Arkadaşlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arkadaşlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Temmuz 2011

Kelebek

Taa uzaklardan pembe bir kelebek uçup kondu Deniz' in odasına Çin maceramızda bize eşlik ediyor şimdi. Yanında miniğe ilk hediyesini de getirdi, anneye de el emeği bir kitap ayracı.

"Uzak" ta olmak anlamını yitiriyor böyle arkadaşlara sahip olunca. Füsun' cum çok teşekkürler el emeğin, güzel yüreğin için. En çok da arkadaşlığın, iyi ki varsın.

14 Temmuz 2011

Baby shower

36. haftanın içindeyim. İnişli çıkışlı devam ediyor sona yaklaşıyor. Bazen endişelenecek birşey yok sakin ol diyorum bazen de ne nasıl olacak, öncesi sonrası kafamda dönüp duruyor. Sezaryan sonrası normal doğum yapanları okuyorum keşke Türkiye' de ya da en azından İngilizce anlaşabileceğim bir memlekette olsaydım da çabalasaydım diyorum. Burada derdimi anlatacak pek gücüm yok.  Neyse güzel şeyler de oluyor. Yeni bebek için arkadaşlarımdan, aileden uzakta yalnız hamilelik geçiriyorum Deniz'e oranla biraz şanssız diye düşünüyordum ama hiç de öyle olmadığını anlıyorum. Adına sürpriz baby shower bile düzenlendi, Avustralya usulü bebek partisiyle gelişi şimdiden kutlandı.



Partide Lynn' in hazırladıklarından. Kazanana hediye var :)

Gene Lynn' den Avustralya baby shower etkinlikleri. Dağıtılan iplerle göbeğin büyüklüğünü doğru hesaplayana hediye bile hazırlamış. Svetlana kazandı biraz hileyle ;) Ve bir sepete koyduğu bebek malzemelerinden hafıza oyunu. Kazanan Shilpi, sepetteki malzemeler Selin bebeğe hediye :)

Lynn ve kızları. Çok tatlılar. 1  ayı geçkin kısa bir iş seyahati için buradalar. Çatkapı birbirimize gidecek kadar yakın olduk. Nazar boncuklu çay tabaklarımla ince belli bardakta Türk çayına bayılıyor. Buradan ayrılırken çaydanlık, bardaklar ve altlarını ona vermeye söz verdim. Her gün beraber geçiyor neredeyse. Burada böyle candan samimi bir arkadaş edinmek hem bana hem de Deniz' e büyük şans oldu.


Lynn ve Susan' ın organizasyonuyla çok eğlenceli bir gün yaşadık. Ecnebi usulü benim de bir baby shower' ım oldu diyorum ya! Hepsi çok tatlı insanlar, en genci 22 yaşında, en büyüğü annemden de büyük! Bazen öğle yemeklerinde buluşma, arada evde ya da dışarda sosyalleşme ve diğer zamanlar da Lynn ve kızlarıyla geçirilen günler.

Biraraya gelince gürültülü minik bir çete haline gelen kızlar.

Hava sıcak ve bazen aşırı nemli, bunaltıcı. Hep bir kumsal ve buz gibi derin bir deniz hayal ediyorum. Artık başka yaza kalsa da. Artık dışarı aktivitelerini market alışverişlerini ve cengaverliği biraz azalttım, son 2-3 haftada inanılmaz büyüdü karnım ve ben tabii ki, ha bir de şişen ayaklarım.

26 Ocak 2011

Kuzenler başka..



Canım kuzenlerim..

Posta kutumuza ilk kez faturalar ve broşürler dışında özel kocaman bir zarf düştü. -Ha dede ve anneanneden gelen kitaplar ve sürprizleri unutmayalım ama onlar hep babanın iş adresine geliyor :)-

Posta kutusunu açınca Deniz çığlık attı.. çok teşekkür ederiz en çok da Deniz 'e yaşattığınız sevinç için. Defalarca dinledi doğumgünü kartındaki "iyi ki doğdun" şarkısını, Çiğdem 'i sevdi fotoğraflarından, el izinin üzerine kendi elini koydu. Kucak dolusu sevgiler bu uzak diyardan size..

19 Ocak 2011

Hint esintisi



Hintli arkadaşım Shilpi' den Deniz'e 3 yaş doğum günü hediyesi.

Birtakım aksesuarları da vardı ama ben beceremedim takmayı Shilpi' den yardım istemek gerek. 2,5 ay önce Shilpi'nin kızı Kashni' nin 3. yaşını kutladık, tam bir Hintli gecesiydi, çok eğlenmiştik kendimi Bollywood partisinde hissetmiştim hatta bir an. Ne tatlı Hintli gibi oldun annecim diye gülünce "o komik Hintli amcalar gibi dansedicem anne" dedi :)



23 Aralık 2010

Çoğu Deniz, biraz biz..



Geçen günlerin en önemli gelişmesi Deniz' in kreşe başlaması oldu. Yarım gün, 3 saat kadar. Daha önceden deneme amaçlı bir gün katılmıştık anne- kız ama uzerinden neredeyse aylar geçti ben versem mi vermesem mi gerek var mı profesyonel bir yer degil, hoşuma gitmedi ve daha nice bahaneler buldum. Anladım ki isterse benim kriterlerimde muhteşem bir yer olsun hiç bir yer benim kafamda güvenli olamayacak önce annenin kendini eğitmesi gerekiyor.

Deniz'in yakın arkadaşları başlayıp üzerinden 1 ay geçince ve anneleri de memnun kalınca Deniz adına iyi olacağına karar verdim ve başladı(k). Fena da olmadı şimdilik 2. haftası, bu hafta hiç ağlamadı. Başlatmadan önce defalarca anlattım sabah ben seni bırakacagım arkadaşların ve ögretmenlerinle dans edip şarkılar söyleyip oynayacaksınız öğle yemeği öncesi de ben gelip seni alacağım. Ama ben ne kadar söylesem de anne sen de bizimle kal diye ekledi arkasından. İlk hafta ilk gün benim onunla kalmayacağımı anlayınca ağlamaya başladı sen de kal diye, tam o sırada Jada annesiyle gelince susup yanına koştu. Ben ve Coral kızları uzaktan izleyip gitmeye hazırlanırken bu sefer ben kendime engel olamayıp ağlamaya başladım ama ne ağlama. Hangimizin ağlaması gerekiyordu?? Neyse ki Deniz görmedi.  3 senedir birkaç gün anneannesi dışında hiç bir yere bırakmadığımı sürekli kuzu sarması şeklinde yaşadığımızı düşünürsek normal olsa gerek. El salladım, o da bana salladı ayrıldık. Dış kapıdan çıkarken ağlamasını duydum sonra da sustuğunu. İkinci gün de biraz ağladı sonradan çok sevdiği görünce zıp zıp zıpladığı Hintli arkadaşı Kashni gelince sustu. Dış kapıdan çıkarken gene çığlığını duydum oyundan sıyrılıp beni hatırlamış anne diye ağlıyordu. Sonradan öğrendiğim 2 dk. için ağlamış ve yine oyuna dalmış, gün içinde de hiç ağlamamış. Yine güvensiz anne ben, bana böyle söylüyorlar ne malum anlattıklarının dogru olmadıgı diye düşünüp, Deniz' i okuldan alışım sonrasında onu sıkmamaya çalışıp sorguladım seni göremedim biraz ağladım ama sustum dedi hep.

İlk hafta son gün yani cuma;  Kashni hasta yok, Jada, Elay havanın soğuklugundan gelmemişler, arkadaşlarını göremeyince fena ağladı içli içli annecim beni bırakma seninle gelmek istiyorum deyince içim elvermedi o an gerçekten de orada olmak istemiyordu bırakmadım, kucakladım dışarlarda gezdik. O gün onu kreşe bırakmayıp geri almakla hata yaptıgımı düşündüm sonrasında, başka bir çözüm bulabilir miydim diye kızdım kendi kendime. Gelecek haftayı ve neler olacagını beklemek eziyet oldu.

Düşündüğümün aksi oldu herşey hava güneşli nefis tüm çocuklar orada olunca hiç ağlamadan mızmızlanmadan bahçede oynamaya başladı. Jada annesini öpünce o da bana koştu sarılıp öpüşerek ayrıldık. Böyle devam ediyor bu hafta maşallah !!!

E bana da yaradı 2,5 saat kadar yalnızım boş boş oturup elimde kahve duvara bakmak bile keyifli. 3 sene çocuğuyla yalnız olup birden kendiyle başbaşa kalınca ne yapacağını bilemeyen anne durumu. Ha bu boş (!) zamanımın çoğu yemek yapmak ve alışverişle geçiyor ama arada vakit de yaratmaya çalışıyorum.

Deniz okul çıkışı hemen olmasa da gün içinde parça parça aklına geldikçe bana yaptıklarını anlatıyor. Eğlendiği güzel vakit geçirdiği belli, "Jada' yla kedi olduk sonra da aslan maooow diye", " Kashni bizim annemiz oldu hepimize su verdi biz de bebek olduk Jada da bebek oldu",  "bugün Elay ağladı ben hiç ağlamadım çişimi yaptım ögretmen ellerimi sabunla yıkadı ben de yıkadım; öğretmenler noodle verdi ben yemedim ama sevmedim" şeklinde kısa kısa raporlar alıyorum.

Okulda saat 9 civarı snack olarak ya pirinç makarnası noddle ya da Çinli' lerin ekmek dediği bizim ekmeğimize hiç benzemeyen bir hamur işi veriyorlar neyse ki şekersiz.  Uzak doğuluların kahvaltı ve snack anlayışı böyle. Zaten kahvaltısını güzel yapmış Deniz noodle yemiyor ekmeğin üstünü biraz yiyorum diyor ben de hiç yeme diyorum?!? Kashni'nin annesi Shelley ve ben okulun Christmas partisinde yönetici bayanla konuştuk ama anlaşılan pek takmadı ki hala bunları veriyorlar, ben Deniz'in yanına dilimlenmiş elma- mandalin-havuç gibi atıştırmalıklar koyup ögretmenine bunları da çıkarmasını söylüyorum.

Okul yöneticisi bayanın soğuk tarzı dışında can sıkan birşey yok henüz. Deniz eğleniyor sevdiği arkadaşlarıyla vakit geçiriyor, ikisi Çinli ve günde 1 saat vakit geçirdikleri 2 Amerikalı öğretmen güleryüzlü, bu şimdilik bana yetiyor. Keşke daha iyisi elimden gelseydi ama buradaki şartlar diğer okullara olan mesafenin fazlalığı buna elvermiyor.

Keşke demek fenaydı değil mi hele de çocuk sözkonusuysa. Şimdiye dek "anne" olarak iyi gittiğimi düşünsem de. Deniz' e bakınca gerçekten mutlu; her duygusunu ifade edebilen, kendinden büyükler dahil çocuklarla vakit geçirmeyi sosyalleşmeyi seven şarkılar söyleyip dans eden oyunlar uyduran bir çocuk. İçimden geldiği gibi onun isteklerine ihtiyaçlarına uygun davrandım çoğu zaman, hep sarılıp öpüp kokladım, yürümek ve puset değil de kucağıma gelmek isteyince hep kucakladım şımarması sözkonusu da olsa, yatakta onunla beraber zıpladım bolca gıdıkladım. Hatta her gece uyansın da yanımıza gelsin sarılıp uyuyalım istedim. Babasıyla ona hep istediği kadar kitap okuduk kitaplar yetmedi masallar uydurduk. Ama yine de anne olmak - en azından benim için- hep kendini sorgulamakla geçiyor. Onunla geçen zamanın ne kadarı nitelikli, daha çok mu oyun oynamalıyım, sağlıklı ve iyi besleyebiliyor muyum? beni delirttiği zamanlarda çok mu kızıyorum bağırıyorum daha sabırlı olabilir miyim gibi gibi.. İlkinde böyle oluyor ikincide de böyle mi acaba?? Çocuk doğduğu anda annelik vahiyler şeklinde anneye inmiyor malesef, çocuğu büyütürken kendini de büyütüyorsun, çocuk seni eğitiyor. Ben bu kadar sabırlı ve sakin olabileceğimi düşünemezdim eskiden sabırsız bir insandım Deniz beni resmen terbiye etti.



Deniz ve kırık dişi"

3 yaşına çok az kaldı Deniz' in. Görünüşe göre 1.66 lık annesini ileride çok geçecek şimdiden tam 1 metre boyunda 16,5 kiloda bıcır bıcır yaramaz küçük bir hanım. Yaramaz olduğu konusunda kararsızım yaramaz mı çok mu hareketli yerinde mi duramıyor. Çok yakın bir arkadaşımın babası yaramazlıkta kötü niyet olur senin çocukların yaramaz değil fazla hareketli gibi birşey söylemişti ona, okuyorsa o bilir. Bu aralar aslında babasına ve bana kök söktürdü belki de yeni düzenin getirdikleri.Bir önceki yazıda bahsettiğim diş hekimine ilk onun için gittik. Hongkong vapurunda yerinde oturamayıp zıplarken koltuğun kenarına ön dişini çarpıp kırdı. Şimdi ayna karşısına geçip "benim adım Denij benim diçim kırııık" diye şarkı söylüyor. Ona eğlence oldu ilk zamanlar herkese gösteriyordu kırılan dişini. Ben endişe ettim diş öldü mü yemek yiyebilecek mi diye. Gözlemleyeceğiz, acısı ve renk değişimi olmadığı için diş büyük olasılık ölmemiş dedi diş hekimi.

Buralarda bu ara bazen sinir bozucu hale gelen bir Kristmıs havası hakim. Her yerde restorantlar alışveriş merkezleri dükkanlarda tekrar tekrar çalan merry xmas şarkıları yeniyıl süsleri partiler. Christmas' ta ne yapıyorsunuz, aaa siz kutlamıyor musunuz soruları??  Hadi Honkong'lular tamam uzun zaman İngiliz sömürgesi olmuşlar bir şekilde onlar gibi yaşıyorlar ama Çinliler'e ne oluyor inandıkları bir din yok hem onların yeni yıl kutlamaları Şubat' ta başlıyor. Belki de biz hatalıyız maksat kutlama olsun. Ayın 24 ve 25 'inde burada partiler kutlamalar özel restorant ve otel yemekleri var, her yerde ilanları. Hintli arkadaşım Shelley ve buradaki kalabalık Hintli camiası da kutlamalara çoktan başladılar. Onun anlattıgına göre her haftasonu partileri var bunalmış durumda. Hintlileri çok kıskanıyorum o kadar kalabalıklar ki. Burada yaşamaktan memnun olsalar gerek yoksa bu kadar Hintli'nin Çin' de işi ne. Bugün ben de 2 Hongkong' lu arkadaşımdan cuma ve cumartesi için parti daveti aldım gidiyoruz bakalım Xmas' ı kutlayalım :)



Avustralyalı arkadaşım Lynn ve iki kızı ülkelerine döndü temelli. Az önce ona bayıldığı kısır ve havuçlu kekimin tarifini yazıp gönderdim. Eşi burada, arada nadir de olsa tatillerde gelecekler. Ben ve Deniz için kötü oldu gerçekten üzüldüm, herkesle aynı arkadaşlık yakalanmıyor. Anniina' dan sonra kendime yakın hissettiğim ikinci arkadaşım olmuştu, birbirimizi geç bulduk ama kısa da olsa çok vakit geçirmiştik. O da benim gibi çocukla otobüse metroya binip şehri gezmeyi seven biri. Kızlar da anlaşıp kavga etmeyince zaman güzel geçti. Deniz yaşıtı 2,5' tan birkaç ay büyük Olivia' dan daha çok 5 yaşındaki Isabelle' le çok iyi anlaştı. Geçen zamanda sadece 2 yaş değil 5 yaş krizlerinin de mevcut oldugunu gördüm. Dışardayken iki ufaklık Deniz ve Olivia belki hiç ağlamadı, ama Isabelle arada arıza yapıp "mummy you dont listen to meee" diye bas bas bağırıp deli gibi ağladı küsüp Deniz ya da Olivia'nın hiç oturmadığı pusetlerine kapattı kendini. Çok tatlılar ikisi de, yaşları yakın 2 kız annesi olmak isterdim geç kaldık..



Ateş'in doğumgününü kutladık, 21 Aralık. Buradaki 4,5 kişilik ufak Türk kabilemizle. Selçuk, Onur, Ateş, ben ve Deniz. Deniz babaya süpriz yapmadan önce kafasında kurmuş bana anlatıyor "annecim şşş babaya söylemeyelim plan yaptım ben mumların hepçini ben üfliycem paçtadan bi dilim sana vercem bi dilim ben yicem babaya kalmayacak hihihi" böyle de hain planları var babası için.



2010' u bitirmek üzereyken geçen sene bu zamanlar aklımızı kurcalayan gitmek mi kalmak mı konusu bu kez kendisini zıt yönde tekrarlıyor. Henüz belli değil, bu belirsizlik geleceği görememek beni huzursuz ediyor. Dönmek de istiyorum kalmak da. Burası da evimiz oldu geçen zamanda, Deniz mutlu dil ögrenmeye başlamışken devam etmeli diye düşünüyorum. Evimi İzmir'i çok özledim. Arkadaşlarımı, onlarla yüzyüze sohbet etmeyi. Annemi babamı çok çok özledim bir de İzmir' imin gevreğini ve beyaz peynir. Burnumda tütüyor kalbim midem sızlıyor düşündükçe..

8 Aralık 2010

Yeni Yıl yaklaşırken

Çinlilerin geleneksel Yeni Yıl kutlamaları Şubat ayında, ama gerek Xmas gerekse bildiğimiz yeni yılı kutlamaktan da geri kalmıyorlar. Ben bundan şikayetçi değilim her yer ışıl ışıl. Deniz 'in oyun sınıfının olduğu okul dahil Aralık başından beri alışveriş merkezleri, mağazalar, pastaneler, sokaklar eğlenceli süslemelerle dolu.







Ve Deniz' in yaşadığı kart hazırlama coşkusu. Elini boyalara bulamaya dünden razı çok eğlendi, 1o tane kadar boyanıp kart hazırladıktan sonra bu kadar yeter anne deyip ellerini yıkamaya koştu.

Bugün postaneye gittik beraber postaladık. Muzip gülüşüyle aynen şöyle diyor,

- arkadaşlarım komik el iclerimi görünce çok gülücek ama anne.



15 Temmuz 2010

Bu aralar

Benim minik kızım bugün 2,5 yaşında. Zaman nasıl da hızlı deriz hep. Deniz' in şimdiki boyundan büyük laflar edip de cevap veremediğimiz hallerine bakıp daha dün gibi gelen bebekliğini düşününce iyice zamana akıl sır ermiyor.



Bu ara en favori oyunu rol değişimleri. "Anne ben şimdi Akatan' ım sen de annesi ol ben okuldan geleyim açım sen bana yemek yap tamam mı" kuzeni Atakan abisi oluyor, Atakancılık oynuyoruz. Kazara Deniz diye seslenirsem ı-ıhh Deniz degil Akatan'ım ben diye uyarıveriyor. Bazen de beni Atakan yapıyor. Ya da "sen Deniz ol ben anneyim, sen ağla" diyor, ağlama taklidi yapınca aa bak Deniz burada ne var diye bana bir oyuncak kapıp getiriyor. Kriz anlarında dikkati başka yöne çekme işi kapılmış.

Türkiye' deki arkadaşları en çok da Ekin hala dilinde. Bu kadarcıkken nasıl da arkadaşlığı benimsiyor, onlara hasret duyabiliyorlar. Buraya gelsin Ekin beraber oynayalım diyor, Can da gelsin Çarp, Ege de diyor. İlk zamanlar beni üzen laflar ediyordu ben arkadaşlarımı istiyorum yenilerini değil Ekin'le oynamak istiyorum diye ağlıyordu. Geldiğimiz ilk hafta çekmiştim aşağıdaki fotoğrafı odasında Ekin'e dinozor resmi yaparken.



Uzun zamandır yeni arkadaşlarını da çok seviyor, yarın playgroup son toplanışımız havuza gidiyoruz sabah erkenden.

-Deniz kimler havuza oynamaya gelecek yarın? - (büyük bir heyecanla) ımm kokooo, hımm çofyayla maçyas, abisi maykııl baçka kimler geliyo anne? - jada, jemma, jeff ve june da gelecek - yaçaçııın oyuncaklarımı da almayı unutmayalım anne oluy mu? ama Diegomu götürmeyelim arkadaşlar onu sevmek ister ben vermem diye de ekliyor. Diego hala en kıymetlimiz.

Sofia ve Matias 'ın ülkelerine döndüğünü bir daha gelemeyeceklerini anlatmaya çalışsam da uzaklık -ülke kavramları o kadar anlamsız ki ona, pazar günü ülkelerine dönüyorlar. Anniina bugün eşyaları tıra yükledi bile, o da çok üzgün ben de. Cuma günü ikizlerin 3. yaşgününü kutlayacağız hep beraber en son.

Beklediğim zaman geldi çattı; Tr.ye biletlerimizi aldık bu Cumartesi gece uçuşumuz var. İçim bir yandan kıpır kıpır sonunda gidiyoruz. Hem de annemle babamın evlilik yıldönümüne denk geliyor. Ateş' in geride kalacak olması kısa süre olsa da içimi buruyor. Burada çalışıp ailelerini yanlarında getirmeyen expatlar da var 6 ayda 1 ailelerini görüyorlar belki de yılda 1. Nasıl yapabildiklerini anlamıyoruz kafa yorunca annelerini geçtim hiçbir çocuk bu kadar süre babasını görmeden büyümemeli. Deniz'in Çin'e geliş hazırlık süresinde 2 ay babasından uzak kalınca nasıl hırçınlaşıp huy değiştirdiği aklıma geliyor.



Babasının kızı. Ona çok düşkün, işten gelişini dört gözle kapıda bekliyor, babası da ona hayranlıkla bakıyor, büyük bir sevgiyle. Her Pazar Deniz'in istediği hayvan şekillerinde ona krepler yapıyor. Bazen kavga ediyorlar o benim bu senin onu alma oraya koyma diye özellikle lego oynarken, Deniz'in kızgın sesi geldikçe uzaktan dinleyip çok gülüyorum. Çoğu kız çocuğu gibi prenseslere değil de trenler, arabalar, inşaat vinçleri, kepçelerine düşkün bizimki. Babası da ona habire kamyon,  uzaktan kumandalı araba gibi hediyeler alıyor Deniz 'in ağzı kulaklarında. Ama en sevdiği şey de dışarı çıkarken elbise giymek.

Bu ara çevremde taze bebekler arttı. Çok sevdiğim, birisi çocukluğumdan diğeri de uzun yıllardan beri çok şey paylaştıgımız iki arkadaşım Özge ve Özlem'in bebekleri oldu, Demir ve Mina dünyaya geldiler. Yanınızda olamadım ama hep aklımdasınız.



Bu aralar Deniz' in en sevdiği kitapları "How to catch a Star" ve "Lost and Found". Benim yeni keşfim Oliver Jeffers, Tr. de rastlamamıştım henüz dilimize çevrilmemiş sanırım. Deniz her gün birkaç defa yanıma getiriyor bıkmadan okuyup bakıyoruz.  En sevdiği Anna Milbourne "Yağmurlu Bir Gün" ün önüne geçtiler. Çizimleri hikayesi çok hoş bakması gerçekten zevkli.



Burada İngilizce kitaplar Tr.daki gibi pahalı değil, normal Türkçe kitapları kaça alıyorsak o kadar. Uygun fiyatlı olunca ben de Deniz' e kitap almadan duramıyorum. Kitapları kasada düzenleyip iple bağlayıp teslim ediyorlar.



15 saatlik bir kez duraklamalı uçak yolculuğu var önümde. 3,5 ay önce buraya uçarken Deniz' le hiç bir şey yememesi dışında can sıkıcı bir şey yaşamamıştım, ilgiyle etrafını izlemiş insanlarla kaynaşmış gece uçuşunda da uyumuştu. THY İstanbul- Hong Kong uçağındaki kendini beğenmiş ve asık suratlı host ve hosteslere rağmen yolculuk iyi geçmişti. O gün vaktimiz olursa önce Hong Kong Disneyland gezilecek minik hem eğlenecek hem de yorulacak, gece yarısı da uçağa. Birkaç ay öncesine göre çok daha hareketli Deniz, korkum bu sefer ondan. Okuyanlar bol şans dileyin olur mu.

23 Mayıs 2010

Zeytinler ve Arkadaşlar

Bir zeytin bu çekirdek aileyi bu kadar mı mutlu eder. Bayram yaşadık dün akşam, pazar kahvaltı masası kurduk, sucuklu yumurta, ezine beyaz peynir, eski kaşar ve siyah zeytinlerimiz baş köşede. Türkiye' den bir arkadaş geldi sağolsun siparişlerimizle. Deniz' in biten diş macununu alamamış ama olsun gelenler telafi etti. Her gün 4 'er tane yiyeceğiz zeytinlerden, sadece Deniz' in limit aşma hakkı var. Halimize güldük ne kadar güzelmiş kıymet bilmek.

Hayatı güzelleştiren bir diğer şey de arkadaşlar bu ara. Rastlantı sonucu buldugum bir telefon numarasının izini sürünce uluslararası bir play group'a dahil olduk Deniz ve ben. İyi ki de aramış ve uğraşmışım dedim. Her hafta evlerde toplanan anneler ve ufaklıklar. Finli, Hintli, Hongkong ve Avustralya melezi, Çin ve Alman melezi, İsrailli, Filipinli arkadaşları oldu Deniz'in. Henüz beraber oynamıyorlar bu grupta, buna da en çok Deniz sıkılıyor. Deniz uzun zamandan beri  yaşından olgun davranıyor genelde 2 yaş çocukları beraber oynamak için ısrarcı değiller ama Deniz illa ki arkadaşla oynamak beraber birşeylerle ugraşmak istiyor. Hatta ellerinden tutup sen bunu alsana böyle gel buraya otur beraber oynayalım diyor. Dil problemi de var tabi şimdilik. Bazen ben eski arkadaşlarımı istiyorum yenilerini değil diye isyan ediyor kendince. Ama gidecegimiz zaman da koşa koşa hazırlanmaya başlıyor. Zaman gerekiyor bazı şeyler için.

Finli anne Anniina' yla arada araşıp buluşuyoruz. Bu tekli buluşmalar kesinlikle daha kazançlı oluyor hem benim hem Deniz açısından. Anniina o kadar içten ve yardımcı ki, ben ilk 3-4 ay çok zorlanmıştım diyor halimden anlayarak bana bakarken. Sayesinde bir sürü şey ögreniyorum her buluşmada, ya da maille bana burada yardımcı olabilecek bilgiler gönderiyor. Kıza minnettar bakıyorum hep hani sarılıp öpeceğim iyi ki seni tanıdım diye. 3 çocuk annesi, 3 yaşında ikizler ve okula giden 5 yaşında bir abi. Buluştukça çocuklar da kaynaşıp birbirlerini benimsediler, Deniz göl kenarına gideceğimiz zaman arkadaşlarımı da arayalım anne diyor. En üzücü yanı ise Temmuz ortasında ülkelerine dönüyor olmaları.



Bugün Anniina, ve 1 yaşındaki bebeğiyle çıktığı 3 haftalık Asya seyahati dönüşü Annina'yı ziyarete gelen arkadaşıyla beraberdik, Sanna, ve tabii 4 çocuk. Öyle aman ufacık bebekle koca yol mu tepilirmiş demiyorlar hiç, bizde şehir değiştirmek bile külfet gelir bebekle. Kız doğum iznini tatil ve seyahat fırsatı olarak kullanmış aynı zamanda, bir sürü yer gezmiş bu sürede. Şimdi de ailesiyle çıktığı 3 haftalık Asya tatili bitmiş, 1 hafta da sadece bebek ve o burada vakit geçiriyorlar. Hayran kaldım çok özendim, keşke bizim ülkemizde de gelir düzeyi ve standartlar yüksek olsa da insanlar güven içinde özgürce hakettikleri gibi yaşayabilseler. Neyse daha 40 fırın ekmek yememiz lazım.

Yeni bir alışveriş merkezi ve batı tarzı yemekleri olan hoş bir restoranta gittik, çocuklar için alışveriş yaptık, kahve içip sohbet ettik. Onlara çocukluğumun Marmaris' inden hafızama kazınmış birkaç turistik Fince sözcük söyledim gülüştük, nasıl da aklımda kalmış. Deniz ve güneşe bayılıyorlar Marmaris ve Antalya' ya giden tanıdıkları çokmuş. Ben de o deniz esintisini nasıl özledim iyot ve yosun kokusu burnumda tütüyor. Sanna Asya adalarını gezmekten iyice bronzlaşmış, beyazlıklarını kaybetmekten deli gibi korkan güneş altında şemsiyeyle gezen ve her daim beyazlaşmaya çalışan Çinli kadınlar arasında sıyrılıyor hemen. Burada ultraviyole gerçekten çok güçlü Çinliler güneşten kaçmakta haklılar aslında, hava sıcak -ve bu ara- genelde kapalı güneş bulutların arkasındayken bile cildi yakıyor fark ettirmeden.

Genelde sabah erkenden buluşuyoruz 9-9.30' da. Geç kalmayalım diye akşamdan herşeyimi hazır ediyorum bizim ülkede buluşmalar bu kadar erken planlansa çoğunluk itiraz ederdi büyük ihtimal.  Şehrin ardından Anniina' lara gittik, Deniz çocukların oyuncaklarıyla hazine bulmuşa döndü. Beraber zıplayıp koşturdular evin içinde. Bizim denizkızı her arkadaş evinde mutlaka lazımlık arayıp çiş yapmak istiyor tuhaftır, bugün tuvaletteki iki lazımlığı da ardarda test edip onayladı. Anniina' nın Ai' siyle de tanıştım. Ai, Çince' de ev işlerine yardımcı, çocuk bakıcısı anlamına geliyor. Çocuklar ondan birkaç Çince pratik de ögrenmişler anlaşıyorlar gayet güzel. Burada neredeyse bütün yabancı ailelerin Ai'si var herkesin isteğine göre geliş süreleri ya da yardımcı oldukları işler. Evi temizleyip ütü yapıyorlar, istersen akşam için Çin yemeği pişiriyorlar, ya da çocuklarla ilgileniyorlar. Tabi güvenilir birini bulmak gerekiyor.

Bu arada Avm' den restorana giderken pazar gibi bir yerin ortasından geçtik. Yalnız olsam, fotograf makinem ve bolca vaktim olsaydı diye düşündüm. Pazar dedim ama sadece sebze meyva değil et de satılıyor. Kesilmiş ya da canlı. Pek hoş koktuğunu söyleyemem çocuklarla hemen kaçtık ortamdan. Çinliler herşeyi taze yemeyi seviyorlar, yani canlı canlı al eve götür. Daha önce markette su ürünlerinin satıldıgı yerde havuzda yüzen kaplumbağaları görmüştüm Deniz görünce sevmek için yanlarından ayrılmak istememişti, bu kez de Deniz anne bak kubağaaa diye bağırınca pazarda suda satılan canlı kurbağaları göz ucuyla gördüm zaten seslerini duymamak imkansız sonrasında. Kızlarla akşama kocalarımıza güzel bir yemek mi pişirsek diye esprisini bile yaptık hızlı hızlı geçerken. Ve daha ne oldugunu anlamadığım birçok şey daha. Su yılanları da çok revaçta. Çinliler herşeyin her yerini değerlendirip yiyorlar bu kadar insana yiyecek mi dayanır. Özellikle de su ürünleri, denizden babam çıksa yerim deyişi burada cuk oturuyor. Yumuşakçalar, renk renk deniz hıyarları, bilumum su bitkileri. Tavuk ve ördek çok yedikleri kümes hayvanları ama çok farklı şekillerde yiyorlar ona başka bir yazıda değineyim çok konudan çıkmaya başladım zira.

Uzun lafın kısası buraya alışıyoruz, arkadaşlıklar hayatı kolaylaştırıyor güzelleştiriyor. Deniz arada biraz cadılaşsa da eskisi gibi benim minik meleğim oldu, ilk zamanlardaki hırçınlıkları kalmadı. Çok dilli her lafıyla bizi dumura uğratıyor, çok tatlılaştı. Espriler yapıp gülüyor güldürüyor. Mutfaktaki de en büyük yardımcım şu aralar kendisi, yemek yapmak ya da bir iş için mutfağa girecek olsam sessiz sessiz korkarak gidiyorum, ki arkamdan bir ses "hiiii annecimm yaçaçınn sana yaydım edeyim yemek yapayım ekmek yapayım beyabey, du bekle geliyoyum hemen!" diye çığlık atıyor ve koşturarak minik yeşil taburesini kapıp tezgaha yanaştırıyor . Ben de ona iş veriyorum elim mecbur, sebze ayıklıyor çekirdek temizliyor, ekmek ya da kek hamurunun malzemelerini döküyor yumurta çırpıp, portakal suyu sıkıyor, yemeklerin baharatlarını mutlaka o ekliyor. Hiç iş olmazsa evye başında süngerle bardaklara su aktarıyor, bulaşık yıkıyor kendince. Ondan mutlusu yok bu zamanlarda.