29 Aralık 2010 Çarşamba

Bir Kar Masalı:)


Soğuk bir kış gününde bir çocuğun kalbini nasıl ısıtabilirsiniz?

Üç tane kadın var tanıdığım. İkisi can arkadaşım ( Esra ve Özgüranne), birisi ise çizgilerine, renkleri kullanımına hayran olduğum Oip. Hepsi de biricik, hepsi de şahane:) Ve ne şanslıyız ki bu şahane insanlar, şu soğuk kış gününde biraraya gelip birlikte bir kar masalı oldular.

Teşekkürler çocuklarımıza sunduğunuz yeni yıl armağanı için, teşekkürler kadınların da birbirini yemeden, dayanışma içinde olabildiklerini, ortaya özgün bir şeyler koyabildiklerini gösterdiğiniz için. Teşekkürler bir kar tanesinin üzerine binip kızıma gülümsediğiniz ve masallara inanmaya devam ettiğiniz için:)
Kitabı okumak için: BİR KAR MASALI e-kitap
Kitabın fan sayfası için: BİR KAR MASALI Facebook Fan sayfası

Yaşasın Emzirme Reformu :)

Emzirme reformu gönüllüleri yeni bir mim başlatmışlar. Amaç blogcuanne'nin deyimiyle hem farkındalığı arttırmak hem de veri toplayabilmekmiş. Bu konuda blog yazarı olan olmayan herkesin desteğini bekliyorlar. Ben de listemde ki tüm anneleri bu önemli mime davet ediyorum.

Sorular şöyle:

(1) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç? (*)

(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?

(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?

(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?

(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?

(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?

(7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?

(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan “sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?

(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?

(10) Emzirme Reformu’nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak içinwww.emzirmereformu.com adresindeki formu doldurmanız yeterli.

Yukarıdaki soruları yanıtladıktan sonra, veri takibi yapabilmek açısından yazınızın linkini bilgi@emzirmereformu.com adresine gönderiniz.

(*) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı yüzde 1,3. (Kaynak UNICEF Türkiye). Annelerin yüzde 98′i doğumdan sonra emzirmeye başlıyor, fakat ilk iki aydan sonra genel emzirme sorunları veya işe başladıklarında yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle emzirmeyi ve anne sütüyle beslemeyi sonlandırabiliyorlar.

Benim Cevaplarım;

(1) Şok şok şok ne kadar da iyimsermişim inanamadım doğrusu:( Kafamdaki oran en az yüzde25'lik bir orandı. Malesef Uncef'in tespit ettiği yüzde 1.3 beni dumura uğrattı. Daha almamız gereken o kadar çok yol varki :(

(2) Bebeğim şu an 23 aylık ve ben hala emziriyorum. Eğer koşullar el veriyor ve her şey yolundaysa bebeklerde bağışıklık sisteminin oturduğu zaman olarak gösterilen ilk iki yıl emzirimenin devam etmesi taraftarıyım.

(3) 2 ay doğum öncesi iznimi doğum sonrası kullanma yolunu seçtim. Böylelikle 4 ay bu şekilde sonrasında da yasal hakkım olan doğum sonrası 1 yıl ücretsiz iznimi kullandım.

(4) Süt izni olarak kullanılan sürede ücretsiz izindeydim.

(5) Yasal hakkım olan bir yıllık ücretsiz iznimi kullanma durumumda bile malesef mobbing den ben de payıma düşeni aldım.

(6) Genellikle emzirme odalarını kullanmayı tercih ettim çok zor durumda kaldığımda ise emzirme örtüsü kullandım.

(7) Emzirme konusu desteğe ihtiyaç duyulan yegane konulardn biri. Hele de ilk günlerde yaşadığım tarifsiz meme ucu acılarını hatırlayacak olursam :( Bu konuda doğum hemşiremden ve Rus bir uzmandan tavsiye ve destek almıştım.

(8) Hımm daha ne kadar emzirmeyi düşünüyorsun?, Bıraksan mı artık ?, Yaaa halamıııı emziriyorsun? diyenler, şöyle tepedenbakmaya çalışanlar oldu mu oldu. İçimden küfrettim mi ettim:))

(9) Biliyorum ve destekliyorum. Çünkü doğan her bebeğin emme hakkı olduğuna inanıyorum Çünkü çocukların ülkemin yarını olduğunun bilincindeyim. Mutlu, örselenmemiş, kendine güvenli yetiştirilmiş çocuk mutlu yarınlar demektir. Emzirme ve annenin belli bir dönem bebeğinin yan ıda yer almasının bu sonucun doğmasının en büyük nedenlerinden biridir.

(10) Destekledim. Destek olmak isteyen arkadaşları da www.emzirmereformu.com linkini tıklayıp bilgi sahibi olmaya davet ediyorum.



19 Aralık 2010 Pazar

Evsizlere Bir de Buradan Bakın

2001 senesinin Nisan ayında "Baban hafızasını kaybetti, rahatsızlandı hemen gelsen iyi olur" diyen bir telefon aldım. O sırada başka bir şehirde yaşıyordum aramızda mesafeler vardı. Öyle ha deyince koşup yetişilmeyen mesafeler. Tüm o en kısa zamanda babamın yanında olmaya çalışma süreci boyunca aklımda ki tek şey kardeşimdi. Annesini 6 yaşında, canı gibi sevdiği dedesini 11 yaşında kaybetmişti. Şimdi sıra babasında mıydı? Aramızda ki 13 yaş fark ve benim isteklerim üzerine kardeşsiz kalmayayım diye doğmuş biricik kardeşim şimdi de babasız kalmanın acısını mı yaşayacaktı. Ölümle yeterince erken tanışmamışmıydı da hayat onu yeni bir teste sokmaya karar vermişti . Aramızda ki 13 yaş fark benim kendi babam için üzülmemi elimden alıyor kardeşimin babası yaşasın diye dua ederken buluyordum kendimi. "Allahım ne olur babasız da kalmasın." yol boyu içimden defalarca tekrar ettiğim tek şey buydu işte.
İnsan başına bu tür şeyler geldiğinde başlangıçta tam olarak ne olduğunu kavrayamıyor. Beyin flulaşıyor ancak bir süre sonra çorap söküğü gibi ne olduğunu idrak etmeye başlıyorsun. Babamı gördüğüm dakikaya kadar beni neyin beklediğini tam olarak anlamadığımı o an anlamıştım bende. O benim de babamdı ve benim de canımdı. Babasını 6 aylıkken kaybetmiş babam. Annesini askerdeyken kaybetmiş babam.Kardeşlerini birer birer toprağa vermiş babam. Hala aşık olduğu karısını daha 43 yaşında kaybetmiş ve bir daha evlenmemeyi seçmiş babam. İşte o babam bana boş gözlerle bakıyor ve kim olduğumu anlamaya çalışıyordu. Kim olduğumu bilmiyordu sadece hisleri ona çok yakın biri olduğumu anlamasını sağlıyordu. Ve o ana kadar sürekli bir yalnızlık içinde ağlayan babam beni görür görmez ağlamasına son verip garip bir uysallıkla bana kendini teslim ediyordu. Bu öyle garip bir duygu ki anlatamam siz babanızın sizi tanımaması ne demek bilir misiniz? Böyle bir duygu nasıl anlatılır, nasıl kelimelere dökülür bilmiyorum. Benim yürüdüğünde yerleri titreten babam azarlanmış bir çocuk gibi bir yere büzülmüş, anlamsız bir şekilde başına neler geldiğini anlamaya çalışıyordu. Kafasında bir sürü karışık görüntü. Karışmış bir sürü figür.
Bu hikayenin gerisi bir sürü mücadeleyi içinde barındırıyor. Neyse ki arızalar kalsa da beyne giden iki damarın aniden tıkanması ve malesef zamanında müdahale edilememiş olması dolayısıyla yaşadığı bu kötü hastalığı, sonrasında 20 dk ile tekrar ölümden kurtardığımız, atletin adına kadar her şeyin ismini yeniden öğrettiğimiz babamızı kaybetmememizle sonuçlanan bir mücadeleyle.
Şimdi tüm bunları neden yazdım. Aslında ben bu tür şeyleri blogdan paylaşmayı seven bir insan değilim . Çünkü biliyorum ki hayat hepimizi bir şekilde sınavından geçiriyor hangimize dokunsak bir yığın hikaye çıkar. Biz tüm bu başımıza gelenleri saygıyla karşılayabiliyor ve ışığımızı söndürmeden ayakta durabiliyorsak, anlamlanmış ve büyümüş oluyoruz. O yüzden belki de buralardan bunları dillendirmeye çok da gerek yok. Ama konu evsiz insanlar olduğunda dayanamadım ve tüm bunlar yeniden aklıma geldi.

Anne Kaz blogunda" Evsizleri İhbar Edin "konu başlıklı posta yer vermiş.Ne de iyi etmiş. Eğer benim babam etrafında onu tanımayan, bilmeyen insanların olduğu bir yerde hafızasını kaybetmiş olsaydı muhtemelen İstanbul gibi bir yerde kazan kepçe misali babamı arıyor olacaktım. Belki ben imkanlarım doğrultusunda yine babama ulaşacaktım ama yine de bu en iyi ihtimalle bir hafta demekti ve bir hafta da babam o halde araba çarpmadan ya da türlü şey başına gelmeden ne halde olurdu düşünmek bile istemiyorum. Karnını nasıl doyuracaktı örneğin, ya da o 20 dk gecikmiş olsam ölümle sonuçlanacak 2. atak başına böyle bir durumda gelmiş olsa ne olurdu düşünemiyorum bile. Hele tüm bunların bir kış günü başınıza geldiğini düşünün. Düşünülebiliyor mu?
İşte bu yüzden dostlar, sokakta bir başına gördüğünüz o evsiz insanlara bir de bu pencereden bakın derim. Onlar kayıp insanlar olabilir, kendi tercihleriyle orada bulunmuyor olabilirler, onların evde yolunu gözleyen annesiz bir çocukları olabilir, onları hayat şaşırtmışta olabilir, onların sınavı da bu olabilir. Sokak da yaşayan insanlarda insandır ve sevilesidir. Onlar da bir ailenin bir evladıdır ve onlarda allah kuludur. Yardım ve merhametinizi esirgerken, nefret dolu çekingen bakışlarla bakarken bunu da düşünün ve bir insana el uzatmak için çok geç olmasını beklemeyin. Sadece bir telefon...

İl bazında haber verebileceğimiz telefon numaraları;

Adana Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0322 458 84 24
Adıyaman Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0416 216 10 82
Afyon Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0272 213 19 83
Ağrı Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0472 215 24 99
Amasya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0358 218 49 83
Ankara Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0312 418 66 62
Antalya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0242 243 44 75
Artvin Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0466 212 10 69
Aydın Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0256 214 50 36
Balıkesir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0266 249 29 73
Bilecik Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0228 212 20 37
Bingöl Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0426 213 15 40
Bitlis Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0434 226 50 00
Bolu Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0374 217 70 05
Burdur Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0248 233 53 28
Bursa Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0224 327 76 45
Çanakkale Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0286 217 15 70
Çankırı Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0376 212 29 43
Çorum Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0364 224 65 32
Denizli Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0258 265 47 06
Diyarbakır Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0412 223 01 44
Edirne Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0284 212 73 09
Elazığ Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0424 218 15 73
Erzincan Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0446 214 38 47
Erzurum Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0442 234 15 41
Eskişehir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0222 217 46 05
Gaziantep Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0342 231 65 22
Giresun Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0454 215 75 35
Gümüşhane Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0456 213 59 71
Hakkari Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0438 211 99 19
Hatay Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0326 216 10 89
Isparta Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0246 223 49 40
İçel Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0324 231 12 55
İstanbul Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0212 455 13 00
İzmir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0232 445 71 83
Kars Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0474 212 69 10
Kastamonu Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0366 212 42 62
Kayseri Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0352 221 34 91
Kırklareli Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0288 214 30 80
Kırşehir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0386 262 11 67
Kocaeli Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0262 322 39 82
Konya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0332 320 64 41
Kütahya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0274 223 02 32
Malatya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0422 323 09 09
Manisa Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0236 231 10 01
Kahramanmaraş Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0344 215 86 47
Mardin Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0482 212 44 79
Muğla Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0252 214 12 40
Muş Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0436 212 90 56
Nevşehir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0384 213 38 21
Niğde Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0388 232 34 86
Ordu Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0452 225 01 61
Rize Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0464 213 04 04
Sakarya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0264 277 36 92
Samsun Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0362 435 59 45
Siirt Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0484 224 66 49
Sinop Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0368 261 52 27
Sivas Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0346 224 26 53
Tekirdağ Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0282 261 12 88
Tokat Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0356 212 51 14
Trabzon Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0462 230 21 34
Tunceli Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0428 212 12 77
Şanlıurfa Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0414 312 94 86
Uşak Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0276 223 98 27
Van Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0432 212 11 38
Yozgat Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0354 212 10 47
Zonduldak Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0372 252 04 17
Aksaray Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0382 212 46 78
Bayburt Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0458 211 46 01
Karaman Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0338 214 02 22
Kırıkkale Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0318 224 27 25
Batman Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0488 214 27 42
Şırnak Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0486 216 29 83
Bartın Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0378 227 30 38
Ardahan Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0478 211 57 77
Iğdır Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0476 227 15 02
Yalova Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0226 811 11 04
Karabük Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0370 415 61 51
Kilis Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0348 813 25 48
Osmaniye Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0328 825 01 61
Düzce Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü - 0380 512 09 32

31 Ekim 2010 Pazar

Sütü Arttırma Yolları, Emzirme Sorunları

Yeni anne olanların en büyük sorunlarından biri malesef ki emme, emzirme, süt sorunları. Sütüm gelmiyor, meme ucum çok acıyor, bebeğim doymuyor ne yapabilirim sorunlarıyla boğuşan taze annelere bi ihtimal yardımı olur diye Anne Yazar' ca nacizane bir iki öneri :)

1. Kendine ve bebeğine güven.


2. Bol su iç.

3. Günkurusu kayısı, siyah üzüm, dut kurusu, siyah erik kurusu ile hazırlanmış hoşaf iç. Müthiş etkisine inanamazsın.

4. Eart Mama Angel'ın emziren anneler için karışık bitki çayından al kullan. Pahalı bulursan içeriğine bak aktardan topla aynını hazırlayıp afiyetle iç.

5. Stres yapma hepsi geçecek, zor bir dönemden geçiyorsun ama ilk 2 ay en zorudur. Sadece daha mutlu ve daha rahat bir şekilde dayanmaya çalış.

6. Bol bol bol emzir. Mamadan mümkün olduğunca uzak dur. Emzirdikçe sütün artaracak, gögüs ucu yaraların azalacak unutma.

7. Emzirme sürecinin ilk zamanlarında illa ki meme ucu yarası, mastit, v.b. gibi sorunlar yaşanıyor:( Çok can sıkıcı, çok yorucu ve yıpratıcı bir süreç olduğunu biliyorum ama bunu doğal ve geçici bir süreç olarak kabul edip sabırlı olmaya çalış. Lansinoh marka gögüs ucu kreminden vazgeçme. Emzirdikten sonra 20 dk kadar gögüslerinin açıkta kalması ve oksijenle temasını sağla. Yine Avent'in gögüs kalkanı gögüs uclarını sürtünmelere karşı koruduğu ve hava alımını sağladığı için kullanabileceğin yöntemlerdendir. Ama steril bir şekilde kullanman önemlidir.
Emzirmeden hemen önce sıcak havlu kompresi, emzirmeden sonra da buzlu havlu kompresini mutlaka tekrarla bu seni mastite karşı da koruyacaktır.

8.Bulduğun her fırsatta dinlen, uyuduğu her an uykun yoksa bile gözlerini kapatıp dinlen. Ev işlerini mümkün olduğunca etrafında kim ya da kimler varsa onlara paylaştır. Gerekirse konundan komşundan bu iki ay süreç için yardım dilen ( ben yapmadım, herşeye gücü yeten harika anneyi oynadım pişmanım:) )

9. İlk iki ay kilo aldım kilo verdimi kafana takma yediğine içtiğine dikkat et. Her gün sütünü, yoğurdunu ihmal etme. En iyi kalsiyum kaynaklarından biri ESKİ KAŞAR dır. Süt artımına da birebirdir muhakkak tüket. Ama günlük 45 .dk lık yürüyüşten asla vazgeçme. Kesinlikle 45 dk lık yürüyüş ve emziriyor olmaktan dolayı harcadığın kalori seni kilo meselesinde koruyacaktır inançlı ol:)

10. Her türlü kafeinden uzak dur. Günde 1 fincan dan fazla çay ya da kahve tüketme. Çikolatayı sınırla. Tatlı ihtiyacını sütlü tatlılar üzerinden gider. Bol yeşillik tüket ama maydonozdan uzak dur. Roka, tere, dere tercihin olsun.

11. Kendini sev, o tatlı şey kucağında olduğu için şükret, onun sana gelmesini sağladığı için eşine hayranlıkla bak, adamı ve kendini ihmal etme:)

12. Bebekler bazen illa ki tek memeden emme isteğine girebiliyorlar. Sen ısrarla ikisinden de emzir. Ama bazen diğerinde fazla kalmasının nedeni bebeğin ihtiyaç duyduğu vitamin ve minerallere göre vücudun ayarlamasıyla da ilgili olabiliyor. Bu konuda bebeğinin seçimine saygı duyarak her ikisinden de emzirmeye devam et.
13. Sütüm yeterli değil fikrini kafandan at ( böyleyse bile kafandan at), allahım bu ne be ne çok sütüm geliyor diye düşün:) Secret'tan vazgeçme:)

14. Ağla rahatla, gülümse rahatla :) Yalnız değilsin unutma:)

Herkese bebeğiyle bol sütlü, bol öpüşlü, sarılışlı:) Az acılı günler dileğimle:))

29 Ekim 2010 Cuma

Çocuk Kitapları Mimi:)

Çiçeği burnunda bloger arkadaşımız Özgecon bize mim paslamış. Hemen gereğini yerine getirelim:)


Boncuğunuza kitap seçerken en çok önem verdiğiniz kriterler nelerdir?

Aslında en önemli kriterim kızımla ortak karar verip almamız. Kitapevine birlikte gitmeyi seviyoruz.Bu konuda sağolsun bana hiç zorluk çıkartmıyor bir kaç kitap seçer inceler. Beğendiğini ayırır bana getirir alalım diye diğerini aldığı yere bırakır. Yenisini seçer. Sonra benim bulduklarım ve onun buldukları arasında eleme yaparız. Ortak kararımıza da çantamıza koyarız:) Ama yine de benim kriterlerim söz konusuysa onlar şunlardır;
  • Yaş aralığının bize (1-3) uygun olup olmadığı ve içeriğinde ki mesajlar. Zira bazı çocuk kitaplarının abuk mesaj kaygılarının çocukların ruhları üzerinde yaralayıcı etkileri olabileceğini düşünüyorum.
  • Eğlenceli, akıcı,duru ve kafiyeli bir anlatım ve dile sahip olup olmadığı.
  • Ebeveyn olarak keyifli bulup bulmadığım:) Zira okurken ben de keyif almalıyım. Okurken hikayede ki karekterleri canlandırmayı seviyorum keyif aldığım şeyleri okurken daha bir içten okuyorum ne yapayım:))
  • Bu keyifli kitabın içinde ki çizimler. Çizimlerde ki yalınlık ama bu yalınlığın içine sıkıştırılmış ayrıntı görüntüler. Çok karışık çizimleri bu yaş grubu için erken buluyorum. Ama cadı süpürgesinde uçarken alttan hayretle bakan sincap hoşuma gidiyor:))
  • Hareketli, sticker lı, aktiviteli kitaplar da yine beğendiğim tür kitaplardan. İş Bankası yayınlarının hareketli serisi ya da müzikli kitaplar da yine sevdiklerimiz arasında.
Bir de özel amaçlı durumlarda kullandığım kriterler var tabi. Şöyleki;
  • Hangi işi yapmakta zorlanıyor ya da karşılaşmayı bekliyorsak onu çözerken kitaplardan yardım almak. Örneğin banyo yaparken kafasına su dökülmesinden hoşlanmıyor mu kendisiyle özleştirebileceği ve başka çocuklarında bu tür korkular duyabileceğini ona hissettiren kitaplar bulmak. Elbette yukarıda ilk kriterde anlattığım nedenlerden bu tür kitaplara ulaşmak hiç de kolay değil:( o sebeple genellikle sorun yaşadığımız konuyla ilgili resimleri olan bir kitap belirleyip hikayeyi ben yazıyorum:) Ama mesela ben uyduramam arkadaş diyorsanız anlatmaya çalıştığım tür de kitaplara "Kızımın Tuvalet Kitabı" iyi bir örnektir. Resimler filan da tam yerli yerindedir. Sadece yere çiş yapan çocuk kısmını atlamanızı tavsiye ederim:))
  • Yine bir başka özel amaçlı kriterimiz se yeni bir şeyler keşfedecek ya da deneyimleyecek olup olmadığımız. Diyelim ki yaz tatiline mi gideceğiz (tabi siz burada ben deneyim keşif meşif diye yazınca evereste çıkacağımızı düşünmemiştiniz umarım). Gitmeden evvel içinde deniz, kumsal oyunları, kumsal stickerları v.b. olan kitapları seçerim. Böylece hem denize gitme heyecanımızı ikiye katlamış hem de deniz ve kum gibi korkular yaşamasının önüne geçmiş oluruz kendimce;) Ya da şimdi kar mevsimi yaklaştıkça içinde karlı atraksiyonlar olan kitapları seçmeyi planlıyorum.
2. Bir kitabın kapak tasarımı sizi cezbeder mi?
Etmez mi elbette eder. Ama bu asla içeriğine bakmama engel değildir;)

3. Çocuk kitaplarının didaktik yaklaşımlarını nasıl buluyorsunuz? (Kolay buluyorum felan diyen olursa-ki ben olsam derdim ya neyse- mızıkçı yazacam demiş mimin asıl sahibesi)
Valla beni insanın gözüne gözüne olan her tür şey kasar. "Aman ne cici kızmış sen de öyle ol e mi annem" durumlarını da sevmem. Zaten bazen düşünüyorum "torun sahibi olmayı çok isterim ama ben bu kızı yetiştirirken aman evlen de, yakışıklı bir damat getir de, şöyle de böyle de şeklnde yetiştirmeyeceğime göre. Ben bile evli olduğumu anca 6 senede idrak edip de 32 yaşımda doğurmuşken bunun yaşına kadar neler neler değişir diye düşünüp varolmayan torunun varolabileceği durumundan endişeye düşüp vah vahlanmıyor değilim:P Hayır ne anlatıyordum buralara nereden geldim onu da anlamış değilim ayrıca:P:S)
Neyse işte sevmiyom ben de kafaya vurula vurula mesajları. Ama şık bir şekilde paylaşım, mutluluk, hoşgörü, empati mesajları yerleştirilmişse tadından yenmez alalım derim yani.

4. Çocuk kitaplarındaki resimler nasıl olmalı sizce? Hikayesini beğendiğiniz bir kitabı ilüstrasyonlarından dolayı almamazlık ediyor musunuz veya tam tersi oluyor mu? Hikayesi uyduruk olan bir kitabı grafiklerine aşık olarak aldığınız oldu mu? Grafiklerde aradığınız temel özellikler var mı? Varsa nedir?
Bakınız 1. sorunun cevabı baştan 4. şık. pek şık (ıyk ıyk ıyk arada böyle şımarıyorum nasıl oluyo ben de bilmiyorum:( )
Ben ikisinin birarada olduğu kitapları tercih ederim elbette ama ikisini birarada bulmak her zaman mümkün değil. Bu aralar çizimler öncelikli diyebiliriz o halde. Çünkü biliyorum ki bir çocuğun hayal dünyası her zaman bizimkinden daha iyidir. Henüz kirletilmemiştir, yaratıcılığının önüne geçilmemiştir ve o o rengarenk ilüstrasyonlara bakarken benimkinden seninkinden çok daha güzel bir dünya da gezinir. Özetle ilüstrasyon önemlidir arkadaş. Ben bile bu yaşta güzel ilüstrasyonun peşine takılıp her yere giderim yani:/

5. Çocuğunuzun şu anda en çok sevdiği 3 kitap hangileri? Bu kitapların bir ortak yönü var mı?
Bu güzel bir soru mimi hazırlayıp bizim mutfaklara süren arkadaşı tebrik ediyorum. İnsanın çocuğunu ne kadar gözlemlediğini farketmesini sağlıyor.
  • Artık etkisi geçse de geçtiğimiz ay varımız yoğumuz "Süper Karga" idi. Anne Gaaak , anne karga.Evet kızım karga:)
  • "Benekli Faremi Gördünüz mü?" Bu kitabı ben de seviyorum kızımın dedesini hatırlamasını sağlıyor. Ninesinin koynuna kıvrılmış kedicik ve ona kitaplar okuyan dede. Kara kazanda ıspanaklı puding pişiren cadı favori karekterim:) Bir de ormanda ki herkes bilmiyorum ama şuna sor diyor belli bir yardımlaşma hakim hem tilki karga hikayesinde süper kargayı yeniden görüyoruz. Sadece kurnaz tilki ibaresini sevmiyorum. Zamanın da bir kız çocuğuyla tilki arasında geçen güzel bir hikaye izlemiştim. O zaman anladım ki bu zavallı tilki ile ilgili ne kadar kötü fikirlere sahibim. İyi olabileceğine bir türlü inanamıyorum:) Buradan size sesleniyorum ey masal yazarları " tilkilerin yakasını bırakın lütfen". Ha bir de kırmızı başlıklı kızın ninesine götürdüğü mamaları çalan kurt var bu masalda. Biz kırmızı başlıklı kızın ağladığını görünce kurdun ağzında ki sepetten mamaları alıp kıza veriyoruz. Kız da seviniyor biz de pek keyifleniyoruz kuzucuğumla:)
  • "Kirpi ile Kestane" evet bukitabı okumamı da seviyor. Ben de kirpiciğin sırtına düşen kestaneyi ve ikisinin arasında gelişen ilişkiyi, birdenbire oluşan dayanışmayı seviyorum.Ama bu masalda beni rahatsız eden öğelerde çok şöyle ki; anacım zavallı kirpi ile kestane ormanda ki hangi hayvana gitse çok işim var şimdi olmaz şuna git buna git şeklinde gönderiliyorlar. Hemen hemen kimse yardım etmiyor. Tamam anladık ormanda ki hayvanları gösteriyorsun ama bari bunu benekli farede ki gibi yap baştan savmanın daha kibar bir yolunu bul değil mi ya. Hele bir de en sonunda Kirpi'cik de zavalı kestaneyi bir başına bırakıp gidiyor ki evlere şenlik. Nıç nıç nıç kınıyorum :P
  • Beatrix potter kitapları için henüz erken olduğunun farkındayım ama seviyoruz ne yapayım. Onda ki sert bir kaç mesajı da eleyip okuyorum. Tavşan Peter ve ailesinin maceraları da ilgi alanımız da.
  • Dr Mirriam Stoppard'ın "Hareketler" kitabını ve İş bankasının Hareketli Şehir" kitabını da çok seviyoruz.

Fazla oldu farkındayım ama saysam daha sayacağım çok kitap var. Örneğin tübitak kitapları gerçekten çok güzel "Çiftlikte" kitabını çok severek okuyoruz. Şükür ki şimdilik kitapları çok seven bir bebeğe sahibim. Ama tabi anya konya ancak biraz daha büyüdüğünde ve etrafında uyaran sayıları iyice arttığında belli olacak.
Bu mimi hazırlayan ve bu mimi cevaplayan bütün annelere sevgi ve şükranlarımla.

Bu arada bu mimle birlikte belirtmek isterim ki raflarda kitaplarını görüp kızıma okutmak istediğim bir ikili var ki onlarda Blog dünyasının muhteşem kadınları Evren ve O.İ.P. :)
Yine yapmışlar yapacaklarını ve yılın en iyi paylaşımlarından birini gerçekleştirmişler. Yavrusu ise tek kelimeyle muhteşem. Bu harika kadınların birlikteliğinden doğan güzel çalışmanın devamını diliyor ve en kısa zamanda müzik cd lerini ve kitaplarını da raflarda görmek istiyoruz:)
Lütfen büyüterek izleyin ve tanıdığınız tüm çocuklara izletmeyi de ihmal etmeyin;) Evren veO.İ.P'i tekrar tekrar kutlarım:)

Dipnot: Ben bu mimi bizi okuyup da henüz söz konusu mimi cevaplamamış tüm annelere paslıyorum. Gerçekten güzel kitap ve bakış açılarının ortaya çıkmasını sağlayan bir mim olduğuna inanıyorum. Hadi rastgele:)

19 Ekim 2010 Salı

Bakım Güzellik

makethumb.aspx.jpgBundan 4-5 yıl evvel kısa süreli bir cilt problemi yaşadım. Hayatımda ilk defa tüm yüzüm sivilceyle doldu. Ergenlikte bile en ufak sivilce problemi yaşamamış biri olarak bu durumun beni ne kadar gerdiğini tahmin edersiniz. Hemen cilt dr una göründüm rutin hormon testleri falan derken herhangi bir problemle karşılaşılmadı. Yine de bir kaç cilt kremi verildi onlar da soyma yaptığından cildim iyice alev alev bir hal aldı. İlk defa bu tür bir problem yaşıyordum ve şaşkındım. Derken Tekin Acar'dan bir telefon geldi "Efendim Paris'ten uzmanımız geldi yeni bir ürünümüz hakkında bilgilendirme ve cilt bakımı yapmak istiyoruz " diye. Normalde bu tür tanıtımlara gitmeyi çok sevmem zaten cildimin o gün ki durumunda tek kurtarıcının dr olduğuna inandığımdan çok da itibar etmeyerek reddettim. Gel gör ki bir kaç gün sonra tesadüf eseri oradan geçerken ( tanıtım Tunalı'da olunca günlük geçtiğin yol üzerinde oluyor dolayısıyla) hadi be bir girip bakayım ne olacak ki dedim ve kendimi içeride buldum. Elbette uzman randevusu dolmuştu. Ve o gün benimle istanbul'dan gelen ürün müdürü hanım ilgilendi. Hala minnetle andığım bu hanımın malesef ismini unuttum, kendisi ürünleri bana tanıttı benim yaşlarımdayken aynı sorunla karşılaştığını ve ne yapmam gerektiğini uzun uzun anlattı. Kadıncağız beni etkilemeyi başardı ve bir kaç ürün ve daha çok sample ile oradan ayrıldım. Eve geldiğimde mucize yaratacak ürüne o kadar da inanıyor değildim ama ne kaybederim diyerek denedim. İlk defa bir ürün grubunun bu kadar işler olduğuna şahit oldum çok kısa bir sürede eski cildime kavuşmuş ve neredeyse tüm sivilcelerimden kurtulmuştum. O gün bugündür de aynı sorun tekrar etmedi. O gün o hanımefendi vasıtasıyla tanışmış olduğum markanın ismi La Colline'di. Daha sonra hamilelik ve emzirme sürecimde içinde malesef paraben barındırdığı için yerine loccitane'in organik serilerini kullanmayı tercih ettim ama gönlümün bir tarafı hep bu üründe kaldı. Bir kaç gün önce Yeniden bir telefon aldım ve aynı uzmanın senede bir yaptığı rutin ziyaretinin gerçekleştiğini ve kendisine cilt bakımı yaptırmak isteyip istemediğimi sordular. Bu defa hemen kabul ettim randevu saatimi alarak iki gün sonrayı sabırsızlıkla bekledim. Karşımda müthiş tatlı bir kadın duruyordu, epeyce ilerlemiş yaşına rağmen cildinin ışıltısı, pırıltısı görülmeye değerdi. Elbette bunda Fransız olmasının da etkisi vardır muhakkak ama insan o yaşa kadar cildini nasıl böyle güzel korur, ne kadar güzel bir şeydir, inanılmaz.
Güzel bir gün geçirdim cildime bakım yaptırdım , bir kaç çeşit ürün aldım ve memnun mesut ayrıldım. Bilen bilir benim gibi organik manyağının parabenli ürün tüketmesi çok zordur ama ne yapayım söz konusu La Colline olunca akan sular durdu. Çünkü kısacık bakımda bile cildim ışıl ışıldı:)
makethumb.aspx.jpgBu arada sivilce problemi yaşadığınız ya da bir iki tane sivilceniz çıktığında kullanabileceğiniz mucize bir başka ürün daha var ki o da "GUERLAİN İNSİMA CREME CAMPHREA" kesinlikle her kadının kozmetik çantasında olması gereken muhteşem bir ürün. Diyelim ki sabah kalktınız ve hiç ummadığınız biçimde lüzumsuz bir sivilceyle burun buruna geldiniz:( Hemen bundan azıcık parmak ucunuzla pat pat yaparak uyguluyorsunuz ve ta tam! Hem sivilceniz kapanıyor hem de kısa sürede yokoluyor. Çok seviyorum kendisini:)
Not: Eğer sivilce probleminiz varsa dikkat etmeniz diğer kuralları sıralamadan noktalanmasın bu yazı şöyleki;
1 Her gün mutlaka yastık kılıfınız değişmeli.
2 Saçlarınız sivilcelerden kurtulma süreciniz boyunca yüzünüze değmemeli, toplu olarak kullanmalısınız.
3. Yüzünü uygun ürünle temizledikten sonra kağıt havluyla kurulamalısınız.
4. Bu süreç zarfında peling yapmamalısınız.
5. Cildi aşırı arındırıcı ürünlerden kaçınmalısınız. Cildinize uygun yumuşak, yağsız ürünler tercih etmelisiniz.
6.Parfümünüzü cildinizin kulak arkası gibi bölümlerine kullanmamalısınız.
7. Stresten uzak durmalı, sigara ya da sigaralı ortamıhayatınızdan çıkartmalısınız.

12 Ekim 2010 Salı

Top 5'e Gel, Topla Gel ;)

Güzel bir kadından, güzel bir mim almışız. Diyor ki en çok tıklanan beş postunuzu sıralayınız. Kumanda panelinden girip istatistikler kısmını tıklayınca en çok tıklanan postunuza ulaşıyormuşsunuz meğerse ve ben şimdiye kadar hiç merak etmemişim. Tıkladık gördük işte Cafe Anne Yazar' ın tersten ilk beşi:))
5. Organik Kozmetik (Bebek) ; Şahsen 5 numarada olmasına üzüldüm çünkü özellikle bebek kozmetik sektörü bebeklerin hassas cildine zarar verebilecek kimyasallarla bezeli bir portföye sahip. Bu sebeple özellikle bebek kozmetiğinde organik ürünlerin kullanımının daha doğrusu paraben ve türevlerinin kullanılmadığı kozmetik ürünlerin ( şampuan, sabun, pişik kremi, vücut kremi, v.s.) bebeklerin kullanımına sunulmasını daha doğru buluyorum. Bu bağlamda http://www.cosmeticsdatabase.com/ bu sitenin linkini yine vermek isterim zira kullandığınız ürünlerin ismini girdiğinizde sağlığa ne kadar zararlı olduğunu size puanlıyor.

4. Hızlı Zayıflama ? ;) ; 2-3 kilo fazlalıkları olanların bile "aman kilo aldım ay napıcimm şimdi" diye dövündüğü bir zamanda buna şaşmamak gerek ne de olsa trendy bir konu :))

3. Bebeklere Kahvaltı Önerileri (Ekgıda 3); Sevdiğim bir post. Umarım işe yaramıştır, her ne kadar bizim kıza işlemiyor olsa da:))

2.1. Doğumgünü Hazırlıkları; Kesinlikle favorilerimden. Yaşasın 1. doğum günleri zira:) Kesinlikle hakettiği sıralama da kanımca:))

1. Y Viva Espana :)) ; Vay be gerçekten şaşırdım:) Üstelik açık ara önde. Emek verdiğim postlardan biridir kendisi. Bileğinin hakkıyla 1. olmuş diyelim:) E tabi bu birincilikten sonra İspanya'ya gitmezsem ayıp olur diye de ekleyelim;)) Bekle beni İspanya ben geliyorum:))

Müsadenizle ben de birilerini mimlemek istiyorum. Muhtemelen mimleyeceklerim başkaları tarafından da mimlenmiştir ama ne yapalım ben gerçekten ilk beşini merak ettiğim blogları yazacağım.

Ay bi baktım da çok varmış fazla meraklı görünmemek adına hepsini yazmayayım. Nasıl olsa kesin mimlenir onlarda:))

2 Ekim 2010 Cumartesi

Hızlı Zayıflama ? ;)

Tam zamanlı zayıflama macerama başlayalı bir hafta bir gün oldu. Bu süre zarfında tamı tamına 1 kilo 600 gr vermişim. 6oo gr nedir 1,5 kilo yazsaydın diyenlere sesleniyorum o 100 gr mın benim için öneminin farkında mısınız ?:P Sizin odun kuru tabi :))ya da böyle bir şey :/ Nasıldı o atasözü yav ? :)) Her şey birbirine girmiş durumda Kamer Genç'e benzedik bu diyet yüzünden:)

Evet neyse ne! Gelelim bir hafta da bünyenin 1 kilo 600 gr dan nasıl kurtulduğuna. Baştan söyleyeyim, evet ülkenin bilinen dr larından birine gittim hangi dr du neydi diye beni yormayın adını yazarsam ilerde buradan rahatça arkasından atıp tutamam o yüzden de yazmıycam:)) Ama diyebilirim ki onunla çalışan bir diyetisyenle görüştüm ve aşağıda ki diyet listesi de onlara aittir. Amma velakin 3,5 saatlik aç kalmam sonucu yapılan bir teste dayanarak beni hipoglisemi hastası ilan etmelerini henüz içime sindiremediğimden midir, hala bir hazır olamama durumumdan mıdır nedir diyetlerine birebir sadık kalamadım. Daha doğrusu sadık kalmayı da istemedim. Nedeniyse geçmiş deneyimlerime dayanarak diyetlere karşı üzerimden atamadığım inançsızlık diye özetlenebilir.

Ben benim yöntemlerle ilerleyip yavaş ama sindire sindire kilo vermek taraftarıyım. Yani bir oturuşta 1 kavanoz nutella yı utanmasa bitirebilecek bir bünyeye birden " 6 kaşık yemek ye "
demek bana inandırıcı gelmiyor. Elbette kişi verilen diyet listesini uygularsa muhakkak kilo verir. Ama verdiği o kiloları zihniyetini değiştirmedikten sonra aynı hızla geri alır diye düşünüyorum. Aslında ben zihniyeti değiştirme konusunda da tedirginim; sonuçta bu insanlar seni zayıflatabilmeyi başardıkları sürece isim yapabilirler. Bir de bulunduğu yer itibariyle zayıflama konusu hayatlarının her şeyi haline gelmiş. Yani ben ne kadar kızımla kafayı bozmuşsam bunlar da zayıflamayla aynı derece kafayı bozmuşlar düşünün yani:) Hem öyle bir bozmuşlar ki bir çoğu çaktırmadan sağlık mağlık adına metabolizma hızlandırıcı ilaçlar dayıyor danışanlarına. Hani ne kadar doğru bir geyiktir bilmiyorum ama bazı ülkelerde 5 yıldan fazla ilkokul öğretmenliği yapmış olanların şahitliği geçerli sayılmıyor derler ya işte o hesap bunların da zayıflama konusunda ne kadar çığrından çıktığı belli değil. Tabi bu durumda milletin onlara zayıflatma merkezi gözü ile bakmasının onlar üzerinde yarattığı etkiyi de unutmamak lazım. Hani bir ara Taylan Kümeli Sütaş reklamlarında bıldır bıldır koşuyodu da
" ulen sen önce kendini zayıflat" deyip kadının anasından emdiği sütü burnundan getirip bir deri bir kemiğe çevirdiler ya işte o hesap her daim zayıf kalmalı ve zayıflatmalılar. Hedef bu, sağlıklı olmanın tek koşulu bu onlar için.

Oysa ki ben dalyan gibi amcamın kanser denen o illet yüzünden bir hafta içinde bir deri bir kemiğe bürünüşünü izlemiş biri olarak; nasıl bilincimin altına üstüne zapzayıf kal mesajını gönderebilirim ki? Kilo alan insanların beyinlerinin onlara oynadığı oyunları keşfetmeli önce. Kim durduk yere yemesi gerektiğinin üzerinde yer? Ama bunu yazarken "kilo almamak için hiç bi halt yemiyorum canım. Ay vallahi aç geziyorum. Aman ne kadar da zayıfım, çıtırım" demek adına öğürenlerde en az kilo alanlar kadar yeme konusunda sorunlu kanımca. Yani sabahları 6 dilim peynir sağlıklı olamayacağı gibi bir ince dilimin yarısıyla ayakta durmaya çalışanların ya da daha kötüsü hiç kahvaltı ya da akşam yemeği yemeyi tercih etmeyenlerin de sağlıklı olamayacağı aşikar. Doğum günü çok yaklaşmış bir terazi olarak aslolan dengedir diyorum daha da bir şey demiyorum:))

Yine uzattım değil mi? İşte aşağıda bana verilen liste var. Aslında bu çeşit listelerin yayınlanması taraftarı değilim ama hem biraz fikrinizi almak istiyorum hem de bana gönderen diyetisyenin emziren anne olduğum için son derece besleyici olduğunu söylemesinden dolayı bu listeyi paylaşmakta sakınca görmüyorum. Ben bu listenin yarısını ( yani 6 y.k. dediyse 9 yaparak gibi) uygulayarak hiç spor yapmadan ve dahi yürüyüşe çıkmadan bir haftada 1,5 kilo verdim ama eminim tamamını uygulasam 2,5 kilo verirdim. Ayda 6-8 kilo bence hızlı bir kilo veriştir. Bu noktada bazı arkadaşlar "aylarca kilo vereceğim diye azim yapacağına koruyacağım diye azim yapmak daha kolay" diye düşünüyorlar. Ben de diyorum ki "yavaş kilo vermek demek hem bünyeni tahrip etmeden hem de beslenme alışkanlığını birdenbire değilde yavaş yavaş farkettirmeden değiştirmek anlamına geliyor" bu nokta da kafam karışmış durumda siz ne dersiniz acaba ?

KAHVALTI

1 dilim beyaz peynir (40g)

5-6 adet zeytin

2 dilim tam tahıllı ekmek (çavdar - tam buğday - karışık tahıllı)

Domates - salatalık - yeşilbiber

* 2 GÜN/HAFTA 1 adet yumurta eklenebilir (ben haftada 4 gün yedim)

ARA ÖĞÜN

1 adet orta boy armut veya elma veya 3 adet mürdüm eriği veya 1 adet şeftali/nektarin veya 1-2 adet mandalin

2 adet ceviz

ÖĞLE YEMEĞİ

6 yemek kaşığı sebze yemeği (kıymalı veya zeytintyağlı hazırlanabilir) veya 6 YK kurubaklagil yemeği

1 kase (4 YK) yoğurt

2 dilim tam tahıllı ekmek veya 1 dilim ekmek ile 1 kase çorba

ARA ÖĞÜN

1 porsiyon meyve veya 2 adet kuru kayısı veya kuru erik

6 adet badem

ARA ÖĞÜN

Yarım su bardağı veya 1 çay bardağı süt

VEYA 1 dilim az yağlı beyaz peynir ile 1 dilim tam tahıllı ekmek (veya 2 adet kepekli grisini)

AKŞAM YEMEĞİ

3 köfte kadar (90-100g) kırmızı et veya tavuk veya balık veya hindi eti

4 yemek kaşığı sebze yemeği ve/veya karışık salata (1 TK zeytinyağı ile)

1 dilim tam tahıllı ekmek

VEYA 6 YK kurubaklagil yemeği (y.mercimek/nohut vb) + 2 YK bulgur pilavı veya 1 dilim ekmek ile ayran/cacık/yarım kase yoğurt ile salata

GECE

2 adet mürdüm eriği veya 1 adet orta boy armut

1 kutu probiotik yoğurt (içine 1 çay kaşığı tarçın eklenebilir) - Bu tarçını da hani hiç tatlı vermemiş ya tatlı ihtiyacımı gidermek için veriyor ne kadar iyi niyetli değil mi? :P:)


24 Eylül 2010 Cuma

Zayıflama Maceram 1

zayiflama.jpg
Uzun zamandır yazmıyor ya da yazamıyorum. Belki şehir dışında olmanın verdiği rehavet, belki kendini ifade etme isteksizliği, belki zaman darlığı ya da hepsi birden.
Ama tabi nereye kadar değil mi? Bu lüzumsuz ataleti yıkmak gerek, yazmak gerek. Neler oldu bitti, kendinle konuşur gibi not etmek gerek diye diye bloga düşüverdim yeniden ;)

Ve ayağımın tozuyla çıktığım macerayı size raporlamaya karar verdim;

Hemen hemen 25 yaşımdan itibaren benimle yaşamaya başlayan bir problemim var benim. Hani pek çoğunuzun yakından tanıdığı çağımızın populer problemi olan kilo probleminden bahsediyorum. Doğum yapana kadar kendilerini kontrol altında tutmayı daima başaran ben malesef aynı başarıyı doğumdan sonra devam ettiremeyerek bilenlerin bildiği üzere epeyce enine boyuna bir kadına dönüştüm. Kapı gibi hatun derler ya hah işte tam da ondan oldum:))

Bunda sadece boğazımı tutamamın payı yoktu tabi. Bundan 3 sene evvel hamile kalmaya karar verdiğimde bir aksilik var mı yok mu diye öncelikle rutin testlerimi yaptırmıştım. İyi ki de yaptırmışım çünkü bu sırada troit hastası olduğum anlaşıldı. Hemen iyi bir endokrinci arayışına girilerek hastalığımın çeşitini, ne yapmam gerektiğini öğrendim ve artık hipotroitli bir kadın olduğumun bilinciyle kabak gibi başbaşa kaldım.

Neyse efendim, önceleri bozuldum zira bu hastalık insan da kısırlıktan tutun türlü çeşit şeye sebep olabiliyordu. Malesef en kötü etkilerinden biri de metabolizmayı yavaşlatmasıydı:(
Yani ben sizin yediğiniz kadar yesem de sizin yaktığınız kadar yakamıyordum ve bu gerçekle yaşamaya alışmalıydım. Ha tabi bir de her gün vücudum artık üretemediği için dışardan almam gereken troit hormonu haplarımda hastalığın bonusuydu (!);)0
Neyse allah beterinden saklasın deyip kabul ettik hastalığımızı ve cebimize attık ilacımızı. Sonrasında "ulan ben 6 senedir çocuk istemiyorum. Bırak ya kendim çocuğum deyip şişim şişim şişinip geziyorum" şimdi bir de çocuk doğurmadıkça " yok canım kesin kısırdır atıyo" diyenlerin dediği doğru çıkmasın mı ? diye paniklemedim de değil doğrusu :)
Neyse ki hemencecik hamile kaldım da kendimi çok daha fazla üzmeden bu süreci atlatmayı başardım. Bu işte en sevindirici nokta hamileliğimden önce bu durumu farketmem zamanında ilaç kullanımına başlayıp değerleri normale çekmeyi başarmam ve hamileliğim sürecinde doğru oranda troit ilacı içerek bebeğimin bu durumdan etkilenmesinin önüne geçebilmeyi başarmış olmamdı. Ki bu noktada HAMİLE KALMAYI PLANLAYAN TÜM ARKADAŞLARIMIN HAMİLELİK ÖNCESİ TÜM FONKSİYON TESTLERİNİ YAPTIRMALARI GEREKTİĞİNİN ÖNEMİNİ vurgulamadan geçemeyeceğim. Çünkü daha sonra bu konuyla ilgili vahim bir kaç örneği duydum ki aman uzak olsun herkesten:(

Buraya kadar bir sorun yoktu. Asıl sorun doğum yaptıktan sonra metabolizmamın yavaş olduğunu bile bile yemeklerden özellikle hamur işi ve tatlıdan kaçamamış olmamdı. Aman efendim nasıl bir tatlı istemek :( ki ben aşırı tatlı seven bir insan değildim doğurasıya kadar. Bir süre süt üretiminin vücudumda yarattığı etkidir diye düşündüm. Valla ciddi bak böyle düşündüm:) Ne var tamam belki böylesi daha işime geldi:P

Her 6 ayda bir troitimden dolayı kan vermek zorunda olduğumdan bu kanları verirken tam kanıma da baktırdığımdan şeker testlerimi de yaptırıyorum gibi algıladım kendimi ama meğerse yetersizmiş bu testler. Efendim geçtiğimiz cuma yine kan verdim ben ama bu sefer dr umun tavsiyesi ile açlık tokluk şekerime de hamilelikten sonra yeniden baktırdım . Bu sayede insülin direncim kontrol edilecek kilo alımında bunun neden olup olmadığı anlaşılacaktı. Aman ben o kanı vermez olaydım:( Sanki başımdaki hastalıklar azmış gibi ( ki bir de kayak yaparken düşmem + ağır soğuk algınlığı geçirmem sonucu oluşan cillop gibi üstüste binmiş 3 tane bel fıtığım var ki evlerden ırak ) telefonda ki ses bana yeni hastalığımı müjdeledi. "Efendim siz de hipoglisemi var dedi öncelikle bunu kontrol altına almalıyız tatlı ve karbonhitrat krizine girmenizin nedeni bu hipoglisemik durumunuz dedi. Ne hönk falan diyemeden diyetisyenimizin verdiği listeyle kontrol altına almaya çalışacağız dedi karşı ses.:( Nasıl yani ya, neden ben hırrrr:(
Bir de annesini kaybetmiş biri olarak bastırmaya çalıştığım tüm korkularım hortlayıverdi ki sormayın gitsin:( Hemen bilinç altımı devreye sokarak iç sesi çalıştırdım ve aman canım yok bir şey geçer geçer dedim:/

Ama tabi iç ses şunu da anladı ki tip2 diyabet olmaya niyetim yoksa bu kilolar benden gitmeliydi. Yani en azından eski 36 beden pantolonlarıma giremesem de atabildiğimi atabilmeliyim üzerimden hissi kuvvetlendi iyice. Ha tabi hala emziren bir anne olduğum gerçeğini göz ardı etmeden besleyici değeri yüksek bir diyet proğramı ile bu işin üstesinden gelebilirim diye düşünüp dr un diyetisyeniyle bağlantıya geçtim,görüştük, tanıştık, gülüştük ve ben çıkaracağı diyet listesini büyük heyecan beklemeye başladım.
Bugün de akşam üzeri diyet listesi elime ulaştı. Ulaşmaz olaydı:) Aynen şöyle yazmış hatun kişi;
"Emzirme döneminde olduğunuzu da göz önüne alarak hem besin öğeleri açısından yeterli hem de ara öğünlerde kan şekerinizin düşmesini önleyici bir beslenme düzeni hazırladım. Diyet listeniz ektedir bla bla :P"
Tabi ben bi heyecan ekteki listeyi açtım. Aman ne görsem iyi 6 yemek kaşığı sebze yemeği, 1 çay bardağı süt türü dişimin kovuğunu doldurmayacak bir liste ve kesinlikle tatlı namına hiçbir şey yok:( Ya ben zaten böyle beslensem direkt 34 beden olurum. Ki zaten kendi yöntemlerimle kasmadan 10 kilo vermişim şimdiye kadar. Ne diye bu kadar kasacakmışım kendimi. Şimdi ne halt edeceğim ben oldum. Ne yani şimdi ömür boyu bu salak beslenme biçimine mi uymak zorundayım. Sağlıklı yaşamak buysa sağlıksızı nasıl usta ?:((
..................................................

Macera başlamadan bitti mi diyorsunuz :P :) Yok tabi ki bitmedi:P:)) Ben bi maceraya başlamaya karar vermeye göreyim kimse beni tutamaz ;-*
Gün gün bu blogda, kaçırma abla:)))

23 Temmuz 2010 Cuma

Bebeklerde Yürüme Çalışmaları

Bebeğin yürüme çalışmalarında ona yardımcı olabilecek bir iki bebek egzersizini paylaşmak istedim. Biz artık koşuyoruz ama yavrumun ayağa kalkmasında, denge sorununu çözmesinde faydasını gördüğüm iki hareketi yürüme aşamasına yeni gelmiş bebeklere bir faydası olur diye paylaşmak istedim.


Bebeği duvara dayıyorsunuz ve bir süre sonra kendi dengesini sağlayabildiğini gören bebeğin kendine güveni artarak keyifli bir çalışma gerçekleşiyor.


Yine uzanabileceği yükseklikte bir yere alması için ilgisini çekebilecek bir iki nesne yerleştirin. Bu uzanma çalışmalarının hem el kol koordinasyonu hem de göz koordinasyonu üzerinde inanılmaz etkileri var.

Bunlara ek olarak SMYK mağazasından şöyle bir yürütücü ( adı artık her neyse) almıştım Bu vasıfla kullanabileceğiniz gibi bebeğiniz yürüme işini bitirdiğinde oyun masasına dönüşebiliyor ve uzun bir süre kullanımı mümkün.


Ayrıca Okul Öncesi İnci Minci'nin bloguna eklediği ilk adımlar için yeni bir icat diye bir alet gördüm ki akıllara zarar:) Kendisi zaten farklı çalışmalar bulmak konusunda usta yeniden tebrik ediyorum onu buradan:))

koruyucu1.jpg

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Gecikmiş Mim

Etkinliklerini çok severek takip ettiğim, blog aleminin değerli bloglarından biri olarak gördüğüm Okul Öncesİ Magazİn İncİmİncİ beni mimlemiş bana da cevap yazmak düşmüş:) Bu mimin kuralı kırmızı ile yazılan kelimenin altına bu kelimenin sana ifade ettiklerini yazmak ve 10 blogdaşa pas atmakmış ki o işte de fena sayılmam. Haydi rastgele başalayalım bakalım:));

Felsefem:
İnsan olabilmektir. Her insan içinde hem iyiyi hem kötüyü barındırır bilirim ve mümkün olduğunca içindeki iyiyi çıkartıp bulmaya yöneliktir tüm hedefim. Irkçılıktan, insan ayırmaktan, sadece kendi tarafından bakmaktan kaçıp adaleti, anlayışı, affetmeyi becerebilmektir tüm hissim :))

Hayat:
Bir tatlı tebessüme sığdırabildiğiniz anlardır.

Çocukluk:
İnsanın sahip olduğu en değerli zamanlar, keşke kimse kimsenin .çocukluğunu kirletmese.

Güneş:
Elimde değil çok seviyorum kendisini:) Ben tamamen yaz kadınıyım. Seviyorum güneşi dünyanın en güzel şehri olsun güneş olmasın eyvallah der giderim:) Ama yanında illaki deniz olacak:)

Gözler:

Bir insan bir kere hayatında değer verdiği birini kaybetmeye görsün sizinle konuşurken dudakları ne kadar gülüyor olursa olsun; içinde ki hüznü hep ele verir gözleri. Annesini kaybeden tüm çocuklar o hüzünlü bakıştan bir daha kurtulamazlar..

Yıldızlar:
Yıldızlar bana hep Antoine de Saint-Exupery’i hatırlatır dolayısıyla da Küçük Prens'i. Ve aşağıdaki cümleleri;

“Herkesin bir yıldızı var ama kimsenin ki birbirine benzemiyor. Yolcular için pusula, kimileri için ufak tefek bir ışık, bilginler için çözülmesi gereken bir sorundur yıldızlar… Onlardan birinde ben oturuyorum, ben gülüyorum diye geceleri gökyüzüne baktığında sana bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Gülmeyi bilen yıldızların olacak senin!

Güzellik;
Ruhun çirkinse çirkinsindir. Ve üstelik inan bana bu klişe klişe değildir..

Sevgi:
Sevmeyi ya bilirsin ya bilmezsin, ya içinde vardır ya da yoktur. Keşke sevmeyi bilen insanlar çoğalsa, hayat bayram olsa:)

Aşk:
Aşksız olmaz 7 si evlilikle geçen 15 yıllık bir beraberliğe sahibim. Aşkın gittiğini bilsem bir dakika daha beni kimse orada tutamaz. Aşk, ona baktığımda içimin titreyebilmesidir hala:)

Erkekler:
Hepsi bir kadına muhtaç, hepsinin idresi hem çok kolay hem çok zor:)

Savaş:
Ben barışcı bir insanım sevmiyorum savaşı, savaşları, savaşmak için sürekli bir neden arayanları. Elimde sihirli bir değnek olsa önce savaşları durdururdum, savaşı tek gerçek sanan çocukları lunaparklara doldururdum.

Ağlamak:
Gerekli. Ama zamanında ağlayacaksın, hüznü ertelersen hep peşinden gelir malesef.

Deniz:
En sevdiğim renk deniz mavisi, en sevdiğim yer denizin içi, en huzur bulduğum an denize baktığım an.

Ayna:
Nedense hep sihirli gelirler bana, sanki mistik bir halleri vardır, severim aynaları, ne kadar gerçeği yansıttığını bilemesem de üstelik.
Hayal:
Hayal etmeyi bırakmışsanız hayatı bırakmışsınızdır:(

Ve efendim pasladığım blog arkadaşlarım;

15 Haziran 2010 Salı

Kitap, T.V. ve Mozart'ın Dayanılmaz Cazibesi

Sanırım pek çoğunuz geçtiğimiz hafta gazetelerde "Mozart Dinleyen Çocuk Daha Zeki Olmuyormuş" başlıklı haberlere denk gelmişsinizdir.Olaki denk gelmeyen varsa diye ben yine de ufak bir özet geçeyim. Efendim, en son olarak Avusturyalı bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre hamilelik sürecinde ya da doğumdan sonra klasik müzik dinlemenin zeka üzerinde herhangi bir etkisi olmuyormuş. Yani es kaza sırf bebeğim daha zeki olsun diye hababam sevmediğiniz halde klasik müzik dinlettiyseniz üzgünüm:( Ancak iyi tarafından bakarsanız şu şekilde faydaları dokunmuş olabilir; bu sayede yıllardır dinlemekten kaçındığınız klasik müziğin aslında ne kadar büyülü bir yanı olduğunu keşfedip bir klasik müzik tutkunu haline gelmiş olma durumunuz ya da sürekli bu tarz müzik dinleyerek daha sakinleşmiş, koliği azalmış bir bebek dünyaya getirme olasılığınız yükselmiş olabilir. Ama Mozart dinleterek ÖSS de (ya da bilemiyorum yeni adı her neyse ) çocuğunuzun birinci olma şansının artmasını bekliyorsanız geçmiş olsun:)
Şimdi ben bu konuya nereden geldim? Annelerin ünlü buluşma noktası Nurturia 'da zaman zaman annecikler bir takım konuları aralarında tartışıyor ameliyat masasına yatırıp konunun tüm organlarını dışarı çıkartıp çekiştirip sonra da el birliği ile dikiyoruz. İşte bu ameliyatlardan biri de T.V. konusunda yapılıyor.
Bebeklerimize T.V. izletmeli miyiz izletmemeli miyiz? Kimi anne T.V.konusunda daha serbest düşünürken kimi anne kesinlikle izletmemek gerektiğini bunun bebeğin bilişsel gelişimi üzerinde negatif tesirler yaratacağını düşünüyor. T.V. konusu tartışılırken de konu dönüp dolaşıp Sabiha Paktuna Keskin ve onun üç yaşından önce çocuklara T.V. izletmeyin, kitap okutmayın demesi meselesine kadar dayanabiliyor. Tabi T.V. konusunu insan bir noktada anlayabiliyorken hal mesele kitap olunca şöyle bir "hönk, nasıı yani?" durumu yaşanabiliyor. İşte bendeniz de Nurturia'da tam bu konu üzerine yorumlama yapacakken baktım ki "iş yorum olmaktan çıkıp destan olmuş en iyisi post haline getireyim ne zamandır da yazasım yok bu da bahane olur " deyip atlayıverdim konunun içine. Atlayınca da Mozart'ı, Yankı Yazgan'ın bu konu hakkında ki söylemini v.s. hatırladım ve konu konuyu açtı işte:)

Öncelikle Kitap konusuna açıklık getirmek gerekirse. Yani nedir bu Sabiha Hanım'ın kitaplarla derdi diye düşünecek olursak benim nacizane fikrimi ve kendisinden anladıklarımı paylaşmak isterim doğrusu.

Şöyle ki; Kitap konusunda Sabiha Paktuna Keskin'in anlattığı şey somut zeka- soyut zeka meselesidir diye düşünüyorum. Psikoloji de Piaget gibi gelişim psikologları çocukların bilişsel olarak gelişimlerini aşamalandırırlar ve bu aşamalandırmaya göre de 11 yaşına kadar çocuk soyut düşünme sistemini geliştirememiştir ve somut zekası ile iş görür. Bu durumda da siz ona soyut olarak bir şeyleri anlatmaya kalkarsanız vaktinden önce yükleme yaptığınız için sigortaları attırabilirsiniz:) Örneğin ilkokul 1. sınıf öğrencisine 1+1=2 diye bir matematik öğretimine gitmeniz yanlıştır. Ona somut bir şekilde her bir elinize birer elma alarak bir elma+ bir elma= 2 elma şeklinde somutlaştırılmış bir sistem üzerinden hareket ederseniz başarılı olursunuz. Kitap meselesinde de anlatılmak istenen budur. Çocuk ya da bebeğe doğal yaşamında gösterebileceğin, duyu organlarıyla tadarak, dokunarak, duyarak,v.b.algılayabileceği bir şeyi siz tek veya iki boyuda indirgerseniz soyut zekaya sahip olmayan çocuğun öğrenmesine, beyin gelişimine ket vurmuş olursunuz. Anlattığınız her neyse mümkün olduğunca somutlaştırarak vermeniz gerekir, çocuk anlattığınız nesneyi duyu organlarıyla kavrayabilmeli somut bir şekilde görüp, dokunabilmelidir.. Örneğin Paktuna, "Buluttan mı bahsediyorsunuz pamuğu elletin ve işte bulut tıpkı bunun gibidir" demelisiniz diyor. Çünkü bu durumda artık bulut çocuk için anlamlandırabileceği, somut zekasıyla kavrayabileceği bir şeye dönüşür. Ya da bir örnek daha verecek olursak eşleştirme mi yapacaksınız kartlar yerine ayakkabı eşleştirmek daha tercih edilesi olmalıdır.

Aslında tv konusunda da kitap konusunda da anlatığı şu; çocuklara bilişsel gelişim aşamalarının önünde şeyler sunmayın. Vaktinden önce verilen her şey zararlıdır. Tv de bunlardan biridir çünkü bebek tv de ne olup bittiğini anlamlandıramaz bir nevi " Zeki Müren'de bizi görüyor mu?" meselesi diyebiliriz:)) Özgür Anne'yi tv konusunda ki yazılarında nacizane destekliyorum çünkü anladığım kadarıyla o diyor ki "Bu konuda hakkında farklı ülkelerde yapılan farklı çalışmalara göre T.V.zararlı bir şey, ben çocuğuma izletmiyorum, sizin çocuklarınıza ya da ülkemin çocuklarına da kıymet verdiğim için ebeveynlerini bilgilendirmek istiyorum." Bu sorumluluğu hissediyor olmasını ben çok güzel buluyorum. Bu noktada biri bir şey biliyorsa anlatır uygulamak isteyen uygular istemeyen teşekkür ederim biz böyle iyiyiz der.
Tv konusun da kendi tutumuma gelecek olursak; ben tamamen baby tv den kaçırabilmiş biri değilim 1 yaşına kadar hemen hiç izletmedim diyebilirim. Ama şimdi biraz babamızın da etkisiyle günde 15 dk baby tv izleme hakkı veriyorum zaten o da daha fazlasından sıkılıyor çünkü çocuğun önüne farklı alternatifler sunabilirseniz tv cazibesini kaybediyor. Bu noktada Çocuk Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Yankı Yazgan'ın söylediklerine kulak vermekte fayda var. Diyor ki " Çocukların gelişmek için karşılıklı ilişki kurmaya, bir insanla oynamaya, onu dinlemeye ve konuşmaya ihtiyaçları var. Çocuklar, zeka geliştirici olduğu iddia edilen proğramlar ile kazanabileceklerinin çok daha fazlasını; anne- babaları ile birebir etkileşimden, oyun oynamaktan ve kitap sayfalarını karıştırmaktan kazanır. İnsan zekasının en önemli parçası dil, oyun ve konuşma ile gelişir." Mozart dinleyip zeka arttırmakla ilgili ise şu vurucu cümlesi var ki bence çok hoş " Güzel müzik dinlemenin iyi bir şey olması için zekayı 3-5 puan arttırması mı gerekir?"

Paktuna meselesine geri dönecek olursak kendisiyle ilgili eklemek istediğim bir şey daha var. Son zamanlar da bir kaç yerde denk geldiğim bir şey var kimi anne ya da baba kendisinin konuşma tarzından rahatsız oluyor ve itici geliyor ve aman ben onu dinlemek istemiyorum diyor. Ama bana kalırsa sırf bir insanın anlatım tarzı şöyle böyle diye dediklerine kulak vermemek çok doğru değilmiş gibi. Hatta bence;) Paktuna'nın tv ye çıkması ve geniş kitlelere sesleniyor olması bizim nesil ebeveynler için iyi bir şans. En azından Spock’dan aşırılmış kitaplarla çocuk büyütmek zorunda kalmaktan iyidir diye düşünüyorum siz ne dersiniz? :)