İnsan kendisini perişan eden ruh hallerini hep son aşk olarak kabul ettiğinde, yani bir daha aşık olamayacağına adı kadar emin olduğunda , nereden bilebilir kendisini paramparça eden o duyguların da bir süresi olduğunu?..
Zaten insan her aşkı için “bu son aşk” diye düşünür kanı deli aktığı süreler içinde.. Sonra haklı haksız ayrılıklar girer araya.. sağanak yağışları başlar gözlerin.. Tüm organlar kısık haldedir.. nasıl feci nasıl tahammülü bulunamayacak zannedilen acılar çeker insan, bir daha ASLA sevmeyeceğine kutsal bildiği her şey üstüne yemin ederken içinden..
Bilemez tabii ilk üç ayın süresince kabuk değil zar bile bağlamayacağını yüreğindeki yaranın.. Ve yine bilemez bir gün ansızın, yani o gün, gideni düşünmediğini fark ettiğinde kendisini suçlu hissedeceğini..
Nereden bilebilir ki yakın bir gelecekte, buymuş demek ki gerçek aşk.. buymuş!.. diye düşünüp yeniden seveceğini..
Bu bir döngüdür.. ama kısır bir döngü değil. Çünki hiçbir şey bu duygunun önünde bir engel teşkil edemez. Ne şartlar, ne mesafeler, ne yasalar ve ne de yasaklar!..
Çünki, legal / illegal mefhumunun geçerliliğinin olmadığı bir duygudur AŞK.. Ne karşılıklı olması şarttır ne de kanunlara uyması!.
Ancak bir sorun var.. başladım başlamasına yazıma ve her bir cümlem gerçeğin taa kendisi ama, anlatmayı düşündüğüm aşk bu değil.. bunların hiç birisi değil. Anlatabileceğimi zannettiğim ve hâlâ başlamayamadığımı fark ettiğim “son aşk” bunların hiç birisi değil!..
Benim gözümde ve gönlümde olan aşk, cinsellik içermeyen duygu selidir. Yüreğin fırtınasıdır.. seni savuran ya da içine çekip mahkûm eden mantığının hortumudur son aşk.. dayanma noktan mı demeliyim, yoksa daha farklı son kalp çarpıntıların mı demeliyim?
İtirafa gerek kalmayan.. inkâra ise hiç gerek duyulmayan.. kendi gözünde insanı insan kılığından çıkartmayan!
Son köşeyi dönme bilinci içinde, yüreğine ve ruhuna uzanan dayanma dinlenme ağacının gölgesidir son aşk..
Beklediğin, umduğun uğraş verdiğin, inkâr edeceklerine mahcup olma korkun olmayan, çünki yörende inkâr edeceğin bir kişinin bile olmayacağı bir çağdaki son aşktan bahsediyorum.. Daha doğrusu anlatmaya çalışıyorum..
Bir gün, ama mutlaka bir gün duvara astığınızı düşündüğünüz eleğin yerinde yeller eserse, bilin ki son virajdaki hayâllerinizde elinizden tutan biri var...
Bir hayâl.. İşte o, tıpkı bir Mikroskop gibidir o hayâl .. hissettiğin her duyguyu çoğaltıp, bir insanı özlemenin merak etmenin, veya hayâllerinin içine misafir etmenin, ne için olduğunu bilmediğin ümit etmenin mikroskobudur son aşk..
Aza kanaat etmenin değil, olmayanı kaybetmemek için, kendini dengeleyen duygularınla barışık olduğun dönemdir son aşk..
Şimdi sizlere masal tadında ama yaşadığım bir gerçeğin en acı halini yine masal gibi anlatmak istiyorum..
Bundan yıllar yıllar önce… henüz ruhsal ve bedensel aşklar yaşandığı yaşlarda, benden yaşça çok büyük olan, çok dertli olan ve anlatmadığı derin derdine saygı duyduğum bir dostun yemek davetini kabul etmiştim..
Çok ünlü bir meyhanenin önünde durduğumuzda, bir an tereddüt etmiştim girip girmemekte.. Ne sevdiğim ne de sevenlere saygı duyduğum bir mekân olduğu için.. Sonra, sadece “ben alkol almam bilirsiniz zamanım da sınırlı" demekle yetinmiştim.
Beni duyduğunu hiç zannetmiyorum .. ruh gibiydi..
Oldukça salaş görünümlü yarı karanlık bir meyhaneydi girdiğimiz.. Çok mükemmel lezzetli yiyecekler sunan.. tertemiz.. biraz pahalı ama yenenlerin tadının damakta kaldığı bir mekân..
Herkesin damla damla hiç çekinmeden gözlerinin yaşlarını akıttığı… sallana sallana ağladığı bir mekân. Hiç kimsenin bir diğerine bakmadığı baksa bile görmediği bir mekân..
Tek ortak noktaları hep bir ağızdan aynı şarkıyı söylemeleri idi.
Tek müşterekleri buymuş gibi görünse de, birbirlerinden haberdar olmayan hatta birbirlerini hiç tanımayan ve belki bir daha asla bir araya gelmeyecek olan bu insanlar, aynı şarkıyı söylüyordu sağa sola sallana sallana .. zaman zaman sesli ama genelde sessiz hıçkırıklara boğularak.. Hiç kimsenin, kimseye, hiç kimseyi şikâyet etmediği ama hepsinin kendi haline ağladığı bir ortamdaydılar..
Çift olarak gelenler de vardı, grup halinde gelenler de .. çoğunluk tek başına gelenlerle dolu korkunç bir kalabalık, “Kimseye etmem şikâyet.. ağlarım ben halime..” diye, akortsuz, en içten en duygu yüklü sesleri ile sessizce haykırıyordu..
Hepsi yaşlı insanlardı.. kadın olsun erkek olsun.. içlerinde genç denebilecek yaşta olan yoktu.. Adı ne buranın diye sorduğumda, garson, “Gençler meyhanesi” demişti.. Çok garip hatta çok komik bulmuştum .. Bunu fark eden dostum, “insanın gönlü hiç yaşlanmaz.. hele ki duyguları.. bir de son viraja girdiklerinin ve son aşkı yaşamanın bilincinde olanların kimseye şikâyetleri de olmaz” demişti..
Şimdi aklıma zaman zaman takılan bu görüntüyle özel düşüncelerimi sizlerle paylaşırken, son aşk ile ilgili fikrimi ve ahvalimi kimseye şikâyet etmediğimi düşünürken, nedense içimden, bu yazımı okuyan, beni anlayan ve satırlarımda kendisini bulan herkese, “şerefe” diye bağırmak geldi..

