Televizyon, evimin en az kullanılan eşyası.. Haftada sadece üç gün saat 20.30 – 23.oo arası açılan bir kara kutu! O süreyi bile hakkını vererek değerlendirmeyi beceremem... Filmin, ya da dizinin bittiğini benim kurgularım bittikten sonra fark ederim.
Bu gece, seyretmesem de olur diye göz gezdirdiğim o dizide, tüm evlerin kapıları önünde çöp poşetleri olan o daracık sokakta, tahta kapıya sarılan sarmaşık güle takılı kaldım.
O kadar güzeldi ki, o çirkinliği fakirliği pisliği bir anda yok etmesinin mucizesini, bir çiçeğin benim yalnızlığımda yarattığı mucizelerle kıyasladım..
Sonra köşeden dönen bir adamın tanımakta zorluk çektiği sokağa girişini ve kapıdaki o sarmaşık gülü görünce tereddütlerinin kayboluşunu seyrettim peşinden.. Bir süre seyrettiği bu tahta kapıya çekinerek tak-tak vurduğunda, sanki dün çıkmış gibiydi evden!…
Kapıyı açan kadın, elini uzatıp dokunmak istedi ama yapamadı..inanmak için gelenin oğlu olduğuna!.. Sonra, içeri girenin peşinden gidip dizi dibine ilişiverdi. “aç mısın?” diye sordu.. Halbuki kapıyı açtığında zor tanımıştı oğlunu.. Kokusunu ona belli etmeden içine çekip sordu.. “sobayı yakem mi?”.. orada koptum filimden!.. Film bittiğinde ben hâlâ o soğuk, karanlık, rutubetli duvarlarında yılların kirli izi duran odadaydım..
Hep böyle oluyor nedense bir kitap okurken kitabı göğsüme kapatıp başımı arkaya yasladım mı o kitabı bir de ben yazıyorum kaldığım takıldığım yerden!! Genç kızlığın kavak yellerine meydan okuduğu o yıllarda da, kardeşimle beraber okuduğumuz romanların sonlarını beğenmezsek ayrı ayrı kağıtlara kendi kurguladığımız sonları yazar romanın son sayfasına yapıştırırdık! Şimdilerde ise, çoğu zaman, “nasıldı film ama anne?” diye beğenisine tasdik bekleyerek soran oğluma tam “ne filmi?” diye soracakken, bir film seyrettiğimizi hatırlayıp, “güzeldi gerçekten” diye cevapladığımda.. yalanımdan utanıyorum!.
Bugünlerde, içimdeki, hep bir ağızdan konuşan kalabalığı susturmakta zorlanmaktayım..
Yazmaktan korktuklarım var!.. Kımıl kımıl sıraya girerek kalemimin ucunda biriken.
Rahatsız edici bir uğultuyla
yaklaşmakta hüzünlerim!. Çok uzaklardan duyulan bir boğuk ses gibi. Vapurların sis düdüğüne, ya da, her duyduğumda beni geçmişe götürüp orada bırakan tren sesine benziyor.. Sonra çok uzaklardan gitgide yaklaşan bir çığlıkla gelip, suratıma vuran bir şamara dönüşüyor dilsiz hüzünlerim.
