Mavi'dir Kelebek
Göz bebeklerinde kelebek etkisi
Düşenler mavi
Tutamadığım, tutunamadığım, içine karışamadığım mavi
Gözlerin alacaklı benden
Mavilerini topladım dün birer birer
Sen diye, benden dökülen mavileri topladım
Kuruttum, sakladım tane tane bizi
Kelebek mavi!
Yüreğin kurak kaldığında seslen
Sana biraz göz y’aşımdan vereceğim
Ruhunda akıp giderken mavi
Bende kelebek etkisi
Uçuşanlar mavi!
Belki ruhunda semah ederken benden düşen senler
Özgür kalır kelebek
O zaman sahiden bana gelirsin!
Kalpte kelebek etkisi
Yürek mavi!
Sağ Eliniz, Sol Elinize Ne Derdi Hiç Düşündünüz Mü?
“Yürümek; yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak yürümek!..”
Nazım Hikmet
Saçlarımı kestiğimden beri dünyayı bir başka görüyorum. Issız bir yolda tek başıma yürür gibiyim. Az öteden ne çıkacağını kestiremiyorum. Bu, yoluna pusu kurduklarım olmadan yürümek gibi bir şey. Fason aşkların işgal ettiği bir memleketten, anayurda koşmak gibi bir şey. Dedim ya saçlarım olmadan dünyayı bir başka görüyorum. Aslında daha çok bıyıkları kesilmiş bir kedi gibiyim.. Yolunu kaybetmiş, rotasını şaşmış bir kedi gibiyim..
Gözlerim varmış benim. Kocaman! SEN’den geriye kalan ve bana çok yabancı olan gözlerim! Gözlerim, saçlarım, bedenim hatta mavi gömlek bile çok yabancı şu an bana.. Aidiyet duygumu kaybetmiş gibiyim. Ben çıplak halimle dünyanın merkezine düşmüşüm sanki. Daha doğrusu en çıplak halimle dünyanın merkezinden düşmüş gibiyim.
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak yürümek!..”
Nazım Hikmet
Saçlarımı kestiğimden beri dünyayı bir başka görüyorum. Issız bir yolda tek başıma yürür gibiyim. Az öteden ne çıkacağını kestiremiyorum. Bu, yoluna pusu kurduklarım olmadan yürümek gibi bir şey. Fason aşkların işgal ettiği bir memleketten, anayurda koşmak gibi bir şey. Dedim ya saçlarım olmadan dünyayı bir başka görüyorum. Aslında daha çok bıyıkları kesilmiş bir kedi gibiyim.. Yolunu kaybetmiş, rotasını şaşmış bir kedi gibiyim..
Gözlerim varmış benim. Kocaman! SEN’den geriye kalan ve bana çok yabancı olan gözlerim! Gözlerim, saçlarım, bedenim hatta mavi gömlek bile çok yabancı şu an bana.. Aidiyet duygumu kaybetmiş gibiyim. Ben çıplak halimle dünyanın merkezine düşmüşüm sanki. Daha doğrusu en çıplak halimle dünyanın merkezinden düşmüş gibiyim.
YÜREĞİNDEN DÜŞTÜM! SEN’den düştüm!
Bu düşüşte kolum kırıldı. Sol kolum alçıda. Hâlâ alışamadım kolumun kırıklığına. Benim yürüdüğüm sokaklarda kemikler ihanet etmezdi adama! Kalpler kırılırdı. Kalpler kırıldı ama kemikler dimdik dururdu ayakta. Kolum kırıldı! kalbim kırıldı! Ama kalbimi alçıya alacak bir doktor yoktu. Kalbi alçı tutmaz! Kalbi bir tek aşk tutar. Aşktan da alçı olmaz! Kalp nakli yapalım dediler, istemedim. Devraldığım kalbinde aşklarını sırtlanacak gücüm yoktu çünkü. Üstelik kolum da kırılmıştı..
Ne zormuş bildiğin, alıştığın bi şeyi yitirmek. Küçük Ağa’nın Çolak Salih’i gibiyim. Kuytularda kırık elimi arıyorum. Çünkü; dünya, açılması gereken kapılarla dolu. Kolum anahtarım benim. Kolum sol anahtarım benim. Çünkü ben SOLAĞIM! Yaşamımı hep soldan yaşayıp, sağa ayak uydurmaya çalıştım ben. Uygunculuk aslında ruhuma ters! Ama dünya, sağdan kurulmuş bir kere. Egemen sağ el olmuş bir kere. Solak olan bense baş kaldırmadan asimile olmuşum.. Hep bir şeyler eksik kalmış. Belki de bu nedenle yarım kalmış işleri tamamlama konusunda çok ısrarlıyım.
Saçlarımın yasını tutmuyorum. Saçlarım acımıyor. Ama elim çok acıyor! Elimin de yasını tutmuyorum; çünkü her yoksunluk, bir varlığımı fark etmemi sağlıyor. Aslında bendeki SEN’i çıkarmıyorum. SEN’siz, bendeki beni fark ediyorum. Bugün mesela ilk kez bir elim daha olduğunu fark ediyorum: SAĞ! Ve bugün ilk kez benden SEN’i çıkarttığımda geriye kalanlarla yüzleşiyorum; SAĞ!
Fark ediyorum ki yıllarca aradığım ve belki de aramaya bir ömür boyu devam edeceğim bir şey gizli, sol elimle aramızda. Bir dokunuş mesafesi kadar yakınız oysa. Ona ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Düşünüyorum. Öylesine SEN’le doluyum ki başka hiçbir şey düşünemiyorum. Sanki SEN’den başka hiçbir düşünce kan-beyin bariyerimden geçmiyor.. Bu uykusuz geçen kaçıncı gece bilmiyorum. Gün, gecenin koynundan usulca uyanıyor. Güneş, penceremin önünde soyunuyor bana. Sağ elim yumruk oldu; sol zindan içinde. İçim acıyor. Bir ıhlamur kokusu alıyorum. İşte o anda ezan serenat yapmaya başlıyor güneşe. Sağ elim, sol elime dokunuyor. Sağ elim, sol elimi sarıyor. Anneannemin öğrettiği dualar dökülüyor dilimden.. “Kuşluk vaktine ve sükuna erdiğinde geceye yemin ederim ki RAB’bin seni bırakmadı ve sana darılmadı..”
İşte o anda sağ elim haykırdı, sol elime: YALNIZ DEĞİLSİN BEN VARIM!
Bu düşüşte kolum kırıldı. Sol kolum alçıda. Hâlâ alışamadım kolumun kırıklığına. Benim yürüdüğüm sokaklarda kemikler ihanet etmezdi adama! Kalpler kırılırdı. Kalpler kırıldı ama kemikler dimdik dururdu ayakta. Kolum kırıldı! kalbim kırıldı! Ama kalbimi alçıya alacak bir doktor yoktu. Kalbi alçı tutmaz! Kalbi bir tek aşk tutar. Aşktan da alçı olmaz! Kalp nakli yapalım dediler, istemedim. Devraldığım kalbinde aşklarını sırtlanacak gücüm yoktu çünkü. Üstelik kolum da kırılmıştı..
Ne zormuş bildiğin, alıştığın bi şeyi yitirmek. Küçük Ağa’nın Çolak Salih’i gibiyim. Kuytularda kırık elimi arıyorum. Çünkü; dünya, açılması gereken kapılarla dolu. Kolum anahtarım benim. Kolum sol anahtarım benim. Çünkü ben SOLAĞIM! Yaşamımı hep soldan yaşayıp, sağa ayak uydurmaya çalıştım ben. Uygunculuk aslında ruhuma ters! Ama dünya, sağdan kurulmuş bir kere. Egemen sağ el olmuş bir kere. Solak olan bense baş kaldırmadan asimile olmuşum.. Hep bir şeyler eksik kalmış. Belki de bu nedenle yarım kalmış işleri tamamlama konusunda çok ısrarlıyım.
Saçlarımın yasını tutmuyorum. Saçlarım acımıyor. Ama elim çok acıyor! Elimin de yasını tutmuyorum; çünkü her yoksunluk, bir varlığımı fark etmemi sağlıyor. Aslında bendeki SEN’i çıkarmıyorum. SEN’siz, bendeki beni fark ediyorum. Bugün mesela ilk kez bir elim daha olduğunu fark ediyorum: SAĞ! Ve bugün ilk kez benden SEN’i çıkarttığımda geriye kalanlarla yüzleşiyorum; SAĞ!
Fark ediyorum ki yıllarca aradığım ve belki de aramaya bir ömür boyu devam edeceğim bir şey gizli, sol elimle aramızda. Bir dokunuş mesafesi kadar yakınız oysa. Ona ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Düşünüyorum. Öylesine SEN’le doluyum ki başka hiçbir şey düşünemiyorum. Sanki SEN’den başka hiçbir düşünce kan-beyin bariyerimden geçmiyor.. Bu uykusuz geçen kaçıncı gece bilmiyorum. Gün, gecenin koynundan usulca uyanıyor. Güneş, penceremin önünde soyunuyor bana. Sağ elim yumruk oldu; sol zindan içinde. İçim acıyor. Bir ıhlamur kokusu alıyorum. İşte o anda ezan serenat yapmaya başlıyor güneşe. Sağ elim, sol elime dokunuyor. Sağ elim, sol elimi sarıyor. Anneannemin öğrettiği dualar dökülüyor dilimden.. “Kuşluk vaktine ve sükuna erdiğinde geceye yemin ederim ki RAB’bin seni bırakmadı ve sana darılmadı..”
İşte o anda sağ elim haykırdı, sol elime: YALNIZ DEĞİLSİN BEN VARIM!
Sevşirken Çiçek Kokan Adamlardan Nergis Aldım
Soğuktu hava. Bilinenin aksine aralık s’eksi değildi. Sımsıcaktı. Yol boyu el ele, sarmaş dolaş olmuş çiftlere baktı Limon (Sarı araba!). Birkaç adım ötede, onlara bakıp iç geçiren yeni yetmelere, maça kızlarına, evde kalmışlara, kocamışlara, tazeyken dul kalmışlara, gösterip de vermeyenlere, kendinin hiç farkında olmayanlara vs., vs., vs. baktı Limon (Sarı araba!).
İnsan olmak nasıl bir şey diye düşündü? Çelikten gövdesine o anda bir damla yağmur çarptı. Derin bir soluk aldı Limon (Sarı araba!). Titredi.
İnsan olmak nasıl bir şey diye düşündü? Çelikten gövdesine o anda bir damla yağmur çarptı. Derin bir soluk aldı Limon (Sarı araba!). Titredi.
“İnsan olmak“ diye inledi, galiba “Dokunmak” dedi.. İşte o anda sert bir rüzgar esti. Tam sarı arabaya binmeye hazırlanıyordu ki etekleri savruldu Uzağa Giden’in. Beresi düştü yere. Bukle, bukle simsiyah saçları döküldü omzuna. Rüzgar, saçlarını taradı. Buna hiç itiraz etmedi kadın. Yüzünü döndü rüzgara. Açtı kollarını iki yana; sanki tutkuyla sevdiğini kucaklar gibiydi. Sanki onu öpecekti hoyrat rüzgar. Yumdu gözlerini kadın. Nasıl güzeldi bu duygu.. İliklerine işledi soğuk. “Uzun süredir saçlarım böyle taranmamıştı” dedi kadın.
“Rüzgar! Elleri gibiydi. Özlediğim eller gibi”. İşte o pencerenin perdesini havalandıran rüzgar sendin! Kızların eteklerini uçuran haylaz rüzgar.. Kibritçi kızın ellerini donduran zalim rüzgar.. Nisanda bedenleri çıplak koyan, sevişmeye hasret rüzgar! İşte o sendin değil mi?. Aralıkta geldin.. Geldin değil mi rüzgar? Ses veremedi rüzgar. En kuytularında gezdi kadının. İçini titretti. Varlığını hissetti kadının. Oysa kadın, sadece ona sözleriyle dokundu. Rüzgarın soluğu kesildi. Kaçtı… Bir hışımla gitti rüzgar. Duramadı kadının karşısında.
Eğildi beresini aldı Uzağa Giden. Gülümsedi.. “Üşüdüm” dedi titrek bir sesle. Limon (Sarı araba!) sardı kadını. Yol boyu, çiçek satan adamları gördüler. Soğuk havayı, çiçekle ısıtan adamlara baktı ikisi de, tokat tokat yağan yağmurun inlettiği pencerenin ardından. Kara yüzlü, elleri soğuğa yenilmiş adamlar bunlar diye düşündüler. Kendi evlerine, kadınlarına hiç çiçek götürmemişler onlar. Ama çiçek kokan adamlar bunlar. Sevişirken çiçek gibi olan adamlar. Sevişirken nergis kokan adamlardan çiçek aldım.
İşinden dolayı nergis kokan adam baktı yüzüme. “Bu gece karına nergis kokacaksın” dedi ona, içinden, Uzağa Giden. “Kadınına bu kokuyu hissettir be adam. Sev onu işte. Sev! Senin kadının olduğunu hissetsin işte. ” diye fısıldadı. KADIN nergis, NERGİS kadın olsun. Sen de buram buram kadın, nergis kok be ADAM!
Ellerime nergis değsin istedim o anda. Çiçek kokmak istedim. Gelmeyeceğini biliyorum! “Bekleme beni artık.” dedin. “Bekleme bu gece!”. Olsun belki gelirsin, bekleyeceğim! Yalandan da olsa “Geleceğim.” deseydin keşke. Gelmesen de bekleyeceğim! İşte bu nedenle çiçek kokmak istedim. Sen gelecekmişsin gibi, sana hazırlanmak istedim. Sana uyumak ve sana uyanmak istedim. İşte bu nedenle, bir çiçek gibi kokmak istedim. Nergis kokmak istedim. İki demet nergis aldım. Biri ben, biri sen..
Çiçek çiçek koktu sarı araba. Uzun zaman olmuştu, Uzağa Giden çiçek almayalı. Gülümsüyordu kadın. Elleri dokunuyordu sarı yapraklara. Sonra saçlarına gitti eli. Bir yaprak tutuklu kalmıştı buklelerde. Daha bir gülümdi kadın. “O sakladı bunu saçlarıma” diye mırıldandı. ‘Rüzgar! Rüzgar! Rüzgar!’ diye çoştu kadın. Derin bir soluk aldı… Sustu!
Mırıldanmaya başladı o anda.. Tandık geldi şarkı Limon’a (Sarı araba!). Duygu Can (Radyo!) anımsadı melodiyi.. Ah! Keman öğretmeni..
-Hazır mısınız ?
-Evet efendim
-Kemanın akordu tamam mı?
-Evet
-İyi, başlayabiliriz.. ‘fa’
-’la, mi’
-’re, mi, fa’
-’mi’ye dikkat et
-Affedersiniz
-’sol’
-’si, fa’
-’sol, la, si’
-’la, si, do, la, fa’
Nedir bu duyduğum heyecan
Bambaşka bir duyguyla coşuyor şu an içim
Nasıl da parlıyor gözlerim
Bir duygu, unuttuğum, kaplıyor her yanımı
Âşık mı oluyorum
20 yaş farka rağmen
Ben sana söylemek istiyorum ki
Ben seni öyle çok seviyorum ki
Seninle birlikte göz göze
Geldiğimiz anlarda, bir garip oluyorum
Bilmem ne olacak sonum
Sana ders vermek için günleri sayıyorum
Âşık mı oluyorum
20 yaş farka rağmen
- İyi, yarından sonra görüşürüz
- Hayır efendim
- Perşembe öyleyse
- Hayır efendim, artık dayanamayacağım …
- Neden, derslere devam etmek istemiyor musun?
- Hayır efendim.
- Peki ama neden?
-Çünkü ben de, ben de sizi seviyorum
“Rüzgar! Elleri gibiydi. Özlediğim eller gibi”. İşte o pencerenin perdesini havalandıran rüzgar sendin! Kızların eteklerini uçuran haylaz rüzgar.. Kibritçi kızın ellerini donduran zalim rüzgar.. Nisanda bedenleri çıplak koyan, sevişmeye hasret rüzgar! İşte o sendin değil mi?. Aralıkta geldin.. Geldin değil mi rüzgar? Ses veremedi rüzgar. En kuytularında gezdi kadının. İçini titretti. Varlığını hissetti kadının. Oysa kadın, sadece ona sözleriyle dokundu. Rüzgarın soluğu kesildi. Kaçtı… Bir hışımla gitti rüzgar. Duramadı kadının karşısında.
Eğildi beresini aldı Uzağa Giden. Gülümsedi.. “Üşüdüm” dedi titrek bir sesle. Limon (Sarı araba!) sardı kadını. Yol boyu, çiçek satan adamları gördüler. Soğuk havayı, çiçekle ısıtan adamlara baktı ikisi de, tokat tokat yağan yağmurun inlettiği pencerenin ardından. Kara yüzlü, elleri soğuğa yenilmiş adamlar bunlar diye düşündüler. Kendi evlerine, kadınlarına hiç çiçek götürmemişler onlar. Ama çiçek kokan adamlar bunlar. Sevişirken çiçek gibi olan adamlar. Sevişirken nergis kokan adamlardan çiçek aldım.
İşinden dolayı nergis kokan adam baktı yüzüme. “Bu gece karına nergis kokacaksın” dedi ona, içinden, Uzağa Giden. “Kadınına bu kokuyu hissettir be adam. Sev onu işte. Sev! Senin kadının olduğunu hissetsin işte. ” diye fısıldadı. KADIN nergis, NERGİS kadın olsun. Sen de buram buram kadın, nergis kok be ADAM!
Ellerime nergis değsin istedim o anda. Çiçek kokmak istedim. Gelmeyeceğini biliyorum! “Bekleme beni artık.” dedin. “Bekleme bu gece!”. Olsun belki gelirsin, bekleyeceğim! Yalandan da olsa “Geleceğim.” deseydin keşke. Gelmesen de bekleyeceğim! İşte bu nedenle çiçek kokmak istedim. Sen gelecekmişsin gibi, sana hazırlanmak istedim. Sana uyumak ve sana uyanmak istedim. İşte bu nedenle, bir çiçek gibi kokmak istedim. Nergis kokmak istedim. İki demet nergis aldım. Biri ben, biri sen..
Çiçek çiçek koktu sarı araba. Uzun zaman olmuştu, Uzağa Giden çiçek almayalı. Gülümsüyordu kadın. Elleri dokunuyordu sarı yapraklara. Sonra saçlarına gitti eli. Bir yaprak tutuklu kalmıştı buklelerde. Daha bir gülümdi kadın. “O sakladı bunu saçlarıma” diye mırıldandı. ‘Rüzgar! Rüzgar! Rüzgar!’ diye çoştu kadın. Derin bir soluk aldı… Sustu!
Mırıldanmaya başladı o anda.. Tandık geldi şarkı Limon’a (Sarı araba!). Duygu Can (Radyo!) anımsadı melodiyi.. Ah! Keman öğretmeni..
-Hazır mısınız ?
-Evet efendim
-Kemanın akordu tamam mı?
-Evet
-İyi, başlayabiliriz.. ‘fa’
-’la, mi’
-’re, mi, fa’
-’mi’ye dikkat et
-Affedersiniz
-’sol’
-’si, fa’
-’sol, la, si’
-’la, si, do, la, fa’
Nedir bu duyduğum heyecan
Bambaşka bir duyguyla coşuyor şu an içim
Nasıl da parlıyor gözlerim
Bir duygu, unuttuğum, kaplıyor her yanımı
Âşık mı oluyorum
20 yaş farka rağmen
Ben sana söylemek istiyorum ki
Ben seni öyle çok seviyorum ki
Seninle birlikte göz göze
Geldiğimiz anlarda, bir garip oluyorum
Bilmem ne olacak sonum
Sana ders vermek için günleri sayıyorum
Âşık mı oluyorum
20 yaş farka rağmen
- İyi, yarından sonra görüşürüz
- Hayır efendim
- Perşembe öyleyse
- Hayır efendim, artık dayanamayacağım …
- Neden, derslere devam etmek istemiyor musun?
- Hayır efendim.
- Peki ama neden?
-Çünkü ben de, ben de sizi seviyorum
.. ve kadın güneşle konuştu!
Güneş usulca bana yüzünü dönmeye başladı tam akşam sularında. Su gibi içime aktı güneş. İçim akşama doğru ısındı. HOŞGELDİN! HOŞGELDİN GÜNEŞ! Güneş bugün kara yenilmiş. Kar başka yüzlerini göstermiş Güneş’e. Ama Güneş yılmamış mücadele etmiş. Akşama doğru gelebilmiş ancak. Hoşgelmiş.. Bi gün bizde sana gelelim be Güneş! Senin geldiğin gibi gelelim.. Tamam tamam ABD başkanı değilsin ama sana geldiğimizi de bilirsin. Öyle kırmızı telefona ihtiyacımız mı var be Güneş! Anlarsın işte sevda sesinden çalan telefonun.. Anlarsın dimi Güneşşşşşş!
Şehrimin sokakları çıplak bir kadın gibi. Burnumu tüm öğleden sonra boyunca pencereden kaldırmadım. Düşler gördüm! Senin şehrine gelip gittim. Çayındaki şekeri karıştırdım. Çayındaki şekeri sen görmeden yedim Güneş! Bugün mutluluksuz kaldım.. Mutluluk malum şikolata!!!! Çocukken bize öyle öğretildi.. Şikolataya kendimizi bilinceye kadar mutluluk dedik biz.. Gelirken mutluluk getir tamam mı Güneş!
Akşam oluyor yavaş yavaş.. Ezan uğurlarken Güneş’i dilimde Teoman olmayan Teoman şarkıları..
Şehrimin sokakları çıplak bir kadın gibi. Burnumu tüm öğleden sonra boyunca pencereden kaldırmadım. Düşler gördüm! Senin şehrine gelip gittim. Çayındaki şekeri karıştırdım. Çayındaki şekeri sen görmeden yedim Güneş! Bugün mutluluksuz kaldım.. Mutluluk malum şikolata!!!! Çocukken bize öyle öğretildi.. Şikolataya kendimizi bilinceye kadar mutluluk dedik biz.. Gelirken mutluluk getir tamam mı Güneş!
Akşam oluyor yavaş yavaş.. Ezan uğurlarken Güneş’i dilimde Teoman olmayan Teoman şarkıları..
Mevsim rüzgarları ne zaman eserse
O zaman hatırlarım
Çocukluk rüyalarım, şeytan uçurtmalarım
Öper beni annem yanaklarımdan
Güzel bir rüyada
Sanki sevdiklerim hayattalarken hala
Akşama doğru azalırsa yağmur
Kız kulesi ve adalar
Ah burda olsan
Çok güzel hala İstanbul’da sonbahar
Bu şarkıyı Teoman daha güzel söylüyor be aşkım! Akşamüzeri Kız Kulesi ya da düşünü kurduğumuz gibi Galata Kulesi.. Belki İzmir’de Asansör.. Belki Ankara Kalesi’si.. Güneş! Kalelere, Kulelere hapsolmuş Güneş! Masalın Rapunzel’i benim! Senin beni gelip alıp kaçırman gerek. Andımdır! Gelip seni bulacağım! Hangi bulutun içine saklandıysan çıkaracağım! Seni koynuma alacağım. Masallarımı anlatacağım. Yeniden yeniden seninle başlayacağım! Korkmuyorum! Yüreğim zihnime düştüğünden beri! Zihnime sen düştüğünden beri! Çiğ taneleri Çığ olduğundan beri! Korkmuyorum!
Her zaman kolay değil sevmeden sevişmek
Tanımak bir vücudu
Yavaşça öğrenmek, alışmak ve kaybetmek
İstanbul bugün yorgun, üzgün ve yaşlanmış
Biraz kilo almış
Ağlamış yine, rimelleri akıyor
Akşama doğru azalırsa yağmur
Kız kulesi ve adalar
Ah burda olsan
Çok güzel hala İstanbul’da sonbahar
Atkın mavi! Seni saracak yakında Güneş.. Ellerin çok üşümüş ya! Belki bi eldiven alırız sana.. Güneş yüzlüm! Sözlerindeki korkuları sil Güneş! Ben seni kendimden ayrı tutmadım ki.. Seni incitir miyim! Seni incitmek kendimi incitmektir. Kendimi incitir miyim?Sözlerim haykırışımdır! Doğrudur sen beni bilmeden daha ben seni bildim! Ben seni sevdim! Sevgi korkutmaz Güneş! Sevgi yaşatır.. Korkma! Sevgi üretken olduğunda gerçektir be Güneş! Düşündüren, düşleten, üreten sevgi gerçektir be Güneş! Yüreğime seni ektiğimden beri dünya gerçektir Güneş!
Eğer bir gün uzaklara gidersem ben sakın korkma.. Bu gidişte gözyaşı olmaz. Sadece sevgi olur.. İnsan sevgiden de gider be Güneş! İstediğinde söylersin giderim! Gidiş ve gelişte en önemlisi dürüstlüktür Güneş! Ben sana öyle geldim! Sadece kendim geldim!
Akşam gün oldu şimdi burada. Akşam gündüz oldu! Güneş ön ışıksa, ay arka ışıktır sevgilim. Artık gecelerinde Ay olacağım! Güneş gibi olmasa da içine dolacağım. İçindeki ışık olacağım.. Ama unutma Ay’ın ışığı yoktur! Ay, ışığını Güneş’ten alır.. Gece yüreğinin ışıklanması için gündüz doğacak mısın? Yemek yapmayacağım bugün. Özlemlerim, açlığım başka.. Şimdi yola çıkacağım! Uzaklara doğru!
Ben Uzağa Giden Kadın! Bi gün uzakları Güneş edeceğim.. Bi gün! O zamana kadar sevgimle kal! Daha tamam değil! Daha tamam değil! Yeni başladım! Sana yeni geldim! Şimdi gidemem! Şimdi gelmek zamanı.. Şimdi kendime gelmek zamanı! Kendime gelmek sana gelmek çünkü GÜNEŞ!
ARALIK SEKSİDİR!
Sözler ruhları verimli kılan, toprağı bereketli hale getiren çiy damları gibidir. İşte bu nedenle satırlara şebnemler damlıyor. Görseniz de, görmeseniz de ben bu satırların içindeyim. En az sizler kadar bu satırların içindeyim.
Kışın tam ortasındayız. Hiç bitmemesini umduğum sonbahar beni terk edeli kaç gün oldu bilmiyorum. Hatırımda kalan yarı baygın güneş, dudağımdaki çapkın kedi gülümsemesi ve rüzgardan uçuşan eteklerim. Bellek antolojime düşenlere nazire olsun diye, şimdi benim şehrime kar yağıyor.
Kış bana tuhaf sayılabilecek şeyleri özletiyor yaza dair.
Etek giymeyi özledim. Sanki dünyanın en yüksek dağlarının eteklerini ben giydim. Eteklerime tutunmuş karlar.. Çuha ve çan çiçekleri.. Usulca kıvrıla kıvrıla akan, bu coğrafyanın oryantal ritmini içine sindirmiş bir dere. Dünyanın ruhunu gezdirdim eteklerimde. Meydan okudum mevsimlerce ruhumu çöle çeviren sıcağa. Leyla’yı görenler gibi dudak büzmedim “bu muymuş Kays’ın aşkı“ diye ruhumu kurutan sıcağa. Gel dedim. Gel! Senin ateşin on para etmez bu bendeki aşk olmasa.. İnançla yalan kafiyelerin dizildiği şu dünyada, rüzgarda uçuşan eteklerimi özledim. İnce kumaştan yapılmış elbiseleri, tenimde dans eden şifon ve ipekleri özledim.
Kışın tam ortasındayız. Hiç bitmemesini umduğum sonbahar beni terk edeli kaç gün oldu bilmiyorum. Hatırımda kalan yarı baygın güneş, dudağımdaki çapkın kedi gülümsemesi ve rüzgardan uçuşan eteklerim. Bellek antolojime düşenlere nazire olsun diye, şimdi benim şehrime kar yağıyor.
Kış bana tuhaf sayılabilecek şeyleri özletiyor yaza dair.
Etek giymeyi özledim. Sanki dünyanın en yüksek dağlarının eteklerini ben giydim. Eteklerime tutunmuş karlar.. Çuha ve çan çiçekleri.. Usulca kıvrıla kıvrıla akan, bu coğrafyanın oryantal ritmini içine sindirmiş bir dere. Dünyanın ruhunu gezdirdim eteklerimde. Meydan okudum mevsimlerce ruhumu çöle çeviren sıcağa. Leyla’yı görenler gibi dudak büzmedim “bu muymuş Kays’ın aşkı“ diye ruhumu kurutan sıcağa. Gel dedim. Gel! Senin ateşin on para etmez bu bendeki aşk olmasa.. İnançla yalan kafiyelerin dizildiği şu dünyada, rüzgarda uçuşan eteklerimi özledim. İnce kumaştan yapılmış elbiseleri, tenimde dans eden şifon ve ipekleri özledim.
Yaşamın uzun kollularına direnmek neden diye düşünüyorum? Ruhuma beden yaptığım, kış elbiselerime baktım. Kadın kokanlarını buldum, giyindim bu sabah. Kadın! Ne giyersem giyeyim kadınım ben.. Burka altında da.. Kara çarşaf altında.. Bikinisiyle.. Yokinisiyle.. Geceliğiyle.. Gündüzlüğüyle.. Kadın! Kadın kokan bir mevsimi giyindim, uzun kollular yerine. Şiir gibi damlayan hece hece. Ara’lık! İçinde gizli bir ılık saklıyor. Söylerken o ılık dudaktan damlıyor.. Tutku gibi. Fışkıracağı zamanı bekliyor ılık. Saatin tik taklarına göre ya donduruyor ya da yakıyor. Mevsim ara’ılıkta can buluyor.
A-RA-LIK.. Diye mırıldanıyorum. Kendi kendime. Defalarca.. Defalarca.. Defalarca.. Zihnime damlayan düşüncelere dokunuyorum. Düşüncelerin içindeki düşleri topluyorum. Düşünceleri düşürmüyorum. İçime çekiyorum derin bir solukta tüm yaşanmamış zamanları. Ilık baharları, kavruk yazları, yağmurlu nevbaharları ve insanın içine kaçan kışları.. Tüm zamanları bir solukta içime çekiyorum. Yaşamı tümlüyorum, şimdiki zaman penceresinde. Bakıyorum hayata ılık ılık, tutkulu. Ezber bozan zamanların güneşiyim ben. Bir ıslık gibi çalınır dudaklarımda aşk.. Öpücük! Sesini duyar ruhlar. Usul usul aralık zamanlar başlar..
Ellerim ceplerimde. Yerlerde savrulan üç beş bahar yaprağına bakıyorum. Yaprağın kaderidir düşmek biliyorum. Zihnimi kuşatan bilgi mahpusluklarından, zaman mahkumluklarından, parmaklık gibi beni kıstıran sözlerden ve bana gardiyan olan bedenimden sıyrılıp düşünüyorum. Ufuklar çok uzaklarda, etrafımdaki dev manzara ise çoğunlukla bir terra incognita. Chistophe Colomb gibi yelken açmışım eski dünyadan, yeni yollara. Ne bulurum dersiniz… İgnoramus! İgnorabimus! (Bilmiyoruz! Bilemeyeceğiz!). Plan yok, hayal yok. Sadece yaşayıp göreceğiz. Gerçekler kırılmaz.. Ederinden eksine bozdurulmuş hayallerden dikilmiş gerçeklik elbisesi değil ki yaşam. Mırıltılar, uğultular sonunda ritmini buldu.. Bir cümle döküldü dudaklarımdan “Aralık seksidir.. “
BirMilyonKalem‘de her ay bir gelenek olduğunu biliyor artık bu satırlara yürek koyan, zihnini eken okurlar. Hayatın soluğu bu satırlarda dolaşıp duruyor. Her kelimede bir nefeslik aşk gizli. Okur bunu biliyor. Okur nabzını tutmadan fark etmeli içindeki devinimi. O halde bu ay başka olmalı. Aralık, ılıktan öte olmalı.. Ne olmalı.. ARALIK: Seksi olmalı…
Aralık seksidir sorunsalını yazdı Kalem’ler bu ay. Her zihnin işdüşümüdür gözünüze çarpan sayfalar. Ayağınızın takıldığı, yorum olarak not düştüklerinde ise sizden yansımalardır. Biliriz! Bu sayının zihninize dokunmasında emeği geçen tüm KALEM’lere, imla editörü Funda GÜLSEVEN‘e, görsel destek editörü Münir ALATİ‘ye, gündem editörü Naif KARABATAK‘a ve içerik editörü Zuhal VOİGT‘e çok teşekkür ediyorum.
Bir de yol arkadaşım Erkan BAL‘a…
“ARALIK SEKSİ MİDİR?” diye sorarsanız da size vereceğim cevap..
Memleketime bakıyorum. Yalnız ve güzel ülkeme! Kömür karasının perdelediği bir havanın içinden yaşamda var olmaya çalışan insanlarıma bakıyorum. Gerçeklerin hayal gibi kırıldığı, zekatların çalındığı, fenerlerin kararttığı bir coğrafyada umut diye nelere sarıldığımıza şaşırıyorum. Düşünüyorum! Zihnimde yankılanan soruyu soruyorum şimdi kendime: “ARALIK SEKSİ MİDİR?” Bunca aymazlık boş yere değil. Biliyorum! Açlık, susuzluk ve cinselliklik gibi birincil güdüler, manipüle edilerek insanlara hükmedebilinir. Şimdiki zaman bezirganları bunu yapıyor. Ama onların da zihinlerine düşmeyen bir soru var. Belki de korkudan akıllarına bile getiremedikleri bir soru bu. Ruhlarına beden ettikleri seksi hangi cennete, hangi kurye ile havale edecekler ben işte bunu merak ediyorum!
Tüm bu düşüncelerin sonunda seksi aralık dile gelir mi? dersiniz..
Aşkın, seks olduğuna inanan bir neslin zihninin kapısını aralamaya geldim. Basit bir soru soracağım. Belki de sadece anoloji kuracağım. Sonra aralıktan çıkıp gideceğim… Aşk gibi penceremi çalan kar tanelerini ardımda bırakıp, seks kokan şehre ineceğim… Sonra yüzlerinize bakacağım. Gözleriniz, verecek bu sorunun cevabını. Sonra sizde bulduğum cevapları usulca fısıldayacağım ..
http://www.birmilyonkalem.com/2008/12/01/editorden-aralik-seksidir/#more-5679
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)