Salı, Mart 21, 2017

ŞURDAN BURDAN



Neydi bu, gece gece beni dürten bilmiyorum.
İçimde küllenmeyen bu ateş kor halinde ne zamana kadar devam eder, onu da bilmiyorum.
Geçen dokuz ayı nasıl yaşadım veya yaşadım mı onu hele hiç bilmiyorum...
Bildiğim, yirmi dört saat, yedi gün Allah'ıma şükür etsem azdır .Tabi bu arada araştırma konusunda ilerlemiş tıp ve doktorlarımızı unutmuyorum...

Sabır sınavı verdik ailecek. Hani derler ya "bu yıl hiç uğur getirmedi ya da çok uğurlu bir yıldı" hep deriz, denir. Ben demem, zor olan yıllarım var, çok çok. Mutlu olduğum, yaşamın bana sunduğu sevgi değerleri, unutulmayan yıllarım. Sandığım var ona atarım, acısıyla, tatlısıyla biriktiririm yıllarımı.
Yıllar sadece tarih yazar, saatlerin amansızca ilerlemesinin sonucunda biriktirdiği aylar, yıllardır. Herkese başka türlü gösterir yüzünü.

Yaşam öyle yokuş ve dikenlidir ki, herkes için bu böyledir, dünyaya gelmeye gör. Zorunlu olursun karşına çıkan yokuşu tırmanmaya, dikenleri bata bata yol almaya. Öyle bir yoldur ki bu yol, yoluna çıkan çiçekleri toplar, dikenleri ve yokuşu unutmaya çalışırsın topladığın çiçeklerle. Unutulur mu? Kim unutmuş ki ayağına batan dikenleri, kanı dinmiş yara gibidir.
Ya da topladığın her çiçek ilk günkü gibi heyecan verir, kalp çarpıntısı yapar.
Velhasıl yaşadıklarındır isabet eden yıllara...

Yaşam en yakın arkadaşıdır insanoğlunun, bilene. Anlaşabiliyorsan arkadaşınla sana yardım eder, yarenlik eder, elinden geldiğince yol gösterir. Sıkıldığında, bunaldığında ya da sevgiden coştuğunda evlerin perdelerini açar bir bir, içeride yaşananları görürsün. Aslında kapalıdır o perdeler,sıkı sıkı, arkasında ne yaşandığı seni ilgilendirmez  çünkü, belki sıkı sıkı kapalı olduğunu fark bile etmezsin.
Ta ki yaşam arkadaşının yol gösterip açana kadar o perdeleri, acıyı görürsün o perdenin arkasında, senin acındır, aynısıdır, hissedersin. Sevinç yaşanıyorsa, seninde düğünün bayramın varsa ortak olur paylaşırsın bildiğin duyguyu, yalnız olmadığını görürsün. Yaşadığın acı aynı ise ne yaşadığını hissetmek, paylaşabilmek, sevincini anlayabilmek. Çok önemli bu duygu, gerçekten çok önemli, herhangi biri, tanıdığın tanımadığın ya da yeni tanıdığın. Aynı acıları tek yürekte duyabilmek ama en önemlisi paylaşabilmek...

Evet, 2016 yılı acısıyla sandığımda yerini aldı. 2017 yılına temiz girmemizin huzurunu yaşarken. Bilmiyorum neden gece gece yüreğime düşen ateş, tarihe gömdüğümüz, sandığa kaldırdığımız ya da öyle sandığım yaşam yolunda ayağıma batan dikenin acısı ne olduysa alevleniverdi işte...

Neyse,  ama öyle ama böyle amansızca ilerleyen saatler ayları toplaya toplaya baharı getirdi.
Ben hep İlkbaharın ruhumuzu arındırdığını düşünürüm. İlkbaharda uyanan doğa ile bedenimiz de uyanır, ağaçların meyve öncesi açan çiçekleri doğanın bize sunduğu en değerli şeyidir. Bahar çiçekleri üzerinde sadece arılar bal toplamaz insanoğlunun ruhu da çiçeklerin üzerinde arınma yapar.

Yaşam arkadaşım  "doğa ve çocuk" dedi uzun yıllar süren yaşam yolunda yürürken. En temiz, en saf, en muhteşem iki canlı, huzur bulacağın, içine düştüğünde nefes alabileceğin iki canlı.  
Baharın muhteşem renk cümbüşünün içine düştüğüm anda ben de kayboluyorum gerçekten...






 

Pazartesi, Şubat 20, 2017

YAZMAK...

Yorgunum hem de çok yorgun, yazmak ne derece yorgunluğumu azaltır bilmiyorum. Ama ki yazmak yürek boşaltmaktır biliyorum. Korkum, his sınırlarını aşmak okuyucuyu da yormaktır.
De ki  "kendin için yazıyorsun" blog demek kendin için  yazdığın günlük demek değil midir?
Oysa ben önceleri günlük ile başlamış sonraları haftalık, aylık ,yıllık derken yılları da geride bırakmış, günlüğe ihanet etmiş bir blog yazarıyım.

Neyse!
Neler sığdırdım neler yazmadığım, yazamadığım geçen yıllara, doluyum hem de çok dolu, birikenler, birikenler, satırlara dökülmeyi bekleyen kelimeler,kelimeler.
Dökmek gerek eteğimizdeki taşları, yüreğimizdeki yangını, yaşadığımız dolu dolu acıyı, sevinci, huzuru, özlemi, sevgiyi.
Kendimi, evimi, yaşadığım yöreyi, canım memleketim İstanbul'u derken yangın yerine dönen ülkemi yazmak gerek.
Yazmalı ki! halen nefes aldığımı hissedeyim, yaşadığımı, umutlarımı, sevgilerimi paylaşabileyim. Yazmalı ki! buz tutmuş yüreğimi ısıtayım.

Terapidir dedim, yün-şiş-tığ üçlüsüne sarıldım. Kollarım tutmaz oldu, yaşıma başıma, gözüme bakmadan goblen işine sığındım,ondan çok zevk aldım, emekti hediyeleri en güzeli, dağıttın mı sevdiklerine.
Kitap desek son hız devam edemedi çünkü satırları anlayabilmek için çifter çifter okumaya başladım. Okuyamadım da yazamadım da işte.
Bu yüzdendir kafamı değil elimi meşgul edeceklerdi beni sabır çarkında döndürecek olan.

Bugün burada olmam umutlarımın ışıdığı anlamıdır, umarım...






LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...