11 Haziran 2018 Pazartesi

"Gece, leylâk ve tomurcuk kokuyor..

  “İnsan, hayâl ettiği müddetçe yaşar” denir bilirsiniz.
Pekiii, hayâl edecek hiç bir istek, hiç bir düşünce ve  ilgisini çeken konu yoksa artık???  

Ve hâlâ yaşıyorsa !!

Bugünlerde atasözlerine takmış durumdayım.. hatta bazı şiirlere ve kendisini ahil zanneden cahillere, yani  konuşan hödüklere… 

Bu bahse konu ettiğim  kişilerin mutlaka BMM de mabadini büyütüyor olması da gerekmez..


Eğer cehalet, cahil olduğunun farkında bile olmayan müsvettelerin alkışlanmasına bile sebep olabiliyorsa, pek çok şeyin sonuna gelinmiş demektir.

Vatanım sensin dizisini de bitirdiler apar topar! Beğenmeyenler ve itiraz edenler sadece Yunanlılar değildi zira.. Ucu zülfüyare  dokundu .. tahammül gücünü aştı zira!

Bazı şeyleri olanca realitesi ile anlatsam, yemin ederim bana inanmazsınız.. Kendime ettiğim hiç hoş olmayan ama insanı rahatlatan kaka sözleri(!)  biri duysa!! Yani.. pek de umurumda da değil artık ama,  ne yazsam, içimdeki silinmiş bomboş duvarları anlatamıyorum..  

Oysa gerçekten evlat sevgisi ve  dost  hasreti ile dolu yüreğimle hepinizi ne çok sevdim.. 

Hadi… bi tas su dökün


Gece, 
leylâk
ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!


diyor Hasan Hüseyin Korkmazcan.







21 Mayıs 2018 Pazartesi

"BAŞLIK" BULAMADIM YAZIMA !!


 Beni “var” eden canım, beni yaşamam için hoş tutan “ruhum” la geçinemiyor artık.. Uzun zamandır birinin istemediğine diğeri koşarak gitmek isteyince, “zaman” bazen geçmek bilmiyor bazen de zaman mefhumu yok olan şuurumda, onun ne zaman geçip gittiğine şaşırıp kalıyorum.. İnanın bana, ne “ilgi çekme motifi ” ile uğraşmaktayım,  ne de “zaman” denen fahişeyi anlatma çabası içindeyim..

İster yaşlanmanın yaşattığı sapıtma olarak düşünün, isterseniz (maalesef) hâlâ aklı başında olan bir geçkinin hiç abartısız gerçekleri yazdığını..

Hemen hemen iki yıldır, (bana hiç çaktırmadan gelip yerleşen mi desem yoksa çekip giden mi bilemedim) yeni yeni huylarıma alışmaya çalışmaktayım. Üzüldüğüm pek çok şeye ARTIK hiç üzülmediğimi… merak ettiğim onca olayları veya kişileri artık  merak etmediğimi yazsam??? “Ah… valla ben de” diyerek mi hatta yazarak mı düşünürsünüz, yoksa, “ben asla böyle olmam” diye mi geçer aklınızdan???

İnanın gayretim ve gayem sizlerin içini karartmak değil. Sadece, mümkün olduğunca doğallıktan sapmadan sizlerle koyulaşan dertlerimi paylaşmak ..

            Neredeyse gün be gün gittikçe artan oranda, her şeyi gereksiz hatta lüzumsuz buluyorum. Ben yazmaya başlayınca (ki bu istek de artık ÇOK geç ve zor gelmekte) BİR AN düşünmeden sanki konuşur gibi aklıma üşüşenlere mümkün olduğunca sırasına ve önemine göre sıra vererek yazar dururum..  yoksa yazardım mı demeliyim?? Şimdi, tıpkı konuşurken olduğu gibi ne söyleyeceğimi yarısında hatta bazen hiç başlamadan unutuyorum.. “Allahtan bu manyaklığım konuşmamı etkilemekte yazmama engel değil diye düşünürken…. Ah!!! Bir de fark ettim ki aynı duygu yazmak için de geçerli.. En son ne zaman ne yazmıştım hatırlamadığım gibi şimdi ne yazmak istediğim de aklıma gelmiyor. Mesela yanımda olmayan özlediklerime telefonda uzun uzun söyleyip paylaştığım dertlerimi, bir süre sonra fark ettim ki yazmamışım… aramamışım… sadece düşünmüşüm !!!

Biraz önce balkonda oturmuş denizi seyrediyordum.. çiçeklerim yine aldı başını gidiyor.. Onlarla sohbet ettim bir süre sonra sizlerle konuşmaya, sizlere anlatmaya başlamıştım ki… bu sefer fark ettim bunaklığın neler yaptırdığını ve kalkıp “Yapraklar” ın başına geçtim..

Ne kadar uzun zaman olmuş içimi dökmeyeli… Ve ben, nasıl özlemişim sizlerle tükenmekte olan duygularımı paylaşmayı..

 

 

 


         

11 Mart 2018 Pazar

Sokak lâmbası !!


Hep anlatırım temcit pilâvı gibi.. hani çocukluk yıllarımı.. hani komşularımızı… İşte tam karşımızdaki evin anneannesi, mahallenin Eminaanım teyzesi, hep aynı pencere önünde oturur, saatlerce.. gün boyu sokağa bakardı.

Daracık bir sokak.. bizim bahçenin sokak kapısı ile onların evlerinin sokak kapısı tam yokuşun başından bizim sokağa dönerken..
Bir gün dayanamayıp sormuştum 5-6 yaşındaki çocuk aklımla.. “sen nereye bakıyorsun  öööle eminanım teyze?”  diye.. O da hiç istifini bozmadan, “sokak lâmbasına” demişti..

Şimdi.. gece oldu mu.. hele de baştan belli oldu mu uykusuz geçeceği!!!. ışıkları yakmadan pencere önüne oturup dışarısını seyrediyorum.. Her taraf ışıl ışıl aydınlık.. denizden geçen gemiler karanlığa rağmen ışıklarını pırıl pırıl yakmış yol alıyorlar.. Etrafı seyrettikten sonra dalıp gidiyorum düşüncelere.. Sonra,.. neden sonra kendimi, sokak lâmbasının ışığına dalmış düşünürken  buluyorum..
Aklıma Emine hanım teyze geliyor !..

Rahmetler dileyip belki uyurum diye yatağıma uzanıyorum.. 

 

10 Şubat 2018 Cumartesi

"belki !!"


Hani “BELKİ” diye düşündüklerimiz, sakladıklarımız, beynimize kazıdıklarımız var ya!!
Bu yaşıma kadar hiçbir kelimeden bu kadar nefret etmedim ben..
Henüz hiç biriniz bu virajı dönmediniz daha.. O nedenle “ah bilmez miyimmm????” diye ahkâm kesmeyin hemen!!

Bugün yine aklıma üşüşen deli düşüncelerden kurtulmak için evde ne kadar dolap varsa boşalttım!!.. Köşeli gardırobun oda kadar büyük köşe dolabının içinde, kaldıramayacağımı düşündüğüm büyüklükte bir dolap daha var içinde tül perdeler… kullanılmayan ama kaliteli ne varsa saklama gereği duyduğum eşyalar var..
Oldukça zorlanarak uzandığım için, onu biraz öne çekip içini boşaltmak istedim.. ve çektim!! AAA!  Aaaaaaaaaaa!!! Dolabın arkasında bir bavul daha var!!    “belki” diye düşündüklerimi yerleştirdiğim bir bavul!  Hani, “belki lazım olur…” “ belki birisine veririm..” diye düşündüğüm ne varsa!!

Ömrümde kendime küfrettiğim kadar HİÇ kimseye küfretmedim ben.. “soryyy” :)

Daha işin başındayken ve açtıklarım çektiklerim boşalttıklarım ortalığa yayılmışken .. koltuğa oturup arkama yaslandım gözlerimi kapattım… baktım hafıza daktilom çalışmaya başlamış… Onun “tık-tık” ları altında geçtim bilgisayarın başına ve yazmaya başladım..

Bunca yıl.. az değil.. 80 yıl!!! Ne kadar “belki” diye düşünerek parantez içine aldıklarım varsa, başladı gözlerimin önünden geçmeye.. Kimi mahcup.. kimi arsız arsız gülerek.. kimi nanik yaparak, kimi önümde diz çökerek sıraya girip geçmeye başladılar.. VAY BE!!

Düşündüğüm.. kabul ettiğim hatta doğruluğuna tüm kalbimle inandığım ne kadar “belki” varsa yine yeniden hatırladım hepsini “hürmetlerimi sunarak” !!..

“belki ayıp olur..”  diye düşünerek yapmadığım, söylemediğim, iletmediğim ne varsa pişman oldum..

“trafikte takılmıştır belki”  diye düşündüğüm ama beklemeye devam ettiğim kişiler için harcadığım zamana pişman oldum..

“belki yanlış anlamışımdır.. hatta belki yanlış duymuşumdur” diye düşündüklerimden ..

“belki daha zamanı değil” diye tipik bir salak gibi düşündüğüm ne varsa hepsinden..

Ve şu anda bunları yazmama sebep olan, darmadağınık dolap içinde ve  odada yerlere saçılmış ne kadar  “belki lazım olur”  varsa!!

Sakın eksik bıraktığımı düşünmeyin “belki”lerimi.. Aslında yazsam destanlar olur inanın ama, sizler de kendi “belki” lerinizi hatırlayın istedim.. ve “O BELKİ” lerinizi defalarca.. yine yapacağınızı bilin istedim.



 
 
 
 
 

26 Ocak 2018 Cuma

VASİYETİMDİR !!


Şimdi, nasihatimdir desem… bir kulağınızdan girip diğerinden çıkacak. Adım gibi eminim. Zira kişiyi kendin gibi bilirsin sözüne sadık bir kadınım!!..

O nedenle vasiyetimdir demek geldi içimden .. yani yüreğinizin bir köşesinde “gülsen hocanızdan” bir hatıra kalsın istedim..

Kelimeleri kıvırmadan ve cümleleri süsleme çabasına girmeden sizlere seslenmek geldi içimden az önce..

Her insan fanidir ve bu dünyaya kazık çakan olmamıştır. O nedenle bahse konu edeceğim şeyler herkesin şahit olduğu olacağı ve yaşayacağı bir gerçeği yansıtmakta.

Geçmiş yıllarda, “gençken” demek gelmedi içimden 😊))) “ hani hiç ölmeyecekmiş gibi yaşanan gençlikte, “sıralı ölüm” denen bir gerçeği doğal karşılamanın ve sıranın ne olduğunu ne zaman kendisine geleceğini hiç düşünmeden yaşamanın, ne kadar büyük bir nimet olduğunu bilemez insan.
Yaşamın ne kadar değerli olduğunu, ve maalesef hiç ama hiç kıymetini bilmediğimizi,  iş işten geçtikten sonra öğrendiğimizde, bir bilseniz kalan süreye neler neler sığdırıyor insan denen yaratık..  

Sürenin biteceğini değil, bitişini ve süresini bilerek  yaşamak, her şey için o kadar geç ve öylesine lüzumsuz ki, artık pişman olsan da faydası olmuyor.

 Buna rağmen… bu günlerde evimde iki Gülsen yaşamakta.. Birisi umduğumdan ÇOK daha sakin ve tevekkül içinde.. onu izlediğimde neticeyi bilmenin değil de, ne zaman olacağını bilmenin bir şans olduğunu düşünüyorum!!!

Diğeri… o sakin kişiyi kudurtan bir karakter sergilemekte!! Mesela .. bozulan ve artık yapılması mümkün olmayan buzdolabı, çamaşır makinesi gibi.. her biri 20 / 25 yıl arası yaşta olduğundan yenisinin alınması ASLA düşünülmeyen ve söylenen  süre içinde(!) idare edebileceğini düşünen sakin olanın aksine ;  
yani, gözünde hiçbir mazeretin geçerli olmadığı gülsen, kalkıp yenisini ısmarlayabiliyor!!!

Kuma gibi !!  😊)))))

Şimdiiii.. Geleyim vasiyetime!!..

Hiç göçmeyecekmiş gibi yaşamanın keyfini çıkartırken, “yaaa daha idare eder” diye düşündüğünüz ne varsa,  yenileyin.. ve bu yazdıklarımı okurken de, kocakarı gibi “söylemesi kolay” diye mırıldanmayın!!!

 Hiçbir şey ve hiç kimse için, hatta recep için bile kendinizi üzmeyin!!



6 Aralık 2017 Çarşamba

"Benim akıl oyunlarım.." .. 1- 2- 3... 4

                                                                                        
                                                                    28/Kasım2017
Akıl Oyunlarım..(1)

Bilâistisna her gün, yazacaklarımı düşünüp, sonra da onları yazdım zannetmekten yorgun düştüm..
İnanın o yazdım zannettiklerimdeki destanımsı anlattıklarımın hiç birisini hatırlamadığım için aynısını yeniden yazamıyorum.. En iyisi, beynim yazmaya başlayınca oturup dikte etmek.
***
Mesela yukarıdaki satırları 4 gün önce yazmış sonra inanın dakikalarca beklemiş ve devamını getirememiştim.. Oysa o gün öğretmenler günü idi.. Yazacağım, daha doğrusu yazacağımı zannettiğim o kadar çok anım ve haberlerim vardı ki.. nereden başlayıp hangisi ile bağlantı kursam da, masalımsı olsa yazacaklarım… diye düşünceye dalınca, kendimi o masalın içinde buluverdim.!!

Sonra karanlık ürkütücü olunca da, elektriği yakmayı unuttuğumu fark ettim.. kalkıp açtım ve aklıma saate bakmak geldi!! Ki,… beni ilk kez ürküten de o oldu.. Tam 4 saattir tek kelime yazmadan yazdım zannettiklerimi okuyormuşum beynimden..

Hani bir film vardı beyin oyunları mıydı neydi adı.. o geldi aklıma.. belki de beyin oyunlarımla meşgul olunca yalnızlığımı fark etmediğim için canım sıkılmıyor..

Neyse.. yazacaklarım bunlar  değildi tahmin edersiniz. Ama ne yazacağımı hiç ama hiç düşünmeden oturduğumu tahmin edeceğinizi pek sanmıyorum..

Aslında akıl oyunlarında olduğu gibi hayalimde  bir şeyler yazdım… okudum… beğenmediğim yerleri değiştirdim düzelttim… SONRA…  neydi o düşündüklerim ve aklım sıra yazdıklarım?? HEPSİNİ UNUTTUM !

Şimdi, sizler, eğer hâlâ benim sayfalarımı ziyarete gelen varsa, gelip okuyan mevcutsa eğer, SİZLER, eğer hiçbir şey yazamazsam,  eğer zamanınızı harcadığınıza değmiyorsa yazacaklarım, sizden ricam sessizce kapıyı kapatmanız!!

Çünki bugünden hatta şu andan itibaren bir karar aldım.. Bundan sonra burası, kalan  ömrümün hatıra defteri olsun..

Yani tıpkı ama TIPKI bir hatıra defteri tutar gibi her gün veya zaman zaman, buraya düşüncelerimi.. dertlerimi… varsa mutlu olma sebeplerimi.. ve akıl oyunlarımı bu sayfaya devam ederek yazmak istiyorum..

Her yenilediğim yazımı farklı renklerde yazarsam  ve ilgilenen olursa belki dikkatini çeker diye düşündüm..

Canı deli saçması okumak isteyen olursa
… BEKLERİM!



                                                                               3/Aralık
 
                                                                  

Akıl oyunlarım (2)
                                                           

Ya başıma gelirse diye düşünmediğin onlarca hatta yüzlerce şeyle karşılaşınca bir gün, şaşıracağını sanıyorsan yanılıyorsun..Ya umurunda olmuyor artık.. ya da merak ettiğini bile hatırlamıyorsun.. veya, ya doğal karşılıyorsun ya da aklına yazılmadan silinip gidiyor..  


Pek çoklarınızın anne babalarından… bazılarınızın eşinden ve kendisinden görüp şahit olduğu ne çok şey vardır.. Bunları yazmamın bir sebebi yok.. yani, bir fikir beyan etmiyorum veya başıma gelen bir olay olarak anlatmıyorum.

 

Bu,  bilâistisna 70 yaş üstü kişilerin bir gün farkında bile olmadan kabullenmeye başlayacağı bir süreç.. Mesela önce isimleri unutmakla başlıyor isyanına hafızan..

O çok güvendiğin.. o seni onurlandıran ve hiç mahcup etmeyen hafızan!! TIK diye kalıyorsun cümlenin ortasında.. Bunun ilk başlarda alzaymerle bir ilgisi yok... bunamayla da pek ilgili değil.. Bu, dolup taşırdığın, lüzumlu lüzumsuz bir yığın teferruatı yığıp ezberlediğin hafızanın isyanı!..

Bakıyor ki sen hâlâ dolduruyorsun olur olmaz sözcükleri o zaman o da dipte köşede ne varsa boşaltmaya başlıyor..
 
Sonra eski konu komşunun akrabaların eski
ne kadar tanıdık varsa onların isimlerini yok ediyor hafıza hanım!!! Sonra… sonra ne oluyor biliyor musunuz ?.. insan hafızası yani hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür sözünü hatırlıyorsun ve bir tek onu artık hiç unutmuyorsun.
Çünki, bu cümle, "İnsan hafızası unutkanlık hastasıdır" anlamındaki bu cümle, insanın yaşamını devam ettirebilmesi adına anlık heyecan, sevinç, üzüntü gibi kendisine yaradılıştan eklenen özellikleri yaşamak için, pek çok şeyi  unutmak zorunda olduğunu belirtir..

Şimdi… ister inanın ister inanmayın, yazmayı düşündüklerim bunlar değildi.. ve şu an neyi yazmak istediğimi hatırlamıyorum..
 
Hata sizde.. Ben masumum ! İlk baştan, yazacaklarımın deli saçması olacağını itiraf etmiştim.. 

 

                                                   6/Aralık


                                                   
 Akıl oyunlarım... (3)..


Bugün buraya yazmaya başlamadan, yazdıklarımı okudum önce.. Onları yazarken hiç aklıma gelmeyen ama şimdi okurken hatırladığım bir anım oldu. 


Tam dirseklerimi masaya dayayıp o eski anımın kuyusuna düşmek üzereydim ki.. kendimi toparladım ve kendime hafifçe hürmetlerimi sunarak..  "düşünme yaz"  komutu verdim artık beni pek takmayan beyin efendiye..

Bakalım etkili olabildim mi?

 

Çocukluk yıllarımdan, eski zaman diliminde yaşadıklarımdan sizlere bu sayfada çok şeyler anlattım. Belki hatırlayanlarınız olur.. Akla hayale gelmeyecek kadar, hele de bu devre göre muhteşem bir çocukluk yaşadım ben. Varlık açısından değil.. hür düşünce ve insana duyulan saygı açısından..
 
Çok büyük koca bir kiliseden bozma üç katlı bir evde, alabildiğine büyük ve bakımlı bahçesinde bütün kardeşler ve komşu çocukları hür ve mutlu bir çocukluk yaşadık.

Babamın kuyumcu olan yaşlı bir arkadaşı vardı.. Şafi bey amcası idi tüm çocukların.  Annem ne zaman su böreği yapsa, babam Şafi amcamızı çağırırdı yemeğe.. Deli olurduk sevinçten.. Öyle masalımsı öyle acaip güzel anılarını anlatırdı ki .. masal gibi ağzımız bir karış açık dinlerdik “çocukluğumda….” diye başladığında anlatmaya..
 
Bir gece dayanamadım.. 6-7 yaşlarında idim.. “şafi bey amca sen yaşlısın nasıl unutmadın çocukluğunda olanları?” diye sordum.. Önce uzun uzun acı bir tebessümle güldü yüzüme bakarak.. sonra, “Bak iyi belle anlatacaklarımı cadı kız..” dedi ve başladı anlatmaya..
 
“İnsanın beyni raf gibidir. Hani mutfakta bardakları tabakları dizdiğimiz raf var ya.. hah işte aynen onun gibidir. Duyduğumuz .. öğrendiğimiz.. ne varsa beynimiz onları o raflara itina ile yerleştirir.. sonra.. yıllar sonra .. o raf(!)lar dolduğunda bu defa öğrendiklerimizi, rafların kenarına köşesine arasına sıkıştırırmaya başlar.
O sonradan sıkıştırılanlar bir müddet sonra düşer kırılır.. yani unutulur! Ama ilk yerleştirdiklerin hiç kırılmadan koyduğun yerde kalır..” ..

O yıllarda, 50 yaşı geçen insan YAŞLI insandı.. yani dede idi veya nene idi.. Dedeler akşam olunca ellerindeki bastonlarına abana abana ağır aksak evlerine dönerdi.. Neneler ise evlerinin köşe penceresi önünde oturup dantel yaparlar örgü örerler ve gelen geçeni seyrederlerdi.. Kabul günlerinde en baş köşe onlar için ayrılırdı.

Bunları bana anlattığında Samsun’un ve bizlerin Şafi bey amcası ise 70 yaşlarında idi..


Yani benden gençti!

 

 


 

Akıl Oyunlarım .. (4)

Düşününce.. daha doğrusu yazdıklarımı farklı bir gözle tekrar okuyunca.. Yani.. ay aman neyse ne.. yazayım olsun bitsin.. Lügat parçalamanın sırası değil !!

Bu tür yazdıklarım  ve yazmayı düşündüklerim sizleri ilgilendirecek ya da ilgi çekecek şeyler değil. Evet okunması hoşuma gidiyor.. hele içten yapılan paylaşımlara bayılıyorum ama.. ben zevkten bayılayım diye sizleri farklı konumda baymaya gerek yok..

Hepiniz.. bilâistisna hepinizi evlat gibi öğrencilerim gibi sevdiğimi bilin ve unutmayın..

Yeni yıl,  umarım ve dilerim bu yılı aratmaz..

 

 

 

16 Ekim 2017 Pazartesi

gavur parası !!


Bilmem hatırlar mısınız, eskiden, beğenilmeyen memnun kalınmayan bir kişi veya durum için “gavur parasıyla beş para etmez” denirdi..

Hani paramızın para olduğu.. değerinin üstün tutulduğu.. insanların zor kazanıp daha zor harcadığı… iktisat nedir paranın kıymeti nasıl bilinir çocuklukta öğrenip yetişkinlikte unutmadığı yıllarda!!… Hatırladınız mı??

Hani alın teri ile kazanılan paranın kıymetinin bilindiği yıllar!!..

Nereden aklıma geldiyse !!

Hamam böceği gibi üreyen ve kendilerini bi bok zanneden insanlar çoğaldıkça ve beşer onar üredikçe.. ve böylece kendilerini ne zannediyorlarsa işte aynen onun gibi para harcayanlar da çoğaldıkça.. vebalı gibi sakladıkları bir - iki sene önceki fotoğraflarını görenlerin sadaka vermeyi düşündüğü bu kişiler eğer… seni beni bizi beğenmez hale geldiyse..

Yani sözün özü, satılık bir uşak olarak  gavur parası ile PARA ediyorlarsa!! 

o zaman:

.. ÖRT Kİ ÖLEM !


 

1 Eylül 2017 Cuma

"HUZUR" !!

 "Deliye her gün bayram" diye başlasam diye düşündüm önce, sonra aklımı küstürürüm diye düşünüp vazgeçtim!.
O nedenle bu konuya hiç değinmeden (hele de bayram denen, "kurban" olunca) sizlerle sohbet etmek istedim durup dururken..

Şimdi ben buraya “biliyor musunuz ne güzel şeydir huzur??” diye yazsam… Pek çoğunuz “bu da ne şimdi?” diye, .. veya, “ay bunu bilmeyen mi var?” diye, ya da iç geçirerek ve ne demek istediğimi daha okumadan dibine kadar anlayarak buruk bir gülüşle okumaya başlar..

İnsan kaybettiği şeyin, (her ne olursa olsun) maalesef onu kaybettikten sonra anlıyor değerini.. tabii değeri varsa!.

Herkesin beyninde ‘hafıza’ denen bir kayıt cihazı vardır. O cihaz sahibine sormadan, saklanması gerekenleri kaydeder durur.. Ve bir gün.. aklına geleceğini hiç tahmin etmediğin, veya başına geleceğini asla düşünmediğin çıkmaz sokaklar içinde bulunca kendini, bakarsın gözlerinin önünde kalın ciltli bir defter, okuman için sayfalarını açıyor birer birer !!
İşte buna, ‘hatırlamak’ diyoruz biz!!

“HUZUR” da hafızanın kayda aldığı duyguların başında gelir.. hiç kıymetini bilmediğimiz .. ve bencilce, o huzuru zaten hak ettiğimiz için onu yaşıyor olduğumuzu düşünüp devamı için gayret sarf etmediğimiz !..

Oysa, bize insan olduğumuzu hatırlatan.. sağlığımızın inişe geçen adımlarını durduran.. davranışlarımızı sakinleştirip duygularımızı yoğunlaştıran, maalesef bu hiç kıymetini bilemediğimiz, huzurdur.   
Hani, kaybettiğimizi çok geç fark edip, geri gelmesini ilaçlarla sağlamaya çalıştığımız “HUZUR” !..

Biliyorum.. hatta eminim adım gibi, ki her bir okuyan bunları zaten biliyor.. Şimdi dürüstçe, BANA değil, KENDİNİZE sessizce itiraf edin, huzurunuzun kıymetini bildiniz mi? Yaşarken herkes bilir o huzurun kıymetini sorduğum o değil.. O huzuru kaybetmemek için, sağlığınızla ve mutluluğunuzla veya varlığınızla ilgili size sunulmuş o huzurun kıymetini bilip kaybetmemek için özen gösterdiniz mi?

Pek çoğunuzun “bildik tabii huzurun kıymeti bilinmez mi ilahi gülsen hocam” diye düşündüğünü veya buna benzer düşünceleri aklından geçirdiğini biliyorum. Benim yazmaya çalıştığım şey, bedenin - duyguların - kişilerin ya da o huzurun ZAMANINDA kıymetinin bilinmesi.. 


 Yoksa atı alan, sadece üsküdar’ı geçmiyor artık!!!


 

25 Ağustos 2017 Cuma

Geçmiş bir GÜN olur ki, hayali cihan değer !


Bugün yaptığım, yaz temizliği desem DEĞİL… e kış temizliği de olamayacağına göre akla zarar bir temizlik diye düşünmek en iyisi..
Eminim pek çoklarınıza da olur bu.. Benim defalarca tekrarlayan manyaklıklarımdan en zararsızı!!   

Bugün de, bilgisayar masamı ve kitaplığımı temizlemek geldi içimden.. Temizlemek dersem de siz inanmayın.. her bir şeyleri çıkartmak.. masa üstüne, yerlere, oraya buraya koymak .. (bazılarını fırlatmak).. ve bunları yaparken, o başıboş serazat uçuşan hatıraların içinde kaybolmak!..

İnanın önceleri bu kadar etkilenmiyordum.. Ama (her ne kadar sık sık gündeme getirmek istemesem de) yokuştan iniş başlayalı artık okuduklarımdan, eski kitaplardan ve en çok da sakladıklarımdan etkilenmeye başladım..

Bugün ne oldu biliyor musunuz?? Bilgisayar masamın yan büyük dolabını boşalttığımda arka taraflarda muhteşem bir deri kapaklı defter buldum..  
Ayyy deftere bayıldım!! Tam, artık bulamıyorum diye düşündüğüm kalitede.. Hemen oturdum koltuğuma ve defteri açtım..!! .. ?? ..
 

Bilmem inanacak mısınız yazacaklarıma?.. aslında pek de üstünde durduğum bir cevap değil bu soru.. Çünki varakaları görünce sizler de benim kadar şaşıracak ve inanacaksınız..

Bundan kısa bir süre önce de, yine dolap çekmece yerleştirmelerimin birinde neredeyse 20 yıl önce rahmetli Ecevit’in mektubunu bulmuş ve yayınlamıştım, Elazığ valisinin teşekkür mektubu ile. Okuyanlar eminim hatırlamıştır.

Ama bu çok farklı.. Defteri açtığımda... 1977 yılına ait kısa kısa yazdığım anılarımı buldum. Ve de, aşağıda sizlere okumanız için yayınladığım şiirleri..

BU, 1970 yılına ait bir hatıra.. Beni ben yapan.. bana ömür bahşeden mesleğimi ve öğrencilerim ile aramda olan o inanılmaz bağı hatırlatan bir belge..

Kısacası.. Bugün, 1970 yılının anneler gününde, Ankara Aydınlık evler ve Mehmet Akif ortaokulunda  girdiğim sınıfların birinden çoşku içinde çıktığım ve öğretmenler odasında bana verilen o kağıtlarda yazanları okuduğumda benimle ağlaşan meslektaşlarımı hatırladığım iki defter yaprağı  buldum..  

Ve… o yapraklarda yazılanları (şiirleri) sizlerle paylaşmazsam içimde ukde kalacağını anladım..

Bir mucize olsa diye geçirdim aklımdan .. Bu silinmeyen derin duyguları bana yazanlar, SEBATİ DURMUŞ  ve EROL ŞAHİN  bu yazdıklarımı okusa... hatırlasa... ve bana yine  iki satır yazsa..
 





 

 

1 Ağustos 2017 Salı

Bir şey istiyorum.. MERTÇE !


Yüreğimde, KİN denen pimi çekilmiş bombayı hiç barındırmadım.. Bir şeyi unutmamak ile kin tutmak arasındaki o çok ince ama çok pespaye farkı iyi bilirim.
Kindar isanların kinlerine yenik düşüp sonunda en büyük hatayı yaparak pişmanlık kuyusuna gömüldüklerini gerek tarihimizde gerekse bugüne kadarki yaşamımda çok gördüm.. Bugüne kadar olduğu gibi, yine bu ÖZEL duygu bağlarımı sizlerle paylaşırken bir gerçeğe değinmeden geçmek istemiyorum..

Ben burada dile getirmeye çalıştığım ve hiç süsleyip püslemeden, ay acaba ne düşünülür gibi bir komplekse kapılmadan yazıp paylaştığım yazılarımı yayınladıktan sonra,  istatistik detayına baktığımda, “okuyan” kişi sayısını görünce hem hayret ediyorum hem de anlatamayacağım kadar mutlu oluyorum..
İlk gün 140-160 arası değişen okuyucu kitlesi anlatmamın mümkün olmadığı kadar mutlu ediyor beni.. Ve ertesi gün bu okuyucu sayısı arttıkça sanki kan yürüyor damarlarıma!!
 
Ama... yorumlara baktığımda, “demek ki onca okuyandan, ancak bu kadar beğenen, ya da yorum yazarak vaktini benden esirgemeyen  olmuş” diye düşünüp burulan yüreğimi teselli   e-de-mi-yo-rum..

Bundan önceki 2 uzun yazımın okuyucu sayısı 286.. ama yorum yapan ; yine  bugüne kadar beni hiç yalnız bırakmayanlar!!.
İlk aklıma gelen, diğer tüm okuyanlar da keşke yazsalar neresini neyi niye beğenmediklerini diye düşünmek oluyor.. Ve bu birike birike.. yazma isteğimi ve aradaki bağın ipini inceltip duruyor!!
Sizler beni tanırsınız.. (yani ben gerçekten bunun böyle olduğunu ciddi olarak  düşünüyorum) yani, sevmediğim veya beğenmediğim olayı.. veya muhabbeti hatta kişiyi .. sev- MİŞ gibi görünemem.. Pis bir huy belki ama suskun da kalamam ve onu eğer hatalı buluyorsam veya yürek bağı kuramıyorsam bunu kendisine olanca realitesi ile anlatırım.. “face to face”   ..  :)))

İŞTE… bu yüzden sevdiğim, muhabbet kurduğum, irtibatı kesmediğim, ilgimi azaltmadığım dostlarımın ve  arkadaşlarımın okudukları yazılarımı eğer beğenmiyorlarsa ya da hatalı veya eksik buluyorlarsa bunu da “yorum” olarak yazmalarını istiyorum.
 
Belki de eski kafalı biriyim.. olabilir!! Bazen ..  hafıza bantlarını geri sarıp, uzak ve yakın geçmişi düşünür, mukayeselerde adil olmaya çalışarak ince eleyip sık dokumaya başlarım yaşanmışları.. Sonra, içimde yaşadığım ve hiç kimseyle paylaşmadığım kırgınlıklarımı koyarım önüme.. kendimi haksız buldukça çoğalırlar virüs gibi.. Savaşır dururum!..

Sonra.. yorgun düşüp tam kadere bin bilmem kaçıncı kez küserken, (aslında küfrederken)  beynimin hakimi tokmağını indirir kürsüsüne ve ruhumun tüm avukatları yüreğimin küs bölümündekilerini müdafaaya başlar..

Belki de virajı dönmeden (!), yapılması gereken de budur..


 

 

 

24 Temmuz 2017 Pazartesi

BOŞLUK !!

                                                              24/Temmuz- 2017

Bir yol var önümde..
Her şey, her taraf bomboş!

Sorduğum tüm soruları
cevapsız geri yolluyor rüzgâr.
 

gv