anne olmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anne olmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Binbir Çiçek'te (Son) Anneler Günü!

Dün (6 Mayıs 2014) Binbir Çiçek'te Anneler Günü Çay Partisi'ne ve "Anneler Günü Haftası Teması" için "göbek göstermeye" davetliydim! Bu Anneler Günü Çay Partisi'ni 4 senedir bekliyorum desem, yalan olmaz! Çınar okula başladığından beri hep imrenerek baktığım bir etkinlikti; ama her sene yapılmadığı için ancak son senemizde kısmet oldu. Aslında bu çay partisine iki oğlumla birlikte katılmış oldum; beklediğime değdi!!

Anneler Günü Haftası'nda Binbir Çiçek'te çok değişik temalar işlernir her sene. Mutlaka canlı bir bebek sınıfta yıkanır, giydirilir. Çocukların gerçek bir bebeğe nasıl davranılması gerektiğini öğretmek açısından harika bir yol. Ve her sene sınıfa gebe bir veli davet edilerek bebeklerin nasıl doğduğu, doğmadan önce neelr olduğu anlatılır. Rüzgar bebek yıkama seremonisine yetişemediyse de, annesinin karnındaki gelişimini abisinin sınıf arkadaşlarına anlatırken model oldu hiç olmazsa. Circle-time'da Çınar'ın sınıf arkadaşlarına Rüzgar'ın karnımdaki macerasını, ne zaman doğacağını, nasıl büyüdüğünü anlattım. Bal çocukların sorularını yanıtladım (neyse ki beni çok terletmediler). Çınar da kardeşinin ultrason fotoğraflarını arkadaşlarına gösterdi.


Sözlü ve fotoğraflı anlatımdan sonra sıra o haşmetli 37 hafta 4 günlük göbeğimi göstermeye geldi. Çocukların coşkusu ve merakı görülmeye değerdi! Normalde kıpır kıpır olan Rüzgar, bir sürü minik el üstünde gezinmeye başlayınca neye uğradığını şaşırdı sanırım, kıpırdamadan durdu. Bu anlamda pek beklentiyi yerine getiremesek de, kafasının, sırtının, poposunun ve ayaklarının nerede olduğunu minnaklara gösterebildim. O kadar güzel ve duygulu bir andı ki. Hepsi çok merakla karnıma dokundular. Rüzgar da böylece abisinin arkadaşlarıyla ilk kez tanışmış oldu!


Bu bebek-anne-göbek faslı bitince, sıra Çay Partimize geldi. Ben Çınar ne yapacak diye pek heyecanlıydım. Benim centilmen oğlum servis tepsisini hazırladı, çayımızı demledi, kurabiye ve çay servisimizi yaptı.  


Sonra da sohbet ederek afiyetle hepsini yedik. Çınar'ın bütün bunları tek başına ve ne yaptığını gerçekten bilerek, ciddiyetle yapmasını izlemek öyle güzeldi ki! Buraya yazmaya başladığım 15. ayında minik adamım diye seslendiğim oğlumun gerçekten bir minik adama dönmüş olduğunu hissettim. Artık onunla kendimize çay saati yapabiliyoruz, sohbet edebiliyoruz, birbirimizi güldürebiliyoruz... anne olmak gerçekten de dünyada eşi benzeri olmayan bir deneyim. İyi ki anneyim! 


Ve çay saatimiz bitince, sofrayı nasıl kurduysa öyle topladı Çınar'cığım ve hani doğurdun doğuracaksın demeden birlikte bulaşıklarımızı da yıkadık. Montessoriyi seven düzenine katlanır diyoruz biz buna :)


Partşden sonra Çınar bana çalışma göstermek yerine arkadaşlarıyla birlikte en sevdiği oyunu oynatmayı tercih etti: Tombala! 4-5 el kadar oynadık; aslında çocukların sayıları öğrenmesi için harika bir yol! Çınar da bu şekilde öğrenmişti. 


Başından sonuna kadar 4 senedir bekleidğime değen, heyecan ve mutluluk verici bir gündü benim için. Çınar'ın heyecanı da coşkusundan belliydi zaten. Bir kez daha okulumuzu ne kadar çok sevdiğimi hissettim... nasıl bırakıp da "büyüklerin okuluna" başlayacağız acaba?.. Bu konu da daha sonraki yazılarda gelecek; tabii ben yine üşengeçlik yapmazsam!

Bu güzel gün için Binbir Çiçek ailesine ve bütün güzel çocuklara çook teşekkürler! Harika çay partimiz için de Minik Adamım'a sonsuz teşekkürler ve öpücükler!!!

19 Haziran 2010 Cumartesi

Babaları Çocuklarından Mahrum Etmek...

Geçenlerde bir arkadaşım, sabah 6'da kalkan kızıyla ilgilendiği, kahvaltısını yaptırıp kendisinin uyumasına fırsat verdiği için eşine teşekkür ediyordu... Aslında gerçekten, arkadaşım için harika bir jest! Babaya bravo...

Ama, son zamanlarda anne ve baba rolleri üzerinde düşünüyorum ve aslında bu yapılanın "bravo" denecek bir şey olmaması gerektiğini söylüyor beynim bana!

Gelin görün ki, toplumun dayattığı roller var -yalnızca Türk toplumundan da bahsetmiyorum. Dünyada kadınlara ve erkeklere biçilmiş roller var ve bu kalıpların dışına çıkıldığında "bravo" deniyor insanlara; hayretle karşılanıyorlar, alkışlanıyorlar, takdir ediliyorlar.

Peki niye, aslında normal olan bir şeyi takdir etmek için çabalıyoruz? Anne her sabah 6'da kalkıp, bebeğe kahvaltı ettirip, bebekle ilgilenip, oynayıp, "bütün gün işte yorulan" babayı daha sonra uyandırınca herşey normal de, baba yapınca niye alkış? Bu bebeği anne tek başına var etmedi, değil mi? Bu canlının genlerinin %50'si babadan, %50'si annedense, bakımını da aynı şekilde birlikte üstlenmeleri en doğalı değil midir?

Geçen Evren'in son yazısı üzerine de bu yorumu yapmıştım. Babaları niye bu kadar öteliyoruz çocukların hayatından? Biz anneler de yapıyoruz bunu, toplum da, hatta bazı uzamanlar da... Mesela, bu uzmanlardan en meşhuru, 3 yaşına kadar çocukla yalnızca annenin ilgilenmesi idealdir, diyor! 3 koca yıl! Demagoji yapmaya çalışmıyorum, baba ya da başkası hiç ilgilenmesin, demiyor; ama, aklıma iki soru getiriyor bu gibi cümleler:

1- Annelere neden bu kadar yük yükleniyor?
2- Çocuklar neden babalarından bu kadar mahrum ediliyor?

Bu toplum/uzman baskısı sonucu anne olarak biz de azıtıyoruz! Zaten hormonlar da müsait, bebeğimi benden başka kimse koruyamaz, ona benim gibi kimse bakamaz halet-i ruhiyesi içinde önce kimseye ama kimseye, babasına bile elletmiyoruz bebeği. "Bırak ben uyuturum, bırak ben altını değiştiririm, bırak ben yıkarım, bırak ben giydiririm, ayyy sen yediremezsin şimdi yemeğini ben yedireyim"... derken derken anne kişisinin pili de bir gün bitiyor ve üstteki cümleler bu sefer "ne olur bir kere de sen altını değiştirsen/yedirsen/yıkasan/uyutsan..."a dönüşüveriyor! Babalar afallıyor tabii! Bunca ay mahrum edilmiş bebeğinin bakımından, birden nasıl başlanır ki? Yapabilenler de zaten "kahraman baba/koca" mertebesine yükseliyor!

Sonuç ne oluyor peki? Temel bakım ihtiyaçlarıyla ilgilenmeyi iş edinmiş anne, oyun arkadaşı baba! Bir yandan en "çatışma çıkmasına müsait işleri" anne yapmak zorunda (alt değiştirmek, uyutmak, yemek yedirmek, banyo yaptırmak), ki çatışma hali hiçbir anne-çocuk için sevimli değildir. Ama tüm çatışmaya rağmen, çocuk "temel bakımını" yapan kişiye, annesine, güvenir. Peki bir çocuk, yalnızca "oyun arkadaşı" olarak gördüğü birine ne kadar güvenir? Belki de bunun içindir, çoğu ailede, çocukların tüm sırlarını anneler bilir, annelerle herşey paylaşılır. Baba "saygı duyulan", bazen de "korkulan" kişidir. Ne fena! Oysa anne de baba da "dayanağı" olmalıdır çocuğun. Her ikisi de güveneceği, sığınacağı liman olmalıdır.

Kendi hayatımızda görüyorum, Çınar bana çok düşkün; ama, babası olmayınca da kolu kanadı kırık... geçen hafta Ahmet 3 gün yoktu evde, seyahatteydi. Cuma sabahı Çınar önce babasının seyahat çantasını gördü, "baba?" dedi. Ben çantayı tanımasına afallamışken hemen ayakkabılığa koştu, bu sefer babasının ayakkabılarını görünce "babbaaaaa???" diye yüzüme umutla ve sevinçle baktı! "Evet tatlım, baba geldi, koş yatakodasına" deyince fırlayıp "babaaa, babaaaa" diye bağırış çağırış babasının üstüne bir atlayışı vardı ki, görmeliydiniz! Benim gözlerim doldu! Baba da mest oldu! Hatta şaşırdı...

Yani anlıyorum ki, onlar da hayatlarında var olmak istiyorlar çocuklarının, anneler kadar ilgi görmek, sevilmek, aranmak istiyorlar... ama çocuğun herşeyiyle anne ilgilenmek isteyince (binbir türlü nedenle), öteleniyorlar çocuklarının hayatlarından. Bu durum anne için yorucu (temel/lüks gereksinimlerimizi karşılamak için harcadığımız zamanı bazen çocuklarımızdan çalmışız gibi hissediyor, herşeyi uyku vakitlerine sığdırmaya çalışıyoruz; babalarsa normal hayatlarını yaşamaya devam ediyorlar...), baba için dışlayıcı. Ve böyle olması gerekmiyor, hatta bence, böyle olma-ma-sı gerekiyor!

Babalar günü arifesine denk gelmesi bu yazımın, tamamen tesadüf! Belki de değildir, ortada bu kadar çok "baba" lafının dolaşması bilinçaltımdan çıkarmıştır bu yazıyı.

Ama, hadi bir vesile olsun, babalara bu babalar gününde çocuklarıyla artık daha çok ilgilenme, onların daha çok yanında olma fırsatı hediye edelim!

Tüm babaların babalar günü kutlu olsun!

NOT: Fotoğraf Gökhan Altınören'e aittir...

Güncelleme: Daha yeni, sevgili Evren de bu konuyla ilgili yazmış... "cross reference" da yapmış oluyorum gerçi bir yerde ama, nefis bir yazı olmuş yine, bir TIK! Hem de bu yazıda, yukarıda bahsettiğim "uzman" kim, öğrenmiş de oluyorsunuz...

18 Mayıs 2010 Salı