RSS
Kücük cadim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kücük cadim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22.11.2009

Ta ta ta taaaaammmm Sürprizimizi açıklıyoruz!!!


Sıkı durun arkadaşlar, küçük cadımın Öyküleri Kitap olarak çıktıııııı:)


Kitabımızın adı: Ben Kimim?



Yazı Atölyesinin öyküleri dün Kitap olarak çıktı. Ìçlerinde küçük cadımında bulunduğu 24 minik yazar dün, Nisan ayından beri emek çekerek yazdıkları birbirinden güzel Öykülerini Kitap olarak ellerine alma mutluluğuna erdiler. Yüzleri, çok güzel bir iş başarmanın verdiği sevinç ve gururla parlıyordu.

Dün Kitapın tanıtımı için güzel bir organizasyon yapıldı. Tanıtım toplantısından bir kaç kare:)



Yazı Atölyesinin sahibi, yazar Adrianna Hermina Popa. Çocuklara ve Yazmaya olan sevgisi, bu Kitabın çıkma aşamasında önüne çıkan bütün engelleri yenecek kadar çok. Yüzü gibi yüreğide güzel kadın, verdiğin emek, çocuklara tattırdığın mutluluk için sana çok teşekkür ediyoruz. Íyi ki varsın, iyi ki seni tanımışım.


Güzel kızım, bizler seninle gurur duyuyor, seni çok seviyoruz.






Bu minik yazarlar, çok güzel bir gelecek vadediyorlar bence, onlardan daha çok güzel Öyküler, Kitaplar okuyabileceğimizi sanıyorum. Bazıları şimdiden diğer Kitapları için çalışmaya başladılar bile. Hepsine başarılarının devamını diliyor, başardıkları bu büyük işten dolayı kendilerini bir kez daha kutluyorum. Sizlerle gurur duyuyoruz, umut çiçeklerim:)



Cadımın Öykülerinin bazılarını çevirerek sayfamda yayınlamıştım, merak edenlere Linklerini veriyorum:)


1. Öykü: Renkler

2. Öykü: Dilek

3. Öykü: Gri Dünya 1, Gri Dünya 2


16.11.2009

Gri Dünya 2

Üzgün üzgün yoluma devam ettim, gece gündüz, her ağaçta, her çiçekte, aklıma gelen her yerde aradım renkleri. Böylece günler geçti, kaç gün geçtiğini bilmiyorum, tek bildiğim artık günleri saymayı bırakmış olmamdı. Ümidimi kaybetmeden renkleri aramaya devam ettim.

Bir gün yine uçarken ulu ulu kocaman çam ağaçlarının arkasında bir mağaranın girişini gördüm. Çam ağaçları Mağaranın girişini neredeyse kapatmışlardı, neyseki benim için sorun değildi. Merakla mağaranın içine uçtum. Mağaranın içi çok karanlıktı, ama bir yerlerden ışık sızdığını fark ettim. Işığı takip ederek uçtum, ışık yerdeki küçük bir taştan çıkıyordu. Taş o kadar parlamasa gözden kaçabilirdi, o kadar küçüktü. Küçük olmasına rağmen taştan çıkan ışık göz alıcıydı.

„Ne kadar güzel bir taş!“ diye düşündüm ve onu elime aldım. Taştan yayılan sıcaklık küçük ve yorgun bedenimi bir an da ısıtıvermişti. Köşeleri keskin değildi, yüzeyiyse ipek gibiydi. Taşı yanımda götürmeye karar verdim. Taşla birlikte yuvama – ebedi Renklerin ve güzelliklerin ülkesine – Kelebekler Ülkesine yola çıktım.

Dinmek bilmeyen yağmurun altında uçuyordum, kanatlarım ıslandığı için onları oynatmakta zorluk çekiyordum.

Yorgun ve bitkin bir şekilde kendimi çayırların üzerine bıraktım, küçük taşı kanatlarımın altına sakladım. Yorgunluktan olacak hemen derin bir uykuya dalmışım. Sabah olduğunda güneşin ılık ışıklarının yüzüme vurmasıyla uyandım. Gökyüzü yine griydi, ama yağmur dinmişti.

Hemen kanatlarımın altından taşı çıkardım, güneş ışınları taşa vurur vurmaz, taş mağaradakinden daha kuvvetli parıldamaya başlamıştı. Ben bir kaç adım geriye gidip bu olanları merakla izlemeye başladım. Birden taştan dünyanın bütün renkleri parlamaya başladı: Sarı, Kırmızı, Eflatun, Turuncu, Mavi, Yeşil, Lila, Pembe, Kahverengi, Turkuaz..

Renkler daireler çizerek yükselmeye başladılar. Çiçekler ağlamayı bırakmış, sevinç çığlıkları atarak, benim gibi bu olanları izliyorlardı. Başlarını Renklere doğru uzatmaya çalışıyorlardı. Sarı renk dönen renk dairesinden kendini kurtararak Ayçiçeğinin üzerine uçtu ve yapraklarına dokunmaya başladı. Ayçiçeği gördüğüm en güzel sarıya bürünmüştü artık.

Kendini kurtaran kırmızıysa biraz ilerideki Gül bahçesine uçtu, Turuncuysa, dalında asılı duran Portakallara. Sonra mavi Gökyüzüne, yeşilse ağaçlara uçtu. Diğer renklerde diğer çiçeklere, çayırlara, otlara dağıldılar. Kahverengi toprağın ve ağaçların bedeninden son griyi kovaladı.

Lila ve Turkuaz biraz daha dolaştıktan sonra benimle birlikte Kelebekler Ülkesine gelmeye karar verdiler. Onlar bundan sonra Kelebeklerin kanatlarına en güzel, en parlak tonlarını vereceklerdi.

Ben, küçük bir Kelebek – yılmamış, yorulmamış, bıkmamış, umudumu yitirmemiştim ve dünyayı Griden kurtarmış, dünyaya renklerini geri vermiştim.

O günden itibaren bu dünya biz Kelebeklerin oldu. Biz Yazın, Güneşin, Yaşam sevincinin ve Umudun en güzel habercisiyizdir.

Bizler Gökyüzünün pırlantalarıyız.

Biz olmasak, bu dünya nasıl bir yer olur du?

Resim: Pixelio

14.11.2009

Gri Dünya

Ìlkbaharı çok seviyorum..


Bir sabah uyandığımda çiçeklerin ve dünyadaki bütün renklerin kaybolduğunu gördüm, her taraf griydi. Bu gri dünyaysa hiç güzel değildi.


Kanatlarımı açtım – ben bir kelebeğim – başladım uçmaya, günlerce uçtum dünyanın üzerinde, kaybolan renkleri aramak için. Renklerin hepsini çok seviyorum çünkü. Renkler canlı ve çok güzeller. Rüya gibiler ve benim kısa hayatımın her gününü güzelleştirip, onları daha değerli kılıyorlar benim için.


Geceler, ortalığın griliğini dahada yoğunlaştırmıs, dünyayı karartmıştı. Sabah olduğunda renkler hâlâ yoktu, umduğum gibi geri gelmemişlerdi. Her şey, her taraf griydi, o kadar gri ki, ben daha önce başka bir renk görmediğime inanmaya başlamıştım. Ama biliyordum, bu dünya önceleri çok renkli, pırıl pırıl çok güzel bir dünyaydı. Renkleri aramaya ve onları geri getirmeye, çiçeklere, ağaçlara, gökyüzüne renklerini geri vermeye karar verdim.


Ìçimizde en bilgilimiz ve üstün güçleri olan yaşlı kör Kelebeğe gitmeye karar verdim, belki renkleri bulmamda bana yardımcı olurdu.


Yaşlı Kelebeğin yanına vardığımda, daha ben bir şey söylemeden:


„Dünyanın durumu nedir, küçük kelebeğim?“ diye sordu.


Ona dünyanın grileştiğini ve bütün renklerin kaybolduğunu söyledim.


"Dünya değişti ama yinede çok güzel. Çiçekler, ağaçlar, renklerini kaybettikleri için ağlıyorlar.“ diye anlatmaya başladım gözlerimden yaşlar akarak.


„Çiçekler?“ Kör olduğu için yaşlı Kelebek çiçekleri hiç görmemişti.


„Çiçekler çok güzeller, rengarenk parlıyorlar ve çokta güzel kokuyorlar. Ama bir kaç gündür, renkleri kaybolduğundan beri, hepsi yaslı, hepsi ağlamakta. Dünyada sadece gri renk kalmış, diğer renkler kayıp. Onları bulmamda bana yardımcı olur musun?“


Gri – ama bu çok kötü olmalı. Sana elimden geldiğince yardım etmeye çalışırım küçük Kelebek, ama onları geri getireceğime söz veremem.“


Aklına gelen, hayatı boyunca duyduğu, öğrendiği bütün sihirli sözleri denedi yaşlı ve kör Kelebek, ama olmuyordu işte, renkler bir türlü geri gelmiyordu.


„Özür dilerim küçük Kelebeğim.“ dedi yaşlı Kelebek.

"Elimden geleni yaptım, bütün bildiğim sihirleri denedim ama bu benim başarabileceğim bir iş değil. Bunu ancak sen başarabilirsin, yüreğinin derinliklerinde bunun bir çaresini bulacağını ve renkleri dünyaya geri getireceğine inanıyorum. Sana yardımcı olamadığım için çok üzgünüm.“


Yaşlı Kelebek üzgünce başını salladı, bana yardım edemediği için gerçekten çok üzgündü. Orada durmanın bir faydası yoktu, yaşlı Kelebeğe teşekkür edip, oradan ayrıldım.


Çok üzgündüm, ama renkleri aramaktan, onları bir gün mutlaka bulup, çiçeklere, ağaçlara geri getirmekten vazgeçmiyecektim.


Dünyaya renklerini geri verecektim…


Devam edecek:)




Resim: Pixelio

1.08.2009

BEN

Bu gün kalem küçük cadıda:)


"Rengarenk parçalar, BENim hatıralarımdan oluşan, KIRMIZI, SARI renkler, MAVIYLE karışık. Seviyorum maviyi, bana gökyüzünün sonsuzluğunu hatırlattığı için.

Kırmızıysa BENim için en güzeller gülleri canlandıriyor. Sarı Güneş gibi. Kendime bakıyorum ZAMANIN aynasında – pırıl pırıl bir GÜNEŞ, her gün doğan, SICAKLIK, SEVINÇ ve HAYAT hediye eden, işte bu BENim.

Gözümü kapatıyorum ve içimin en derinlerindeki YOLU arıyorum, BENi başka zamanlara götüren….. Birden kendimi karanlık bir odaya kapatılmış bir Tuvalin önünde buluyorum. Yaşanmışlığımın rüzgarı geliyor üstüme, onun kanatlarında annemi, babamı ve ablamı görüyorum, ablamın kucağında küçük bir bebek – bu BENim. O geçmiş ZAMANI hatırlamıyorum, sanki biri onu benim içimden kovalamış…

Başka ZAMANIN kapıları bekliyor BENi. Gün be gün, Yıl be Yıl onları yeniden keşfedeceğim ve onları uzun bir ZAMAN sonra, onları hayatımın en güzel hatıraları olarak hatırlayarak kapatacağım kapıları.

Beni BENe götüren bir çok YOL var. BENim arkamda bütün BENliğim saklı: HAYALLERIM, DILEKLERIM, GÜLMEK ve AĞLAMAK, YAŞAMAK ve UNUTMAK ve yaşamımın ZAMANI.


BEN gibi bir BEN daha yok bu hayatta.

Benim BENim eşsiz!!"





Resim: Pixelio

22.07.2009

Sevgi

Kendisine iyi geceler demek için gelen annesinin yüzünden ve sesinden rahatsız olduğunu anlayan çocuk sorar:


„Anne şekerinmi düştü, yoksa şekerinmi yükseldi?“


„Şekerim yükselmiş“


„Yüksek şekerin çaresi ne?“


"Bol bol su içmek ve yürümek!“


“Şimdi yürüyüşe gidemiyeceğine göre, ben sana başka ilaç vereyim!”


Kollarını annesinin boynuna dolar ve yanağına bir öpücük kondurur.


“Annecim SEVGÌ herşeyin ilacıdır!“



Gerçekten SEVGÍ herşeyin ilacımıdır?



7.07.2009

Küçük cadıdan inciler

Küçük cadım bu gün hiç bakmadığı bir çocuk filmine daha film başlamadan bakmak istemeyip „Bu film çok sıkıcı, ben sevmiyorum bunu!“, deyince, ona önyargılı davrandığını söyledim.

„Anne önyargı ne?“, diye sorunca, ona önyargının ne olduğunu anlattım.

Beni can kulağıyla dinledi ve arkasıdan, „Anne arkayargıda var mı?“ diye sorunca kalakaldım.

Bu zamane çocukları, insanı bitirirler valla:) Galiba benimle alay ediyor bu küçük cadı:)

Ama sonradan aklıma takıldı, gerçekten „Arkayargı“ varmı diye düşündüm.

Sonunda buldum, var tabii olmaz olur mu, ama adına arkayargı değil, „DEDIKODU“ diyoruz:)


Bence ikiside çok kötü!!


10.04.2009

Doğum günün kutlu olsun küçük cadım


“Bundan sekiz yıl önce beklenmedik bir şey oldu. Bir sabah babam odama geldi, beni uyandırdı ve bana bir sürprizi olduğunu söyledi. Benim de hemen çikolatalı çörekler aklıma geldi. Çünkü babam o zamanlar, beni yataktan erken çıkarmak için, sık sık çikolatalı çörekler alır gelirdi.

Ama babam hayır, sürprizin onlar değil başka bir şey dedi ve bana bir resim gösterdi. Bu resimde buruş buruş, pembe bir bebek vardı. Sürprizi şimdi anlamıştım, annem hamileydi ve biz her an bir bebek bekliyorduk, ama bebeğin ben uyurken geleceği hiç aklıma gelmemişti.

Işte o an da anladım ki, artık hayatımız hiç bir zaman, artık bir öncesi gibi olmayacaktı.

Hemen babamla kahvaltı edip, hastaneye gittik. Orada bir bebek yatıyordu, o kadar küçük, o kadar kırılgandı ki, onu elime almaya korktum, canını acıtmaktan korktum. Bebeğin adını Sara Selin koyduk.

Işte o günden sonra o benim her şeyim oldu. Geceleri gaz sancıları tuttuğunda, onu omuzumda gezdirdim, gazı geçinceye kadar. Daha oturamazken, onu kotuğun köşesine oturtup saçlarını fare kuyruğu gibi bağladım. O kadar güzel ve kıvırcık saçları vardı ki. Ona emeklemeyi, sağından soluna dönmeyi ben öğrettim. O daha kendi başına yürüyemediği zamanlar, onu elinden tutup yürüttüm. Öğrendiği her kelimede onunla daha çok gururlandım. Her gülüşünde benim kalbimde çiçek çiçek güller açtı.

O çok meraklı, çok konuşan ve her şeyi bilmek isteyen bir çocuktu. Benim Internette neler yazdığımı merak eder, sorar dururdu, bende “okumayı öğren, o zaman kendin oku” der, şaka ederdim. Nereden bilebilirdim ki, onun daha üç yaşında okumayı gerçekten öğreneceğini.

O kitaplarını çok seven bir çocuk ve fırtına gibi kitap okuyor. Konuşmaları sanki bir yetişkin gibi, bazen öyle sözler söylüyor ki, bunlar yetişkinlerin bile aklına gelmiyecek şeyler olabiliyor.

Kardeşim o kadar çok şey biliyor ki, bazen benden bile fazla bilgisi olduğu konular var. Çoğu zaman, hemen hemen her konuya söyliyecek bir lafı oluyor ve bu konuya o kadar uyum sağlıyor ki, o an da orada bulunanları hayretten hayrete düşürüyor.

O şimdi bir çok şeyi artık kendi başına yapabiliyor. Zaman o kadar çok çabuk geçti ki. Eskiden ağladığında ben onu teselli ediyordum, şimdi ise beni üzgün gördümü, gelip o küçük kollarıyla bana sarılıp, o beni teselli ediyor. Annemlere geldiğimde bana ya koşup sarılıyor, ya da bana dargınsa uzaktan “Hallo” diyor.

O şimdi çocuk olmanın bütün avantajlarını kullanıyor, hemde en güzel biçimde tadını çıkarıyor çocukluğunun. Bir de o kadar tatlı ki.

O her zaman benim küçük bebeğim kalacak ve ben ona bunu her zaman hissettirmesemde o benim her şeyim.

Ben onu her şeyden çok seviyorum.”

Canım kızım, Ablanın söylediklerine, baban ve ben yürekten katılıyoruz. Sen bizim her şeyimizsin ve biz seni her şeyden çok seviyoruz. Dileğimiz, senin sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür geçirmen. Bunun için bizler elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.

Bizler seni çok seviyoruz.


Resim: Pixelio

3.04.2009

Küçük cadım

Küçük cadı, Çarşamba günü okulda biraz bileğini incitmiş, o günden beri nazlanıp duruyor. ĺki günden beri sargıyla geziyor, halbuki bir şeyciği yok, çünkü oyuna daldımı, elini pek güzel kullanabiliyor:)

Eli sadece işine gelmeyen işlerde çoook acıyor:)

Bu akşam yemekten sonra, ondan sofrayı toplamasını isteyince, bana şaşkın gözlerle bakıp:

"Neredeyse kırık bir kolla, bana iş mi yaptıracaksın!“ dedi.



Resim: Pixelio

23.03.2009

Kadın olacak çocuk


Büyük cadı bu gün Üniversitede ilk gününü geçiren, ortanca cadısına sarılmış, okşayıp, sevmektedir:

„ĺpek saçlı kızım, Zeytin gözlü kızım….

Bunu duyan küçük cadı, hemen babasının kucağına atılıp, ona sarılır ve

„Hadi baba, sende söyle, sen de bana böyle güzel şeyler söyle“…der

Bunları duyan büyük cadıyla, ortanca cadı da gülme krizine girerler.

Anlaşılan kadın, her yaşta kadın:)

Sevgilerimle




Resim: Pixelio

1.02.2009

Karne

Küçük cadım Cuma günü Karnesini aldı, bütün derslerden 2 almış. Bu zaten beklediğimiz bir şeydi ama görünce Babasi ve Ben nasıl sevindik, nasıl sevindik anlatamam (Burada Notlar Türkiyedekinin tam tersi, yani 1=Pekiyi, 2=Iyi vs.)

Gurur duyduk küçük cadımla, çünkü bizim cadı geçen sene 1.ci Sınıftan, 3.cü Sınıfa atladı ve bütün dersleri çok iyi.

Öğretmeni „Aslında her şeyi biliyor, öbür dönemde biraz daha cesaret gösterip sözlü olarak derslere daha çok katılırsa bütün Notları Pekiyi olabilir!“ dedi.

Küçük cadım hızla büyüyor. Onun bir kaç yıl sonra kendi yoluna gideceğini düşünmek bana hem üzüntü, hem de buruk bir sevinç veriyor.

Hepimiz seni çok seviyoruz ve seninle Gurur duyuyoruz, tatlı cadım.

20.01.2009

Küçük cadıdan inciler

Dün küçük cadımla uzun süre tartıştıktan sonra ona „annelikten istifa ediyorum“ dedim.
Ne cevap verse beğenirsiniz „Annelik kontratının süresi bir Ömür boyudur, istifa edemezsin“ dedi cok bilmiş cadı.

Benim tepkim mi: Ağzı açık bakakaldım tabiiki...