÜM ARKADAŞLARIMIN HAMİLELİK ÖNCESİ TÜM FONKSİYON TESTLERİNİ YAPTIRMALARI GEREKTİĞİNİN ÖNEMİNİ vurgulamadan geçemeyeceğim. Çünkü daha sonra bu konuyla ilgili vahim bir kaç örneği duydum ki aman uzak olsun herkesten:(
Buraya kadar bir sorun yoktu. Asıl sorun doğum yaptıktan sonra metabolizmamın yavaş olduğunu bile bile yemeklerden özellikle hamur işi ve tatlıdan kaçamamış olmamdı. Aman efendim nasıl bir tatlı istemek :( ki ben aşırı tatlı seven bir insan değildim doğurasıya kadar. Bir süre süt üretiminin vücudumda yarattığı etkidir diye düşündüm. Valla ciddi bak böyle düşündüm:) Ne var tamam belki böylesi daha işime geldi:P
Her 6 ayda bir troitimden dolayı kan vermek zorunda olduğumdan bu kanları verirken tam kanıma da baktırdığımdan şeker testlerimi de yaptırıyorum gibi algıladım kendimi ama meğerse yetersizmiş bu testler. Efendim geçtiğimiz cuma yine kan verdim ben ama bu sefer dr umun tavsiyesi ile açlık tokluk şekerime de hamilelikten sonra yeniden baktırdım . Bu sayede insülin direncim kontrol edilecek kilo alımında bunun neden olup olmadığı anlaşılacaktı. Aman ben o kanı vermez olaydım:( Sanki başımdaki hastalıklar azmış gibi ( ki bir de kayak yaparken düşmem + ağır soğuk algınlığı geçirmem sonucu oluşan cillop gibi üstüste binmiş 3 tane bel fıtığım var ki evlerden ırak ) telefonda ki ses bana yeni hastalığımı müjdeledi. "Efendim siz de hipoglisemi var dedi öncelikle bunu kontrol altına almalıyız tatlı ve karbonhitrat krizine girmenizin nedeni bu hipoglisemik durumunuz dedi. Ne hönk falan diyemeden diyetisyenimizin verdiği listeyle kontrol altına almaya çalışacağız dedi karşı ses.:( Nasıl yani ya, neden ben hırrrr:(
Bir de annesini kaybetmiş biri olarak bastırmaya çalıştığım tüm korkularım hortlayıverdi ki sormayın gitsin:( Hemen bilinç altımı devreye sokarak iç sesi çalıştırdım ve aman canım yok bir şey geçer geçer dedim:/
Ama tabi iç ses şunu da anladı ki tip2 diyabet olmaya niyetim yoksa bu kilolar benden gitmeliydi. Yani en azından eski 36 beden pantolonlarıma giremesem de atabildiğimi atabilmeliyim üzerimden hissi kuvvetlendi iyice. Ha tabi hala emziren bir anne olduğum gerçeğini göz ardı etmeden besleyici değeri yüksek bir diyet proğramı ile bu işin üstesinden gelebilirim diye düşünüp dr un diyetisyeniyle bağlantıya geçtim,görüştük, tanıştık, gülüştük ve ben çıkaracağı diyet listesini büyük heyecan beklemeye başladım.
Bugün de akşam üzeri diyet listesi elime ulaştı. Ulaşmaz olaydı:) Aynen şöyle yazmış hatun kişi;
"Emzirme döneminde olduğunuzu da göz önüne alarak hem besin öğeleri açısından yeterli hem de ara öğünlerde kan şekerinizin düşmesini önleyici bir beslenme düzeni hazırladım. Diyet listeniz ektedir bla bla :P"
Tabi ben bi heyecan ekteki listeyi açtım. Aman ne görsem iyi 6 yemek kaşığı sebze yemeği, 1 çay bardağı süt türü dişimin kovuğunu doldurmayacak bir liste ve kesinlikle tatlı namına hiçbir şey yok:( Ya ben zaten böyle beslensem direkt 34 beden olurum. Ki zaten kendi yöntemlerimle kasmadan 10 kilo vermişim şimdiye kadar. Ne diye bu kadar kasacakmışım kendimi. Şimdi ne halt edeceğim ben oldum. Ne yani şimdi ömür boyu bu salak beslenme biçimine mi uymak zorundayım. Sağlıklı yaşamak buysa sağlıksızı nasıl usta ?:((
..................................................
Macera başlamadan bitti mi diyorsunuz :P :) Yok tabi ki bitmedi:P:)) Ben bi maceraya başlamaya karar vermeye göreyim kimse beni tutamaz ;-*
Gün gün bu blogda, kaçırma abla:)))