15.12.09

Dun dundur, bugun ise artik cok gec

Sarhoslugun bir tanimi olsaydi bile sarhoslar anlamazdi sanirim. Bir yazi ulasti elime. Nasil bilmiyorum. Vahiy desem degil, aydin ruya desem degil. Velhasil bilmiyorum. Elciye zeval olmaz diyip oturdum yillardan sonra kaleme aldim bu icten mesaji. Hayir bisey degil de, blog deyince arada bir yazi yazmak gerekiyormus. Herkesler blog yaziyor ama onemli olan sureklilik arz etmesiymis. Alin size yeni bir alinti, arz-i endam eder:

Bana sarhoslar sacmaliyor dedirtemezsiniz...

Gun o gunlerden bir gun. Siradan bir gunde, bir mektup ulasiyor elinize. Siradan gun oldugu icin ve hayat da siradan oldugu icin o mektubu alip, siradan zarfini, ozensizce aciyorsunuz. Mektubu, siradan gunlerde yaptiginiz gibi, goz ucuyla soyle bir okuyorsunuz. Sozcukler, cumleler pesi sira gelirken beyin duvarlarinizda siradan melodiler yankilaniyor. "Ehem, kem kum, sen, ben siz. Ben aslinda. " Mektup bisey demiyor. Ne diyebilir ki?

Belli bir yasa gelenleriniz bilir (ki o belli yasin kac oldugunu belli bir yastakiler iyi bilir), yeni bisey yoktur. Hersey aynidir. Mektubu okudum elbette. Yeni birsey yok. Ar
adigim kisiye su an erisilemiyomus sadece.

Ama sadece sarhosken fark edebilecegim bir ayrinti vardi mektupta. Mektup limon kokuyordu. Tum eksiligiyle limon. Kagit limon suyunda banyo yapmis ve durulanmadan zarfa konmustu. Odamda sigara dumanindan kalan boslukta yasayan oksijeni bir mum yakmakta kullandim. Evet, ben de biliyorum, 'bir kagida limon suyuyla gorunmez bir mesaj yazabilirsiniz'. Romantik mum isiginda nefes nefese tuttum kagidi ciliz aleve. Yavas yavas belirdi elbette karartilar. Kagidin yanmaya yakin kokusu sardi ortaligi. Aman, az kalsin yakiyordum tum kagidi, sarhosum ya.

Gizemli mesaji okumayi erteledim. Bir sigara daha yaktim. Muzik actim, kulakliktan. Mesaji okumaya yetecek miktarda biram olup olmadigini dusundum. Yarinlari dusundum. Bundan sonra farkli bir hayat bekliyordu beni. Hazir miydim?

Dunden hazirdim aslinda. Belli bir yasa girdigimden beri bekliyordum gizemli bir mesajin bana herseyi soylemesini. Eminim siz de, belli etmeseniz bile, gizli gizli o mesajin gelmesin bekliyorsunuz. Kusura bakmayin ama sans bugun bana guldu. Siz beklemeye devam edin, ben bir bira acip mektubu okuyacagim simdi.

-----

Ne? Bu mu? Bu kadar kisa mi? Bu kadar direk mi? Biraz hazirlik yok mu? Bunca zamandir bekliyordum? Alistir biraz. Ruhumu oksa, sevindir azicik. Mesaj kisa ve oz. Malesef. Inanmiyacaksiniz ama sadece su yaziyordu: "Salaksin".

Iyi de, yani. Oha. Tamam belki mesaj dogruyu soyluyor. Ama boyle mi yazilir? Ben olsam biraz daha ayrintiya girerdim. Soyle mesela:

"Merhaba,

Nasil gidiyor hayat? Umarim hersey yolundadir.

Dusundum de, aslinda sen harika birisin ama, seninle bir gelecek goremiyorum. Nedeni basit. Sen bir hayal dunyasinda yasiyosun. Benim ayaklari yere basan birine ihtiyacim var. Doguyu ve Batiyi, gecmisi ve gelecegi, isigi ve karanligi, gunduzu geceyi, maddeyi ve ruhu, kadini ve erkegi, ici ve disi bilen birine. Sen herseyi birlestirmeye calisiyorsun. Tek bir cevap istiyorsun, tek bir anlam. Evrenin dinamigi kutuplar arasindaki gerilimden aliyor gucunu. Hem iyi hem kotu olamazsin. Hem guzel hem akilli olamazsin. Anlami istiyorsan sekle sahip olmazsin. Hizli olup devinimi yakalamak istersen ani yasayamazsin. Su olursan yanamazsin. Beni istersen benim olamazsin. Gercekten sen olursan biri olamazsin.

Isin kotusu, eger bunlari bilirsen, bunlarin hicbiri olamazsin. Benim birine ihtiyacim var. Sen biri degilsin... Oteki bile degilsin. Sen.. Sen sadece salaksin..."




27.7.08

Isim tamlamalari

Sevgili okurlar. Ben bir suredir yurtdisinda yasamaktayim. Kultur soku tabir edilen seyi bizzat yasadim gordum. Sok dalgasi vurduktan sonra, ust uste koydugum birkac tasin dagilmis olmasi karsisinda caresizim. Hayat devam ediyor ama insa ettigim degerlerin yerinde okyanus meltemleri esiyor. Elbette ki bu yazamayislarima da yansidi. Kimden ve nereden alinti yapabilecegimi bilmiyorum. Ama elimde ana dilim var, baba yadigari klavyem de burada. Duzyazi dumduz olmak zorunda degil diyerek rasgele sozcukleri dizdim arka arkaya, bakiniz.

Gidip gelmeler. Ne istedigini bilememeler. Aslinda, birseyi istedigini fark ettiginde, istedigini elde edince onun sana yetmeyecegini bilmeler, bildiginden dolayi herseye mesafe koymalar. Gem vurmalar, uzak durmalar, kendini birakmamalar, gun gecirmeler, pisman olmalar, hayal kurmalar. Tum bir gunu gecenin ruyasinda yasamalar. Tam olamamalar, olunamayacagini bilmeler. Birinden hoslanmalar ama asik olamamalar. Olcup bicmeler, gelecegi dusunmeler, projeksiyon yapmalar, daha iyinin baska yerde oldugundan suphelenip kaygilanmalar. Kisa bir ten temasi ile agir cekime girmeler, ask filmlerinin sonrasini dusunmeler. Ideal olmayan ayrintilarin butunu olusturdugunu hissetmeler. Gitmeler gelmeler.

Ayrica, ayda yilda bir yazmalar. Derin nefes cekmeler, gecenin bitmemesi icin elinden geleni yapmalar. Gunleri tIk tIk saymalar. Sona dogru gitmeler, neyin ne olmadigini belki son anda anlamalar.

Bunlar.

29.2.08

Yaralanmamak icin kılı kırk yaran ama kendisine bile yaranamayan


Hazirliksiz yakalandim. Evet, aylardir yazmadigim blog'uma bir yazi eklemeye karar verdigim bu anda hazirliksiz yakalandim. Elimdeki alintilarin hicbiri buraya koymak istedigim fotografa uygun degil.

Yazmaya basladim ve geri donus yok. Bu fotografi buraya yerlestiriyorum ve altina, okudugu her kitapla yazar olmaya ozenmis ama zaten izledigi her filmle de yonetmek olmak isteyen, yemek yerken asciya hayranlik duyan, uzun yolda kamyon soforune gipta ile bakan, daldan dala konan, her dalda bir dikene rastlayan birisi bu fotograf etrafinda bir kompozisyon yazmaya zorlanmis olsa ne yazardi diye tahmin etmeye calisacagim.


Ben hep en kucuk lokmayi bile cigneyerek buyudum. Zor yemek yiyen cocuklari gormussunuzdur. Her kasik ayri bir hikaye. Bedenin dogal ihtiyaclardan gelen sesini duyamayacak kadar gurultulu bir karmasa icindeki akla agiza sokulan yabanci nesnenin biraktigi bulamac tanimlanamaz gelir. Sicakligi vucut sicakligina gelip, tukurukle notralize edilen tadi fark edilemez derecede yok olana ve yabanci fazlaligin yabanciligi unutulana kadar bekler yanaklardaki siskinlik. Zorla, hileyle, oyunla yuttugu her lokmayla dogal yasam akisindan koptugunu ne o cocuk, ne de tum cabasiyla onu besleyen eller fark eder.

Islak ahsabin yumusakliginda attigim kaygan adimlar beni teknenin kenarindaki bu merdivenin yanina kadar getirdi. Simdi yazdiklarimi o zaman hissettim, cok kisa bir anda. Bazen saatlerce konussaniz da anlatamayacaginiz o kisa anlardan biri. Gunesin icime isledigi, sicak meltemin kendinden geciren sarhoslugunda gevsedigim bu anda yakin gecmisle aramdaki tek kayda deger olay teknenin motorundan gelen duzenli homurtunun kesilmesi olsa gerek. Simdi sadece teknenin usulca uzerinde dans ettigi dalgalarin sesi ve sesin davet ettigi heyecanli insanlarin kipir kipir hareketleri var...

Birazdan onumdeki yolu takip ederek denizin dibini boylayacagim. Buna, tum organlarim, her hucrem hatta islanip kurumaktan bikmis terligim bile isyan ediyor. Atlamadan onceki bu kisa an, hersey bellegime kaziniyor, koyun karsisindaki tepeler, meltemin gelis yonu, birazdan yiyecegimiz baliklarin kokusu, ictigim biralarin kanimdaki konsantrasyonu, mayomun islaklik haritasi, gunesin sicakligi, denizin serinligi, atlayisimi izlemeye koyulan gozler, merdiveni tutan halatlarin gerginligi. Sanki birazdan hersey bitecekmis gibi, icinde bulundugum ani uzattikca uzatiyorum aklimda, direniyorum. Bu noktaya kadar gelmek benim kararim miydi? Birazdan, hersey altust olacak... Bu atlayis bir intihar aslinda. Su anda yasadigim her ne ise, birazdan tamamen bitecek... Bilinmeyene dogru gidiyorum.

Tuzlu suyu kirpistirarak gozlerimi actigimda hersey yeniden basliyor. Serin deniz suyu, islak saclar, az once cikardigim kopukleri saymazsak deniz sakin. Ayagimin altinda minik baliklar ve deniz tozu, diken diken olmus tuylerim. Yeniden dogdum. Ustune yazi yazmaya degmeyecek bisey daha. Atladim ve bitti. Sarhos bir gecede, yildizlara bakarak yururken aklina gelen binlerce gereksiz sey gibi. Gunduz olup, gercek hayat basladiginda tedavulden kalkiyor...

29.7.07

Yumurta seklinde gozlem analiz sonuclari

Bilimsel calismalara yeterince destek verilmiyor ulkemizde. Gerci bunda bazi calismalarin bilimsel olmamasi da bir etken olabilir. Gecen gun, kimilerinin kisaca 'deli' diyebilecegi garip bir insanla karsilastim. SIk sIk yudumladigi viskisinin tadiyla agzini sapirdattigi anlar disinda bana bir oyku anlatti. Meger kendisi bir bilim adami imis. Pek sasirdim dinlerken, blog'a yazicak bir yazi ciktigi icin de mutlu oldum ayrica. Bakalim neler anlatmis:

Eger gormediginiz seylerin de varolabilecegi fikri size cok sacma gelmiyorsa okumaya devam edin. Sizin varliginizin bittigi yer ayak parmaklarinizin ucu veya tepenizde kalkmis sac telinizin kirigi mi? Hayir tabii ki. Surekli ilerleyen gobeginizin yuvarlagi da degil. Arastirmalarim sonucunda daha farkli bisey buldum. Bizden cok daha buyuk, kocaman biseyin icindeyiz. Bunu cok net ve kesin gordugum cok karmasik goruntuleme cihazini defalarca kalibre ettirdim. Goruntu o kadar garipti ki bir yerlerde bir yanlislik olmasi gerekmekteydi. Garanti kapsamindaki parcalarini birer birer degistirdim. Her teknik servis elemani ezberlemis gibi ayni seyi soylemekteydi: 'abi bunlar son teknolojiyle uretiliyor, bir yanlislik olmasi mimkin degil'. Ben tam acaba bu teknoloji dedikleri sey ne menem biseydir diye ..dusunmekteydim ki birdenbire aklima kalibre ettirmedigim bir parca kaldigi geldi. Ilgili okurun tahmin edebilecegi uzere bu parca gozlerimden baslayip beynimin 30 kusur yildir gorduklerini oyle veya boyle yorumlamaya alismis, memurlasmis, katilasmis kivrimlari, betonlasmis sinapslari ve dendritleriydi. (bkz wikipedia). Dendrit kalibrasyonu yapan yegane laboratuvar 12 yil sonrasina randevu veriyordu ve ben o tarihte tatile cikacaktim. Bu yuzden en iyi kalibrasyon kendi yaptigindir ismini verdigim bir yontem buldum. Buna gore biraz sarmisak ardindan alinan 25 ml alkol referans degerini olusturmak uzere o anda gordugum herseyi gercek kabul ettim.

Sevgili okur, bilimsel yontemi takip ettigime dair guveninizin olustugunu umuyorum. Sonuclara
odaklanalim isterseniz. Biz insanciklarin icinde yurudugu bu seye ne diyecegimi uzun sure dusundum. Yumurtaya benzedigi icin egg dedim (ing. Yumurta). Sonra ondan bahsederken o bir egg, ya da kisaca egg o dedim. En sonunda halk arasinda soylene soylene ego haline gelecektir bir sekilde. Ego bizi oylesine icine almis ki inanamazsiniz. Gittigimiz her yere bizden once gidiyor. Uykuda kuculuyor, kaygili oldugumuzda sisiyor. Sonmesi cok yavas ama sismesi o kadar hizli ki... Insanlarin o kocaman balon icinde ne kadar komik gorundugune inanamazsiniz.

Bir sure sonra egometreyi deneysel amaclar disinda da kullanmaya basladigimi itiraf ediyorum. Benim icin o kadar farkli bir deneyimdi ki, insanin var oldugu her ortama goturdum onu. Yepyeni bir dunyaya acilan kapi, yuzyilin, binyilin, kromozomla tanimlanan hayatin aciklamasiydi, ve onu bulan bendim. Evet ben.

Bu dusuncenin beni icine surukledigi sarhoslugun bir anda bicakla kesilir gibi bittigi ani cok net
hatirliyorum. Basari duygusunu, yukselme hissini, varligin yogunlasip madde ve otesine gecisini, kutsal bilince ulasmayi kutluyordum. Aliskanlik oldugu uzere, ve ortagimi da dislamamis olmak adina egometreyi taktim ve aynanin karsisinda kadeh kaldirmaya hazirlandim. Sonrasi bir surec degildi. Birtek andi sadece. Bulanik, yogun bir sivinin icinde yuzen, belli belirsiz silik uzuvlari oz suyun icinde tanimlanamaz harketlerle dalgalanan, sari pembe bir iskelet beden. Kim bilir kac bin yildir olu. Sivinin icinde adeta kaybolmus. Secilmiyor, kim oldugu, hatta birisi olup olmadigi bile belli degil. Oylesine aciz gorunuyordu ki gordugumu yorumlamak bir yana, orada oldugunu bile kabul edemiyordum. Benim icin ya da oradaki her kim idiyse onun icin sindirilemeyecek bir bilesikti bu. Bu dunyaya ait degildi. Basim dondu, sersemledim, can havliyle attim egometrenin basligini benden uzaga ve bir daha elime almadim.

13.6.07

Yolculuk, sindirim sistemi, ayna, yatak, beden

Gecenlerde benim gibi yazmaya pek de yetenekli olmayan bir arkadasimla bira esliginde felsefi icerikli bos sozler sarf ediyorduk. Konusmanin sonlarina dogru cesaretini toplayip bana cuzdaninda tasidigi yipranmis bir kagit parcasini uzatti. Uzerinde asagida okuyacaginiz seyler yaziyordu. "Bunlari bi yerlere yazmak istiyorum" dedi. Ben de "yazma, cok kotu bu" dedim. Haksiz da degildim. Ama gel gor ki icerik yetmezligi sendromundaki blog'um icin iyi kotu ayrimi yapmak bir luks. Buyrun:

Insan ne kadar acele ederse etsin, olmasi gerekenden daha hizli gidemiyor yolculukta. Ustelik ileriye, yolun kivrila kivrila dolanmasina odaklandiginda yanindaki, cevresindeki ucsuz bucaksiz goruntuleri, anlari fark etmiyor bile. Sindirilmesi gereken seyleri bir cirpida yutup tuketiveriyoruz. Butunun o kadar kucuk bir kismini goruyoruz ki, sayimiz kac milyar olursa olsun hep birseyler eksik kaliyor.

Kendi bedenimizin bile yabancisiyiz, baska bedenlerle taniyoruz kendimizi. Iki ayna arasinda kuculerek sonsuzluga gidiyor goruntumuz. Herseyi gormek de istemiyoruz ki. SInIrliyoruz dokunmalari, bakislari. Olcup bicerek yapiyoruz sevismeleri bile. Kendi yanlizligimizi herkesinkinden farkli saniyoruz.

16.4.07

Rating

Kamuoyu arastirmalarina gore rayting'lerim dusmus, biseyler yapmam lazim. Bir arkadasim Amerika'ya gitmis. Sanki ben gitmis gibi onun anlattiklarini sizlere aktarayim ben en iyisi. Araya da bazi 'hot' sozcukler koyayim ki, google'dan falan rating alsin. Yalniz uyarmadi demeyin, oylesine bi yazi yazmis arkadas, yani okumasaniz da olur.

Bu Amerika cok degisik bi yer. Adamlarin herseyleri buyuk. Yollar yuruyerek gidilmiyor. Bir sokaktan digerine varamiyorsun. Arabalar kocaman, yemek porsiyonlari kocaman. (Jennifer Lopez, siz bunu kaale almayin rating icin aralara ekliycem boyle). Amerika'da Amerika'lilar azinlikta, her yerde Asya'lilar var. Tum hizmet sektorunde, dusuk maasli islerde onlar calisiyor. (Eminem). Trafik ve karayollari cok duzenli. Karsidan karsiya gecmek icin her yerde dugmeler var. Yollar isaret ve cizgilerle dolu. Sadece yazilari takip ederek istediginiz yere problemsiz gidebilirsiniz. (Anna Kournikova). Hepsi sisko, bu yuzden olacak hava serin oldugunda bile beyaz bacaklarini sortlar araciligiyla serinletiyorlar. Marketlerde zilyon tane degisik biseyler var, ne alacaginizi unutup cikmak mumkun. Herkesler cok nazik, tenk yu tenk yu.

20.2.07

Uzun suredir kimseden guzel bisey duymadim. Hatta kullanici adi ve sifremi bile unutmusum. Teknolojiyi bu kadar zorlarsan olacagi budur tabii. Haliyle buraya post ekleyemedim. Cok caresiz bir animda bir tanidiktan yardim istedim: zor durumdayim, sen benim yerimde olsan ne yazardin diye. Sagolsun kirmadi beni, tum yazilari okuyup benim agzimdanmis gibi asagidaki satirlari kaleme aldi. Kendisi blogumu okumuyor, o yuzden rahatca soyleyebilirim: yazi guzel olmamis ama yeniden baslamamin mihenk tasi olsun bu kisa yazi.



Blog'a girip ayni sayfayi gormekten sIkIldiniz. Yazicak birseyi yoktu zaten, hic kalmadi herhalde dediniz. Evet benim yazicak biseyim hic olmadi. Soyle bir bakinca calip cirparak olusturulmus birkac yazi tam da acemi sansi denecek cinsten toplanmis, gerisi de gelmemis zaten. Kime yanassam calmak icin, iki kelimeden baskasi gelmiyor. Belli ki herkes kendi blog'una sakliyor sozlerini.

Debelendikce batacagim, bunu biliyorum, ama oyle veya boyle bu blog surecek.

Cunku bazen oyle anlar oluyor ki, birini dinlemeden duyuyorum sanki. Bulundugum yerde sanki kisa bir an once baska biri varmis gibi. Dusunceleri havada iz birakmis, heyecanla icine doldurdugu nefesini hislerini sakliyor. O an yasadigi sey herneyse, burada hala. Ama ne oldugunu bulamiyorum. Bulacagim...

12.11.06

Okur Mektuplari

Blogum pek sevildi kisa surede. Bazi okurlar, okur okumaz mektup yaziyorlar. Bakmayin siz yazilarin altindaki comments:0 ifadelerine. Herkesin gorecegi sekilde yorum yazmaktan cekinen utangac okurlarim beni mektup yagmurlariyla simartiyorlar adeta. Sagolun varolun.

Cevapsiz birakamayacagim bazi sorular ve cevaplari asagida:

Soru: Sizi cok seviyoruz, yazilarinizi buyuk bir duygu yogunlugu esliginde okuyoruz esimle beraber. O kadar guzel yazilar yaziyorsunuz ki iliskimizde yeni boyutlar acildi diyebilirim. Bunu nasil basariyorsunuz tanri askina?
decato: Oncelikle tesekkur ederim. Yaradilisla ilgili bisey olsa gerek. Guzel konusan insanlar mi beni buluyor ben mi herseyi bu kadar guzel harmanlayip sunuyorum artik siz okurlarimin takdiri olsun.

Soru: Neden caliyorsunuz? Baskalarinin sozleriyle blog olusturup unlu olmak pesindesiniz. Ayip degil mi?
Decato: Degil! Hep iyiyi, guzeli hedefledim. Aci ceken insanlari gormezden gelmedim, onlari dinledim. Benim buradan kazandigim para mesraflarimi anca karsiliyor.

Soru: Yazilar yetmedi bir de ilustrasyonlara basvurmussunuz. Hayir hersey guzel hos da, bir dergi havasina burunmus yani. Yakinda kisa film falan da cekersiniz yani di mi?
Decato: Bakiniz, bilgi cagindayiz, hiz cagindayiz, insanlar hizli tuketmeye alismis. Benim blog'umu tiklayan hedef kitleme ulasmak icin bir, bilemedin iki saniyem var. Yanda resimli mesimli olmayinca insanlar aninda kapatiyor sayfayi, yazilari okumuyor. Bu durumda yenilikci olmak gerekti. Teknolojinin son noktasina kadar gitmeye hazirim. Kisa film degil gerekirse uzun film yaparim.

Soru: Blog aldi basini gidiyor da. Nereye gidiyor? Bi vizyonunuz falan vardir insallah?
Decato: Boyle buyuk bir olayi baslatirken bi hedefimiz, misyonumuz ve vizyonumuz olmamasi mumkun mu? Lutfen!

5.11.06

Sana Neden Kılım - Bolum 1

Bu aralar isler gucler yakami birakmiyor. Disari cikamiyorum, haliyle kimseden bisey calamiyorum. Bu zor gunumde imdadima yetisen eski bir arkadas sayesinde yeni bir yazi ekliyorum. Bana bir diskette verdigi yaziyi kendisi yillar once klavyeye almis. Kendisi malesef biraz zor bir insan, adeta havadan nem kapar, oyle ki boylelerine kimi cevrelerde 'uyuz' bile dendigi olmustur. Yaziyi okuduktan sonra ustunuzde sinirli bir hal kalirsa sasirmayiniz. Hatta dusunuyorum da belki bu tarz biraz reyting bile getirir biricik blog'uma.

Yazma konusunda yetenegi olmayan birinin yazma arzusunda olmasi kotu biseydir. Oncelikle, enerjinin bosa harcanmasi anlamina gelir. Ortaya guzel bisey cikmasi ihtimali o kadar dusuktur ki, okumasi bile risk almayi gerektirir. Ancak en fecisi tum bunlara ragmen arada bir yazasi gelen adamin acinasi halidir. Bazen gecmiste yazdiklarini okur ve sahiden de o kadar kotu yazdigini hatirlar. Ama Korsakoff sendromu misali, bir gun yine yazasi gelir.

Yine yazasim geldigi bi an bu. Bir suredir kafamda, cok net olmasa da bir kavram dolasip duruyordu. Kavramdan ziyade yonlendirilmis his bulutu desek belki daha gizemli durur. Bu bulutun slogani zaten yazinin basliginda kendini gosteriyor. Sana neden kIlIm yazi dizisine hos geldiniz. Bu yazilari, bende kil olma duygusu uyandiran insanlar icin yaziyorum. Ama bu insanlar bende sadece bu duyguyu uyandirmakla yetinmis olsalardi, kIlImi kipirdatmazdim. Bu kisileri onemsiyorum degil mi? Onlar hakkinda dusunuyorum.

Daha once yazdigim yazilari okumus olaniniz var midir bilmiyorum ama, ben hep konudan konuya atlayan bi uslup benimsemisimdir (bilincli olarak degil, aklima surekli zirvalar gelip durdugu icin mecbur kaliyorum.) Demin kIl olduklarimi onemsedigimi yazarken
aklima su geldi, ben aslinda ben ile sorunlarini cozememis biriyim ve muhtemelen bu insanlara kil olmamin nedeni de egoma hissettirdikleri karmasa. Olur da bu yazilarin herhangi birinin
sonuna gelebilirsem, sanirim bu tur bi saptama yapmis olarak bitirmis olacagim yaziyi.

Neyse, anafikre geri donelim. Bi kere, herseyden once, bunu neden yapiyorum? Bir kisiye neden kIl oldugumu soylemenin yarari ne? Bu kavrami ilk ortaya attigimda kIl oldugum kisilere biseyler soyleme arzusu icindeydim. Yuzlesmeden duyacagimi dusundugum tatmin, bir nevi bagimlilik gibi. Bunu istemekten kendimi alamiyorum, ama bir ise yaradigi yok aslinda. Bir iliskiye verebilecegi bisey de oldugunu dusunmuyorum. Onlara neden kIl oldugumu soyledigim
senaryolarda hep soyle bir mizansen var: o kisi beni bir daha gormeyecek belki. Uzaklara gidiyor, veya ben gidiyorum. Ben yokken dusunecek soyledigim seyleri. Dusunecek, dusunecek ve bana hak verecek. Uzulecek yer yer, hatalarini anlayacak. Kavusalamayan sevgili tadinda, hep eksik kalacak artik icinde bisey. Hic olmeyecek bir mit yaratacagim anlattigim seylerle.

Aslinda bu hayal, bu imge yaklasimimim hakkinda cok sey anlatiyor. Belki cok kereler yazmis oldugum bir saptamayi canlandiriyor: insanlarla iliskilerim aslinda hep off-line. Off-line nasil biseydir biliyor musunuz?

Once off-line in tersi olan on-line dan baslamak lazim. On-line olmak doganin ozudur. Evrendeki hersey aslinda on-line olmak durumunda, cunku cevresindeki hersey on-line, ve kuantum fiziginin koydugu kurallara gore surekli iletisim kuruyor, etkiliyor ve etkileniyor. Itiliyor, cekiliyor, itiyor, hareket ediyor, duruyor, isiniyor, dusuyor, enerji veriyor, aliyor. Online olmak bir butunun parcasi olmak da demek bir yerde. Cunku aslinda sen yoksun, kurallar var, ve sen sadece bu prosedurde ustune duseni yapiyor, akisa uyum sagliyorsun. Online olmak, bir insan icin sosyal butunun icinde yer almak demek. Ustune duseni yapmak, o an gercekten orda olmak demek. Biriyle gercekten iletisim kurup, ona verilmesi gerekenleri vermek, alinmasi gerekenleri istemek demek. Bu da toplumsal sistematigin icinde yer alan isleyen bir birim haline getiriyor seni. Zor bisey bu, cunku kurallar oldukca karmasik, yapi oldukca girift. Enerji gerektiriyor, inanc gerektiriyor. Inanc demeyelim de, daha da farkli, suphe olmamali. Bunu beceremeyen tipler off-line calismak zorunda. Toplum icinde online calisiyor gorunen yarim bir kafa, ve bunun altinda dusunup duran, sorgulayan, elestiren soran, hayal kuran, kufur eden, yalniz kalmak isteyen ve kIl olan bir akil.

Ben off-line oldugum icindir ki, kIl oldugum bu insanlara, bana bunu hissettirmelerini saglayan yonleri icin bisey yapamadim. Ben bu meseleyi off-line cozmek istiyorum. Benim icin bu bir
hayal oyunu. Gercekle alakasi yok. Kafamda yarattigim sanal dunya icinde onemli etkiler yaratacak bir aciklamalar, silsilesi, belgesel belge. Ama gercek hayatta birer sozcuk coplugu olacak. Cunku gercek hayat on-line yasayanlarindir.

Kil oldugum insanlara bir turlu gelemedim. Ama uykum geldi. Bu yazi dizisinin devamini (yazabilirsem eger) bu insanlara saydirarak surdurecegim...


Bir okurumun pek derin yorumunu da buraya eklemek ihtiyaci hisettim.

Arkadaşım,off-line olmayı pek güzel tasvir etmiş lakin ne büyük acıdır buna hiç değinmemişsin!!!Zaman zaman "off-line olmak benim kaderim mi Allahım-gerçi ben bu tanımlamayı ben kullanmam ama bundan sonra kullanacağım çünkü pek güzel uymuş bu duruma-"şeklinde serzenişlerime konu olan bu içler acısı konum atsan atılmaz satsan satılmaz bir iki ucu boklu değnektir aslında....Seni tanımayanlar dışarıdan baktığında "ne ukala ve dahi ne artist lan bu"diye düşünürler oysa ki sen düşünmekten,sorgulamaktan patlayacak haline gelen beynini kontrol etmeye çalışırken bir yandan seni hiç sallamadan devam eden akışa ayak uydurmaya çalışırsın beceriksizce...Ne kurtulup kaçabilirsin ne de tam olarak ayak uydurabilirsin. "Korkaksın korkak"diye haykırıp duran,sürekli "aslında ne istiyorsun?"diye soran seslere cevap vermek ve çok terbiyesizleştiklerinde onları susturmaya çalışmakla o kadar çaba harcarsın ki parmağını kımıldatmaya mecalin olmaz kimi zaman...Şaşırır kalırsın büyük bir şevkle ve hırsla koşturup duran insanlara..İçmek ve kusmaktır yalnızca yapabildiğin..Eee peki nedir?Ne?

18.10.06

Postmak veya postmamak

Pek uzun suredir yeni bir sey yazmiyorum. "Yazamaz" yazisinda oldugu gibi, duydugum seyler hic ilgimi cekmedi ne zamandir. Calmaya deger bir soz bulamadim. Sanirim dusunmeyi ve yazmayi degil, calinabilecek sozler arasindan secim yapmayi bile becerebilmek icin biraz olsun derinlik ve duygusal yogunluk gerekiyor.

Yazilarimi uzun ve sIkIci bulan insanlar, tepkisiz kalanlar ve hatta hic okuyamamis kisileri de dusununce biricik saplantim blog bir anda gozumden dusmustu. Olumsuz elestirilerin bana degil de sozlerin sahiplerine gidiyor oldugu dusuncesi icimi rahatlatmaya yetmemisti nedense.

Lakin birinin bi zaman dedigi gibi yazmak bir yasama bicimi, ben de olmek istemiyorum. Siradan bir yasam olacaksa bile yasamayi seciyorum, blogum da benimle birlikte yasayiversin iste...